PSK PSK Bulten KOMKAR Roja Nû Weşan / Yayın Link Arşiv
Dengê Kurdistan
PSK
PSK Bulten
KOMKAR
Roja Nû
Weşan/Yayın
Arşiv
Link
Webmaster
psk@kurdistan.nu
 
 

AB’nin son kararı üzerine

Kemal Burkay

AB Konseyi’nin 10-11 Aralık 2006 tarihli zirve toplantısında alınan kararla, Türkiye’nin Kıbrıs’a limanlarını ve havaalanlarını açmamakta ısrarı üzerine, sekiz başlıkta görüşmeler donduruldu, öteki başlıkların ise, görüşmeler olumlu biçimde sona erse bile, kapatılmaması kararlaştırıldı.

Türkiye 2009 yılına kadar deniz ve hava limanlarını Kıbrıs Cumhuriyeti’ne açmazsa görüşme sürecindeki bu tıkanıklık devam edecek, belki de görüşmeler tümden askıya alınacak.

Bu karar bizce sürpriz olmadı. Bir ay kadar önceki AB İlerleme Raporu’nu değerlendiren  “Türkiye Değişime Direniyor” başlıklı yazımda, Türkiye’nin AB’ye uyum sağlamadaki isteksizliğini, ayak sürümesini değerlendirmiş ve şöyle demiştim:  “Bu iş böyle gitmez, dananın kuyruğu bir yerde kopacak; ama bakalım nerede, ne zaman?..”

Dananın kuyruğu kopmadı. AB’nin Türkiye ile görüşmeleri tümden askıya alması zaten beklenmiyordu. Ama bu şekilde, Türkiye’nin kendisinden istenenleri yapmadan, her eşikten rahatça geçmesi de beklenmiyordu.

Avrupa Konseyi’nin bu kararı, Türkiye’de hem politik çevrelerde, hem medyada yoğun eleştirilere konu oldu. Başbakan Erdoğan “AB bizi aldattı,” dedi. AB’ye öteden beri karşı olan, güvensizlik belirten, “AB bizi asla üyeliğe almaz” diyenler bir yana, AB üyeliği yanlısı ve gerçekçi kimi yorumcular bile AB’yi vizyonsuzlukla, Türkiye’ye haksızlık etmekle suçladılar.

AB’nin kendilerini aldattığını iddia eden Erdoğan hiç de gerçekçi değil. Aksine, üyeliğin gereklerini yerine getirmemekte direnen, bugüne kadar AB’yi sürekli oyalayan Türkiye oldu. Kıbrıs sorununun yanı sıra, insan hakları, Kürt sorunu, Alevi meselesi, azınlık hakları vb. nice konuda Türkiye hep ayak sürüdü. Göstermelik bazı adımlarla AB’nin gözlerini boyamaya çalıştı. Nasıl olsa AB bizden vazgeçemez diye düşündü. Doğuya, İslam dünyasına, Rusya’ya Çin’e yanaşmakla göz korkuttu. Yani bir tür şantaj politikası izledi. Böylesi bir köylü kurnazlığıyla tam üyeliğe götüren kapı eşiklerini bir bir aşabileceğini sandı.

Öte yandan, AKP hükümeti de dahil, gelip geçen Türk hükümetlerinin bu üyeliği ne derece istedikleri tartışılır. Malum, bir önceki hükümetin başı Ecevit, yıllar yılı, “onlar ortak, biz pazar”anlayışıyla AB üyeliğine karşıydı. Buna rağmen, koşulların zorlamasıyla üyelik yönündeki önemli sözleşmelere imza atmak, uyum için reformlar başlatmak da ona düştü.

Ecevit hükümetinin ortaklarından MHP’nin, Türkiye’nin bu en ırkçı partisinin –ötekiler de hani az ırkçı değil- AB konusundaki önyargıları, korkuları malum. Ya İslamcı AKP? Geçmişte bu kesimden daha çok AB karşıtı olan var mıydı?

Ama çeşitli türden politik, ekonomik ve askeri etkenler tüm bu çevreleri Avrupa Birliği yönünde zorladı; içlerinden gelmese de evet dediler. Bu nedenle de işe sıkı sarıldıkları söylenemez.

AB’ye uyum sağlamak en başta demokratikleşme ve değişim demek. Oysa bu sistemin ve onun ürünü olan siyasal partilerin, hükümetlerin, bundan ödleri kopuyor. Militarist kesimin tutumu zaten belli. Politik-ekonomik çeşitli türden imtiyazlarıyla ülkenin gerçek egemeni haline gelen bu kesim, değişime direnenlerin başında geliyor.

Bu nedenle, AB işi çıkmaza girerse, söz konusu partiler ve çevreler bunun için gözyaşı dökmeyecek, aksine içten içe sevinecekler. Ülkeyi her türlü etkiden ve değişimden korumaya, adeta dondurucuda tutmaya çalışan CHP ise herhalde bayram yapacak. Kim bilir, belki de Kemalizm -Türk devleti gibi- “ebediyen payidar” bir ideolojidir...

Kuşkusuz, son bir-iki yılda oran düşse de, halkın önemli bir kesimi AB üyeliği yanlısı. En başta, çıkarları gereği, ülkenin orta ve büyük sermayesi, yani kapitalistler. Ayrıca, AB üyeliği ile yaşamlarının iyileşeceğine inanan emekçiler, ülkenin demokratikleşeceğini, çağı yakalayacağını düşünen aydınlar...

Ama AB karşıtı, statükocu kesim, halkı AB’den soğutmak için yoğun bir propaganda yapıyor. Uyum yönündeki adımları var gücüyle engellemeye çalışırken, üyelik yönünde çıkan zorluklarla ilgili olarak da AB’yi suçluyor. Onu, Türkiye konusunda önyargılı olmakla, bir Hıristiyan kulübü gibi davranmakla, hatta Türkiye’yi bölmeye çalışmakla, Sevr’i hortlatmakla suçluyor. Bu yaygın propagandanın etkili olduğu açık.

Son kararla ilgili tepkileri ele alalım: Erdoğan’ın, “AB bizi aldattı” tarzındaki sözlerinin gerçeklerle ve ciddiyetle bağdaşır bir yanı var mı? Türkiye, AB’nin bir üyesi olan Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tanımaz ve söz verdiği halde ona limanlarını ve havaalanlarını açmazken, AB ile üyelik görüşmelerinin, hiçbir şey olmamış gibi sürmesini istiyor.

Ama Kıbrıs sorunu, uluslararası hukuk bakımından, elbet bundan çok öte bir şey. Türkiye burayı işgal ettiğini, BM kararına rağmen oradan askerlerini çekmediğini, üstelik adanın kuzeyinde bugüne kadar kimsenin tanımadığı bir kukla devlet kurduğunu adeta unutuyor ve bu olup bittiyi tüm dünyanın, bu arada AB’nin de kabul etmesini istiyor. Bu olacak şey mi? 19. Yüzyılda, hatta 20. Yüzyılda bu tür kaba güce dayanan ilhakler olabilirdi; ama şu 21. Yüzyılda bile bu iş o kadar kolay mı?

Belli ki Türkiye’yi yönetenler çağın değiştiğini görmek, şimdi nasıl bir dünyada yaşadığımızı anlamak istemiyorlar. Kuveyt’i işgal ve ilhak etmeye kalkan Saddam’ın başına gelenleri bile düşünmüyorlar.

Kendilerinin 1974 yılında, Kıbrıs işgalinin ardından benzer bir uluslararası tepkiyle karşılaşmamış olmalarının elbet farklı nedenleri var. Bir kere Türkiye NATO üyesiydi ve NATO, böylesine önemli bir üyesine savaş açamazdı. Ayrıca, bizzat Kıbrıs Rum halkını da karşısına alan ve uluslararası tepki gören sağcı Sampson darbesine dua etsinler. Bir de Londra Anlaşması’nın kendilerine verdiği garantörlük hakları... Ama tüm bu nedenler yine de, bağımsız bir ülkeyi işgal edip yarısını ayrı bir devlet haline getirmek ve fiilen ilhak etmek hakkını kimseye vermez.

Elbet, Türkiye’nin üyelik sürecinde yaşanan tek pürüz Kıbrıs değil. Kıbrıs sorunu, arkasında Kıbrıs Cumhuriyeti ve Yunanistan da olduğu, yani bir bakıma sahibi bulunduğu için AB gündeminde öne çıkıyor. Ama bu, Türkiye’nin öteki politik ve ekonomik uyum sorunlarının önemsiz olduğu, bunlar çözülmeden de Türkiye’nin AB’ye üye olabileceği anlamına gelmiyor. Özellikle Kürt sorununun çözümü yönünde ciddi adımlar atmadan bu yolun kolay aşılabileceği sanılmasın.

Türkiye ile üyelik görüşmeleri böyelesine yavaşlama, bekleme sürecine girerken, AB zirvesi, uyum sürecini başarıyla tamamlayan Bulgaristan ve Romanya’nın tam üyeliğine karar verdi, AB’ye katılan bu iki ülkeyi ve 30 milyon ek nüfusu selamladı. Böylece AB üyesi ülkelerin sayısı 27’ye yükseldi.

Türkiye’yi yönetenler de ülkelerinin bir an önce AB ailesine katılmasını istiyorlarsa, ikircikli tutumlarını, ayak sürümeyi, şantajı bırakıp AB hukukuna uyum sağlama, AB değerlerini benimseme yönünde ciddi, kararlı adımlar atmalılar. Bu ise ırkçılığa, azdırılmış şoven milliyetçiliğe, militarist yapıya sarılarak olmaz. En başta bu anlayışı, bu kafa yapısını terk etmek gerekir.

Türkiye’yi değiştirecek köklü reformlar, demokratik bir anayasa; Kürt sorununun eşitlik temelinde ve federal bir yapıyla çözümü; Alevilere, Yezidilere, Hıristiyan azınlıklara ve ateistlere de özgürlük sağlayacak gerçek bir laiklik; AB standartlarında bir düşünce, basın ve örgütlenme özgürlüğü Türk halkının da çıkarınadır. Irkçılıktan, şovenizmden, militarist bağlardan kurtulan toplum her bakımdan hızla gelişip çağı yakalayacaktır.

Yazarın önceki yazılarından:

Baker Raporu ölü mü doğdu?
PKK neden taktik değiştirdi?
İlkesizlik ve Irak’ta çözüm
Bir kez daha Ermeni sorunu üzerine
Değişime direnen Türkiye
Sel, yangın vb. “doğal felaketler” üzerine..
Kürdistan, zenginlik içinde yoksul ülke..
Bir şarkı, bir şiir
Fransız Parlamentosu’nun kararı Ve Cezayir..
En büyük devletsiz ulus..
Oyunu gerçek sanmak-2
Oyunu gerçek sanmak.. (1)
Ana-babalar kirli savaşı sorgulamalı
Linç salgını yayılırken…
Lübnan’dan uzak dur, Kürdistan’a hücum!..
Uygarlıklar Savaşı mı?
Türkiye’nin Kerkük Sorunu!
Halkı yalanla besleyen rejimler…
Irak’ı bekleyen: Ya üçlü konfederasyon, ya üç ayrı devlet
Bölgemizde ve Dünyada barış ve istikrar için..
Statükonun yıkımına kim ağlar?
Terör ve PKK bahane, Hedefler çok başka…
Hürriyet’in tehlike çanları!
Kırk katır mı, kırk satır mı?..
Demirel, Çiller, Ağar, Güreş… Bunlar tanık mı, sanık mı?.
Şemdin’in yakalanması, destanlar, balonlar…
Başı türbanlı bir kadın neden cumhurbaşkanı olmasın?..
Çetelerle mücadelede hükümete destek vermeli
Ülkeyi esir alan ahtapot...
Sular ısınırken...
”Sanki herkes kör, herkes zincirlerle bağlı…”
Bu bir darbe değil mi?
Terör ne, terörizm ne?
TBMM Başkanı Arınç’ın kunuşması ve demokrasi üzerine..
Şemdinli’deki askeri yığınak neyin nesi?..
Rejimin Kürt halkına topyekün saldırısı
Baş terörist kim, PKK mı, Türk devleti mi?
Önyargı, tutku ve akıl...
Derin devlet oyununda Rejisör, figüran ve seyirci…
Suç ve Ceza
Yine bir şeyler dönüyor…
Sistem çürümüş, dökülüyor
Irak’ta iç savaş kaygısı ve kendi kendine gelin güvey olanlar..
ŞOVENİZMİN ESİR ALDIĞI BEYİNLER (*)
At izi it izine karışırken..
HAMAS ve PKK…

Sağduyu ve hoşgörü gerekli
Şemdinli’nin üstü örtülüyor
Adalet mi rezalet mi?.
Genelkurmay Gladyosuna sahip çıktı!
Türk Gladyosu tasfiye edilmedikçe…
Yalancının mumu yatsıya kadar yanar
“Demokratik Cumhuriyet”in patenti Bay Öcalan’ın mı?
Türk rejimi neden Apo´ya sarıldı?
Kürt sorununa çözüm çeşitlemeleri üzerine…
Türkiye Kürtler konusunda İran’ın bile çok gerisinde…
Erdoğan’ın Şemdinli ziyareti ve alt kimlik-üst kimlik üzerine
Paris olayları ve küreselleşme üzerine
Olaylar böyle mi aydınlanacak?
Şemdinli bir fırsattır
Bu nasıl bir ilerleme?

Değişimi anlamak ve Kürt sorununda akılcı çözüm
Bilimsiz üniversite, hukuksuz adliye..
Türkiye’nin AB üyeliği ne Sevr’dir, ne de Lozan…
AB ile müzakereler başlarken umutlar - kaygılar...
3 Ekim bir dönüm noktası olacak
Sevgisiz bir ülke..
“Demokrat, özgür ve çağdaş Kürtlerin sesi…”
Provokasyon dumanları…
Asıl ölüm susmaktır
PKK’yı muhatap yapan kim?
Erdoğan’ın son tavrı
Doğu Kürdistan’daki son gelişmeler üzerine
Kürtçe şu anda zincirlerle bağlı
Öcalan İmralı´dan alınmalı
Derin Devlet ve PKK el ele..
Bir kez daha terör ve uluslararası sorunlar üzerine
Bir toplum nasıl kandırılır?
Bazı dostların ardından
AKP Alevileri yok sayıyor
ÇIKAR YOL - III Buyrun, örgüt de var, iş de!
Erdoğan’ın ABD gezisi: Türk tarafı için düş kırıklığıürk tarafı için düş kırıklığı
ÇIKAR YOL – II Teslimiyete karşı ulusal seçenek
Fransız Referandumu üzerine düşünceler

ÇIKAR YOL - I En başta umut gerekli
İşe yaramaz bir karar…
NE DEĞİŞMİŞ?.
Soykırım ve Yüzyıllık Nazizm
Kendi ordusunun işgali altında…
Türkiye’nin Kürt Politikası: Döverek Islah..
PKK’yı kim çözsün?.
Dün cami, bugün bayrak…
İstanbul sorunu artık Kürdistan sorunudur
Ermeni Soykırımı ve Orhan Pamuk Olayı
Bir kez daha laiklik sorunu ve Aleviler konusu
Ş I M A R I K…
Kürt Devleti ve Deli Dumrullar…
Dezînformasyon û Prowokasyon

Derin Devlet Tiyatrosunda Kürtler ve Türkler...

 

 
 
PSK Bulten © 2006