PSK PSK Bulten KOMKAR Roja Nû Weşan / Yayın Link Arşiv
Dengê Kurdistan
PSK
PSK Bulten
KOMKAR
Roja Nû
Weşan/Yayın
Arşiv
Link
Webmaster
psk@kurdistan.nu
 
 

Çıkara dayalı yanlış hesaplar

Kemal Burkay

Dünya çıkar üzerine kurulu diye bir söz var. Gerçekten öyle midir? Ya da herkes için öyle midir? Bu dünyada her insan her yaptığını çakar gözeterek mi yapar? Dostluk ve sevgi için, insanın gönlünden geldiği için de yapılan şeyler yok mu?

Bilim ve araştırma tutkusuyla bir labaratuvara kapananlar da bunu salt çıkar için mi yaparlar?

Fedakarlık denen şey neyin nesidir?

Bu dünyada dostluğu, sevgiyi, fedakarlığı bilmeyen tanımayan insanlar da var mı?..

Kim bilir, belki vardır... En azından çıkarına düşkün, çıkarı için olmayacak işler yapan insanlar yok değil. Ama her şey gibi bunu da genelleştirmek de doğru olmaz. İnsanoğlu ya da kızı dedeğin her konuda türdeş değil ki, binbir çeşidi var onun da.

Kuşkusuz bunu devletler için söyleyemeyiz. Büyük-küçük her devlet çıkarlarını gözetir; uluslararası ilişkiler, dipolomasi denen şey çıkarlara göre yürür. Sevgi, fedakarlık gibi ilişkiler onlar için söz konusu olmaz. Devletlerin yüreği yoktur.

Öte yandan, çıkar denen şey aldatıcı olabilir. Bu, kişiler için de, örgütler, devletler için de böyle.

Günübirlik çıkar da vardır, uzun erimli çıkar da. Günübirlik yaşam ile uzak geleceği gözeterek hayatı planlayıp yaşamak gibi...

Günübirlik yaşayan yarını düşünmez. Çoğu kez elindekini savıp savurur. Bir gelecek planı yoktur, geleceğe hazırlıksız yakalanır. Babadan kalanı har vurup harman savuran mirasyediler bu türdendir. Miras bir süre sonra tükenir, mirasyedi ise çoğu zaman hayatını kendi alınteri ile kazanmaya alışık olmadığı için, hayatın güçlükleri ile başedemez, sap gibi ortada kalır.

Aynı şey ülkeler, devletler için de böyledir. Uluslararası politikada da bazen günübirlik ya da yakın dönem çıkarlarına uygun düşen şey, uzun erimde hiç de yarar sağlamayabilir, hatta tam bir felakete dönüşebilir.

Dünya kapitalistlerinin 20. yüzyıl boyunca izledikleri temel politika sosyalist devrimi engelemekti. Bunu başaramadılar. Ardından sosyalist sistemi yıkmayı kendilerine strateji yaptılar. Bunu başardılar da. Kuşku yok, bu, kısa erimli çıkarlarına uygundu; ama uzun erimde de acaba uygun muydu?

Tarih bir yüzyıldan ibaret değil ki...

ABD ve öteki kapitalist rejimler, sosyalist sisteme ve her ülkenin sol ve demokratik güçlerine karşı dünyanın her yerinde İran Şahlığı ve Suudi Arabistan Emirliği türünden tutucu, baskıcı monarşik rejimlere destek verdiler; hatta Şili’de, Türkiye’de olduğu gibi faşist rejimleri iktidara getirdiler. Atlantik kıyısındaki Fas’tan Pakistan’a, Endonezya’ya kadar tüm İslam ülkelerinde islamcı akımları kışkırtarak, radikal İslamcı örgütler yaratıp semirterek sosyalist sistemi bir “yeşil kuşak”la sınırlamaya çalıştılar. Bu politika kısa erimde başarılı oldu da. Ya uzun erimde?

Uzun, hatta uzun bile sayılamayacak bir “orta” erimde, bu politikanın sonuçları belli oldu: Türkiye, Şili, Endonezya dahil, birçok ülke yara aldı; sol ve ilerici güçler bıçkılandı, bu ülkelerin gelişmeleri engellendi. Bu, tüm insanlık için de bir kayıp oldu.

İran’da ABD’nin ve öteki batılı kapitalistlerin dostu Şahlık rejimi, tam da sola karşı panzehir diye düşünülüp semirtilen İslami hareket tarafından alaşağı edildi. Yeni İslami rejimin ABD’yi de “iki büyük şeytan”dan biri sayıp karşıya alması çok sürmedi...

ABD ve öteki cümle kapitalist rejimler, Suudi Arabistan ve benzeri Ortaçağ rejimleriyle el ele vererek Afganistan’daki devrimci yönetimi çökertmek için, Taliban türü islamcı gruplara büyük destek verdiler. Sonunda, Afganistan’da reform yapmak, toplumu ileri yönde değiştirmek, örneğin köylüye toprak vermek, kadınları okutmak isteyen sol rejim çöktü ve din adına kadın başını “burka” denen kafese sokan, kız çocuklarının eğitimini yasaklayan, heykel yıkan, sanat eserlerini yok eden Taliban, El Kaide ve benzeri, günümüz İslamından da çok geride olan radikal gruplar Afganistan’a egemen oldular.

Bu, dünyamız için, insanlık için bir kazanım olmadı. Peki ABD ve yandaşları, yani dünyanın emperyalist ve kapitalistleri için oldu mu? Olmadığı kısa sürede anlaşıldı. Kendi değerlerine göre bir dünya kurmaya çalışan, bu nedenle kendi dışında herkesi düşman gibi gören radikal İslamın, sosyalizmin yanı sıra kapitalizmi de karşıya alıp ona saldırıya geçmesi çok sürmedi. Bu saldırılar Lübnan’da, Sudan’da, Yemen’de, Kenya’da boy vermekle kalmadı, Newyork’a, Londra’ya uzandı...

Öyle oldu ki, ABD ve müttefikleri sonunda, kendi elleriyle yarattıkları bu çok başlı canavarı etkisiz hale getirmek için, “Üçüncü Dünya Savaşı” diye nitelenen, teröre karşı savaşı başlattılar. İlk seferlerini de Afganistan’a yaptılar. Dün sosyalizm için hazırladıkları batak bugün kendilerini çekiyor...

Demek ki 40-50 yıl önceki çıkar hesapları iyi yapılmamış... Günü kurtarmak isteyen kapitalistler, yarınlarını feda ettiklerinin hiç de farkında olmamışlar...

Oysa pekala sosyalist sistemle barış içinde bir arada yaşayabilirlerdi. Sosyalizm, kendilerinin iddia ettiği gibi ne faşist diktatörlüğün bir benzeriydi, ne de radikal İslam gibi yüzü geriye dönüktü. O emekçilerden yana, insandan yana bir sistemdi ve eğer barış içinde bir arada yaşama politikası hayata geçse, soğuk savaş sona erse, sosyalist ülkeler, ağır savunma yükünü sırtlarından atıp, demokratikleşip kimi kusurlarından ve olumsuz uygulamalardan kurtulabilirlerdi. İki sistem arasındaki yarış barışçı ve demokratik biçimlerde sürerdi. Böylesi bir dünyada, karşısında güçlü sosyalist bir rakip bulunan kapitalizm de emekçilerden yana reformlarını, sosyal devlet politikasını ister istemez sürdürür ve gelişme her iki kampta da insandan yana olurdu.

Ama sistemlerini koruma kaygısını her şeyin önüne alan kapitalistler bunu göze alamadılar ve sosyalizmden kurtulalım derken dünyanın dengesini bozdular, çok daha kötü bir batağın içine düştüler.

Ne ilginçtir ki ABD bugün, Geniş Ortadoğu Projesi ile bölgeyi demokratikleştirmeye çalışıyor, çıkarını bunda görüyor. Böylece radikal İslamcı terörü besleyen ortamın ortadan kalkacağını, aynı zamanda, barış ve istikrar kazanacak, ekonomik ve sosyal olarak da gelişecek bölgenin dünya ticaretini olumlu yönde etkileyeceğini, iyi bir pazar olacağını düşünüyor.

Kanımca bu hesap yanlış değil; ama bu projenin gerçekleşmesinin hiç de kolay olmadığı ortada. ABD ve batılı öteki kapitalist rejimler geçmiş yıllarda, bölgedeki tutucu, baskıcı, faşist rejimlerle birlikte, demokratik ve değişimci güçleri öylesine ezdiler ki şimdi bu ülkelerde bu projeye destek olacak yerel güçler bulmakta pek zorlanıyorlar.

Demek ki kapitalistlerin geçen yüzyıl boyunca izlediği strateji hiç de insanlığın, hatta kendilerinin yararına olamadı. Onlar hiç de uzak görüşlü olamadılar. Sosyalist sistemin yıkılmasıyla yaşadıkları bayram havası yanıltıcı idi. Onlar, kazandıklarını sandıkları anda aslında kaybetmişlerdi.

İnsan ister kapitalist, ister emekçi olsun, iyi bir yaşam ancak barışçı, huzurlu bir ortamda olur. Her an kavga içinde, saldırı tehditi altında iseniz, dolarla dolu kasalar, has bahçeler, köşkler, saraylar da sizi mutlu etmez. Kendinizi iğne üstünde hissedersiniz.

Gelişmiş, zengin ve “müreffeh” batı dünyası (ki bu dünyada herkes zengin ve refah içinde değil) şu yıllarda terör korkusuyla titriyor. Böylesi bir ortamda insan ne denli zengin olsa da mutlu olamaz. Bu korku çağının ne kadar süreceği ise belli değil.

Ama dünyamıza terörü ekenler acaba kim? Dünyanın kapitalistleri ve emperyalistleri, aynı zamanda onların geri kalmış ülkelerdeki işbirlikçileri iyi düşünürlerse, bu işin sorumlusunun kendilerinden başkası olmadığını anlamakta güçlük çekmeyecekler.

Onlar bunu korkuları ve çıkarları için yaptılar. Ama kısa görüşlü oldukları, geleceği iyi hesaplayamadıkları için, çıkar dedikleri şey bir bumerang gibi dönüp onları ve onlarla birlikte herkesi vurdu.

Yazarın önceki yazılarından:

AB’nin son kararı üzerine
Baker Raporu ölü mü doğdu?
PKK neden taktik değiştirdi?
İlkesizlik ve Irak’ta çözüm
Bir kez daha Ermeni sorunu üzerine
Değişime direnen Türkiye
Sel, yangın vb. “doğal felaketler” üzerine..
Kürdistan, zenginlik içinde yoksul ülke..
Bir şarkı, bir şiir
Fransız Parlamentosu’nun kararı Ve Cezayir..
En büyük devletsiz ulus..
Oyunu gerçek sanmak-2
Oyunu gerçek sanmak.. (1)
Ana-babalar kirli savaşı sorgulamalı
Linç salgını yayılırken…
Lübnan’dan uzak dur, Kürdistan’a hücum!..
Uygarlıklar Savaşı mı?
Türkiye’nin Kerkük Sorunu!
Halkı yalanla besleyen rejimler…
Irak’ı bekleyen: Ya üçlü konfederasyon, ya üç ayrı devlet
Bölgemizde ve Dünyada barış ve istikrar için..
Statükonun yıkımına kim ağlar?
Terör ve PKK bahane, Hedefler çok başka…
Hürriyet’in tehlike çanları!
Kırk katır mı, kırk satır mı?..
Demirel, Çiller, Ağar, Güreş… Bunlar tanık mı, sanık mı?.
Şemdin’in yakalanması, destanlar, balonlar…
Başı türbanlı bir kadın neden cumhurbaşkanı olmasın?..
Çetelerle mücadelede hükümete destek vermeli
Ülkeyi esir alan ahtapot...
Sular ısınırken...
”Sanki herkes kör, herkes zincirlerle bağlı…”
Bu bir darbe değil mi?
Terör ne, terörizm ne?
TBMM Başkanı Arınç’ın kunuşması ve demokrasi üzerine..
Şemdinli’deki askeri yığınak neyin nesi?..
Rejimin Kürt halkına topyekün saldırısı
Baş terörist kim, PKK mı, Türk devleti mi?
Önyargı, tutku ve akıl...
Derin devlet oyununda Rejisör, figüran ve seyirci…
Suç ve Ceza
Yine bir şeyler dönüyor…
Sistem çürümüş, dökülüyor
Irak’ta iç savaş kaygısı ve kendi kendine gelin güvey olanlar..
ŞOVENİZMİN ESİR ALDIĞI BEYİNLER (*)
At izi it izine karışırken..
HAMAS ve PKK…

Sağduyu ve hoşgörü gerekli
Şemdinli’nin üstü örtülüyor
Adalet mi rezalet mi?.
Genelkurmay Gladyosuna sahip çıktı!
Türk Gladyosu tasfiye edilmedikçe…
Yalancının mumu yatsıya kadar yanar
“Demokratik Cumhuriyet”in patenti Bay Öcalan’ın mı?
Türk rejimi neden Apo´ya sarıldı?
Kürt sorununa çözüm çeşitlemeleri üzerine…
Türkiye Kürtler konusunda İran’ın bile çok gerisinde…
Erdoğan’ın Şemdinli ziyareti ve alt kimlik-üst kimlik üzerine
Paris olayları ve küreselleşme üzerine
Olaylar böyle mi aydınlanacak?
Şemdinli bir fırsattır
Bu nasıl bir ilerleme?

Değişimi anlamak ve Kürt sorununda akılcı çözüm
Bilimsiz üniversite, hukuksuz adliye..
Türkiye’nin AB üyeliği ne Sevr’dir, ne de Lozan…
AB ile müzakereler başlarken umutlar - kaygılar...
3 Ekim bir dönüm noktası olacak
Sevgisiz bir ülke..
“Demokrat, özgür ve çağdaş Kürtlerin sesi…”
Provokasyon dumanları…
Asıl ölüm susmaktır
PKK’yı muhatap yapan kim?
Erdoğan’ın son tavrı
Doğu Kürdistan’daki son gelişmeler üzerine
Kürtçe şu anda zincirlerle bağlı
Öcalan İmralı´dan alınmalı
Derin Devlet ve PKK el ele..
Bir kez daha terör ve uluslararası sorunlar üzerine
Bir toplum nasıl kandırılır?
Bazı dostların ardından
AKP Alevileri yok sayıyor
ÇIKAR YOL - III Buyrun, örgüt de var, iş de!
Erdoğan’ın ABD gezisi: Türk tarafı için düş kırıklığıürk tarafı için düş kırıklığı
ÇIKAR YOL – II Teslimiyete karşı ulusal seçenek
Fransız Referandumu üzerine düşünceler

ÇIKAR YOL - I En başta umut gerekli
İşe yaramaz bir karar…
NE DEĞİŞMİŞ?.
Soykırım ve Yüzyıllık Nazizm
Kendi ordusunun işgali altında…
Türkiye’nin Kürt Politikası: Döverek Islah..
PKK’yı kim çözsün?.
Dün cami, bugün bayrak…
İstanbul sorunu artık Kürdistan sorunudur
Ermeni Soykırımı ve Orhan Pamuk Olayı
Bir kez daha laiklik sorunu ve Aleviler konusu
Ş I M A R I K…
Kürt Devleti ve Deli Dumrullar…
Dezînformasyon û Prowokasyon

Derin Devlet Tiyatrosunda Kürtler ve Türkler...

 

 
 
PSK Bulten © 2006