Evren Vakası ve Eli Taşın
Altına Koymak
Mesud Tek
2007 yılının özellikle Kürtler açısından
zorlu geçeceği öngörüsünde bulunanların haklı
oldukları, daha şimdiden belli oldu.
AB karşıtları ve statükocular ile değişim
ve demokrasi taraftarları arasındaki mücadele nedeniyle,
Türkiye’de ortalık toz duman.
Yargı, silahlı ve silahsız burokrasi, demokrasi
ve değişimin önünü almak için her yola başvuruyor.
Ülke yönetiminden birinci dereceden sorumlu TC Başbakanı
Güney Kürdistan ile ilişkiler konusunda birşeyler
söylüyor.
Memuru, emrinde olması gereken Genelkurmay Başkanı,
amirinin aksi şeyleri dile getiriyor..
Son Kenan Evren vakası, Türkiye’deki siyasi yapıyı
en iyi biçimde gösteren, ortaya koyan fotoğraf karesidir.
Seçim barajının düşürülmesi, Kürtlerle iyi
geçinilmesi, Güney Kürdistan gerçeğinin kabul edilmesi
ve Kerkük’ün işgali gibi söylemlerden uzak durulması
gerektiğini söyleyen Evren, ulusalcı ve milliyetçi
kesimlerin saldırısı altında.
Atatürkçü Düşünce Derneği Başkanı emekli
Orgeneral şener Eruygur’un, Jandarma Genel Komutanı
iken gerçekleştirdiği kanun dışı
fişleme olayı karşısında kılını
kıpırdatmayan savcılar, bazı doğruları
dile getiren, eski cumhurbaşkanlarından Kenan Evren
hakkında jet hızıyla “vatana ihanet” suçundan
dava açıyorlar.
Bozuk saat bile günde iki kez doğruyu gösterirken, Evrenin
söylediklerinin gerçek olup olmadığını
tartışmak yerine, sağcısından solcusuna
kadar uzanan geniş bir yelpazede, O’nun 12 Eylül ve sonrası
dönemdeki icraatları gündeme getiriliyor.
Kenan Evren ve öteki darbeci generallerin yaptıkları
ortada.
12 Eylül faşist rejiminin baskı ve cinayetleri
filmlere, roman ve televizyon dizilerine konu oldu.
12 Eylül rejiminin Kuzey Kürdistan’daki, Diyarbekir 5 Nolu’daki
zulmu ise, masal
anlatıcılarını, film yapımcılarını
bekliyor.
Hiç kuşku yok.
Kenan Evren ve darbeci arkadaşları eli kanlı
birer diktatörlerdir.
12 Eylül faşist rejimi Türkiye’ye deli gömleği
giydirmiştir ve bu durum bugün de varlığını
koruyor.
12 Eylül Anayasası ve o dönemde çıkartılan
bazı kanunlar kaya gibi sağlam ve yerinde duruyorlar.
12 Eylül rejiminin diktiği ve ülkeye dar gelen elbiseye
karşı çıkmayan bazı kesimlerle, bu elbisenin
değişmesi için yeterince çaba sarfetmeyenlerin,
Kenan Evren’in dile getirdiği doğrular karşısında
celallenmeleri, onların Kürt düşmanı yüzünü
ortaya koyuyor.
Çünkü Kenan Evren’in saldırıya neden olan son söylemleri,
ağırlıkla Kürt sorunuyla ilgili.
Evren’in “darbe yapmak”, “Anayasayı değiştirmek”
suçuyla yargılanması amacıyla iddianame hazırlayan
onurlu hukukculardan Savcı Sacit Kayasu’nun başına
gelenler, pişmiş tavuğun başına gelmedi.
O dönemde gögsünü Kenan Evren’e siper edenler, Sacit Kayasu’yu
“görevi kötüye kullanmak” suçuyla meslekten ihraç edip bir
yıl hapis cezasına çarptırılmasını
sağlayanlar, bugün Evren’e “vatan haini” yaftasını
yapıştırıyor; O’nu Demokratik Toplum Partisi
DTP’den seçimlere katılmaya çağırıyorlar!..
Milliyetçi solcular ya da moda değimle ulusalcılar,
ABD’nin istemiyle darbe yapan Kenan Evren’in son açıklamalarını
da bu devletin istemi üzerine yaptığını
söylüyorlar.
Evren ve arkadaşlarının 12 Eylül askeri darbesini
ABD’nin istemi ve yardımıyla yaptıkları,
ABD uşağı bir politika izledikleri elbette
doğru.
Evren’in dile getirdikleri, ABD’nin Türkiye’ye ilişkin
görüşleriyle de örtüşebilir.
Ya da ABD O’na bunları söyletmiş olabilir..
Ama tüm bunlar söylenenlerin yanlış olduğunu
göstermez.
Evren’in son söylemlerinin Kürtlerin bazı talepleriyle
çakışmasının, O’nu Kürtler nezdinde ak
sütten çıkmış bir kaşık haline getirmediği
gibi...
Ne gibi saiklerle söylemiş olursa olsun, Evren’in dile
getirdikleri gerçekçidir.
Değişim ve demokrasi isteyenlerin bir kısım
talepleriyle çakışmaktadır, ulusalcıların
içine düştüğü sefil durumu ortaya koymaktadır
12 Eylül generallerini koruma zırhı altına
alan Anayasa Maddesini değiştirmek, Evren’i darbe
yapmak, hukuku, hak ve özgürlükleri ayaklar altına almak
suçuyla yargılamak amacıyla hiç bir şey yapmayan
AKP hükümetinin ileri gelenleri de, Kenan Evren’e saldıran
koro içinde yer alıyorlar.
AKP hükümeti bu tavrıyla da baltayı ayağına
vurmaya devam ediyor; dişe diş bir mücade içinde
olduğu kesimlerin değirmenine su taşıyor.
Değişim ve demokrasi yanlılarıyla karşıtları
arasındaki kapışmanın önemli aşamalarından
biri olan Çankaya Muharebesi’nde, sona doğru hızla
yaklaşılıyor.
Ne yazık ki Kürtler, sol, sosyalist ve demokrasi güçleri
Çankaya Muharebesi’nin aktif tarafları arasında
bulunmuyorlar.
Ve Cumhurbaşkanlığı Köşkü için verilen
mücadele “kışla siyaseti” ıle “cami siyaseti”
arasında cereyan ediyor.
Kravatlısı, üniformalı ve kalpaklısıyla
kışla, “laik cumhuriyetin kalesi” Çankaya Köşkü’nün
cüppeli ve sarıklıların eline geçmemesi için
cansiparene savaşıyor.
Kışlanın emrindeki medya, eski arşivleri
karıştırıyor. Cami siyasetine bağlı
olanların, yıllar önce yaptıklarını,
söylediklerini gazete stunlarına, televizyon ekranlarına
taşıyor.
TC Başbakanı Erdoğan’ın Güney Kürdistan’a
ilişkin sağduyulu söylemlerini “vatana ihanet” olarak
değerlendiren ırkçı-şoven ve militaristler,
AKP yöneticilerini Yüce Divan’da yargılamayla tehdit
ediyorlar.
Hrant Dink’in katledilmesiyle birlikte daha saldırganlaşan
Türk ırkçılığı, herkesin önünde etnik
temizlikten bahsediyor.
Ama AKP hükümeti, yaşanan gelişmeler karşısında
dut yemiş bülbül gibi.
Katledilmesinin üzerinden bunca zaman geçtiği halde,
Hrant Dink cinayeti aydınlanamadı.
Öyle anlaşılıyor ki bu kez de Erdoğan’ın
söyledikleri havada kalacak, “gideceği yere kadar gidilemeyecek.”
Çünkü Türkiye’de milliyetciliğini körükleyen, Hrant
Dink ve benzeri cinayetleri düzenleyenlerin uzantıları
hükümette de yer alıyorlar.
Adalet Bakanı “301 Cemil”, gerçeklerin ortaya çıkmasını
engellemek, değişim ve demokrasinin önünü tıkamak
amacıyla canını dişine takmış
vaziyette.
Cemil Çiçek, 301. Maddeyi savunurken Türk aydınlarını
hepsini bir sepete koyuyor, onları “omurgasız ve
ikiyüzlü olarak” nitelemekten geri kalmıyor.
Hırant Dink cinayetinde dahli oldukları gün gibi
ortada olan emniyet mensuplarından hesap sorması
gereken İçişleri Bakanı ise, Kürtlerle uğraşıyor.
Diyarbakır Valisi “açık ve yakın tehlike mevcudiyeti”
nedeniyle Kürt Ulusal Demokratik Çalışma Grubu’nun
hazırladığı Kerkük Konferansı’nı
yasaklıyor.
Kerkük’e yönelik Türk resmi politikalarının dile
getirildiği, Kürtlere ve Güney Kürdistan Siyasi Önderliği’ne
bol bol hakaretlerde bulunulduğu konferanslara karşı
demokratca ve hoşgörülü davranan, bunlardan bazılarını
örgütleyen AKP hükümeti, Kürtlerin görüşlerini dile getirmesi
sözkonusu olunca, hemen şahinleşiyor.
Türk büyüklerinin anılmasını teşvik edenler,
ölümsüz lider Mela Mustafa Barzani’yi anmak isteyen Kürt gençlerine
amansızca saldırmakta herhangi bir beis görmüyorlar.
HAK-PAR yöneticilerin hakkında Anayasa Mahkemesi ve
diğer mahkemelere suç duyurusunda bulunuluyor.
Gerçekleştirdiği kongre sonrasında DTP hakkında
davalar açtırılıyor; bu partinin il ve ilçe
binaları basılarak üyeleri gözaltına alınıyor.
Bu ve benzeri gelişmeler gösteriyor ki sağdulu
davranarak Güney Kürdistan siyasi önderliği ile ilişki
kurmayı planlayan AKP hükümeti, birkaç oy uğruna
milliyetçilerle aynı çuvala girecek, Kuzeyli Kürtlerin
uzattığı barış ve dostluk elini tutmamaya
hak ve özgürlük taleplerine kulaklarını tıkamaya
devam edecektir.
Ki, bu Kürtleri potansiyel suçlu olarak gören siyasette isrardan,
insanlık dışı politikanın devam ettirilmesinden
başka bir şey değildir.
Biz Kuzeyli Kürtlere düşen görev, yaklaşan Newrozlar
nedeniyle provokasayonlar, oynanmak istenen oyunlara karşısında
bilinçli ve uyanık olmak, seçim sürecini ulusal demokratik
mücadeleyi geliştirecek bir zemine çevirmektir.
Bunu sağlamanın yolu ise, Kürt yurtseverleri arasında
iş ve güç birliğini oluşturmaktan, seçimlere
“Kürt Bloku” halinde ve kendi bayrakları altında
katılmaktan geçer.
Bu kutsal ve onurlu görevi yerine getirmek için, başta
legal siyaset alanında mücadele eden siyasi partiler,
demokratik kitle örgütleri olmak üzere herkes elini taşın
altına koymalıdır.
Yazarın
önceki yazılarından:
Kürtlere Ateş Etmek Serbest..
Davul
ve Tokmak
Atı
Arabanın Önüne Koymak
Milliyetçilik
Yarışı
Ben
Erdoğan Hayranıyım!..
Katil
Kim?
Zor
Günler
Samimiyet
Sınavı
Yeni
Yıl
Ankara
Kriterleri-2
Geç
Olmadan
Gelenek
“Ne
Olacak Bu Irak’ın Hali”?
Bir
Kez Daha Kerkük Üzerine
Sembol
mü?
Demokrasi
Hayalleri
Yasaklamak
Erken
Ölüm
Törkiş
İşi Demokrasi ve Sivil Çözüm!..
Her
ikisi de aynı Orhan Pamuk
“Paşalar
Cumhuriyeti”
Cadı
Kazanı
Sıcak
Günler
Başbakan’ın
TİT Aşkı
“Bayrak
Krizi”, Gerçekler ve Görevlerimiz
“Qandil
Gönüllüleri”
Enfal
Yapışık
Üçüzler
Kirlenme,
Çürüme ve Çifte Standart
Hizaya
Getirmek
Başbakan Doğru Söylemiyor
Şahinler ve Riyakarlar
Madımak
Zeytin Dalı
Yanlışta
İsrar
“İyi
Çocuk”lar Cenneti..
Filmi
Başa Sarmak
Erdoğan’ın
Sınavı
Süreç
ve Önümüze Koyduğu Görevler
Tek
Yanlı Aşk
Sadak’ın Sadakati
İpe
Un Sermek
Güneyli
Kürtlerin Büyük Sınavı
Kansere
Razı Etmek İçin Ölümle Tehdit Etmek
Acaba
Öyle mi?
Halepçe
Olayları Neyi Gösteriyor, Neyi Gerektiriyor?
“Çeteler
Cenneti”
Arapsaçı
Söyleyemediklerim
ve Yapmadıklarımız..
Buzdağının
Ucu (Mu?)
Aynaya
Bakmak
Saygı
Mı? Özgürlük Mü?
Militarizm
Ve Çürüme
Yavaş
Ama Emin Adımlarla İlerlemek...
İspanyol
General Ve Ağca
Gel
De Niyazi Usta’yı Anma
MGK’nin
Yeni Yıl Hediyesi..
Hazırlıklı
Olmak
Gündemimizin
Değişmeyeni..
Fırıldak
15
Aralık Seçimleri ve Olası Sonuçları
Biz İşimize Bakalım-2
Demokrasi
ve Ortadoğu
İyi
Asker
Ayna
Tutmak
Alışmakta
Fayda Var
Üçüncü
Ses
“Uzun, İnce Bir Yol”
3
Ekim, 15 Ekim ve Protokol
3
Ekim Sonrası..
Çürüme
Ne
yazmalı?
DİSK
Zorlu
Süreç ve Görevler
Yoğurdu
Üfleyerek Yemek!..
Kim(ler)in
kafası Karışık?
Başbakan
Samimi Olmak İstiyorsa…
"Emrin
Olur"
Sorun
Kürt aydınları mı?
Ülkenin
Gerçek Efendileri
Maksat “Terörün Kökünü kazımak”sa...
Londra Ve Kerkük
“Hukuk Herkese Lazım”
Aydınların Çağrısı ve Geçmişi
Hatırlamak
Cellad Çağrısı
Eşik Aşındırmak
Rüzgarı Arkaya Almak İçin
Gaf
Yapılacak
Başka İşler De Var
Bayrak
Ve Ekmek
Endişe
Ar
Damarı
Kürdistan
Parlamentosu
“Sözde”
Darısı
Başımıza!...
Bayrak
ve Asimilasyon
Adar û Newroz
AB Ve “Bölücü Tilkiler, Koyunlar”
|