En büyük devletsiz ulus..
Kemal Burkay
Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nin (AKPM) 4 Ekim 2006
çarşamba günü görüşüp onayladığı
Kürtlerle ilgili rapor ve bu rapordaki önerilere uygun olarak
aldığı 1519 nolu karar birçok bakımdan
önemli.
İngiliz Parlamenter Lord Russell Johnston tarafından
hazırlanan rapor, Kürt tarihi, dili, Kürt nüfusunun bugünkü
dağılımı ile ilgili olarak derli toplu
bilgi veriyor ve Kürtleri dünyamızda en büyük devletsiz
ulus olarak niteliyor. Bu niteleme bile başlıbaşına
önemlidir ve Kürtleri yok sayan, ya da bir azınlık
gibi bile kabul etmek istemeyen Türkiye’deki ırkçı-sömürgeci
çevreler ve Kürdistan’ı aralarında bölüşmüş
öteki bölge devletleri bakımından can sıkıcı
bir tanımlamadır.
Gerçi, AKPM böyle bir tanımlama yapmasa, yani adını
koymasa da Kürtlerin bir ulus olduğu, binlerce yıldan
beri bugünkü yurtlarında, yani Kürdistan’da yaşamakta
oldukları dünya alemce bilinen bir şey. Ancak bu
belirleme, Kürt ulusal varlığı ve sorunun boyutları
bakımından bir uluslararası kabuldur, inkarcılara
iyi bir cevaptır.
Raporda, Kürdistan’ı aralarında bölüşmüş
olan dört ülkedeki Kürt nüfusunun toplam olarak 30 milyon
dolayında olduğu belirtiliyor. (Türkiye’de 12-15
milyon, İran’da 8 milyon, Irak’ta 5 milyon, Suriye’de
1,5-2 milyon). Ayrıca Lübnan, çeşitli Kafkas ve
Orta Asya ülkelerinde yaşayan Kürt nüfusun miktarı
da belirtiliyor ve Batı Avrupa’da 1,3 milyon, Afganistan’da
ise 200.000 dolayında Kürt yaşadığı
anlatılıyor.
Türkiye bakımından Kürtlerin nüfusu oldukça düşük
gösterilmiş. Biz Kuzey Kürdistan’da ve Türkiye’deki Kürt
nüfusunun, toplam nüfusun üçte biri dolayında olduğu
kanısındayız. Gerçi sağlıklı
istatistikler yok ve bu koşullarda olması mümkün
de değil. Ama bu ülkedeki Kürt nüfus 12-15 milyon da
olsa az değil. Bu kadarı bile, dünyamızda ulusal
devlet kurmuş birçok halkın nüfusundan fazla.
AKPM’nin “Kürtlerin Kültürel Durumu” başlıklı
ve 1519 sayılı kararı´nda,
Kürt dilinin ve kültürünün Türkiye, Irak,
İran ve Suriye için bir tehdit değil, bir miras
ve zenginlik olduğu belirtiliyor ve korunması, eğitim
alanında kullanılması için gerekenin yapılması
isteniyor. Türkiye’nin Avrupa Yerel ve Azınlık
Dilleri Sözleşmesi’ni imzalaması ve Kürt dili
bakımından gereğini yerine getirmesi isteniyor.
Bu istemler arasında şunlar var:
* Resmi dilin yanısıra Kürtçenin
de eğitim dili olarak kullanılması, üniversitede
Türk dili ve edebiyatının okutulması;
* Kültürel çalışmalarında
Kürtlere çıkarılan gereksiz ve aşırı
engellere son verilmesi;
* Kürt kültür derneklerinin tanınması,
desteklenmesi, onlarla diyalog içinde Kürt dili ve kültürünün
korunması;
* Kürt velilerin bu konularda aydınlatılması,
kendilerine yardımcı olunması;
* Kürtçe konuşanların basın,
radyo TV gibi modern medya olanaklarından daha iyi yararlanmaları
için kendilerine maddi destek sağlanması;
* Kürt kültürünün gelişimi için yerel
kültür merkezleri açılması.
Irak’ta Kürt dili çoktan resmi dil olduğu, şu anda
da zaten eğitim alanında serbestçe kullanıldığı
için, bu öneri asıl olarak diğer üç ülke için söz
konusu.
Kararda Kürtlere kültürel haklarının tanınmasının,
bölgede barış ve istikrar için de gerekli olduğu
dile getiriliyor ve ayrıca, Türkiye’nin Kürt sorununa
salt güvenlik açısından değil, siyasi, idari,
sosyal, kültürel açılardan yaklaşması ve bu
kapsamda çözüm bulması isteniyor.
Bütün bu belirlemeler önemlidir. Elbet, gerek Avrupa Konseyi,
gerekse Avrupa Birliği organları Kürt sorunuyla
ilgili olarak somut çözümler, örneğin kendi kaderini
tayin hakkı kapsamında ayrı devlet ya da federasyon
önermiyorlar. Bu onların işi de değil. Ama
Kürtler bir ulussa, hele hele dünyadaki “en büyük devletsiz
ulus” ise, doğal olarak buna hakkı vardır.
Bunu istemek ve bunun için mücadele etmekse Kürt halkının
kendi işidir ve zaten Kürt halkı da ülke ve bölge
koşullarına uygun olarak, meşru temsilcileri
vasıtasıyla bu istemleri dile getirmektedir.
Bu arada AB ve Kopenhag Kriterleri ile ilgili olarak bir
yanlış ve yaygın değerlendirmeden söz
etmek istiyorum. Türk politik çevreleri ve basını,
genel olarak Kopenhag Kriterleri’nin Kürtleri ilgilendiren
boyutunu “bireysel kültürel haklar” çerçevesinde göstermeye
çalışıyorlar. “Kürtler azınlık değil,
bu nedenle de onlar için grup hakları söz konusu değil;
ancak bireysel kültürel haklar isteyebilirler,” diyorlar.
Bu tümüyle yanlış bir iddia ve Kopenhag Kriterleri’nin
çarpıtılmasıdır. İşin garibi
Kürt siyasiler arasında da bu yanlışı,
çarpıtmayı gerçek sananlar var. Örneğin birkaç
gün önce Neşe Düzel’in eski DEP milletvekili Hatip Dicle
ile yapılmış bir röportajında ölçüler
böyle konmuştu. Düzel, AB çerçevesinde Kürtlerin haklarını
bireysel kültürel haklar olarak niteliyor ve Hatip Dicle de
“evet öyledir” diyor ve bunları yetersiz buluyor. Belli
ki Düzel de Dicle de bu konuda yapılan yoğun çarpıtmanın
etkisinde kalmışlar.
Bu konuda daha önce de birçok kez yazdım. Bunlardan
biri Deng Dergisi’nin Mart 2000 tarihli 55. sayısında
yayınlanan “AB Süreci Kürt Sorununu Nasıl etkileyecek?”
başlıklı yazımdı. Orada da kaynak
göstererek Kopenhag Kriterleri’nin üye ülkelerdeki etnik gruplara,
azınlıklara, yerel dillere, bu kapsamda elbet Kürtlere
de -tüm temel istemlerini içermese bile- oldukça geniş
haklar tanıdığını belirttim. Bu yazı
için bakınız: www.kurdistan.nu
, arşiv, PSK Bülten, 2000 yılı yazıları.
Daha sonra da zaman zaman bu konu üzerinde durdum. Söz konusu
kriterler ve haklar, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği
Teşkilatı (AGİT) ve onun sözleşmesiyle
birlikte düşünüldüğü zaman, anadilde eğitim
(ilk ve orta öğrenim, mesleki ve üniversite düzeyinde
eğitim), hatta kültürel, idari ve coğrafi otonomiye
kadar uzanan boyutlara sahiptir. (*) Ama öyle anlaşılıyor
ki hem bu yazılar herkese ulaşmıyor, hem de
Kürt aydın ve siyasileri bile kendilerini yormuyor, okuma-araştırma
zahmetine katlanmıyorlar. Öyle olunca da ortaya böylesine
trajikomik sonuçlar çıkıyor. Kürtler adına
konuşan birileri, “AB iki yüzlüdür, Kürt sorununu önemsemiyor,”
diyor ve Kopenhag Kriterleri’ni küçümseyip işin içinden
çıkıyorlar. Böylece farkında olmadan Türk rejiminin
tuzağına düşüyor, onun çarpıtmalarına
kanıyorlar.
Kürtler bir azınlıktan elbet fazla bir şeydirler.
30-40 milyonluk, Türkiye sınırları içinde ise
en azından 15-20 milyonluk bir halkı “azınlık”
saymak akla ziyan! Azınlıktan fazla olanın
azınlık haklarından da fazlasına hakkı
olduğunu, bunun içinde kendi kaderini tayin hakkı
ve bu kapsamda ayrı devlet ya da federasyon olduğunu
söylemeye gerek var mı? İşte Irak’taki çözüm
bunun örneği. Orada federal bir yapı oluştu,
Arap halkının sahip olduğu tüm haklara Kürt
halkı da sahip. “Azınlık”tan fazla olanın,
yani bir ulusun, azınlık haklarına bile sahip
olamıyacağını ileri sürmek ve bireysel
kültürel haklarla yetinmesini istemekse köylü kurnazlığından
ve saçmalamaktan da öte bir şey.
Türk devleti işte bu kurnazlığa ve saçma gerekçelere
başvuruyor. Birtakım göstermelik adımlarla
–haftada yarım saatlik televizyon yayını ve
koca ülkede, o da binbir engelle sınırlandırılmış
birkaç özel dil kursuyla- kültürel alanda Kopenhag Kriterleri’ni
bir tamam yerine getirdiğini iddia ediyor ve bazıları
da bu yüzden ona aferin diyorlar! Bu anlamda Batı’da
ikiyüzlüler de elbet yok değil. Oysa Türkiye bu kriterlerin
gereğini yerine getirmekten henüz çok uzak. Bunu, bu
kriterlerin kapsamını iyi bilip bu alanda hem AB’yi,
hem Türk rejimini, AB hukukunun gereklerini yerine getirmeye
zorlamak gerekir. Bu da her şeyden önce hak sahibinin,
yani Kürtlerin çabasına bağlı.
Sonuç olarak, Kürtler bakımından AB’nin getirdiği
hak ve özgürlükler önemsiz değil , herşey de değil.
Yapılması gereken bu hakları küçümsememek,
onlara sahip çıkmak, Kopenhag Kriterleri’nin hayata geçmesi
için çaba göstermek; aynı zamanda da Kürt halkının
temel istemlerini, eşitlik temelinde bir çözümü savunmaya
ve bu doğrultuda mücadeleye devam etmektir.
Kürt halkı örgütlü, bilinçli olduğu ölçüde bu ikisini
uyum içinde başarıyla yürütebilir.
----------------------------------------
(*) Bu konuda daha geniş bilgi için Avrupa Güvenlik
ve İşbirliği Teşkilatı- AGİT’in,
düzenlediği Lahey, Oslo ve Lund konferanslarının
sonuç belgelerine bakılabilir. Bu konferanslarda konunun
uzmanı bilim adamlarınca çeşitli uluslararası
sözleşmeler kapsamında azınlıkların
ve yerel dillerin sahip oldukları haklar ayrıntılarıyla
belirlenmiştir. Konferans metinleri UNESCO tarafından
çeşitli dillere ve bu arada Kürtçeye de çevirtilmiş
ve kamuoyunun bilgisine sunulmuştur. (Bu konferans belgelerinin
Kürtçesi için bakınız: www.kurdistan.nu,
ana sayfa, sol sütun). Türkiye AGİT üyesidir ve bu çerçevede
AGİT sözleşmesinin içerdiği tüm hak ve özgürlükleri
kendi yurttaşlarına ve ülkedeki öteki etnik gruplara,
azınlıklara tanımakla yükümlüdür.
Yazarın önceki yazılarından:
Oyunu
gerçek sanmak-2
Oyunu
gerçek sanmak.. (1)
Ana-babalar
kirli savaşı sorgulamalı
Linç
salgını yayılırken…
Lübnan’dan
uzak dur, Kürdistan’a hücum!..
Uygarlıklar
Savaşı mı?
Türkiye’nin
Kerkük Sorunu!
Halkı
yalanla besleyen rejimler…
Irak’ı
bekleyen: Ya üçlü konfederasyon, ya üç ayrı devlet
Bölgemizde
ve Dünyada barış ve istikrar için..
Statükonun
yıkımına kim ağlar?
Terör
ve PKK bahane, Hedefler çok başka…
Hürriyet’in tehlike çanları!
Kırk katır mı, kırk satır mı?..
Demirel, Çiller, Ağar, Güreş… Bunlar tanık
mı, sanık mı?.
Şemdin’in
yakalanması, destanlar, balonlar…
Başı
türbanlı bir kadın neden cumhurbaşkanı
olmasın?..
Çetelerle
mücadelede hükümete destek vermeli
Ülkeyi
esir alan ahtapot...
Sular
ısınırken...
”Sanki
herkes kör, herkes zincirlerle bağlı…”
Bu
bir darbe değil mi?
Terör
ne, terörizm ne?
TBMM
Başkanı Arınç’ın kunuşması ve
demokrasi üzerine..
Şemdinli’deki
askeri yığınak neyin nesi?..
Rejimin
Kürt halkına topyekün saldırısı
Baş
terörist kim, PKK mı, Türk devleti mi?
Önyargı,
tutku ve akıl...
Derin
devlet oyununda Rejisör, figüran ve seyirci…
Suç
ve Ceza
Yine
bir şeyler dönüyor…
Sistem
çürümüş, dökülüyor
Irak’ta
iç savaş kaygısı ve kendi kendine gelin güvey
olanlar..
ŞOVENİZMİN
ESİR ALDIĞI BEYİNLER (*)
At
izi it izine karışırken..
HAMAS
ve PKK…
Sağduyu
ve hoşgörü gerekli
Şemdinli’nin
üstü örtülüyor
Adalet
mi rezalet mi?.
Genelkurmay
Gladyosuna sahip çıktı!
Türk
Gladyosu tasfiye edilmedikçe…
Yalancının
mumu yatsıya kadar yanar
“Demokratik
Cumhuriyet”in patenti Bay Öcalan’ın mı?
Türk
rejimi neden Apo´ya sarıldı?
Kürt
sorununa çözüm çeşitlemeleri üzerine…
Türkiye
Kürtler konusunda İran’ın bile çok gerisinde…
Erdoğan’ın
Şemdinli ziyareti ve alt kimlik-üst kimlik üzerine
Paris
olayları ve küreselleşme üzerine
Olaylar
böyle mi aydınlanacak?
Şemdinli
bir fırsattır
Bu
nasıl bir ilerleme?
Değişimi
anlamak ve Kürt sorununda akılcı çözüm
Bilimsiz
üniversite, hukuksuz adliye..
Türkiye’nin
AB üyeliği ne Sevr’dir, ne de Lozan…
AB ile müzakereler başlarken umutlar - kaygılar...
3
Ekim bir dönüm noktası olacak
Sevgisiz
bir ülke..
“Demokrat,
özgür ve çağdaş Kürtlerin sesi…”
Provokasyon
dumanları…
Asıl
ölüm susmaktır
PKK’yı muhatap yapan kim?
Erdoğan’ın son tavrı
Doğu Kürdistan’daki son
gelişmeler üzerine
Kürtçe
şu anda zincirlerle bağlı
Öcalan
İmralı´dan alınmalı
Derin Devlet ve PKK el ele..
Bir kez daha terör ve uluslararası sorunlar
üzerine
Bir toplum nasıl kandırılır?
Bazı dostların ardından
AKP Alevileri yok sayıyor
ÇIKAR YOL - III Buyrun,
örgüt de var, iş de!
Erdoğan’ın ABD gezisi: Türk tarafı
için düş kırıklığıürk
tarafı için düş kırıklığı
ÇIKAR YOL – II
Teslimiyete karşı ulusal seçenek
Fransız Referandumu üzerine düşünceler
ÇIKAR
YOL - I En başta umut gerekli
İşe
yaramaz bir karar…
NE
DEĞİŞMİŞ?.
Soykırım ve Yüzyıllık Nazizm
Kendi
ordusunun işgali altında…
Türkiye’nin
Kürt Politikası: Döverek Islah..
PKK’yı
kim çözsün?.
Dün
cami, bugün bayrak…
İstanbul
sorunu artık Kürdistan sorunudur
Ermeni Soykırımı ve Orhan Pamuk Olayı
Bir
kez daha laiklik sorunu ve Aleviler konusu
Ş
I M A R I K…
Kürt
Devleti ve Deli Dumrullar…
Dezînformasyon û Prowokasyon
Derin
Devlet Tiyatrosunda Kürtler
ve Türkler...
|