Atı Arabanın Önüne Koymak
Mesud Tek
Selahaddin Üniversitesi Başkanlığı ve
Kawa Kürt Kültür Merkezi’nin “Ulusal Bilinç” konusunda düzenledikleri
4 günlük konferans, 10-13 Şubat 2007 tarihinde, Selahaddin
Üniversitesi’ne ait bir salonda gerçekleşti.
Onlarca akademisyen, aydın ve yazarın katıldığı
konferanslara ben de konuşmacı olarak katıldım.
Ve biz Kürtlerde bazı şeylerin ters işlediğine
bir kez daha şahit oldum.
Büyük bir ihtimalle, tüm üçüncü dünya ülkerinde olduğu
gibi, bizde de bilim adamı ve politikacılar arasındaki
ilişkiler ya çok az, ya da bu ilişki tersten kuruluyor.
Normalinde bilim adamları, akademisyenler, araştırmacılar
bilgi üretirler.
Siyasetciler ise ise üretilen bu bilgiler ışığında
politikalarını, stratejilerini oluştururlar,
taktiklerini belirler, uzak ve yakın hedeflerini tesbit
ederler.
Biz de böyle olmadığını, işin böyle
yürümediğini, bilmem söylemeye gerek var mı?
Ulusal bilincin oluşması, ulusal bilincin oluşmasında
medyanın rolü ve benzeri konularda çok değerli bilgilerin
sunulduğu toplantıya, görebildiğim kadarıyla
PDK dışında, Güneyli siyasi partiler pek rağbet
etmemişlerdi.
Oysa, konferanslarda dile getirilen ulusal bilinç, ulusal
duygu, ulusal tavır gibi son dönemlerde sık sık
kullanılan kavramların içerikleri ve arasındaki
ilişkilere ilişkin bilgilere en çok ihtiyaçları
olanların başında, politikacılar geliyor.
Ben kendi adıma konferanslardan çok şeyler öğrendim.
Öğrendiğim şeylerin başında da,
yukarıdaki kavramları kullanırken sık,
sık karıştırdığımın
bilincine varmam geliyor.
Kuzeyli Kürt örgütlerinin içinde bulunduğu şartlar,
onlara sık sık bilim adamlarına başvurma
olanağını sunmadığı, bir gerçek.
Ama bir başka gerçek daha var:
Kuzey’de sık sık araba atın önüne bağlanıyor.
Ve hatta bu durum bazı örgütlerde gelenek haline gelmiş
bulunuyor.
Örneğin, bir parti lideri ortaya birşey atıyor.
O parti ve çevresindeki kalemler, liderin söylediklerinin
doğruluğunu ispatlamak için bin dereden su getiriyorlar.
Tıpkı “türkiyelilik” in doğruluğuna ikna
edilmemiz için gösterilen çabalarda olduğu gibi.
Celladımızı sevmemiz için dökülen terler de
öyle..
Abdullah Öcalan yıllardır türkiyelilikten bahsediyor.
Mustafa Kemal’in devrimciliğinden, yanlış
anlaşıldığından dem vuruyor.
PKK ve çevresindeki bazı kalem erbabı, sorgulamayı,
“devrimci kuşku”yu bir kenara bırakıyorlar,
kendilerini Öcalan’ın söylediklerini ispatlamaya adıyorlar.
Daha düne kadar burnundan kıl aldırtmayan, bağımsız
Kürdistan’dan aşağısına razı olmayan
kalem erbabı, bize giydirilmeye çalışılan
türkiyelilik gömleğini allayıp pullamak amacıyla
tüm yeteneklerini ortaya koyuyorlar.
Mustafa Kemal’i Hitler ile, kemalizmi nazizmle kıyaslayanlardan
bazıları, Öcalan’ın söylediklerinden sonra
“kemalizm, Mustafa Kemal konusundaki görüşlerimizi yeniden
gözden geçirmeliyiz” diyebiliyorlar.
Bir başka değişle, Öcalan’ın söylediklerine
teorik kılıflar uydurarak arabayı atın
önüne bağlıyorlar.
Ne yazık ki katıldığım sözkonusu
konferans süresinde, çok az da olsa Güneyli aydınlarımızın
aynı tavrı gösterediklerine tanık oldum.
Güney’de yaşanan bunca gelişmeden sonra, bazı
aydınlarımızın “ya hep ya hiç” tavrını
sürdürmeleri de, benim gibi birçok katılmcıyı
üzdü, doğrusu.
Elbette ki yanlışları, eksikleri görüp bıktırırcasına
tekrarlamak, aydın ve bilim adamı olmanın gereğidir.
Ama bardağın dolu tarafı da görülmeli, yapılan
olumlu çalışmalar görmezden gelinmemelidir. Güney
Kürdistan’daki ulusal kazanımlardan gurur duymanın,
duyguları açıkça dile getirmenin, aydın ve
bilim adamlığıyla çelişmediğini düşünüyorum.
Bardağın sadece boş tarafını görmek
kadar, “bardak dolu” demek de doğru ve süreci geliştirici
bir tavır değildir.
Aydınların Güney’deki ulusal yapının
korunmasından, kazanımlarından yana olmaları,
eksiklikleri görmezden gelmelerini haklı kılmaz.
Kanımca doğru olan, bardağın yarı
dolu ya da yarı yarıya boş olduğunu söylemektir.
Anlaşılan, atı arabanın önüne koymak,
sıfır ile bin arasında sonsuz sayı olduğunun
bilinciyle hareket etmek için, daha çok zamana ihtiyacımız
var.
Yazarın
önceki yazılarından:
Milliyetçilik
Yarışı
Ben
Erdoğan Hayranıyım!..
Katil
Kim?
Zor
Günler
Samimiyet
Sınavı
Yeni
Yıl
Ankara
Kriterleri-2
Geç
Olmadan
Gelenek
“Ne
Olacak Bu Irak’ın Hali”?
Bir
Kez Daha Kerkük Üzerine
Sembol
mü?
Demokrasi
Hayalleri
Yasaklamak
Erken
Ölüm
Törkiş
İşi Demokrasi ve Sivil Çözüm!..
Her
ikisi de aynı Orhan Pamuk
“Paşalar
Cumhuriyeti”
Cadı
Kazanı
Sıcak
Günler
Başbakan’ın
TİT Aşkı
“Bayrak
Krizi”, Gerçekler ve Görevlerimiz
“Qandil
Gönüllüleri”
Enfal
Yapışık
Üçüzler
Kirlenme,
Çürüme ve Çifte Standart
Hizaya
Getirmek
Başbakan Doğru Söylemiyor
Şahinler ve Riyakarlar
Madımak
Zeytin Dalı
Yanlışta
İsrar
“İyi
Çocuk”lar Cenneti..
Filmi
Başa Sarmak
Erdoğan’ın
Sınavı
Süreç
ve Önümüze Koyduğu Görevler
Tek
Yanlı Aşk
Sadak’ın Sadakati
İpe
Un Sermek
Güneyli
Kürtlerin Büyük Sınavı
Kansere
Razı Etmek İçin Ölümle Tehdit Etmek
Acaba
Öyle mi?
Halepçe
Olayları Neyi Gösteriyor, Neyi Gerektiriyor?
“Çeteler
Cenneti”
Arapsaçı
Söyleyemediklerim
ve Yapmadıklarımız..
Buzdağının
Ucu (Mu?)
Aynaya
Bakmak
Saygı
Mı? Özgürlük Mü?
Militarizm
Ve Çürüme
Yavaş
Ama Emin Adımlarla İlerlemek...
İspanyol
General Ve Ağca
Gel
De Niyazi Usta’yı Anma
MGK’nin
Yeni Yıl Hediyesi..
Hazırlıklı
Olmak
Gündemimizin
Değişmeyeni..
Fırıldak
15
Aralık Seçimleri ve Olası Sonuçları
Biz İşimize Bakalım-2
Demokrasi
ve Ortadoğu
İyi
Asker
Ayna
Tutmak
Alışmakta
Fayda Var
Üçüncü
Ses
“Uzun, İnce Bir Yol”
3
Ekim, 15 Ekim ve Protokol
3
Ekim Sonrası..
Çürüme
Ne
yazmalı?
DİSK
Zorlu
Süreç ve Görevler
Yoğurdu
Üfleyerek Yemek!..
Kim(ler)in
kafası Karışık?
Başbakan
Samimi Olmak İstiyorsa…
"Emrin
Olur"
Sorun
Kürt aydınları mı?
Ülkenin
Gerçek Efendileri
Maksat “Terörün Kökünü kazımak”sa...
Londra Ve Kerkük
“Hukuk Herkese Lazım”
Aydınların Çağrısı ve Geçmişi
Hatırlamak
Cellad Çağrısı
Eşik Aşındırmak
Rüzgarı Arkaya Almak İçin
Gaf
Yapılacak
Başka İşler De Var
Bayrak
Ve Ekmek
Endişe
Ar
Damarı
Kürdistan
Parlamentosu
“Sözde”
Darısı
Başımıza!...
Bayrak
ve Asimilasyon
Adar û Newroz
AB Ve “Bölücü Tilkiler, Koyunlar”
|