PSK PSK Bulten KOMKAR Roja Nû Weşan / Yayın Link Arşiv
Dengê Kurdistan
PSK
PSK Bulten
KOMKAR
Roja Nû
Weşan/Yayın
Arşiv
Link
Webmaster
psk@kurdistan.nu
 
 

Papatya Falı

Mesud Tek

Türk kamuoyu, uzun bir dönemdir, Güney Kürdistan’a yönelik operasyonu tartışıyor.

Ulus’daki bombalı intihar eyleminden hemen sonra, şurekasıyla birlikte olay yerine giden Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’ın, “bu tür eylemler sürecektir” müjdesini verdikten, Güney Kürdistan’daki siyasi yapıyı, liderlerini “eylemin destekçileri” olarak ilan ettikten sonra, “kamuoyu operasyonla yatıyor, operasyonla kalkıyor” denilse yeridir.

Televizyon ekranlarının, gazete sahifeleriyle köşelerin önemli bir bölümü, bu konuya ayrılmış durumda.

Operasyon’un gerekli olup, olmadığı tartışılıyor.

İstiareye yatılıyor, dilek tutuluyor, papatya falına bakılıyor:

Operasyon yapılacak mı, yapılmayacak mı? Yapılacak mı yapılmayacak mı?..

Operasyon yapılmalı mı, yapılmamalı mı? Yapılmalı mı, yapılmamalı mı?..

Bu ara bir şey de gözden kaçmıyor.

Geçmişte, katıldıkları televizyon programlarında, Güney Kürdistan’a operasyon yapılmasının zorunluluğundan bahseden, ellerinde çubuklar, harita üzerinde vurulması gerekli hedefleri, saldırı güzergahlarını gösteren emekli generallerin bir bölümü, Erdoğan’ın “gerekiyorsa operasyon için herşeyi yaparız” demesinden sonra, ortalıkta pek görünmüyorlar.

Hatta bunların bir kesimi, yapılacak operasyonun başarısızlığa mahkum olduğundan dem vurmaya başladı bile..

Biliyorum, bazılarına sıkıcı gelecek.

Ama bu hengemeda kaybolmamak, pusulayı şaşırmamak  için, defalarca vurgu yapılan, yazılıp-çizilen bazı gerçeklerin, bir kez daha kalın harflerle dile getirilmesi gerekiyor.

Heşeyden önce, PKK’nin Güney Kürdistan’daki varlığı, Türk devleti için bir bahane.

Son tartışmalarda da dile getirildiği gibi, ekonomik, siyasal ve toplumsal alanda gösterdiği gelişmelerle “devletleşmeye doğru evrilen” Güney Kürdistan, Türkiye’nin güvenliği açısından en büyük tehdit unsuru olarak görülüyor.

Irak Anayasası’nın araplaştırma politikasına maruz kalan bölgelerin normale dönüşmesiyle ilgili 140. Maddesinin hayata geçirilmesi süreci de öyle.

TC, 140. Maddenin hayata geçirilmesi halinde, Kerkük, Hanıqin, Mahmur gibi zengin doğal gaz ve petrol yataklarının bulunduğu Kürt illerinin, yapılacak referandumda ortaya koyacakları iradenin nasıl şekilleneceğini çok iyi biliyor.

Bu nedenle de, bu bölgelerin Kürdistan Bölgesi Hükümeti’ne bağlanmasını, ulusal güvenliği için büyük bir tehdit olarak görüyor.

Bu hedeflere varmak, yani Kerkük ve öteki illerin Güney Kürdistan Hükümeti’ne bağlanmasını önlemek, “devletleşmeye doğru evrimlenen” Güney’deki siyasi yapıyı öteki parçalara “kötü örnek” olmaktan çıkartmak, öyle PKK üslerine yapılacak “nokta oprasyonlarla” mümkün değil.

Diğer yandan Irak da, eski Irak değil.

TC, BAAS diktatörlüğü ile yaptığı bir anlaşma uyarınca, istediğinde, elini kolunu sallayarak Güney Kürdistan’a girip çıkabiliyordu.

Oysa şimdi BAAS rejiminin esamesi okunmuyor ve Irak’ın yeni hükümeti de her fırsatta BAAS’ın imzaladığı anlaşmaların kendilerini bağlamadığını, TC’nin askeri operasyonlarına karşı olduklarını, Mısır’daki Sağır Sultan’ın bile duyacağı bir tonda dile getiriyor.

Ve hatta Bülent Ecevit’in önerisi uyarınca sınır boyunda oluşturulacak “15-20 kmlik güvenlik kemeri” de, TC’nin “ulusal güvenlik” derdine deva olmaz.

TC, ya 140 maddenin hayata geçmesini, Güney’deki demokrasi, barış ve toplumsal gelişmeyi bölge barışı için bir kazanç olarak görüp destekleyecek, ya da Kerkük’ü de kapsayan bir Güney Kürdistan Hükümeti kabusundan kurtulmak için, herşeyi göze alarak bölgeyi işgal edecek.

TC’nin askeri ve sivil yöneticileri, ABD’nin, NATO, AB ve Arap Birliği’nin tepkilerini göze alarak böylesi bir macaraya girişirler mi, bilinmez.

Ama bilinen bazı şeyler var:

TC’nin işgal da dahil Güney’e yönelik her askeri operasyonu, zaten karma karışık olan bölgede dengeleri sarsacak, durumu içinden çıkılmaz hale getirecektir.

TC, Güney’i işgal etmekle, emperyalist ülkelerle birlikte çizdiği, kutsayıp üzerine çok titrediği sınırları çiğneyecek, tüm parçalardaki Kürtleri karşısına alacak, istemeden de olsa ülkemizin iki parçasını birleştirecektir.

Ve hiç kuşku yok ki, güneyi ve kuzeyi ile Kürdistan, TC’yi içine çeken bir bataklığa, öğüten bir değirmene dönüşecektir.

Öte yandan, Güney Kürdistan’a yönelik askeri operasyon konusu, seçim malzemesi olarak kullanılmaya başlandı bile.

Ölen asker ailelerinin gözyaşlarını oya çevirmek isteyenler, “bölücü teröre destek veren Barzani ve Talabani”ye ders verilmesine dair propaganlarına hız veren militaristler, ırkçı-şoven ve faşistlerle onlardan farkı kalmayan ulusal solcular, Güney’e askeri seferler düzenlenmesini istiyorlar.

Şemdinli’den bu yana, her gün baltayı ayağına vuran, “gideceği yere kadar gitmelidir” dedikten sonra, Şemdinli Bombaları, yargı erbabını hizaya getirmek amacıyla sağda solda, şampanya patlatır gibi bomba patlatan general karşısında sus pus olan, Hrant Dink Cinayeti’nin, Atabeyler ve Sauna çetelerinin üzerine gitmeyen, gidemeyen AKP hükümeti, darbe hazırlığı içinde oldukları ayyuka çıkan emekli generalleri yargıya sevketmek yerine, olayı açığa çıkaran Nokta Dergisi’ne yönelik hukuk dışı uygulamalar karşısında dut yemiş bülbüle dönüyor.

27 Nisan tarihli e-muhtıra karşısındaki tavrı, “dik duruşu” göklere çıkartılan AKP, muhtıra ile kendisine posta koyan memurları hakkında hiç bir işlem yapmadığı gibi, işlem yapılmasını isteyen milletvekilini cezalandırıyor.

Köprüden geçene kadar militaristlere dayı demeyi seçen AKP hükümeti, dayıların istemlerini yerine getirmek için “kanlı-bıçaklı”sı CHP ile işbirliği yapmaktan geri kalmıyor.

“Kanlı-bıçaklı”lar bağımsız yurtsever Kürt, demokrat, sol ve sosyalist adayların meclise girmelerinin önünü kesmek amacıyla el ele veriyorlar, jet hızıyla Anayasa ve yasalarda değişiklik yapıyorlar.

Köprü başını tutmuş dayıların gönlünü hoş tutmak için, “istenmesi halinde Kuzey Irak’a yönelik operasyon için herşeyi yapmaya hazırız” diyerek topu Generallere atan AKP, bununla yetinmiyor.

Türkiye’nin AB üyeliği sürecinde başına bela olacağından kuşku duyulmayan ve polislerin yetkilerini artırmaya yönelik “Polis Vazife ve Selahiyet” kanununu, kanlı bıçaklısıyla işbirliği içinde komisyonlardan geçiriyor.

Yasalaşması halinde ülkeyi bir polis devleti haline getirecek olan bu tasarı, seçimlerde “Şimdi Demokrasi Zamanı” sloganını seçen AKP’nin, nasıl bir demokrasiden yana olduğunun ipuçlarını da veriyor.

Başarabilir mi, başaramaz mı diye papatya falı açmaya gerek yok.

AKP, bu ufuk, bu program ve anlayışıyla, bu ürkek, sinmiş ve pısırık tavrıyla ülkeye ne demokrasi getirebilir, ne de barış.

Bunu ancak demokrat, sol ve sosyalist güçlerle, Kürt yurtsever demokratik hareketi birlikte başarır.

He yazık ki bu cephede de değişen bir şey yok.

Kendini dünyanın merkezine koyan, dışındaki Kürt hareketlerini yok sayan, görmezden gelen, dışlayan ve kendini dayatan anlayış nedeniyle, Kürt legal hareketindeki dağınıklık devam ediyor.

Birlik olmaları halinde kazanımlarını daha artırıp güvence altına alacak olan Kürtler, sözkonusu anlayış nedeniyle, seçimlerle gelen bir fırsatı daha kaçırıyorlar.

Kendini, DTP’nin seçim politikasında bir kez daha ortaya koyan sözkonusu anlayışı teşhir etmek, iğne ile, sabır ve kararlılıkla Kürt yurtsever kuyusunu kazmaya devam etmek, kutsal bir görev olarak karşımızda duruyor.

Yazarın önceki yazılarından:

İran-ABD İlişkileri Açısından Ortadoğu
Zorlu Süreç
Hazır Başlamışken..
“Ne Şeriat Ne Darbe”
Malatya Katliamı ve Uğur Kaymaz
Bir Kez Daha Birlik Üstüne
Bremen Mızıkacıları
Şehidler Günü
Bağımsız Kürdistan
Newrozu Özüne Uygun Kutlamak İçin..
Malumun İlani
Evren Vakası ve Eli Taşın Altına Koymak
Kürtlere Ateş Etmek Serbest..
Davul ve Tokmak
Atı Arabanın Önüne Koymak
Milliyetçilik Yarışı
Ben Erdoğan Hayranıyım!..
Katil Kim?
Zor Günler
Samimiyet Sınavı
Yeni Yıl
Ankara Kriterleri-2
Geç Olmadan
Gelenek
“Ne Olacak Bu Irak’ın Hali”?
Bir Kez Daha Kerkük Üzerine
Sembol mü?
Demokrasi
Hayalleri Yasaklamak
Erken Ölüm
Törkiş İşi Demokrasi ve Sivil Çözüm!..
Her ikisi de aynı Orhan Pamuk
“Paşalar Cumhuriyeti”
Cadı Kazanı
Sıcak Günler
Başbakan’ın TİT Aşkı
“Bayrak Krizi”, Gerçekler ve Görevlerimiz
“Qandil Gönüllüleri”
Enfal
Yapışık Üçüzler
Kirlenme, Çürüme ve Çifte Standart
Hizaya Getirmek
Başbakan Doğru Söylemiyor
Şahinler ve Riyakarlar
Madımak
Zeytin Dalı
Yanlışta İsrar
“İyi Çocuk”lar Cenneti..
Filmi Başa Sarmak
Erdoğan’ın Sınavı
Süreç ve Önümüze Koyduğu Görevler
Tek Yanlı Aşk
Sadak’ın Sadakati
İpe Un Sermek
Güneyli Kürtlerin Büyük Sınavı
Kansere Razı Etmek İçin Ölümle Tehdit Etmek
Acaba Öyle mi?
Halepçe Olayları Neyi Gösteriyor, Neyi Gerektiriyor?
“Çeteler Cenneti”
Arapsaçı
Söyleyemediklerim ve Yapmadıklarımız..
Buzdağının Ucu (Mu?)
Aynaya Bakmak
Saygı Mı? Özgürlük Mü?
Militarizm Ve Çürüme
Yavaş Ama Emin Adımlarla İlerlemek...
İspanyol General Ve Ağca
Gel De Niyazi Usta’yı Anma

MGK’nin Yeni Yıl Hediyesi..
Hazırlıklı Olmak
Gündemimizin Değişmeyeni..
Fırıldak
15 Aralık Seçimleri ve Olası Sonuçları
Biz İşimize Bakalım-2
Demokrasi ve Ortadoğu
İyi Asker
Ayna Tutmak
Alışmakta Fayda Var
Üçüncü Ses
“Uzun, İnce Bir Yol”
3 Ekim, 15 Ekim ve Protokol
3 Ekim Sonrası..
Çürüme
Ne yazmalı?
DİSK
Zorlu Süreç ve Görevler
Yoğurdu Üfleyerek Yemek!..
Kim(ler)in kafası Karışık?
Başbakan Samimi Olmak İstiyorsa…
"Emrin Olur"
Sorun Kürt aydınları mı?
Ülkenin Gerçek Efendileri
Maksat “Terörün Kökünü kazımak”sa...
Londra Ve Kerkük
“Hukuk Herkese Lazım

Aydınların Çağrısı ve Geçmişi Hatırlamak
Cellad Çağrısı
Eşik Aşındırmak
Rüzgarı Arkaya Almak İçin
Gaf
Yapılacak Başka İşler De Var
Bayrak Ve Ekmek
Endişe
Ar Damarı
Kürdistan Parlamentosu
“Sözde”
Darısı Başımıza!...
Bayrak ve Asimilasyon
Adar û Newroz
AB Ve “Bölücü Tilkiler, Koyunlar”

 

 
 
PSK Bulten © 2007