Çıkara dayalı yanlış
hesaplar
Kemal Burkay
Dünya çıkar üzerine kurulu diye bir söz var. Gerçekten
öyle midir? Ya da herkes için öyle midir? Bu dünyada her insan
her yaptığını çakar gözeterek mi yapar?
Dostluk ve sevgi için, insanın gönlünden geldiği
için de yapılan şeyler yok mu?
Bilim ve araştırma tutkusuyla bir labaratuvara
kapananlar da bunu salt çıkar için mi yaparlar?
Fedakarlık denen şey neyin nesidir?
Bu dünyada dostluğu, sevgiyi, fedakarlığı
bilmeyen tanımayan insanlar da var mı?..
Kim bilir, belki vardır... En azından çıkarına
düşkün, çıkarı için olmayacak işler yapan
insanlar yok değil. Ama her şey gibi bunu da genelleştirmek
de doğru olmaz. İnsanoğlu ya da kızı
dedeğin her konuda türdeş değil ki, binbir
çeşidi var onun da.
Kuşkusuz bunu devletler için söyleyemeyiz. Büyük-küçük
her devlet çıkarlarını gözetir; uluslararası
ilişkiler, dipolomasi denen şey çıkarlara göre
yürür. Sevgi, fedakarlık gibi ilişkiler onlar için
söz konusu olmaz. Devletlerin yüreği yoktur.
Öte yandan, çıkar denen şey aldatıcı
olabilir. Bu, kişiler için de, örgütler, devletler için
de böyle.
Günübirlik çıkar da vardır, uzun erimli çıkar
da. Günübirlik yaşam ile uzak geleceği gözeterek
hayatı planlayıp yaşamak gibi...
Günübirlik yaşayan yarını düşünmez. Çoğu
kez elindekini savıp savurur. Bir gelecek planı
yoktur, geleceğe hazırlıksız yakalanır.
Babadan kalanı har vurup harman savuran mirasyediler
bu türdendir. Miras bir süre sonra tükenir, mirasyedi ise
çoğu zaman hayatını kendi alınteri ile
kazanmaya alışık olmadığı için,
hayatın güçlükleri ile başedemez, sap gibi ortada
kalır.
Aynı şey ülkeler, devletler için de böyledir. Uluslararası
politikada da bazen günübirlik ya da yakın dönem çıkarlarına
uygun düşen şey, uzun erimde hiç de yarar sağlamayabilir,
hatta tam bir felakete dönüşebilir.
Dünya kapitalistlerinin 20. yüzyıl boyunca izledikleri
temel politika sosyalist devrimi engelemekti. Bunu başaramadılar.
Ardından sosyalist sistemi yıkmayı kendilerine
strateji yaptılar. Bunu başardılar da. Kuşku
yok, bu, kısa erimli çıkarlarına uygundu; ama
uzun erimde de acaba uygun muydu?
Tarih bir yüzyıldan ibaret değil ki...
ABD ve öteki kapitalist rejimler, sosyalist sisteme ve her
ülkenin sol ve demokratik güçlerine karşı dünyanın
her yerinde İran Şahlığı ve Suudi
Arabistan Emirliği türünden tutucu, baskıcı
monarşik rejimlere destek verdiler; hatta Şili’de,
Türkiye’de olduğu gibi faşist rejimleri iktidara
getirdiler. Atlantik kıyısındaki Fas’tan Pakistan’a,
Endonezya’ya kadar tüm İslam ülkelerinde islamcı
akımları kışkırtarak, radikal İslamcı
örgütler yaratıp semirterek sosyalist sistemi bir “yeşil
kuşak”la sınırlamaya çalıştılar.
Bu politika kısa erimde başarılı oldu
da. Ya uzun erimde?
Uzun, hatta uzun bile sayılamayacak bir “orta” erimde,
bu politikanın sonuçları belli oldu: Türkiye, Şili,
Endonezya dahil, birçok ülke yara aldı; sol ve ilerici
güçler bıçkılandı, bu ülkelerin gelişmeleri
engellendi. Bu, tüm insanlık için de bir kayıp oldu.
İran’da ABD’nin ve öteki batılı kapitalistlerin
dostu Şahlık rejimi, tam da sola karşı
panzehir diye düşünülüp semirtilen İslami hareket
tarafından alaşağı edildi. Yeni İslami
rejimin ABD’yi de “iki büyük şeytan”dan biri sayıp
karşıya alması çok sürmedi...
ABD ve öteki cümle kapitalist rejimler, Suudi Arabistan ve
benzeri Ortaçağ rejimleriyle el ele vererek Afganistan’daki
devrimci yönetimi çökertmek için, Taliban türü islamcı
gruplara büyük destek verdiler. Sonunda, Afganistan’da reform
yapmak, toplumu ileri yönde değiştirmek, örneğin
köylüye toprak vermek, kadınları okutmak isteyen
sol rejim çöktü ve din adına kadın başını
“burka” denen kafese sokan, kız çocuklarının
eğitimini yasaklayan, heykel yıkan, sanat eserlerini
yok eden Taliban, El Kaide ve benzeri, günümüz İslamından
da çok geride olan radikal gruplar Afganistan’a egemen oldular.
Bu, dünyamız için, insanlık için bir kazanım
olmadı. Peki ABD ve yandaşları, yani dünyanın
emperyalist ve kapitalistleri için oldu mu? Olmadığı
kısa sürede anlaşıldı. Kendi değerlerine
göre bir dünya kurmaya çalışan, bu nedenle kendi
dışında herkesi düşman gibi gören radikal
İslamın, sosyalizmin yanı sıra kapitalizmi
de karşıya alıp ona saldırıya geçmesi
çok sürmedi. Bu saldırılar Lübnan’da, Sudan’da,
Yemen’de, Kenya’da boy vermekle kalmadı, Newyork’a, Londra’ya
uzandı...
Öyle oldu ki, ABD ve müttefikleri sonunda, kendi elleriyle
yarattıkları bu çok başlı canavarı
etkisiz hale getirmek için, “Üçüncü Dünya Savaşı”
diye nitelenen, teröre karşı savaşı başlattılar.
İlk seferlerini de Afganistan’a yaptılar. Dün sosyalizm
için hazırladıkları batak bugün kendilerini
çekiyor...
Demek ki 40-50 yıl önceki çıkar hesapları
iyi yapılmamış... Günü kurtarmak isteyen kapitalistler,
yarınlarını feda ettiklerinin hiç de farkında
olmamışlar...
Oysa pekala sosyalist sistemle barış içinde bir
arada yaşayabilirlerdi. Sosyalizm, kendilerinin iddia
ettiği gibi ne faşist diktatörlüğün bir benzeriydi,
ne de radikal İslam gibi yüzü geriye dönüktü. O emekçilerden
yana, insandan yana bir sistemdi ve eğer barış
içinde bir arada yaşama politikası hayata geçse,
soğuk savaş sona erse, sosyalist ülkeler, ağır
savunma yükünü sırtlarından atıp, demokratikleşip
kimi kusurlarından ve olumsuz uygulamalardan kurtulabilirlerdi.
İki sistem arasındaki yarış barışçı
ve demokratik biçimlerde sürerdi. Böylesi bir dünyada, karşısında
güçlü sosyalist bir rakip bulunan kapitalizm de emekçilerden
yana reformlarını, sosyal devlet politikasını
ister istemez sürdürür ve gelişme her iki kampta da insandan
yana olurdu.
Ama sistemlerini koruma kaygısını her şeyin
önüne alan kapitalistler bunu göze alamadılar ve sosyalizmden
kurtulalım derken dünyanın dengesini bozdular, çok
daha kötü bir batağın içine düştüler.
Ne ilginçtir ki ABD bugün, Geniş Ortadoğu Projesi
ile bölgeyi demokratikleştirmeye çalışıyor,
çıkarını bunda görüyor. Böylece radikal İslamcı
terörü besleyen ortamın ortadan kalkacağını,
aynı zamanda, barış ve istikrar kazanacak,
ekonomik ve sosyal olarak da gelişecek bölgenin dünya
ticaretini olumlu yönde etkileyeceğini, iyi bir pazar
olacağını düşünüyor.
Kanımca bu hesap yanlış değil; ama bu
projenin gerçekleşmesinin hiç de kolay olmadığı
ortada. ABD ve batılı öteki kapitalist rejimler
geçmiş yıllarda, bölgedeki tutucu, baskıcı,
faşist rejimlerle birlikte, demokratik ve değişimci
güçleri öylesine ezdiler ki şimdi bu ülkelerde bu projeye
destek olacak yerel güçler bulmakta pek zorlanıyorlar.
Demek ki kapitalistlerin geçen yüzyıl boyunca izlediği
strateji hiç de insanlığın, hatta kendilerinin
yararına olamadı. Onlar hiç de uzak görüşlü
olamadılar. Sosyalist sistemin yıkılmasıyla
yaşadıkları bayram havası yanıltıcı
idi. Onlar, kazandıklarını sandıkları
anda aslında kaybetmişlerdi.
İnsan ister kapitalist, ister emekçi olsun, iyi bir
yaşam ancak barışçı, huzurlu bir ortamda
olur. Her an kavga içinde, saldırı tehditi altında
iseniz, dolarla dolu kasalar, has bahçeler, köşkler,
saraylar da sizi mutlu etmez. Kendinizi iğne üstünde
hissedersiniz.
Gelişmiş, zengin ve “müreffeh” batı dünyası
(ki bu dünyada herkes zengin ve refah içinde değil) şu
yıllarda terör korkusuyla titriyor. Böylesi bir ortamda
insan ne denli zengin olsa da mutlu olamaz. Bu korku çağının
ne kadar süreceği ise belli değil.
Ama dünyamıza terörü ekenler acaba kim? Dünyanın
kapitalistleri ve emperyalistleri, aynı zamanda onların
geri kalmış ülkelerdeki işbirlikçileri iyi
düşünürlerse, bu işin sorumlusunun kendilerinden
başkası olmadığını anlamakta
güçlük çekmeyecekler.
Onlar bunu korkuları ve çıkarları için yaptılar.
Ama kısa görüşlü oldukları, geleceği iyi
hesaplayamadıkları için, çıkar dedikleri şey
bir bumerang gibi dönüp onları ve onlarla birlikte herkesi
vurdu.
Yazarın önceki yazılarından:
AB’nin
son kararı üzerine
Baker
Raporu ölü mü doğdu?
PKK
neden taktik değiştirdi?
İlkesizlik
ve Irak’ta çözüm
Bir
kez daha Ermeni sorunu üzerine
Değişime
direnen Türkiye
Sel,
yangın vb. “doğal felaketler” üzerine..
Kürdistan,
zenginlik içinde yoksul ülke..
Bir
şarkı, bir şiir
Fransız
Parlamentosu’nun kararı Ve Cezayir..
En
büyük devletsiz ulus..
Oyunu
gerçek sanmak-2
Oyunu
gerçek sanmak.. (1)
Ana-babalar
kirli savaşı sorgulamalı
Linç
salgını yayılırken…
Lübnan’dan
uzak dur, Kürdistan’a hücum!..
Uygarlıklar
Savaşı mı?
Türkiye’nin
Kerkük Sorunu!
Halkı
yalanla besleyen rejimler…
Irak’ı
bekleyen: Ya üçlü konfederasyon, ya üç ayrı devlet
Bölgemizde
ve Dünyada barış ve istikrar için..
Statükonun
yıkımına kim ağlar?
Terör
ve PKK bahane, Hedefler çok başka…
Hürriyet’in tehlike çanları!
Kırk katır mı, kırk satır mı?..
Demirel, Çiller, Ağar, Güreş… Bunlar tanık
mı, sanık mı?.
Şemdin’in
yakalanması, destanlar, balonlar…
Başı
türbanlı bir kadın neden cumhurbaşkanı
olmasın?..
Çetelerle
mücadelede hükümete destek vermeli
Ülkeyi
esir alan ahtapot...
Sular
ısınırken...
”Sanki
herkes kör, herkes zincirlerle bağlı…”
Bu
bir darbe değil mi?
Terör
ne, terörizm ne?
TBMM
Başkanı Arınç’ın kunuşması ve
demokrasi üzerine..
Şemdinli’deki
askeri yığınak neyin nesi?..
Rejimin
Kürt halkına topyekün saldırısı
Baş
terörist kim, PKK mı, Türk devleti mi?
Önyargı,
tutku ve akıl...
Derin
devlet oyununda Rejisör, figüran ve seyirci…
Suç
ve Ceza
Yine
bir şeyler dönüyor…
Sistem
çürümüş, dökülüyor
Irak’ta
iç savaş kaygısı ve kendi kendine gelin güvey
olanlar..
ŞOVENİZMİN
ESİR ALDIĞI BEYİNLER (*)
At
izi it izine karışırken..
HAMAS
ve PKK…
Sağduyu
ve hoşgörü gerekli
Şemdinli’nin
üstü örtülüyor
Adalet
mi rezalet mi?.
Genelkurmay
Gladyosuna sahip çıktı!
Türk
Gladyosu tasfiye edilmedikçe…
Yalancının
mumu yatsıya kadar yanar
“Demokratik
Cumhuriyet”in patenti Bay Öcalan’ın mı?
Türk
rejimi neden Apo´ya sarıldı?
Kürt
sorununa çözüm çeşitlemeleri üzerine…
Türkiye
Kürtler konusunda İran’ın bile çok gerisinde…
Erdoğan’ın
Şemdinli ziyareti ve alt kimlik-üst kimlik üzerine
Paris
olayları ve küreselleşme üzerine
Olaylar
böyle mi aydınlanacak?
Şemdinli
bir fırsattır
Bu
nasıl bir ilerleme?
Değişimi
anlamak ve Kürt sorununda akılcı çözüm
Bilimsiz
üniversite, hukuksuz adliye..
Türkiye’nin
AB üyeliği ne Sevr’dir, ne de Lozan…
AB ile müzakereler başlarken umutlar - kaygılar...
3
Ekim bir dönüm noktası olacak
Sevgisiz
bir ülke..
“Demokrat,
özgür ve çağdaş Kürtlerin sesi…”
Provokasyon
dumanları…
Asıl
ölüm susmaktır
PKK’yı muhatap yapan kim?
Erdoğan’ın son tavrı
Doğu Kürdistan’daki son
gelişmeler üzerine
Kürtçe
şu anda zincirlerle bağlı
Öcalan
İmralı´dan alınmalı
Derin Devlet ve PKK el ele..
Bir kez daha terör ve uluslararası sorunlar
üzerine
Bir toplum nasıl kandırılır?
Bazı dostların ardından
AKP Alevileri yok sayıyor
ÇIKAR YOL - III Buyrun,
örgüt de var, iş de!
Erdoğan’ın ABD gezisi: Türk tarafı
için düş kırıklığıürk
tarafı için düş kırıklığı
ÇIKAR YOL – II
Teslimiyete karşı ulusal seçenek
Fransız Referandumu üzerine düşünceler
ÇIKAR
YOL - I En başta umut gerekli
İşe
yaramaz bir karar…
NE
DEĞİŞMİŞ?.
Soykırım ve Yüzyıllık Nazizm
Kendi
ordusunun işgali altında…
Türkiye’nin
Kürt Politikası: Döverek Islah..
PKK’yı
kim çözsün?.
Dün
cami, bugün bayrak…
İstanbul
sorunu artık Kürdistan sorunudur
Ermeni Soykırımı ve Orhan Pamuk Olayı
Bir
kez daha laiklik sorunu ve Aleviler konusu
Ş
I M A R I K…
Kürt
Devleti ve Deli Dumrullar…
Dezînformasyon û Prowokasyon
Derin
Devlet Tiyatrosunda Kürtler
ve Türkler...
|