PSK PSK Bulten KOMKAR Roja Nû Weşan / Yayın Link Arşiv
Dengê Kurdistan
PSK
PSK Bulten
KOMKAR
Roja Nû
Weşan/Yayın
Arşiv
Link
Webmaster
psk@kurdistan.nu
 
 

Uygarlıklar Savaşı mı?

Kemal Burkay

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra dünya ölçüsünde bir sıcak savaş yaşanmadı; ama pek çok bölgesel savaş, iç savaş, devrimler ve karşıdevrimler yaşandı. Bir de elbet iki sistem arasındaki soğuk savaş.

1980’li yılların sonunda sosyalist sistem çöküp soğuk savaş da sona erince dünyamızda görece olarak daha barışçı bir dönemin yaşanacağı, bölgesel savaşların tümüyle sona ermese bile azalacağı, devrim ve karşıdevrimlerin döneminin artık geçtiği yaygın bir kanı idi. Çünkü üçüncü dünyadaki sosyalist devrimler, en büyük desteklerini, SSCB’yi ve diğer sosyalist ülkeleri yitirmişlerdi. Ulusal kurtuluş hareketleri ise zaten, Kürdistan, Belucistan gibi gecikmiş birkaç ülkenin dışında, olup bitmişlerdi.. Irak, Suriye ve benzeri, soğuk savaş durumundan yararlanıp ayakta kalan sol makyajlı üçüncü dünya diktatörlükleri ile sosyalizme karşı desteklenen faşist ve şeriatçı rejimler için de artık eski güzel günler olmayacaktı; birincilere hami, ikincilere ise ihtiyaç kalmamıştı..

Bu beklentiler bir ölçüde gerçekleşti. Yani devrim dalgası dindi ve buna bağlı olarak karşıdevrim türünden faşist darbeler de. Ortadoğu’daki çağı dolmuş şeriatçı rejimler ve üçüncü dünya diktatörlükleri için de eski güvenceler kalmadı. Bazıları, örneğin Afganistan’daki Taliban, Irak’taki Baas rejimi sahneyi terk ettiler bile. Ötekiler de şu veya bu şekilde sıralarını bekliyor.. Geçmişten kalan bazı iç savaşlarda (İrlanda sorunu, İspanya’daki Eta sorunu gibi) uzlaşma dönemi açıldı. Öte yandan, sosyalist sistemin dağılması ve çökmesi, dünya dengesinin sarsılması üzerine bazı bölgelerde ve ülkelerde ayrışmalar, çatışmalar, bölgesel savaşlar da yaşandı. Örneğin Kafkaslar’da Azeri-Ermeni çatışması, Çeçenistan, Gürcistan; Balkanlar’da Bosna ve Kosova savaşları…

Bu doğaldı. Ayrıca mevcut savaş ocaklarının ve süregelen bölgesel çatışmaların bir anda ve tümden sona ermesi beklenmiyor, sürecin inişli çıkışlı olacağı tahmin ediliyordu. Nitekim İsrail-Filistin barışı kesintiye uğradı ve giderek daha da içinden çıkılmaz hale geldi. Kürdistan’ın çeşitli parçalarındaki çatışma ortamı da, Güney’in özel durumu dışında, sorun çözülmediği için devam ediyor.

Öte yandan, hesapta olmayan kimi olumsuz gelişmeler yüzünden, dünyamızda beklenen görece istikrarlı bir barış ortamı gerçekleşmedi. Bu etken İslam dünyasından geldi ve başını El Kaide adlı örgüt çekti. Daha önce sosyalizme ve Afganistan’daki devrimci yönetime karşı savaşan El Kaide, “yeşil kuşak” politikalarının ürünü, diğer bir deyişle ABD’nin ve Batı Avrupa ülkelerinin eseri idi. Ama oldukça tutucu islam değerleriyle, şeriatçı bir dünya görüşüyle donanmış bu akım, sosyalist ve devrimci düşmanını yitirince yeni düşmanlar bulmakta gecikmedi. Bu da eski müttefiki, hamisi, kapitalist ve emperyalist dünya oldu. Filistin’de süregelen çatışma bu dönüşümü kolaylaştırdı. Radikal İslamcıların öfkesi İsrail’le birlikte onun baş destekçisi ABD’ye yöneldi. El Kaide ABD hedeflerini yalnızca Arabistan ve Afrika’da vurmakla yetinmedi, ABD’ye kadar uzandı, orada Amerikalıların kendi evinde eylemler koydu. 11 Eylül 2001 New York ve Washington saldırıları ise bu terörün doruğu oldu. Bu olaylar ve ardından gelen Afganistan ve Irak işgalleri ile terör birbirini tetikledi, yangının alevleri Ortadoğu’nun yanısıra Avrupa’ya sıçradı.

Bu yeni savaş, “küresel terörle savaş” olarak adlandırılıyor. Karşıda bir süpergüç, ya da büyük bir devlet yok, sözde İslamcı ideolojiyi bayrak edinmiş terör örgütleri var.. Onların belli bir ülkeleri, devletleri yok. Hem tüm İslam ülkelerinde varlar, hem de Batı’daki İslam toplulukları arasında. Pirinçteki taş gibiler. Ne pirinci tümden dökebilirsin, ne de bunları ayıklamak pirinci ayıklamak kadar kolay..

Kimileri bunu kaçınılmaz bir uygarlıklar savaşı sayıyor. “Hıristiyan kökenli” Batı uygarlığı ile İslam uygarlığı arasında bir hesaplaşma… Batıda bu görüşün teorisini yapanlar var. Radikal İslamcılara göre de bu bir Müslüman-kafir kavgası! Karşıdakiler, yani “kafirler” Hıristiyanlar ve Yahudiler. Ayrıca elbet İslam toplumları içindeki kendileri gibi düşünmeyenler..  Öte yandan, sorun sadece, görece olarak azınlık oluşturan radikal İslamcılardan ibaret değil. Söz konusu olaylar İslam dünyasında Batı’ya karşı güvensizliği ve düşmanca duyguları arttırıyor. Buna karşılık radikallerin terör eylemleri de Batı kamuoyunda, korku ve kaygıyla birlikte İslam dünyasına karşı güvensizlik ve karşıtlık duygularını, bir “İslamofobi”yi arttırıyor.

Bu nereye varacak? Sorun nasıl çözülecek? Ya da bu çatışma kaçınılmaz olarak sonuna kadar (sonu her neyse!) gidecek mi?..

Elbet, bu bir çatışma ve dünya ölçüsünde oldukça geniş bir alanda yaşanıyor. Sorun geniş boyutlu ve önemli. Ama bu bir uygarlıklar savaşı mı? Eğer öyleyse hangi uygarlıklar? “Arap İslam Uygarlığı” ile “Hıristiyan Batı Uygarlığı” arasında mı?

Baştan şunu söyleyeyim: Eğer dünyamızda birden fazla uygarlık varsa -ki var- ve bunların gelişme düzeyleri farklıysa –desen demesen farklı-, aralarında sürtüşme veya çatışma olabilir, olmakta... Bu çatışma kültürel, ideolojik ve siyasal biçimlerde olabileceği gibi, çıkar çatışmaları ve gerginlikler savaşlara da yol açabilir. Nitekim açmakta..

Kanımca bunu “Hıristiyan-Müslüman” çatışması gibi göstermek yanlıştır. Bir kere, söz konusu olan bir uygarlıklar çatışması olsa bile, Batı uygarlığı bir Hıristiyan uygarlığı değil. Aksine, Batı uygarlığı, Hıristiyan dünyası içinde boy verse bile, bu dünya ile çatışarak ortaya çıktı. Rönesans ve reform hareketi, aydınlanma dönemi, kilise ile, tutucu Hıristiyanlık değerleri ile güçlü bir hesaplaşma idi. Ve bu hesaplaşma zaman zaman çok kanlı oldu; bilim ve sanatların özgürlük kazanması, toplumsal değişim kolay gerçekleşmedi. Batı uygarlığını bir “Hıristiyan uygarlığı” saymak ciddi bir yanlıştır. Bu uygarlıkta Eski Yunan ve Latin uygarlığının, İslam uygarlığının ve dünyamızda geçmiş dönemlerde yaşanmış tüm öteki uygarlıkların payı var. O bir bakıma, geçmiş uygarlıkların, insanlığın ürettiği tekniğin, bilim ve sanatın yeni bir sentezi ve elbet daha gelişkin, daha üst düzeyde bir uygarlık.

Her uygarlık kendi değerleri, yaşam tarzıyla bir bütündür. Farklı uygarlıklara sahip toplumlar ilişkiye geçtikleri zaman doğal olarak hem birbirlerinden alır ve verir, hem de sürtüşürler. Bu, toplumların gelişme farklarına bağlı olarak geri ile ilerinin bir çatışmasına da dönüşebilir. Kanımca bugün Ortadoğu’da yaşanan budur.

Besbelli İslam toplumları da, dünyamızdaki tüm toplumlar gibi oldukları yerde, değişmeden kalamazlar. Hıristiyan dünyası bu değişimi, zorunlu reformları birkaç yüzyıl öncesinden başlayarak yaptı. Elbet değişim bu gün bile devam ediyor. Sosyalizm de ideoloji ve eylem olarak önce Batı dünyasının içinde boy veren bir değişimdi, yeni bir dünya görüşü ve hayat tarzıydı. İlk büyük denemesinde başaramadı, ama gelecekte ne olur, ayrı bir sorun.. Değişim süreci durmuş değil ve geleceğin Batıda da çok bambaşka olacağına kuşku yok.

Şeriat ise, İslam toplumlarında aynı zamanda bir hukuk sistemi, bir yaşam tarzıdır. Hırsızlık yapanın elinin kesilmesi, dört kadınla evlilik ve çok daha sert kurallar dahil… Bu sistemden günümüze ne kaldı? O aynen devam ediyor mu? Bu meselenin bir yanı. Günümüz İslam toplumlarının bin yıl öncesinden epeyce farklı olduklarını, birçok şeyin değiştiğini kabul etmek gerekir. Ama değişmeyen, toplumsal gelişmenin önünde ayak bağına dönüşen şeyler ve değişmemekte direnenler de var. Bu toplumlardaki bir bölüm dinci radikal ise hem değişmemekte direniyor, hem de toplumu daha gerilere götürmeye, hatta dünyayı toptan bu yönde değiştirmeye çabalıyor, bunun için şiddeti, “cihadı” bile hak sayıyorlar.

Böylesine bir direnişi besbelli, İslamın Hıristiyana karşı savaşı sayamayız. Çünkü bu direniş, aynı zamanda İslam ülkelerindeki ilerici ve çagdaş güçlere, değişime karşı direniştir. Bizzat İslam ülkelerinde de ileri ile gerinin, değişimden yana olanla tutuculuğun kavgası var. Tüm ülkelerde çağdaş bilim ve sanatı edinmek isteyen, demokrasiyi, insan haklarını savunan ve kendi ülkelerinde geçekleştirmeye çalışan insanlar, örgütler var. Yine, değişim yanlılarının Hıristiyan dediğimiz Batı ülkelerinde doğal olarak dostları da var. Bunlar dünyamızda barışın, insan haklarının ve demokrasinin egemen olmasını isteyen kişi ve çevrelerdir, sayıları ve güçleri az değildir.

Değişim, hiç kuşku yok, tüm bu halkların yararınadır. İslam dünyası reform yapmakta ne yazık ki gecikti. Bu nedenle de hızlanan küreselleşme çağında, kaçınılmaz olarak bu çelişki ve çatışmaları yaşıyor. Değişim eninde sonunda olacak, bu sadece bir zaman sorunu; ama görünen o ki epey sancılı olacak..

Yazarın önceki yazılarından:

Türkiye’nin Kerkük Sorunu!
Halkı yalanla besleyen rejimler…
Irak’ı bekleyen: Ya üçlü konfederasyon, ya üç ayrı devlet
Bölgemizde ve Dünyada barış ve istikrar için..
Statükonun yıkımına kim ağlar?
Terör ve PKK bahane, Hedefler çok başka…
Hürriyet’in tehlike çanları!
Kırk katır mı, kırk satır mı?..
Demirel, Çiller, Ağar, Güreş… Bunlar tanık mı, sanık mı?.
Şemdin’in yakalanması, destanlar, balonlar…
Başı türbanlı bir kadın neden cumhurbaşkanı olmasın?..
Çetelerle mücadelede hükümete destek vermeli
Ülkeyi esir alan ahtapot...
Sular ısınırken...
”Sanki herkes kör, herkes zincirlerle bağlı…”
Bu bir darbe değil mi?
Terör ne, terörizm ne?
TBMM Başkanı Arınç’ın kunuşması ve demokrasi üzerine..
Şemdinli’deki askeri yığınak neyin nesi?..
Rejimin Kürt halkına topyekün saldırısı
Baş terörist kim, PKK mı, Türk devleti mi?
Önyargı, tutku ve akıl...
Derin devlet oyununda Rejisör, figüran ve seyirci…
Suç ve Ceza
Yine bir şeyler dönüyor…
Sistem çürümüş, dökülüyor
Irak’ta iç savaş kaygısı ve kendi kendine gelin güvey olanlar..
ŞOVENİZMİN ESİR ALDIĞI BEYİNLER (*)
At izi it izine karışırken..
HAMAS ve PKK…

Sağduyu ve hoşgörü gerekli
Şemdinli’nin üstü örtülüyor
Adalet mi rezalet mi?.
Genelkurmay Gladyosuna sahip çıktı!
Türk Gladyosu tasfiye edilmedikçe…
Yalancının mumu yatsıya kadar yanar
“Demokratik Cumhuriyet”in patenti Bay Öcalan’ın mı?
Türk rejimi neden Apo´ya sarıldı?
Kürt sorununa çözüm çeşitlemeleri üzerine…
Türkiye Kürtler konusunda İran’ın bile çok gerisinde…
Erdoğan’ın Şemdinli ziyareti ve alt kimlik-üst kimlik üzerine
Paris olayları ve küreselleşme üzerine
Olaylar böyle mi aydınlanacak?
Şemdinli bir fırsattır
Bu nasıl bir ilerleme?

Değişimi anlamak ve Kürt sorununda akılcı çözüm
Bilimsiz üniversite, hukuksuz adliye..
Türkiye’nin AB üyeliği ne Sevr’dir, ne de Lozan…
AB ile müzakereler başlarken umutlar - kaygılar...
3 Ekim bir dönüm noktası olacak
Sevgisiz bir ülke..
“Demokrat, özgür ve çağdaş Kürtlerin sesi…”
Provokasyon dumanları…
Asıl ölüm susmaktır
PKK’yı muhatap yapan kim?
Erdoğan’ın son tavrı
Doğu Kürdistan’daki son gelişmeler üzerine
Kürtçe şu anda zincirlerle bağlı
Öcalan İmralı´dan alınmalı
Derin Devlet ve PKK el ele..
Bir kez daha terör ve uluslararası sorunlar üzerine
Bir toplum nasıl kandırılır?
Bazı dostların ardından
AKP Alevileri yok sayıyor
ÇIKAR YOL - III Buyrun, örgüt de var, iş de!
Erdoğan’ın ABD gezisi: Türk tarafı için düş kırıklığıürk tarafı için düş kırıklığı
ÇIKAR YOL – II Teslimiyete karşı ulusal seçenek
Fransız Referandumu üzerine düşünceler

ÇIKAR YOL - I En başta umut gerekli
İşe yaramaz bir karar…
NE DEĞİŞMİŞ?.
Soykırım ve Yüzyıllık Nazizm
Kendi ordusunun işgali altında…
Türkiye’nin Kürt Politikası: Döverek Islah..
PKK’yı kim çözsün?.
Dün cami, bugün bayrak…
İstanbul sorunu artık Kürdistan sorunudur
Ermeni Soykırımı ve Orhan Pamuk Olayı
Bir kez daha laiklik sorunu ve Aleviler konusu
Ş I M A R I K…
Kürt Devleti ve Deli Dumrullar…
Dezînformasyon û Prowokasyon

Derin Devlet Tiyatrosunda Kürtler ve Türkler...

 
 
PSK Bulten © 2006