Halkı yalanla besleyen
rejimler…
Kemal Burkay
Dezinformasyon, yani yanlış bilgilendirme herhalde
dünyanın tüm toplumlarında vardır. Bu savaşlı,
sömürülü, adaletsiz dünyada bunun olmaması mümkün mü?
Diktatörler, ezilenlerin, baskı görenlerin en ufak itiraz
ve tepkilerine, kaba, sistemli bir baskıyla cevap vermek
bir yana, onların düşündüklerini söylemesini bile
yasaklarlar. Öte yandan da dezinformasyon yöntemine yaygın
ve sistemli biçimde başvururlar. Yani onları yanlış
bilgiyle besleyerek yanlış düşünmeye yöneltirler.
Ülkedeki zulüm rejimi süslenir püslenir, yüceltilir; vatan
ve millet için gerekli, zorunlu gösterilir. Ülkeyi yönetenler,
rejimin kurumları, sembolleri yüceltilir, büyütülür,
kutsallaştırılır. Halksa bir kullar, hizmetkarlar
yığını gibi küçümsenir. Ve işin kötüsü,
zamanla halk da buna alışır; yönetenleri yüceltme
gibi, kendisinin aşağılanmasını da
doğal sayar.
Firavunlar ve Nemrutların, “Kutsal Roma-Cermen İmparatorları”nın
zamanından beri bu böyledir. Onlar sözde tanrının
yeryüzündeki vekilleriydi, halk ise onlara hizmet için var
olan bir kullar yığını…
Sözde artık kölecilik döneminde yaşamıyoruz.
Ama ne yazık ki dünyanın birçok yerinde ve şu
bizim Ortadoğu’da bu hala böyle. Bu tür ülkelerde halk
binbir yalanla besleniyor.
Gelişkin ve demokratik dediğimiz Batı ülkelerinde
dezinformasyon, halka yalan söyleme yok mu? Elbet var. Kapitalizm
gibi sömürücü bir rejim, sömürgecilik, emperyalizm gibi coğrafi
ve ekonomik olarak yayılmacı rejimler hiç yalansız
yaşayabilir mi? Onlara bakarsanız özgür toplum olarınki,
insan hakları onlarda bir tamam var. Dünyanın örnek,
yaşanası toplumları onlar...
Kapitalizmin sözcüleri bunu söylerken, her şey bir yana,
ülkelerindeki milyonlarca işsizin durumunu bilmezden
geliyorlar. Bu insanlar çalışmak istemedikleri için
işsiz kalmamışlar. Aksine onlar, bir iş
bulmak için çırpınıyorlar. Ama gençler için
bile iş –ekmek gibi- aslan ağzında. Binlerce,
onbinlerce meslek sahibi üniversite mezunu bile iş bulamıyor.
İşi olanlar için de hiçbir güvence yok. İyi
meslek sahibi, işini iyi yapan işçi, teknisyen,
mühendis, kendini bir anda kapıda bulabilir. İşyerleri,
şirketler, bir anda yüzlerce, binlerce işçiyi kapı
dışarı edebilir. “Özgür sistemin” yasaları
böyle. Acımasız…
Sadece bu bile onca göklere çıkarılan sistemin
ne menem bir şey olduğunu, gayri insani yüzünü göstermeye
yetmiyor mu?
İşsiz insanın yaşamını, duygularını
düşünebiliyor musunuz? İnsanoğlu, yalnızca
iyi bir gelir sağlayıp ihtiyaçlarını çağdaş
ölçülere göre karşılamak için değil, ama aynı
zamanda bedenen ve ruhen doygunluğa erişmek için
de çalışmaya gerek duyar. İnsan emeğiyle
insandır, çalışıp üretmeye göre şekillenmiştir.
Boş oturan biri için hayat kolay değil, güçtür,
giderek anlamsızdır.
Evet, gelişkin ve görece olarak demokratik ülkelerde
de dezinformasyon var. Egemenler ve yönetenler ellerindeki
güçlü iletişim ve propaganda araçlarıyla, kilise,
okul, üniversite; radyo, TV, internet yoluyla, kamuoyunu kendi
çıkarlarına uygun biçimde şekillendirirler.
Ne var ki yine de söz konusu gelişkin ve demokratik
ülkelerle diktatörlükler, Ortadoğu’daki türden baskı
rejimleri arasında büyük fark var. Demokratik ülkelerde
insanların ağızları, yasalarla, jandarma
dipçiği, polis copu ile bağlanmamıştır.
Koşullar ve araçlar eşitsiz de olsa, düşündüğünü
söyleme özgürlüğü vardır. Rejim, hoşuna gitmeyen
düşüncenin sahibini zindana göndermiyor, örgütlenme hakkını
keyfince engellemiyor, siyasi partileri keyfince kapatmıyor.
Şu 11 Eylül sonrası yaşananlar bile bunun
kanıtı. Amerika Afganistan’a, Irak’a savaş
açtı, iki ülkeyi de işgal etti. Ama Amerika’da düşünce
özgürlüğünü yok etmedi. Demokrat Parti savaşa karşı
çıktı. Senato’da, Temsilciler Meclisi’nde savaş
karşıtları tavırlarını bugüne
kadar sürdürdüler. Amerikan basınında da öyle; Bush
yönetimi, savaş ve savaşta yaşananlar nedeniyle,
örneğin savaşın yol açtığı sivil
kayıplar, işkenceler, yargılama biçimleri yüzünden
en ağır biçimde suçlandı, karikatürlere alaylara
konu oldu. İngiliz yönetimi de öyle.
Londra’da Araplar tarafından çıkarın Şark
ül Evsad ve Kuds ül Arabi gazetelerinde yazılanlara bakmak
bile aradaki farkı anlamaya yetiyor. Bu gazeteler Bush
yönetimine ve Blair’e en ağır saldırıları
yöneltiyorlar. Irak’taki azgın terörü, Hizbullah ve Taliban’ın
eylemlerini bile “direniş” adı altında hararatle
savunuyorlar. Ama kimse de onlara “bizim ülkemizde, bunları
ne hakla, ne cesaretle yazıyorsunuz?!” demiyor. Londra’daki
yöneticiler, politikaları ne kadar doğru, ne kadar
yanlış, ayrı bir konu, ama karşıtlarının
düşünce özgürlüğüne –bu karşıtları
terörist unsurların avukatlığını
yapsa bile- saygılılar. Bir Ortadoğu ülkesinde,
hadi Taliban Afganistanı’nı Saddam Irakı’nı,
Esad Suriyesi’ni bir yana bırakın, Türkiye’de bunu
düşünebiliyor musunuz?..
Batının kapitalist, liberal sistemi doğal
olarak kendini savunuyor ve örnek gösteriyor. Buna karşılık
emekçilerin çıkarlarını savunan düşünceler
ve örgütler de serbest. 2. Dünya Savaşı’ndan, yani
Faşizmin yenilgisinden beri, tüm Batı ülkelerinde
komünist ve sosyalist partileri serbest. Zaten çoğunda
daha önce de serbestti. Onların şimdi Avrupa Parlamentosu’nda
da büyük, etkili grupları var. Bazı sosyalist partiler,
henüz bizim düşündüğümüz anlamda sosyalizmi kuramamış
olsalar bile, birçok ülkede iktidarlar.
Bu ülkeler eğer düşence ve örgütlenme özgürlüğüne,
toplanma ve gösteri haklarına saygılı iseler,
bu kendilerine güven duydukları içindir. Bir de Türkiye
gibi bir ülkeyi düşünün.. Başından beri hem
kendisine, hem halkına güven duymayan bir rejim. Başından
beri düşünce ve örgütlenme özgürlüğü yok. Sosyalist
sistemin yıkılışından bu yana, yani
son yıllarda sosyalist ve komünist adını taşıyan
partiler sözde serbestse de, onlar da öteki partiler de programlarını
diledikleri gibi düzenlemekte, ülke sorunlarının
çözümüne ilişkin olarak bir çok konuda önerilerini serbestçe
dile getirmekte hiç de özgür değiller.
Örneğin Kürt ve Kürdistan adını adını
taşıyan bir parti bugün de yasak. Bu bir yana, hiçbir
parti, ister sosyalist, ister liberal olsun, Kürt sorununa
programında dilediği gibi yer veremez, demokratik,
eşitlikçi, örneğin federal bir çözüm öneremez. Siyasi
Partiler Yasasası’nın ve 1982 Cunta Anayasası’nın
binbir engeli, önlerinde duvar gibi duruyor.
Ama Kürt sorunu bir yana, bu partiler anti-militarist bir
tutum da alamazlar; ordu bu ülkede bir tabu. Bu partiler,
nerdeyse yüzyıllık, donmuş ve taşlaşmış
resmi Kemalist ideolojiyi de eleştiremezler. Kemalizm
bir tabu…
Yalnız siyasi partiler, dernekler, yani örgütler değil,
aydınlar da, yazar çizerler de bu tabulara el uzatamaz.
Polis ve savcı onların yakasına yapışmaya
hazır.. Onları bekleyen yalnızca ağır
hapis ve para cezaları değil, aynı zamanda
rejimin başka türden beslemeleri, bir takım Ku-Kluks-Klan
türü sivil, saldırgan, linççi gruplar, onların özgürlüğünü,
can güvenliğini tehdit ediyor. Daha dün Orhan Pamuk’a,
Hrant Dink’e, şimdi Perihan Magden’e, Elif Şafak’a
olanlar bunun örneği.
Türkiye’de sistem, cumhuriyet dönemi boyunca, yani seksen
yıldan fazladır ülkeyi hep sıkıyönetimlerle,
olağanüstü hallerle yönetti. Çünkü bu yönetim ülkenin
halkını güvenilmez, tehlikeli ve ancak zorla, tehditle
“hizaya getirilecek” değersiz bir yığın
gibi gördü. Şimdi de, Avrupa Birliği’ne üyelik için
göstermelik reformlar yaparken, aynı tavırdan bir
türlü el edemiyor.
Dün, Terörle Mücadele Yasasına, Kürt halkını
daha kolay ezebilmek için gerek duyulmuştu. Kıyımlar
yaparken, binlerce köyü, onlarca kasabayı yakıp
yıkıp boşaltırken; yüzlerce, binlerce
Kürt yurtseveri ve aydın “faili meçhul” denen olaylarda
devlet güdümlü katiller tarafından yok edilirken, ya
da cadde ortasında yargısız infaz edilirken
basından ses çıkmamalıydı.. Kimse duymamalı;
duysa, görse bile, başkasına söylememeliydi!
Bugün de aynı nedenlerle aynı yasaya gerek duyuldu
ve yeniden, ağırlaştırılarak, polis
ve askere nerdeyse sınırsız bir öldürme yetkisi
tanınarak çıkarıldı ve ilk örnekleri görülmeye
başladı bile. Bildiri dağıtan 15 yaşındaki
Kürt –genç bile değil, çocuk- başından vuruldu.
Başka bir olayda, evinin balkonunda kahve için bir kadın
da polisin keyfi kurşunlarına kurban gitti.
Türk basını kadar sistem tarafından manipüle
edilen, savaşın ve militarizmin hizmetinde bir basın
dünyada belki yoktur. Belki Hitler Almanyası’nda, Saddam
Irakı’nda vardı. Dikkat ediyor musunuz, nerdeyse
bütün TV yorumcuları, spikerler, köşe yazarları,
muhabirler Irak sınırları içindeki Güney Kürdistan’dan,
ağız birliği etmiş gibi, “Kuzey Irak”
diye söz ediyorlar. Mesut Barzani için “Kürdistan Bölge Başkanı”
diyemiyorlar… Çünkü kendilerine böyle direktif verilmiş;
“Sakın ha, Kürdistan adını kullanmayın!”
denmiş.. Böylece yalnız Türk devletinin sınırları
içindeki Kuzey Kürdistan değil, Kürdistan’ın tüm
parçaları yok sayılıyor. Irak devleti ve bu
ülkedeki tüm taraflar, bağdat hükümeti dahil, hatta bir
dönemler Saddam yönetimi dahil, şu “Kuzey Irak”a, kendi
adıyla “Kürdistan” dedikleri halde…
Evet, Türk rejimi kadar kendi halkına güven duymayan,
ona yalan söyleyen, onu aldatan rejim azdır. Böyle bir
rejimin demokrasi ile ilgisi olabilir mi? Onun, Ortadoğu’nun
öteki çağı dolmuş diktatörlük rejimlerinden,
Irak ve Suriye Baası’ndan, İran’daki Mollalar rejiminden
bir farkı var mı?
Evet var! Mollalar bile Kürdistan’a Kürdistan diyorlar! Hatta
bir İran uçağı “Kürdistan” adını
taşıyor.. Ve İran’da Şah döneminden,
1950’lerden beri Kürtçe radyo yayını var. Şimdi
de televizyonda Kürtçe yayın… Eğer Türkler, şu
son dönemdeki “al gülüm-ver gülüm” ilişkileri içinde
onları buna pişman etmezlerse, bu belki daha da
genişler..
Yazarın önceki yazılarından:
Irak’ı
bekleyen: Ya üçlü konfederasyon, ya üç ayrı devlet
Bölgemizde
ve Dünyada barış ve istikrar için..
Statükonun
yıkımına kim ağlar?
Terör
ve PKK bahane, Hedefler çok başka…
Hürriyet’in tehlike çanları!
Kırk katır mı, kırk satır mı?..
Demirel, Çiller, Ağar, Güreş… Bunlar tanık
mı, sanık mı?.
Şemdin’in
yakalanması, destanlar, balonlar…
Başı
türbanlı bir kadın neden cumhurbaşkanı
olmasın?..
Çetelerle
mücadelede hükümete destek vermeli
Ülkeyi
esir alan ahtapot...
Sular
ısınırken...
”Sanki
herkes kör, herkes zincirlerle bağlı…”
Bu
bir darbe değil mi?
Terör
ne, terörizm ne?
TBMM
Başkanı Arınç’ın kunuşması ve
demokrasi üzerine..
Şemdinli’deki
askeri yığınak neyin nesi?..
Rejimin
Kürt halkına topyekün saldırısı
Baş
terörist kim, PKK mı, Türk devleti mi?
Önyargı,
tutku ve akıl...
Derin
devlet oyununda Rejisör, figüran ve seyirci…
Suç
ve Ceza
Yine
bir şeyler dönüyor…
Sistem
çürümüş, dökülüyor
Irak’ta
iç savaş kaygısı ve kendi kendine gelin güvey
olanlar..
ŞOVENİZMİN
ESİR ALDIĞI BEYİNLER (*)
At
izi it izine karışırken..
HAMAS
ve PKK…
Sağduyu
ve hoşgörü gerekli
Şemdinli’nin
üstü örtülüyor
Adalet
mi rezalet mi?.
Genelkurmay
Gladyosuna sahip çıktı!
Türk
Gladyosu tasfiye edilmedikçe…
Yalancının
mumu yatsıya kadar yanar
“Demokratik
Cumhuriyet”in patenti Bay Öcalan’ın mı?
Türk
rejimi neden Apo´ya sarıldı?
Kürt
sorununa çözüm çeşitlemeleri üzerine…
Türkiye
Kürtler konusunda İran’ın bile çok gerisinde…
Erdoğan’ın
Şemdinli ziyareti ve alt kimlik-üst kimlik üzerine
Paris
olayları ve küreselleşme üzerine
Olaylar
böyle mi aydınlanacak?
Şemdinli
bir fırsattır
Bu
nasıl bir ilerleme?
Değişimi
anlamak ve Kürt sorununda akılcı çözüm
Bilimsiz
üniversite, hukuksuz adliye..
Türkiye’nin
AB üyeliği ne Sevr’dir, ne de Lozan…
AB ile müzakereler başlarken umutlar - kaygılar...
3
Ekim bir dönüm noktası olacak
Sevgisiz
bir ülke..
“Demokrat,
özgür ve çağdaş Kürtlerin sesi…”
Provokasyon
dumanları…
Asıl
ölüm susmaktır
PKK’yı muhatap yapan kim?
Erdoğan’ın son tavrı
Doğu Kürdistan’daki son
gelişmeler üzerine
Kürtçe
şu anda zincirlerle bağlı
Öcalan
İmralı´dan alınmalı
Derin Devlet ve PKK el ele..
Bir kez daha terör ve uluslararası sorunlar
üzerine
Bir toplum nasıl kandırılır?
Bazı dostların ardından
AKP Alevileri yok sayıyor
ÇIKAR YOL - III Buyrun,
örgüt de var, iş de!
Erdoğan’ın ABD gezisi: Türk tarafı
için düş kırıklığıürk
tarafı için düş kırıklığı
ÇIKAR YOL – II
Teslimiyete karşı ulusal seçenek
Fransız Referandumu üzerine düşünceler
ÇIKAR
YOL - I En başta umut gerekli
İşe
yaramaz bir karar…
NE
DEĞİŞMİŞ?.
Soykırım ve Yüzyıllık Nazizm
Kendi
ordusunun işgali altında…
Türkiye’nin
Kürt Politikası: Döverek Islah..
PKK’yı
kim çözsün?.
Dün
cami, bugün bayrak…
İstanbul
sorunu artık Kürdistan sorunudur
Ermeni Soykırımı ve Orhan Pamuk Olayı
Bir
kez daha laiklik sorunu ve Aleviler konusu
Ş
I M A R I K…
Kürt
Devleti ve Deli Dumrullar…
Dezînformasyon û Prowokasyon
Derin
Devlet Tiyatrosunda Kürtler
ve Türkler...
|