Gerçek katil kim?
Kemal Burkay
Hrant Dink’in katli ne yazık ki bir sürpriz olmadı.
Bir yıl kadar öncesi Şemdinli’de patlayan bombalar
gibi... Danıştay’a yapılan baskın gibi...
Diyarbakır’da bir parkta bir düzine çocuk ve kadını
kıyan bomba gibi...
Ünlü, barışsever, demokrat aydınlara yönelik
bu türden cinayetler de bekleniyordu ve yeni dönemde bunun
ilk kurbanı Hrant Dink oldu.
Evet, tüm bunlar sürpriz değil. Çünkü iki-üç yıldan
bu yana, AB sürecini ve onunla birlikte demokratikleşme
ve değişim çabalarını sabote etmek isteyenler
ülkeyi karıştırmakla, germekle meşguldüler.
2007 yılında ortamın daha da gerileceği
belliydi.
Hrant Dink’in seçimi de sürpriz değil. Hrant’ın
hem kararlı bir barışsever ve demokrat, hem
de Ermeni oluşu nedeniyle olayın iç ve dış
kamuoyunda büyük yankılara yol açacağı, kamuoyunu
şok edeceği belliydi.
Bu olay barışsever demokrat çevreleri sarstı.
Hrant’ın cenazesinde onbinler yürüdü; Türkçe, Kürtçe,
Ermenice “ben de Hrant’ım, ben de Ermeniyim,” “katil
301” sloganlarıyla... “Sarı Gelin” türküsüyle...
Bu güzel! Ermeni, Rum, Kürt düşmanlığının
bunca kışkırtıldığı bu
ülkede, böylesi bir cinayetin ardından bu tavır,
ırkçılığa, şovenizme karşı
bu ses, anlamlıdır.
Ama yıllardır ırkçılık ve şovenizm
ekilen bu ülkede barışsever ve demokratların
oranı acaba nedir ki?. Ya şu anda, suçlu psikozu
içinde sesleri çıkmasa bile, içten içe, “oh oldu Ermeniye!”
diye söylenenler az mıdır?..
Katil, şimdiye kadarki siyasi cinayetlerde rastlanmayan
bir hızla yakalandı. Belki bir kamera rastlantısı
sayesinde! Yine de iyi.. Ama 17 yaşındaki bu Trabzonlu
katil acaba kullanılan bir maşadan başka nedir?
İşin ilginci, Rahip Santoru’yu öldüren de yine Trabzonlu
ve 16 yaşında biriydi. Trabzon’da ve bu ülkenin
başka yerlerinde, böylesine cinayetler işlemeye,
kendilerine gösterilen “vatan hainleri”ne ateş etmeye
hazır kimbilir, genç ya da çocuk, nice katil adayı
vardır... Ama onları buna hazırlayan, eğiten,
yönlendiren gerçek katiller kim?
Hrant’ın yaslı eşi Rakel’in deyişiyle,
“bir bebeği bir katile dönüştüren” böylesi bir ortam
nasıl oluştu?
Ayrıca, bu ortam kolayca değişir mi ve bunu
değiştirecek olan kim?
Belli ki bu ülkede sivrisinek yetiştirir gibi katil
adayı yetiştiren bir bataklık var. Bu dev bataklık
yıllar yılıdır pompalanan bir ırkçılığın,
şovenizmin ürünü. Her yerde düşmanlar gören, insanları
ecinnilerle ürküten, başka halklara karşı düşmanca
duyguları besleyip körükleyen bir sistem bu. Bu paranoya
kitleleri esir almış; şiddet, saldırganlık
toplumun hücrelerine işlemiş.
Sözde iktidarı ve muhalefetiyle sistem partileri, oy
avcısı politikacılar, bu tabandan destek almak
için görülmemiş bir yarış halindeler, şovenizmi
besliyor ve ondan besleniyorlar. Bu cinayetin de öteki cinayetlerin
de sorumluları en başta onlar.
Hrant Dink olayı basında da büyük yankı yaptı.
Olaya tepki gösterenlerin bir bölümü gerçekten barışsever
ve demokrat insanlar. Bu yüzden onlar da Hrant gibi öteden
beri baskılara hedef olmakta, bedel ödemekteler. Ama
bir bölümünün döktüğü sadece timsah gözyaşlarıdır.
Bu basın da gelinen durumdan en az düzen politikacıları
kadar sorumlu. Sistem yıllardır kitlelere yalan
söyledi, insanları kurt masallarıyla biçimlendirdi
ve bu işte en büyük yardımcısı söz konusu
medya oldu.
İnsanları yalanla, kurt masallarıyla, kinle,
düşmanlıkla beslerseniz sonuç bundan başka
ne olabilir?
Ülkeyi dünden bugüne yönetenler, acaba gelinen noktadan,
bugün olup bitenlerden üzgünler mi, yoksa bu zaten onların
varmak istedikleri yer miydi?
Hatta onlar olup biteni kavrıyabiliyorlar mı? Sanmıyorum.
İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah’ın, katilin
yakalanmasının ardından yaptığı
yorum bunun somut örneği. İşin daha başında,
ilişkiler ve deliller daha gereği gibi araştırılıp
ortaya konmamışken, polis müdürü kestirip atıyor:
“Olay örgütlü bir suç değil, siyasi yanı yok, katil
milliyetçi duygularla hareket etmiş,” diyor!..
Böylesi bir anlayışla, sen gel de olayın perde
arkasının aydınlanmasını bekle!
Polis müdürü bir yana, bu ülkenin İçişleri Bakanı,
Adalet Bakanı ne diyorlar? Onlar sus pus! O Adalet Bakanı
ki yıllardır, Hrant Dink de içinde, ülkenin seçkin
aydınlarına, yazarlarına karşı bir
kasap satırı gibi işleyen 301. maddeyi, düşünce
özgürlüğünün önündeki bu yüksek zindan duvarını
kararlı biçimde savunmakla meşgul.. Düşüncelerini
açıklayan, kenarından köşesinden de olsa tabulara
dokunan Orhan Pamuk, Yaşar Kemal, Elif Şafak ve
daha nice “vatan hainleri” ile savaşmakla meşgul!..
Peki ülkenin Başbakanı, Bay Erdoğan? Dün Trabzonda
bildiri dağıtanlara karşı linç düzenlenirken,
o, “halkımızın hassasiyeti” diyordu! Yazarlar
301’den habire yargılanır, mahkeme kapılarında
linç girişimlerine maruz kalırken, “sonucu bekleyelim”
diyordu... İşte sonuç! Muhbirlerin çabası ve
Yüce Türk Yargıtayı’nın ısrarı ile
6 ay cezaya çarptırıldı; bu yetmedi, kestirmeden
infaz ettiler.
Sayın Başbakan’ın bu olay nedeniyle derdi
tasası ise yok edilen bir hayat, saldırıya
uğrayan bir aydın ve düşünce özgürlüğü,
yani bir ülke için utanç duyulacak bu yüz karası değil;
o, uluslararası platformlarda, ABD Kongresi’nde filan
güç durumda kalmaktan dert yanıyor. Bu cürmün sorumluluğunu
nerdeyse, zehir hafiye Perinçek gibi, ABD ve İsrail istihbarat
servislerine yükleyecekler!..
Bu bakış açısıyla, bu birikimle sen gel
de bu çağda bir ülkeyi yönet, ona yol göster, onu uygarlık
trenine ulaştır!..
Ama bu ülkenin politikacısının, hukukçusunun,
medyasının, bu toplumun “kaymak tabakası”nın
birikimi ve düzeyi tam da bu.. Parlamentoya bir göz atın,
kaç parlamenter çağdaş düşünce, felsefe, edebiyat
ve sanattan nasiplenmiştir?
Bakanlar kuruluna göz gezdirin: Çağı yorumlayabilecek,
toplum sorunlarını kavrayacak ve değişime
öncülük edebilecek kadar donanımlı, cesur biri var
mı orada?
Bu ülkede ve bu koşullarda hükümetin afiş ve sloganı
şu işte: “ Kurban olayım ayına, yıldızına!..”
Bu ülkede sözde “sosyal demokrat” muhalefetin başı
Baykal’a bakın: Adamın hiçbir toplumsal, sosyal
projesi yok. Barışla, demokrasiyle, değişimle
ilgili hiçbir önerisi yok. Var gücüyle savaş kışkırtıcılığı
yapıyor, bu alanda ülkenin namlı ırkçılarıya
yarışıyor...
Bu ülkede, istisnalar bir yana, ortalama hukukçunun hukuk
anlayışı, kara kaplı kitapla ve düzenin
tutucu değerleriyle koşullanmış değil
mi? Bizim kara cüppeliler hakkın hukukun değil,
eli sopalı devletin güvencesi!
Bu ülkenin düşünen, kültürlü, dürüst ve yenilikçi insanları
ise sürekli kahredildi. Onlara işsizlik, işkence,
zindan, sürgün ve ölüm uygun görüldü. Besbelli ki onlar parlamentoya
giremez, bu ülkede hükümet edemezler... Medyada veya bürokraside
etkili konumda olmalarına fırsat ve olanak verilmez...
Böyle bir ülkede elbet toplum geçmişiyle hesaplaşmayı,
tarihini çağdaş bir gözle irdelemeyi, yanlışlar
yapılmışsa, cürümler işlenmişse bundan
dolayı özür dilemeyi göze alamaz.
Böyle bir toplumda elbet Ermeni ve Kürt sorununun, Kıbrıs
sorununun çağdaş bir gözle, evrensel hukukun ilkelerine
uygun olarak ele alınıp barışçı yöntemlerle
çözülmesi başarılamaz.
Aksine, tarihini abartan, yalanlarla bezeyen, cürmün üstünü
örten bir yönetim ve onun arkasından sürüklenen, bu yönde
koşullandırılmış bir toplum, benzer
yeni suçlar işlemeye adaydır.
Bu yüzdendir ki Türkiye Ermeni soykırımını
kabul edip Ermeni halkından ve tüm insanlıktan özür
dileyeceğine, hala Ermenilere karşı güvensizlik
ve düşmanlık yaymakla meşgul. Hrant Dink’i,
17 yaşındaki çocuk değil, işte asıl
bu politikalar öldürdü.
Bu yüzdendir ki Türk yönetimi, Kürt sorununu kavrayıp
20 milyon Kürdün haklarını tanıyacağına,
soruna eşitlik temelinde bir çözüm bulacağına,
sınır ötesinde bile Kürtlerin özgür olmasını
önlemek için akıl almaz çabalar içinde. Tam da aynı
günlerde Türk meclisi toplanıp Güney Kürdistan’a, Kerkük
ve Musul’a yapılacak bir kanlı kırım seferini
görüşüyor!
Geçmişteki haksızlık ve cürümlerini kabul
etmeyen, yeni cürümler işler. Ne yazık ki Türk devleti
bu yoldadır ve bu çıkmaz bir yoldur, bataktır.
Hrant Dink’in ölümüne timsah gözyaşları dökmek
bir işe yaramaz; bu politikayı kökten değiştirmek
gerekir.
Yazarın önceki yazılarından:
Ankara
Konferansı üzerine
AB’ye
sırtını dönen Türkiye’de Savaş hazırlığı
mı, blöf mü?
Saddam
cezasını buldu
Çıkara
dayalı yanlış hesaplar
AB’nin
son kararı üzerine
Baker
Raporu ölü mü doğdu?
PKK
neden taktik değiştirdi?
İlkesizlik
ve Irak’ta çözüm
Bir
kez daha Ermeni sorunu üzerine
Değişime
direnen Türkiye
Sel,
yangın vb. “doğal felaketler” üzerine..
Kürdistan,
zenginlik içinde yoksul ülke..
Bir
şarkı, bir şiir
Fransız
Parlamentosu’nun kararı Ve Cezayir..
En
büyük devletsiz ulus..
Oyunu
gerçek sanmak-2
Oyunu
gerçek sanmak.. (1)
Ana-babalar
kirli savaşı sorgulamalı
Linç
salgını yayılırken…
Lübnan’dan
uzak dur, Kürdistan’a hücum!..
Uygarlıklar
Savaşı mı?
Türkiye’nin
Kerkük Sorunu!
Halkı
yalanla besleyen rejimler…
Irak’ı
bekleyen: Ya üçlü konfederasyon, ya üç ayrı devlet
Bölgemizde
ve Dünyada barış ve istikrar için..
Statükonun
yıkımına kim ağlar?
Terör
ve PKK bahane, Hedefler çok başka…
Hürriyet’in tehlike çanları!
Kırk katır mı, kırk satır mı?..
Demirel, Çiller, Ağar, Güreş… Bunlar tanık
mı, sanık mı?.
Şemdin’in
yakalanması, destanlar, balonlar…
Başı
türbanlı bir kadın neden cumhurbaşkanı
olmasın?..
Çetelerle
mücadelede hükümete destek vermeli
Ülkeyi
esir alan ahtapot...
Sular
ısınırken...
”Sanki
herkes kör, herkes zincirlerle bağlı…”
Bu
bir darbe değil mi?
Terör
ne, terörizm ne?
TBMM
Başkanı Arınç’ın kunuşması ve
demokrasi üzerine..
Şemdinli’deki
askeri yığınak neyin nesi?..
Rejimin
Kürt halkına topyekün saldırısı
Baş
terörist kim, PKK mı, Türk devleti mi?
Önyargı,
tutku ve akıl...
Derin
devlet oyununda Rejisör, figüran ve seyirci…
Suç
ve Ceza
Yine
bir şeyler dönüyor…
Sistem
çürümüş, dökülüyor
Irak’ta
iç savaş kaygısı ve kendi kendine gelin güvey
olanlar..
ŞOVENİZMİN
ESİR ALDIĞI BEYİNLER (*)
At
izi it izine karışırken..
HAMAS
ve PKK…
Sağduyu
ve hoşgörü gerekli
Şemdinli’nin
üstü örtülüyor
Adalet
mi rezalet mi?.
Genelkurmay
Gladyosuna sahip çıktı!
Türk
Gladyosu tasfiye edilmedikçe…
Yalancının
mumu yatsıya kadar yanar
“Demokratik
Cumhuriyet”in patenti Bay Öcalan’ın mı?
Türk
rejimi neden Apo´ya sarıldı?
Kürt
sorununa çözüm çeşitlemeleri üzerine…
Türkiye
Kürtler konusunda İran’ın bile çok gerisinde…
Erdoğan’ın
Şemdinli ziyareti ve alt kimlik-üst kimlik üzerine
Paris
olayları ve küreselleşme üzerine
Olaylar
böyle mi aydınlanacak?
Şemdinli
bir fırsattır
Bu
nasıl bir ilerleme?
Değişimi
anlamak ve Kürt sorununda akılcı çözüm
Bilimsiz
üniversite, hukuksuz adliye..
Türkiye’nin
AB üyeliği ne Sevr’dir, ne de Lozan…
AB ile müzakereler başlarken umutlar - kaygılar...
3
Ekim bir dönüm noktası olacak
Sevgisiz
bir ülke..
“Demokrat,
özgür ve çağdaş Kürtlerin sesi…”
Provokasyon
dumanları…
Asıl
ölüm susmaktır
PKK’yı muhatap yapan kim?
Erdoğan’ın son tavrı
Doğu Kürdistan’daki son
gelişmeler üzerine
Kürtçe
şu anda zincirlerle bağlı
Öcalan
İmralı´dan alınmalı
Derin Devlet ve PKK el ele..
Bir kez daha terör ve uluslararası sorunlar
üzerine
Bir toplum nasıl kandırılır?
Bazı dostların ardından
AKP Alevileri yok sayıyor
ÇIKAR YOL - III Buyrun,
örgüt de var, iş de!
Erdoğan’ın ABD gezisi: Türk tarafı
için düş kırıklığıürk
tarafı için düş kırıklığı
ÇIKAR YOL – II
Teslimiyete karşı ulusal seçenek
Fransız Referandumu üzerine düşünceler
ÇIKAR
YOL - I En başta umut gerekli
İşe
yaramaz bir karar…
NE
DEĞİŞMİŞ?.
Soykırım ve Yüzyıllık Nazizm
Kendi
ordusunun işgali altında…
Türkiye’nin
Kürt Politikası: Döverek Islah..
PKK’yı
kim çözsün?.
Dün
cami, bugün bayrak…
İstanbul
sorunu artık Kürdistan sorunudur
Ermeni Soykırımı ve Orhan Pamuk Olayı
Bir
kez daha laiklik sorunu ve Aleviler konusu
Ş
I M A R I K…
Kürt
Devleti ve Deli Dumrullar…
Dezînformasyon û Prowokasyon
Derin
Devlet Tiyatrosunda Kürtler
ve Türkler...
|