PSK PSK Bulten KOMKAR Roja Nû Weşan / Yayın Link Arşiv
Dengê Kurdistan
PSK
PSK Bulten
KOMKAR
Roja Nû
Weşan/Yayın
Arşiv
Link
Webmaster
psk@kurdistan.nu
 
 

Yanlışta direnenler,
Sopayı çözüm sananlar...

Kemal Burkay

Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, ABD’ye yaptığı son gezi ile başlıca şu amaçlara ulaşmaya çalıştı:

* Ermeni soykırımı tasarısının Kongre’den geçişini bu yıl da engellemek;

* PKK konusunda ABD’nin daha etkin adımlar atmasını, özellikle de Güney’de PKK’ya yönelik bir askeri harekat sağlamak;

* Kerkük’ün Kürdistan Federe Bölgesi’ne dahil olmasını engellemek için ABD yönetimini ikna etmek...

Gezinin bu hedeflere ulaşmak bakımından bir etkisi, yararı oldu mu, ayrı bir konu; şu anda bunu tartışacak değilim. Ama bunlar ne ölçüde haklı istekler?

Birincisi, Türkiye’de her yıl, Ermeni soykırım tasarısı ABD Kongresi’nin ve başka ülkelerin parlamentolarının gündemine geldiği zaman Türk kamuoyunun hop otorup hop kalkması, Türk basınının yaygara koparması, Türk diplomasisinin ve sözde sivil örgütlerinin bu yönde bir kararı engellemek için seferber olması, artık gına veriyor. Belli ki bunun sonu yok, bir yararı da yok. Söz konusu soykırım kararları vızır vızır geçiyor. Şimdiye kadar yirmiyi aşkın ülke karar aldı, kuyrukta da birhaylisi var.

Ayrıca, Ermeni soykırımını olmamış göstermeye, bu türden kararları önlemeye yönelik bu çabalar haklı ve ahlaki de değil. Dünya alem biliyor ki 1915’te, o dönemdeki Osmanlı hükümetinin, İttihat ve Terakki yönetiminin kararı ve uygulamasıyla bu soykırım gerçekleşti.

Kısacası, Ermeni soykırımını yok saymaya ilişkin bu çabalar beyhudedir, olsa olsa kendini kandırmaya yöneliktir. Bu çabalar Türkiye’ye bir yarar sağlamadığı gibi, bugünkü yönetimleri de suç ortağı konumuna düşürüyor ve ülkede ırkçılığı, şovenizmi besliyor.

Sorunun çözümü ise bu tarihi gerçeği, Ermeni halkına ve insanlığa karşı işlenmiş bu cürmü  kabul edip, özür dilemektir. Gaçmişin yaraları böyle sarılır ve bu sorun böyle kapanır. Ne var ki Türkiye’de yönetim yanlışta direniyor ve kamuoyunu da bu yönde koşullandırmış.

Ya PKK’ya ilişkin olarak ABD’den istenenler? “PKK sorunu”nu çözmek ABD’nin görevi midir? PKK nasıl ortaya çıktı; hangi amaçla, kimlerin eliyle kuruldu ve nasıl bir macera izledi, yaptıkları kimin işine yaradı, şu andaki konumu nedir, bütün bunlar bir yana; bu konuda çok yazdık ve artık suyu çıktı. Ama şurasını aptallar bile bilir ki, PKK Kürt sorununun bir yan ürünü. Kürt sorunu olduğu için, bu soruna yanlış yöntemlerle yaklaşıldığı için, bu sorun bir türlü çözülemediği için PKK ortaya çıktı. PKK yarın ortadan kalksa da Kürt sorunu var olmakta devam edecek.

Çözülmesi gereken sorunun kendisidir, yan ürünleri değil. Bu da Kürt halkının temel ve meşru haklarını tanımakla olur.

Özel olarak PKK’nın durumuna gelince, bu konuda da bin kez yazdık. Rejim gerçekte bununla ilgili olarak da samimi değil; o, PKK’nın bitmesini istemiyor. Bunu istese, PKK’nın silahları tümden bırakması, dağdan inmesi birkaç günlük iştir, bir genel afa bağlıdır. Ama rejim bunu binbir demagojiyle, “teröristler affedilemez” diyerek, “siyasallaşma çabası” gibi göstererek –kaldı ki, öyle olması da son derece doğal- engelliyor. Çünkü PKK’nın varlığı ve onun şahsında “terör”, militarizm için, statükocu güçler için bir bahane. Militarist rejim PKK’sız edemez. PKK’nın yok olması bu rejimin varlık nedenlerinden en önemlisini ortadan kaldırır..

Türkiye’yi yönetenler ABD’yi ve Güney Kürdistan yönetimini PKK’ya karşı harekete geçmeye zorlarken de amaçları asla PKK’nın sona erdirilmesi değildir. Onları PKK ile bir çatışmaya sokarak Irak’ın tek istikrarlı bölgesi olan Güney Kürdistan’ı istikrarsızlaştırmaktır. Eğer burayı da tutuşturmayı başarırlarsa bayram edeceklerdir. PKK’ya Güneyli Kürtlerle savaşması için her türlü sınır kolaylığı sağlayacak, tüm yolları açacak, C-4’ler de dahil, her türlü cephaneyi, lojistik desteği vereceklerdir..

Peki ABD bunu bilmez mi? Merak etmeyin, ABD de, Güneyli Kürtler de bunu çok iyi bilmekteler. Ama siyasette ve diplomaside bilinenler her zaman açıkça söylenmez. Köprüleri atmamak için tüm kartlar açılmaz.

Görüldüğü gibi Türkiye, bu konuda da uygarca yöntemlerle kolayca çözebileceği sorunu, bir yandan düğümlere boğarken, çözümünü de başkasından, ABD’den ve Güneydeki Kürt yönetiminden bekliyor, ya da öyle gösteriyor... Yine yanlışı deniyor.

Gelelim Kerkük konusuna. Türkiye’nin Kerkük konusundaki isteminde haklı bir yan var mı? Kerkük, Irak sınırları içinde bir Kürt kenti. Saddam, kentin nüfus yapısını bozmak için çok sayıda Kürdü sürmüştü. 2003 yılında bölge özgürleştikten sonra Kürtler yerlerine dönüyorlar. Bu doğal değil mi? Halk oyuna sunularak kabul edilen yeni Irak Anayasası 140. Maddesi’ne göre, 2007 yılı içinde bu ilde önce nüfus sayımı, sonra referandum yapılarak halka, Kürdistan Federe Bölgesi içinde yer almak isteyip istemediği sorulacak. Bu son derece doğal, adil, demokratik bir yöntem değil mi?

Türkiye bunu ne hakla engellemeye çalışıyor? Türkmenlerin haklarını savunmak için mi? Ama Türkmenler ilk kez Kürt yönetimi altında haklarına kavuştular ve bunu açıkça söylüyorlar. Üstelik onlar, demokratik seçim sonucu,  Kerkük’te yerel yönetimi de paylaşıyorlar, Kürdistan Parlamentosu’nda temsil ediliyorlar. Ayrıca Kürdistan, herkes gibi Türkmenler için de Irak’ın tek güvenceli bölgesi.

Demek ki Türk hükümeti bu alanda da ABD’den isteklerde bulunurken abesle iştigal ediyor.

Sonuç olarak Gül’ün gezisinin hiçbir haklı, akla uygun amacı yok. Bu gülünç bir gezi ve bunlar gülünç istekler...

Türkiye, eğer yanlış politikalarda direnmese, ABD’ye filan gerek kalmadan, kendi sorunlarını kendisi çözebilir.

Peki Genelkurmay Başkanı Büyükanıt’ın Gül’ü hemen izleyen gezisi neyin nesiydi, amacı neydi? O, ABD yönetimiyle neler konuştu?

Görünüşte benzer şeyler; yani Kongre’deki Ermeni soykırımı tasarısı, PKK ve Kerkük sorunu... Peki, gerekli mesajları vermek için Dışişleri Bakanı’nın gezisi yetmez miydi?

Gerçekte Büyükanıt’ın ziyaretinin tümüyle başka amaçlarla olduğu, iç politika hesaplarına dayandığı ortada. Gül’ün gezisinde de bu etkenin payı az değil. Türkiye’de ordu ile AKP arasındaki bilek güreşi, cumhurbaşkanlığı kavgası, iç ve dış politikalara yön verme çekişmesi malum.. Hükümet belli konularda ABD’den alacağı destekle iç kamuoyu karşısında soluk almak isterken, ordu da ABD’ye “asıl güç bende, benimle iş yap!” diyor.

Zaten Büyükanıt’ın ABD’de verdiği mesajlar asıl olarak iç kamuoyuna yönelikti. General, bir kez daha toplumun korkularına seslendi, Türkiye için karamsar bir tablo çizdi, düşmanlarla çevrili gösterdi. 1923’ten bu yana ülke görülmemiş risklerle karşı karşıya, dedi. Ardından “dinamik güçler” edebiyatı yaparak, kendisini ve başında bulunduğu silahlı güçleri bir kurtarıcı gibi sundu. Bir başka deyişle, topluma seçenek olarak militarizmi gösterdi.

Ne var ki, General’in sözünü ettiği tehlikeler bir paranoyadır ve yıllar yılıdır bu tutucu, baskıcı sistem tarafından halkın kafasına okunmuştur. Dörtbir yanını, hatta bizzat kendi halkını düşmandan sayan, düşman hale getiren, General’in üzerine titrediği bu sistemden, bu anlayıştan başkası değil.

Kıbrıs ve Yunanistan’la sorunlar pekala çağdaş hukukun ilkelerine uygun olarak barışçı biçimde çözülebilir. Bunu engelleyen, Türkiye’nin statükocu, militarist rejimidir.

PKK kolayca, bir genel afla son bulabilir, dağdakiler düze inebilir; ama bunu engelleyen militarist rejimdir.

Bundan da önemlisi, Kürt sorunu çağdaş ve uygar yöntemlerle, Kürtlere hakları tanınarak, iki halkın eşitliği temelinde çözülebilir. Böylece ülkeye barış ve demokrasi gelir, kaynaklar üretime, sağlığa, eğitime ve benzer olumlu alanlara yönelir. Türküyle Kürdüyle tüm halkın yaşam seviyesi yükselir, ülke uygarlaşır. Bunu engelleyen, Kürt sorununa inkar ve baskı yöntemleriyle yaklaşan statükocu, militarist rejimdir.

İçerde Kürt sorunu çözülünce Güney’de bir Kürt devleti korkusuna da yer kalmaz. Düşman sayılan pekâlâ iyi bir dost olabilir. Bunu engelleyen yine, sınır ötesindeki Kürtlerin özgürlüğüne bile karşı çıkan, Kürdistan Federe Bölgesi’ni düşmandan sayan bu statükocu, ırkçı, militarist rejimdir.

Özetle, söz konusu korku tablosu, ondan şikayetçi olanların kendi eserleridir.

Dökülen kanın, çekilen acıların nedeni, sorumlusu da onlardır.

Bu ülkenin korku edebiyatına ve “kurtarıcı” adı altında sopa sahiplerine değil, demokrasiye, barışa, işe-ekmeğe gereği var.

Yazarın önceki yazılarından:

“Halkın oyları” ve çıkar yol
Türkiye batağa nasıl saplandı..
Kerkük Kürdistan’a katılırsa...
Gerçek katil kim?
Ankara Konferansı üzerine
AB’ye sırtını dönen Türkiye’de Savaş hazırlığı mı, blöf mü?
Saddam cezasını buldu
Çıkara dayalı yanlış hesaplar
AB’nin son kararı üzerine
Baker Raporu ölü mü doğdu?
PKK neden taktik değiştirdi?
İlkesizlik ve Irak’ta çözüm
Bir kez daha Ermeni sorunu üzerine
Değişime direnen Türkiye
Sel, yangın vb. “doğal felaketler” üzerine..
Kürdistan, zenginlik içinde yoksul ülke..
Bir şarkı, bir şiir
Fransız Parlamentosu’nun kararı Ve Cezayir..
En büyük devletsiz ulus..
Oyunu gerçek sanmak-2
Oyunu gerçek sanmak.. (1)
Ana-babalar kirli savaşı sorgulamalı
Linç salgını yayılırken…
Lübnan’dan uzak dur, Kürdistan’a hücum!..
Uygarlıklar Savaşı mı?
Türkiye’nin Kerkük Sorunu!
Halkı yalanla besleyen rejimler…
Irak’ı bekleyen: Ya üçlü konfederasyon, ya üç ayrı devlet
Bölgemizde ve Dünyada barış ve istikrar için..
Statükonun yıkımına kim ağlar?
Terör ve PKK bahane, Hedefler çok başka…
Hürriyet’in tehlike çanları!
Kırk katır mı, kırk satır mı?..
Demirel, Çiller, Ağar, Güreş… Bunlar tanık mı, sanık mı?.
Şemdin’in yakalanması, destanlar, balonlar…
Başı türbanlı bir kadın neden cumhurbaşkanı olmasın?..
Çetelerle mücadelede hükümete destek vermeli
Ülkeyi esir alan ahtapot...
Sular ısınırken...
”Sanki herkes kör, herkes zincirlerle bağlı…”
Bu bir darbe değil mi?
Terör ne, terörizm ne?
TBMM Başkanı Arınç’ın kunuşması ve demokrasi üzerine..
Şemdinli’deki askeri yığınak neyin nesi?..
Rejimin Kürt halkına topyekün saldırısı
Baş terörist kim, PKK mı, Türk devleti mi?
Önyargı, tutku ve akıl...
Derin devlet oyununda Rejisör, figüran ve seyirci…
Suç ve Ceza
Yine bir şeyler dönüyor…
Sistem çürümüş, dökülüyor
Irak’ta iç savaş kaygısı ve kendi kendine gelin güvey olanlar..
ŞOVENİZMİN ESİR ALDIĞI BEYİNLER (*)
At izi it izine karışırken..
HAMAS ve PKK…

Sağduyu ve hoşgörü gerekli
Şemdinli’nin üstü örtülüyor
Adalet mi rezalet mi?.
Genelkurmay Gladyosuna sahip çıktı!
Türk Gladyosu tasfiye edilmedikçe…
Yalancının mumu yatsıya kadar yanar
“Demokratik Cumhuriyet”in patenti Bay Öcalan’ın mı?
Türk rejimi neden Apo´ya sarıldı?
Kürt sorununa çözüm çeşitlemeleri üzerine…
Türkiye Kürtler konusunda İran’ın bile çok gerisinde…
Erdoğan’ın Şemdinli ziyareti ve alt kimlik-üst kimlik üzerine
Paris olayları ve küreselleşme üzerine
Olaylar böyle mi aydınlanacak?
Şemdinli bir fırsattır
Bu nasıl bir ilerleme?

Değişimi anlamak ve Kürt sorununda akılcı çözüm
Bilimsiz üniversite, hukuksuz adliye..
Türkiye’nin AB üyeliği ne Sevr’dir, ne de Lozan…
AB ile müzakereler başlarken umutlar - kaygılar...
3 Ekim bir dönüm noktası olacak
Sevgisiz bir ülke..
“Demokrat, özgür ve çağdaş Kürtlerin sesi…”
Provokasyon dumanları…
Asıl ölüm susmaktır
PKK’yı muhatap yapan kim?
Erdoğan’ın son tavrı
Doğu Kürdistan’daki son gelişmeler üzerine
Kürtçe şu anda zincirlerle bağlı
Öcalan İmralı´dan alınmalı
Derin Devlet ve PKK el ele..
Bir kez daha terör ve uluslararası sorunlar üzerine
Bir toplum nasıl kandırılır?
Bazı dostların ardından
AKP Alevileri yok sayıyor
ÇIKAR YOL - III Buyrun, örgüt de var, iş de!
Erdoğan’ın ABD gezisi: Türk tarafı için düş kırıklığıürk tarafı için düş kırıklığı
ÇIKAR YOL – II Teslimiyete karşı ulusal seçenek
Fransız Referandumu üzerine düşünceler

ÇIKAR YOL - I En başta umut gerekli
İşe yaramaz bir karar…
NE DEĞİŞMİŞ?.
Soykırım ve Yüzyıllık Nazizm
Kendi ordusunun işgali altında…
Türkiye’nin Kürt Politikası: Döverek Islah..
PKK’yı kim çözsün?.
Dün cami, bugün bayrak…
İstanbul sorunu artık Kürdistan sorunudur
Ermeni Soykırımı ve Orhan Pamuk Olayı
Bir kez daha laiklik sorunu ve Aleviler konusu
Ş I M A R I K…
Kürt Devleti ve Deli Dumrullar…
Dezînformasyon û Prowokasyon

Derin Devlet Tiyatrosunda Kürtler ve Türkler...

 

 
 
PSK Bulten © 2007