Irak’ı bekleyen:
Ya üçlü konfederasyon, ya üç ayrı devlet
Kemal Burkay
Ortadoğu, Afganistan’dan Lübnan’a, Mısır’a
kadar geniş bir satranç tahtası gibi. Bölgenin herhangi
bir yerinde oynayan taş tüm bölgenin kaderini etkiliyor.
Afganistan’da Taliban rejiminin yıkılması,
Ortadoğu’nun çağı dolmuş rejimleri bakımından
bir filin ya da atın kaybıydı. Irak ise bir
kalenin düşmesi oldu. Irak’ı “kurtarmak”, değişimi
engellemek, durumu eski hale getirmek için hem Irak’taki şer
güçleri, hem tüm bölgedeki değişim karşıtları,
statükocular, diktatörler bir bütün olarak saferber oldular.
Irak’taki direniş onların direnişidir. İçinde
yalnızca El Kaide ve benzeri radikal islamcılar,
yalnızca düşük Baas rejimi ve Saddam yanlıları
değil, Türkiye, İran, Suriye ve Suudi Arabistan
dahil, değişimden ödleri kopan bölgenin tüm rejimlerinin
eli ve desteği var.
Türkiye’deki ve dünyadaki bir bölüm şaşkın
solcunun tavrı elbet farklı bir şey. Bu onların
anti Amerikan ezberinden kaynaklanıyor. Onların
politikası pek kolay, yüzyıl öncesinden kalma bir
reçete: “Emperyalizme ve onun başı ABD’ye karşı
olan herkes dosttur, ABD’ye karşı olan her eylemi
desteklemekse devrimciliğin gereğidir!” Oysa örneğin
ABD bir uyuşturucu çetesiyle de çatışabilir,
ABD polisi seri cinayetler işleyen bir katilin de peşine
düşebilir.. Saddam’ın ve Taliban’ın yaptıkları
daha önemsiz ve daha az kötü değildi ki..
Öte yandan bu satranç oyunu, elbet bildiğimiz satrançtan
çok daha karmaşık. Burada yalnızca iki taraf
yok, birçok taraf var. İşin içinde bütün bölge devletleri
var. Uluslararası planda ABD ve İngiltere’nin yanısıra,
Fransa, Almanya gibi Avrupa’nın irileri, Japonya, özellikle
de Rusya, Çin, Hindistan var. Çünkü sorun aynı zamanda
ve asıl olarak Ortadoğu’nun, Orta Asya’nın
ve Hazar havzasının petrol ve doğal gazının
paylaşımı, denetimiyle ilgili.
Bu çekişmede aktörler gibi çıkarlar da çok çeşitli.
Bir konuda uzlaşanlar başka bir konuda karşı
karşıya gelebiliyor. Bu aynı ülkenin içindeki
farklı güçler bakımından bile böyle. Örneğin
Türkiye’nin militarist ve Kemalistleri yalnızca radikal
İslama karşı değil, nerdeyse her türden
İslama karşı oldukları halde, bölgede
statükonun yıkılması onları İran
ve Suudi Arabistan’daki şeriatçı rejimler kadar
ürkütüyor. Değişimi engellemek, bölgedeki varolan
düzeni korumak için birbirlerine sokuluyorlar. Daha önce akla
hayale gelmeyen ilginç ittifaklar oluşuyor. Başka
zaman laiklik üstüne mangalda kül bırakmayan ve “irtica”yı
en büyük iç tehlike olarak sunan, yıllarboyu Amerika’nın
yedeğinde sosyalizme karşı savaşmış
anlı şanlı generaller, Saddam rejimini devirerek
bölgede taşların oynamasına yol açtığı
için Amerika’ya pek öfkeliler, “yüzümüzü İran’a, Çin’e
dönelim, onlarla ittifak yapalım!” diyorlar...
Arap aleminin son İsrail-Hamas ve İsrail-Hizbullah
çatışmasında içinde düştüğü bölünme
bunun bir başka örneği. Sünni İslam yönetimleri
İsrail’in Hizbullah’a yoğun saldırısı
karşısında sessiz kaldılar ve içten içe
Şii Hizbullah’ın tasfiyesini ister oldular. Bölgede
İran’ın güçlenmesi onları ürkütüyor.
Ya Türkiye ile İran’ın çıkarları, bunlar
her alanda bağdaşıyor mu? Besbelli hayır.
İran’la Osmanlı’nın tarihleri boyunca süregelen
bölgede egemenlik ve nüfuz kurma mücadelesi günümüzün koşullarında
da devam ediyor. Bölgedeki devletlerin, rejimleri ister monarşik,
ister İslamcı, Kemalist veya Baasçı, ne türden
olursa olsun, hep birbirleriyle paylaşılacak kozları
oldu. Bu zaman zaman aralarında ciddi sürtüşmelere,
hatta birkaç yıl önce Irak-Iran arasında olduğu
gibi, amansız savaşlara dahi yol açtı.
İran daha birkaç yıl öncesine kadar çevresine rejim
ihraç etmekten söz ediyordu ve Kemalistlerin korkulu rüyası
idi. Türkiye’nin “Halkın Mücahitleri” türünden İran
rejim muhaliflerine, İran’ın ise PKK’ya barınma
olanağı ve destek vermesi son yıllara kadar
sürüp geldi. İslamın yorumunda ise Şii-Sünni
çekişmesi alttan alta Türkiye ve İran bakımından
da söz konusu.
Irak konusundaki politikaları da bazı noktalarda
örtüşüyor, bazısında çelişiyor. Örneğin
her iki ülkenin yönetimi de Kürtlere karşı ortak
duygu ve politikaları paylaşıyorlar, Güney
Kürdistan’daki Kürt özerk oluşumunu ortadan kaldırmaya
can atıyorlar. Ama Irak üzerinde tümüyle anlaşmaları
olanaksız. İran, asıl olarak Irak’taki şii
nüfusa oynuyor ve Irak’ta Şiilerin egemen olacağı
bir merkezi yönetimden yana. Hem kendi Kürt sorunu olduğu,
hem de Iraklı Kürtler de İranlı Kürtler gibi
çoğunlukla sünni inançtan ve laik eğilimli oldukları
için, Kürtler üzerinde denetim kurmasının mümkün
olmadığını biliyor. Öte yandan son dönemde
Türkiye’yi Güney Kürdistan’da bir operasyona itmek için özellikle
çaba gösteriyor. Bu İran açısından bir taşla
iki kuş vurmak olacak. Böylece, aklı sıra hem
Güney Kürdistan’ın, Irak’ın bu görece olarak sakin
parçasının da istikrarını bozarak Kürt
yönetiminin ve aynı zamanda ABD’nin işini zorlaştıracak,
hem de Türkiye’yi bir batağa itip ABD ile, Kürtlerle
kapıştırarak güçten düşürecek..
Ya Türkiye’yi yönetenlerin hesapları nasıl?
Doğrusu AKP hükümetinin, Erdoğan ve arkadaşlarının
politikasını anlamak zor! Bir politikaları
var mı yok mu, o da belli değil. Günü birlik konuşuyorlar.
Erdoğan, bir gün “Kürt sorunu benim sorunum, demokratik
yöntemlerle çözülmeli,” diyor. Ertesi gün geri adım atıyor,
sorunu terör olayı olarak niteliyor ve tüm inisiyatifi
askerlere bırakıp, “ne gerekiyorsa yapın!”
diyerek işin içinden çıkıyor.
İç ve dış politikada ipleri bir kez daha kendi
elinde toplayan ordu ise sınır bölgesine yığınak
yapmış durumda. Bu yığınaktan amaç
yalnızca Güney’deki Kürt yönetimini, hatta ABD’yi zorlayarak
PKK’nın sınır ötesi üslerine karşı
harekete geçmelerini sağlamak değil. Elbet bunu
isterler, böylece Güney Kürdistan’ı istikrarsızlaştırmak,
Kürtler arasında yeni bir çatışma yaratmak
için son yıllarda izledikleri hedefe ulaşmış
olurlar. Bir diğer amaç, Kerkük sorununda Irak anayasasında
belirlenmiş olan çözümü, 2007 yılındaki halk
oylamasını engellemek için Kürtlere baskı yapmak.
Ama bu yığınak, aynı zamanda çok daha
önemli başka hedefler için bir hazırlık. Irak’ta
Şii-Sünni çatışmasının daha da büyümesi,
ABD’nin Irak’tan çekilmesi ve Irak’ın parçalanması
halinde Güney Kürdistan’ı, en azından belli bölgeleri
işgal... ABD’nin İran’a saldırması ve
İran’da Irak benzeri gelişmelerin yaşanması
durumunda, Doğu Kürdistan’daki gelişmeleri engellemek
ve denetim altına almak için İran’a girmek ve belli
bölgeleri işgal...
Evet, Türk militaristleri bölgede yaşanan gelişmeler
nedeniyle bir kez daha burunlarından soluyorlar. Onlar
bunu Fransızlar Suriye’den çekildiğinde yapmışlardı.
Yine 1974’te Kıbrıs’taki durumu bahane ederek adanın
kuzeyini işgal ettiler ve her ikisi de bugüne kadar yanlarına
kar kaldı. Yayılma tutkusu bir kez daha gözlerini
bürümüş. Ancak bu kez yapacakları yanlarına
kar mı kalır, yoksa 1. Dünya Savaşı sırasında
Enver ve kafadarlarının yaptığı gibi,
Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan mı olurlar,
onu bilemeyiz..
Kürt liderler, sorumlu mevkilerdeki politikacılar ve
örgütler uyanık olmalı, hazırlıklı
olmalı. Irak’ın parçalanması ihtimali daha
baştan beri vardı ve bu, süregelen kör terör, özellikle
Sünni-Şii çatışması nedeniyle daha da
güçleniyor. Kürtler elbet sorumlu davrandılar, federal
biçimde birlikte yaşama arzusunu dile getirdiler ve bunun
için büyük çaba gösterdiler; Irak’ta barış ve istikrarın
gerçekleşmesi, demokratik sistemin kurulabilmesi için
ellerinden geleni yaptılar. Ama görülüyor ki bu salt
ABD ve öteki müttefiklerinin ve Kürtlerin çabasına bağlı
değil. Bizzat ABD ve Birleşik Krallık’ta birliklerin
Irak’tan çekilmesi yönündeki kamuoyu giderek güçleniyor.
ABD’nin Irak’tan, Vietnam benzeri bir apar topar çekilişi
elbet beklenmiyor. Şu anda öylesi yığınsal
bir direniş yok ve kör terör aynı zamanda, Şii
ve Sünni Araplar dahil, Irak halkının büyük çoğunluğunu
hedef almıştır. Ayrıca ABD bakımından
böylesi bir “ricat”, radikal İslamcı terör güçlerine
büyük bir moral üstünlük kazandıracak ve saldırıları
tüm bölgeye yayılacak. ABD bunu göze alamaz. Ama Irak’taki
bu olumsuz durum daha da sürer ve durdurulamazsa, Irak yönetilemez
duruma düşeceğinden ABD ve müttefikleri birliklerini
en azından Bağdat’tan ve diğer yerleşim
alanlarından çekebilir, bir bölümünü sakin olan Kürdistan’a
kaydırabilirler. Böyle bir durumda Şii ve Sünni
Arapların ayrışması, çatışmaların
daha da yoğunlaşması ve Irak’ın parçalanması
ihtimali büyüktür.
Böyle bir durumda Irak’ta üçlü bir yapı oluşacaktır:
ya Kürdistan’dan ve Şii, Sünni bölgelerinden oluşan
üçlü bir konfederasyon, ya da taraflar bunda da uzlaşamazsa,
üç ayrı devlet...
Kürtler bir bakıma bu duruma daha şimdiden hazırlar.
Şu anda Kürt halkı bu parçada birlik halinde ve
kendi hükümeti, parlamentosuyla ülkesini yönetebiliyor. Demokrasinin
tazeliğinden ve hala süregelen ekonomik sorunlardan,
aksayan altyapı hizmetlerinden dolayı kimi sorunlar
yaşanıyorsa da bu doğaldır.
Öte yandan geçiş süreci çok daha sancılı olabilir.
Hem sınırların belirlenmesinde bu gruplar arasında,
Yugoslavya’da yaşananlara benzer çok daha geniş
boyutlu kanlı boğazlaşmalar yaşanabilir,
hem de Irak’ın komşuları, özellikle Türkiye
ve İran, Kürt bağımsızlığını
engellemek için müdahale edebilirler. En azından onlar
bunun için fırsat kollayacaklardır. ABD ve uluslararası
güçler, Irak’taki yeni sistemin doğumunda Yugoslavya
benzeri müdahaleci olsa bile –ki Amerika ve müttefikleri zaten
oradalar- Irak’ın komşuları eğer engellenemezlerse
buradaki yangın çok daha büyüyebilir ve yayılabilir.
Kürtler bütün bu olumlu-olumsuz ihtimallere hazırlıklı
olmalı. Elbet Güneyli kardeşlerimiz, ABD’nin, kendi
çıkarları için de olsa, bir kez daha kendilerini
ortada bırakmıyacaklarını düşünüyorlar.
Bunda haklı olabilirler. Öte yandan Kürt halkı asıl
olarak kendi gücüne güvenmeli. Ülkesini ve özgürlüğünü
savunmaya hazır ve kararlı olmalı.
Yazarın önceki yazılarından:
Bölgemizde
ve Dünyada barış ve istikrar için..
Statükonun
yıkımına kim ağlar?
Terör
ve PKK bahane, Hedefler çok başka…
Hürriyet’in tehlike çanları!
Kırk katır mı, kırk satır mı?..
Demirel, Çiller, Ağar, Güreş… Bunlar tanık
mı, sanık mı?.
Şemdin’in
yakalanması, destanlar, balonlar…
Başı
türbanlı bir kadın neden cumhurbaşkanı
olmasın?..
Çetelerle
mücadelede hükümete destek vermeli
Ülkeyi
esir alan ahtapot...
Sular
ısınırken...
”Sanki
herkes kör, herkes zincirlerle bağlı…”
Bu
bir darbe değil mi?
Terör
ne, terörizm ne?
TBMM
Başkanı Arınç’ın kunuşması ve
demokrasi üzerine..
Şemdinli’deki
askeri yığınak neyin nesi?..
Rejimin
Kürt halkına topyekün saldırısı
Baş
terörist kim, PKK mı, Türk devleti mi?
Önyargı,
tutku ve akıl...
Derin
devlet oyununda Rejisör, figüran ve seyirci…
Suç
ve Ceza
Yine
bir şeyler dönüyor…
Sistem
çürümüş, dökülüyor
Irak’ta
iç savaş kaygısı ve kendi kendine gelin güvey
olanlar..
ŞOVENİZMİN
ESİR ALDIĞI BEYİNLER (*)
At
izi it izine karışırken..
HAMAS
ve PKK…
Sağduyu
ve hoşgörü gerekli
Şemdinli’nin
üstü örtülüyor
Adalet
mi rezalet mi?.
Genelkurmay
Gladyosuna sahip çıktı!
Türk
Gladyosu tasfiye edilmedikçe…
Yalancının
mumu yatsıya kadar yanar
“Demokratik
Cumhuriyet”in patenti Bay Öcalan’ın mı?
Türk
rejimi neden Apo´ya sarıldı?
Kürt
sorununa çözüm çeşitlemeleri üzerine…
Türkiye
Kürtler konusunda İran’ın bile çok gerisinde…
Erdoğan’ın
Şemdinli ziyareti ve alt kimlik-üst kimlik üzerine
Paris
olayları ve küreselleşme üzerine
Olaylar
böyle mi aydınlanacak?
Şemdinli
bir fırsattır
Bu
nasıl bir ilerleme?
Değişimi
anlamak ve Kürt sorununda akılcı çözüm
Bilimsiz
üniversite, hukuksuz adliye..
Türkiye’nin
AB üyeliği ne Sevr’dir, ne de Lozan…
AB ile müzakereler başlarken umutlar - kaygılar...
3
Ekim bir dönüm noktası olacak
Sevgisiz
bir ülke..
“Demokrat,
özgür ve çağdaş Kürtlerin sesi…”
Provokasyon
dumanları…
Asıl
ölüm susmaktır
PKK’yı muhatap yapan kim?
Erdoğan’ın son tavrı
Doğu Kürdistan’daki son
gelişmeler üzerine
Kürtçe
şu anda zincirlerle bağlı
Öcalan
İmralı´dan alınmalı
Derin Devlet ve PKK el ele..
Bir kez daha terör ve uluslararası sorunlar
üzerine
Bir toplum nasıl kandırılır?
Bazı dostların ardından
AKP Alevileri yok sayıyor
ÇIKAR YOL - III Buyrun,
örgüt de var, iş de!
Erdoğan’ın ABD gezisi: Türk tarafı
için düş kırıklığıürk
tarafı için düş kırıklığı
ÇIKAR YOL – II
Teslimiyete karşı ulusal seçenek
Fransız Referandumu üzerine düşünceler
ÇIKAR
YOL - I En başta umut gerekli
İşe
yaramaz bir karar…
NE
DEĞİŞMİŞ?.
Soykırım ve Yüzyıllık Nazizm
Kendi
ordusunun işgali altında…
Türkiye’nin
Kürt Politikası: Döverek Islah..
PKK’yı
kim çözsün?.
Dün
cami, bugün bayrak…
İstanbul
sorunu artık Kürdistan sorunudur
Ermeni Soykırımı ve Orhan Pamuk Olayı
Bir
kez daha laiklik sorunu ve Aleviler konusu
Ş
I M A R I K…
Kürt
Devleti ve Deli Dumrullar…
Dezînformasyon û Prowokasyon
Derin
Devlet Tiyatrosunda Kürtler
ve Türkler...
|