PSK PSK Bulten KOMKAR Roja Nû Weşan / Yayın Link Arşiv
Dengê Kurdistan
PSK
PSK Bulten
KOMKAR
Roja Nû
Weşan/Yayın
Arşiv
Link
Webmaster
psk@kurdistan.nu
 
 

Oyunu gerçek sanmak.. (1)

Kemal Burkay

Tiyatro bir oyundur, bunu bilerek bilet alır gidersiniz. Ama oyunu seyrederken çoğu zaman kendinizi kaptırırsınız. Oyun olduğunu unutur, sahnedekilerle birlikte heyecanlanır, sevinir, acı duyarsınız. Hele usta oyuncuların oynadığı bir temsilde..

Sinemada da öyle değil mi?. Bir film, bazen sizi gerçek hayatta tanık olduğunuz olaylardan, aşklardan, trajedilerden daha çok etkiler, unutulmaz izler bırakır. Bazen kendinizi okuduğunuz romana, öyküye de böylesine kaptırır, gerçek bir öykü içinde yaşıyormuş gibi roman ve öykünün kahramanlarının başından geçenler için kaygı veya hoşnutluk duyarsınız.

Siyasette de, toplumsal yaşamda da oyunlar vardır. Ülkeleri yönetenler bazen öylesine it oyunları sahnelerler ki çoğu insan oyun olduğunu bile fark etmez. Zaten bunları sahneye koyanlar size oyun olduğunu da söylemezler. İnandırıcı olması için tüm zekalarını, tüm ustalıklarını kullanırlar. Onlar bu konuda yüzyılların deneyimine sahiptirler. Kitleler ise genellikle çocuklar gibi saftır. Bazen bir oyunla yüz yüze olduklarını hiç anlayamazlar; anlayabildikleri zaman ise zaten iş bitmiş, atı alan Üsküdar’ı geçmiştir…

Bu ülkede “PKK terörü” denen şey işte böyle bir oyun olarak başladı ve bugün de hala sürüyor..

Bunu çok yazdım sevgili okurlar, biliyorum, çoğunuz belki okumaktan bıktınız. Ama ben yazmaktan bıkmadım, bunu görev bildiğim için.. Oynanan oyunun farkında olmayanlar, hem Kürtler, hem Türkler arasında hala çok olduğu için.. Bu çabaların tümüyle boşa gitmeyeceğine inandığım için.. Nitekim Kürt kesiminde de, Türk kesiminde de oyunu görenlerin sayısı giderek artıyor. Bunu dobra dobra dile getiren de var, satır arasında kuşkusunu belirten de..

Kitlelerin saflığını anlıyorum. Zaten kitleler saf olmasaydı böylesine it oyunlarını sahnelemek, böyle zorba, kanlı, acımasız ve de vicdansız rejimleri ayakta tutmak mümkün olur muydu? Kitleler ayağa kalkıp onu sahiplerinin başına yıkmazlar mıydı?.

Gerçi kitlelerin bunu yaptıkları zamanlar da olur, ama kendiliğinden değil; önlerinde iyi, namuslu, mücadeleci bir örgüt buldukları ve de koşullar bu iş için olgunlaştığı zaman. Koşullar olgunlaşmamışsa iyi öncülerin ve iyi örgütlerin çabası yetmez..

Bazıları da bu konuda yazdıklarımı komplo teorisi diye nitelediler. Kimi gerçekten kavrıyamadığı için, kiminin de işine öyle geldiği için.. Nitelesinler. Böyle diyenlerin bir bölümü iyi niyetli değil, yani onlar da bu oyunun farkında. Bu ülkede siyasetçi, yazar-çizer geçinip de tüm olup bitenlere rağmen farkında olamıyanları ise ciddiye almam.

Türk MİT’inin muhtemelen daha 12 Mart darbesi (1971) öncesi, tapu-kadastro okulunda öğrenci ve Komünizmle Mücadele Derneği’nin üyesi iken kendisiyle ilişki kurup yönlendirdiği biri olan Öcalan, 12 Mart’ta içeri düştüğünde, emniyetten gelen “adamımızdır” yazısı üzerine Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı’nca serbest bırakıldı…

Daha sonra ona PKK kurduruldu (1978). Kurucular arasında başka MİT elemanları da vardı ve bunlardan biri “Pilot” lakaplı Türk subayı idi. Daha sonra Apo, 1925 Kürt ayaklanmasından beri Türk devletine ajanlık yaptığı bilinen ve Karakoçan’da yaşayan Ali Yıldırım diye birinin kızıyla (Kesire) evlendirildi. Bu evlilik de bir rastlantı değildi, “devrim evliliği” perdesi altında bir MİT evliliği idi..

Sonra Apo’nun bizzat kendi deyişiyle, “üç yıl süreyle ekmeğini, silahını, hatta korumasını Türk devleti sağladı.” PKK’dan istenen diğer Kürt örgütlerine, hatta Türk sol örgütlerine karşı savaşmak, özellikle Kürt sorununu terörize etmekti. PKK bunu yaptı. Türk düzen medyası o dönemde, yürütülen psikolojik harekata uygun olarak yoğun bir PKK propagandası yaptı.

Kürt ve Türk kesiminde pek çok insan buna inandı, PKK’yı Kürt halkının kurtuluşu için mücadele eden bir örgüt sandı. 12 Eylül Cuntası PKK’nın terörünü de gerekçelerden biri yaparak yönetime el koydu.

Daha sonrası malum: Öcalan Suriye’ye geçti ya da geçirildi. Bir süre sonra Suriye kendisiyle ilişki kurdu ve yönlendirmeye başladı, giderek İran ve Irak’ın da etki alanına girdi. Ama başını Suriye’ye kaptırmış olsa bile, PKK içindeki Türk yönlendirmesi tümüyle son bulmadı.

Suriye PKK’yı Türkiye’ye, Irak Kürtlerine ve de kendi Kürtlerine karşı bir koz olarak kullandı. Onun eliyle Kuzey Kürdistan’da silahlı eylem başlattı ve kendi çıkarlarına göre bu savaşı yönlendirdi. Türkiye PKK’yı örgütleyip teröre yönelterek ateşle oynamış, paçasını yangına kaptırmıştı. Kirli savaş Kürt halkı kadar Türkiye’ye de büyük zararlar verdi. Yine de Türk rejimi, bu savaştan yararlanarak Kürdistan’a yönelik bazı planlarını hayata geçirdi; Kürdistan’ı yer yer yakıp yıktı, özellikle sınır boylarını ve kırsal kesimleri boşalttı; aydınları, demokrat çevreleri susturdu; kitleleri sindirdi, ülkeyi militarize etti.

Bu durum 1998 yılına kadar sürdü. Sovyetler’in yıkılması Suriye’yi ana desteğinden yoksun bıraktı ve bölgedeki güç dengelerini değiştirdi. Türkiye bu dönemde Suriye’ye baskı uygulayarak Apo’yu ordan çıkarttı ve ABD’nin yardımıyla yeniden ele geçirdi. Böylece 1980 öncesine benzer bir durum doğdu. Apo, canının bağışlanması karşılığında yeniden hizmete alındı. Örgütü onu izledi. Böylece PKK bir kez daha rejimin güdümüne girdi.

Başlangıçta, sırf inandırıcı olmak, Kürt kitlelerini yanına çekmek için benimsenmiş olan radikal istemler (bağımsız Kürdistan, dört parçanın birliği, Marksizm-Leninizm filan) terk edildi. Türk devletinin temel politikaları ve sembolleri (üniter devlet, tek ulus, tek resmi dil, tek bayrak) ve resmi ideoloji (Kemalizm) açık açık savunulur oldu. PKK, programının yanı sıra, adını bile terk etti, salt barış ve demokrasiden söz eder oldu.. Silahlar susturuldu ve Türk devletinin de onayı ile PKK’nın silahlı güçleri sınır ötesine, Güney Kürdistan’a geçirildi. (İstense, bir genel af çıkarılsa, hatta belki çıkarılmadan da, PKK tümüyle silah bırakabilirdi. Ama devlet bunu istemedi. PKK’yı hem Kuzey Kürtlerine, hem de Güney Kürtlerine karşı kullanmayı düşünüyordu. Nitekim kullandı ve kullanmakta.)

Bu, Türk devletinin tam istediği şey değil miydi? Galiba tümüyle değildi! Türk derin devleti bir süre sonra bu durumu sakıncalı bile bulmaya başladı. Çünkü militarizmin sürmesi, AB üyeliğinin ve buna paralel demokratikleşme sürecinin engellenmesi, Güney Kürdistan’a müdahale için bahanelere, yani teröre gerek vardı. Bunun üzerine savaş oyunu yeni koşullara adapte edilerek tekrar sahneye kondu.

Genelkurmay İmralı’daki adamı eliyle PKK’yı bir kez daha canlandırdı. Adı geri verildi. 2004 yılından başlayarak yeni bir psikolojik harekat sahneye kondu. PKK’nın Türkiye’ye karşı yeniden eylemlere başlayacağı propaganda edildi. PKK’lı militanların “Kuzey Irak”tan sağladıkları C-4 patlayıcıları ve oradan aldıkları eğitimle sınırı geçip Türkiye’ye girdikleri ileri sürüldü. (Zaten içerde PKK’nın eylem yapmayan bir bölüm silahlı militanı vardı, belki bir bölüm de bu arada geçirildi.)

Çok geçmeden Van, Hakkari yöresinde ve Şemdinli’de bombalar patladı. Bazı valilere yönelik, nedense tümü de başarısız suikastler düzenlendi. Ama aksi giden işler de oldu. Şemdinli’de bombacılar suçüstü yakalandılar ve bunların JİTEM’ci oldukları anlaşıldı. Ankara’da muvazzaf ve emekli subayların yönettiği çeteler yakayı ele verdiler… Ama oyun kurucuları bundan yılmadılar. Çok yönlü karşı saldırıya geçtiler.

Sonuç malum: Hükümet sindi, geri çekildi. Şemdinli’nin yanısıra öteki çete olayları da kapatıldı. Ordu Güney Kürdistan sınırına yığıldı. AB süreci tavsadı, demokratikleşme adımları durdu, geriye dönüş başladı. Yazar-çizerlere karşı TCK’nın 301. maddesi bir kasap satırı gibi işliyor. Polis ve askere keyfince ateş yetkisi veren Terörle Mücadele Yasası ağırlaştırılarak geri geldi. Bunun ürünleri ise daha şimdiden ortada: Bildiri asan, çöplükten hurda toplayan çocuklar, evinin balkonunda kahve içen kadınlar bile kurşunlanıyor… 12 Mart ve 12 Eylül öncesinde olduğu gibi, toplumu sarsan şiddet eylemleri sahneleniyor. Danıştay basıldı; İstanbul, Ege ve Antalya yöresinde turistleri hedef alan bombalar patladı. Bir bölümü şu TAK denen sözde PKK bağlantılı, gerçekte ne idüğü belirsiz örgüt, bir bölümü ise TİT ve benzeri kılıflar altında..

Militaristler ve hizmetlerindeki medya, Diyarbakır’daki son çocuk kıyımını bile PKK’ya yıkıp kamuoyunu etkilemeye çalışıyorlar.

Bu, sahici mermilerle oynanan acımasızca bir savaş oyunu ve aslında hem “mavi kuvvetler” hem de “kırmızı kuvvetler” aynı merkez tarafından yönetiliyor..

Kısacası, sevgili okurlar, oyun işte böyle oynanıyor. Türk medyasında söylenenlere, yazılanlara bakarsanız, bir bölümü zaten gönüllü olarak bu psikolojik harekatın hizmetinde, yani oyunun mutfağında yer alıyor. Bir bölümü ise inanmış gibi, saf saf  “PKK terörü” edebiyatı yapmaya devam ediyor…

Ya vatandaşlar, yani seyirciler?..  Her iki yanda da sıradan insanlar, oynanan oyunun farkında değil. Onlar olan bitenin ciddi bir savaş olduğu kanısındalar. Hatta cephede birbirlerini vuranların çoğu bile!. Onların bir bölümü Apo’yu değil de Kürdistan’ı kurtarmak için, bir bölümü ise “vatanı bölünmekten kurtarmak” için orada olduğunu sanıyor.. Oyun aktörleriyle, figüranlarıyla, bombalarıyla, kurşunlarıyla, iki taraftan da verilen onlarca “şehit”le, öfkeli şehit törenleriyle, protestolarla, linç girişimleriyle, medya kavgalarıyla, taraflar arasında barış önerenleriyle öylesine ciddi oynanıyor ki inanmamak elde değil!

Bu işlerin nasıl olduğunu, perde gerisini çok iyi bilen, oyunun geçmişinde büyük rolü olan, Türk Gladyosu’nun da yaratıcısı Amerika bile nerdeyse inanacak!

Birçok kişi bu yazımı da şaşkınlıkla karşılayıp “işte savaş ortada, gözlerimize mi inanalım, sana mı?!” derlerse hiç şaşmam. Çünkü aldanmak, oyunu gerçek sanmak için durum yeterince elverişli. Senaryo ustaca hazırlanmış, aktörler çok başarılı ve dekor mükemmel!..

Bir sonraki yazımda bu konuya devam edeceğim. 

Yazarın önceki yazılarından:

Ana-babalar kirli savaşı sorgulamalı
Linç salgını yayılırken…
Lübnan’dan uzak dur, Kürdistan’a hücum!..
Uygarlıklar Savaşı mı?
Türkiye’nin Kerkük Sorunu!
Halkı yalanla besleyen rejimler…
Irak’ı bekleyen: Ya üçlü konfederasyon, ya üç ayrı devlet
Bölgemizde ve Dünyada barış ve istikrar için..
Statükonun yıkımına kim ağlar?
Terör ve PKK bahane, Hedefler çok başka…
Hürriyet’in tehlike çanları!
Kırk katır mı, kırk satır mı?..
Demirel, Çiller, Ağar, Güreş… Bunlar tanık mı, sanık mı?.
Şemdin’in yakalanması, destanlar, balonlar…
Başı türbanlı bir kadın neden cumhurbaşkanı olmasın?..
Çetelerle mücadelede hükümete destek vermeli
Ülkeyi esir alan ahtapot...
Sular ısınırken...
”Sanki herkes kör, herkes zincirlerle bağlı…”
Bu bir darbe değil mi?
Terör ne, terörizm ne?
TBMM Başkanı Arınç’ın kunuşması ve demokrasi üzerine..
Şemdinli’deki askeri yığınak neyin nesi?..
Rejimin Kürt halkına topyekün saldırısı
Baş terörist kim, PKK mı, Türk devleti mi?
Önyargı, tutku ve akıl...
Derin devlet oyununda Rejisör, figüran ve seyirci…
Suç ve Ceza
Yine bir şeyler dönüyor…
Sistem çürümüş, dökülüyor
Irak’ta iç savaş kaygısı ve kendi kendine gelin güvey olanlar..
ŞOVENİZMİN ESİR ALDIĞI BEYİNLER (*)
At izi it izine karışırken..
HAMAS ve PKK…

Sağduyu ve hoşgörü gerekli
Şemdinli’nin üstü örtülüyor
Adalet mi rezalet mi?.
Genelkurmay Gladyosuna sahip çıktı!
Türk Gladyosu tasfiye edilmedikçe…
Yalancının mumu yatsıya kadar yanar
“Demokratik Cumhuriyet”in patenti Bay Öcalan’ın mı?
Türk rejimi neden Apo´ya sarıldı?
Kürt sorununa çözüm çeşitlemeleri üzerine…
Türkiye Kürtler konusunda İran’ın bile çok gerisinde…
Erdoğan’ın Şemdinli ziyareti ve alt kimlik-üst kimlik üzerine
Paris olayları ve küreselleşme üzerine
Olaylar böyle mi aydınlanacak?
Şemdinli bir fırsattır
Bu nasıl bir ilerleme?

Değişimi anlamak ve Kürt sorununda akılcı çözüm
Bilimsiz üniversite, hukuksuz adliye..
Türkiye’nin AB üyeliği ne Sevr’dir, ne de Lozan…
AB ile müzakereler başlarken umutlar - kaygılar...
3 Ekim bir dönüm noktası olacak
Sevgisiz bir ülke..
“Demokrat, özgür ve çağdaş Kürtlerin sesi…”
Provokasyon dumanları…
Asıl ölüm susmaktır
PKK’yı muhatap yapan kim?
Erdoğan’ın son tavrı
Doğu Kürdistan’daki son gelişmeler üzerine
Kürtçe şu anda zincirlerle bağlı
Öcalan İmralı´dan alınmalı
Derin Devlet ve PKK el ele..
Bir kez daha terör ve uluslararası sorunlar üzerine
Bir toplum nasıl kandırılır?
Bazı dostların ardından
AKP Alevileri yok sayıyor
ÇIKAR YOL - III Buyrun, örgüt de var, iş de!
Erdoğan’ın ABD gezisi: Türk tarafı için düş kırıklığıürk tarafı için düş kırıklığı
ÇIKAR YOL – II Teslimiyete karşı ulusal seçenek
Fransız Referandumu üzerine düşünceler

ÇIKAR YOL - I En başta umut gerekli
İşe yaramaz bir karar…
NE DEĞİŞMİŞ?.
Soykırım ve Yüzyıllık Nazizm
Kendi ordusunun işgali altında…
Türkiye’nin Kürt Politikası: Döverek Islah..
PKK’yı kim çözsün?.
Dün cami, bugün bayrak…
İstanbul sorunu artık Kürdistan sorunudur
Ermeni Soykırımı ve Orhan Pamuk Olayı
Bir kez daha laiklik sorunu ve Aleviler konusu
Ş I M A R I K…
Kürt Devleti ve Deli Dumrullar…
Dezînformasyon û Prowokasyon

Derin Devlet Tiyatrosunda Kürtler ve Türkler...

 

 
 
PSK Bulten © 2006