“Bu ırkçılık nerden çıktı?!”
Kemal Burkay
Şu günlerde Türk ırkçılığının
gemi azıya alması ve Alman faşizmi türünden
bir faşist kabarışın çanlarının
çalmasıyla birlikte, birçok Türk aydını adeta
hayret ve şaşkınlıkla soruyor:
“Bu ırkçılık nerden çıktı?!”
Yaa, demek “nerden çıktı?!” Günaydın baylar,
günaydın!..
Peki ya siz nerden çıktınız? Bu ülkede yaşamıyor
muydunuz? Dünyanın öbür ucunda bir yerlerden, Havai ya
da Kumor adalarından, hatta belki Ay’dan Merih’ten mi
geldiniz?..
Demek ki yıllardır, on yıllardır, hatta
yüzyılı aşkındır bu ülkede mehter
takımıyla, borazanlarıyla, amigolarıyla,
“Milli” ve “Ebedi Şef”leriyle, “Türk Tarih” ve “Güneş
Dil” teorileriyle yürüyüş eyleyen ırkçılığın;
yeri göğü inleten, ders kitaplarına, dağa taşa,
körpecik beyinlere kazınan ırkçı-şoven
sloganların; saçılan dehşetin, dökülen kanların;
Ermeni soykırımının, Rum sürgününün, Aşkale
Temerküz Kampı’nın, 6-7 Eylül talanlarının;
bitmez tükenmez Kürt kırımlarının; dil
yasaklarının, kültür soykırımlarının
farkında değildiniz?..
Bir sabah ansızın uyandınız ki ortalıkta
ırkçılar dolaşıyor; sokaklarda, tribünlerde,
mahkeme salonlarında, kışlalarda, okullarda,
gazete köşelerinde, her yerde...
Günaydın baylar-bayanlar, günaydın!
Size ne demeli! Size bir şey demenin faydası var
mı?.
Elbette yok. Çünkü siz gerçeği ne görmek, ne duymak
istediniz. Üç maymunları oynadınız ısrarla.
Bugün de hayretiniz görmezlikten, bilmezlikten değil;
bir kez daha pişkince bir ikiyüzlülükten. Belli ki sizin
“aydın” olarak ağırlığınız,
yelin ya da ırkmak suyunun sürüklediği bir hazan
yaprağı kadardır ve sürüklendiğiniz yere
kadar gideceksiniz..
Ama bu ülkenin sıradan, iyi niyetli, hala dürüst kalabilmiş,
hala insanca bir yürek taşıyan insanları olup
bitenlerin çok iyi farkındalar. Onlar biliyorlar ki TC’nin
tarihi, aynı zamanda en pervasız, en hayasız
bir ırkçılığın tarihidir.
Osmanlı devleti elbet despottu; benzerleri gibi birçok
ülkeyi kılıç zoruyla ele geçirdi, kılıç
zoruyla sömürdü ve yönetti. Ama ırkçı değildi.
Osmanlı, yönettiği ülkelerin farklı dilini,
inancını yok etmek, türdeş, tek renkli bir
tebaa yaratmak için sistemli bir uygulama içinde olmadı.
Müslüman tebaa da vardı, Hıristiyan da. Farklı
diller konuşan bir dizi halk vardı. Osmanlıda
bu farklara karşı belli bir tolerans vardı.
Ama imparatorluk çökerken, 19. yüzyılın sonlarında
ve 20. yüzyılın başlarında sahneye çıkan
Türk milliyetçiliği, ırkçı ve şoven bir
temel üzerinde yükseldi. Bu milliyetçilik, büyük ölçüde Türk
olmayan Anardolu’yu Türkleştirmek için, önce Ermeni soykırımı
cürmünü işledi, ardından Rum sürgününe yol açtı.
Böylece Anadolu’nun iki eski ve Hıristiyan halkı,
soykırım ve etnik arındırma yoluyla büyük
ölçüde yok edildi. Kalanların büyük bölümü de zamanla
baskılara dayanamıyarak göç ettiler.
Bir Türk ulusu yaratmak için bu kez Anadolu ve Trakya’da
yaşayan, farklı kökenden diğer Müslüman halkların,
Boşnak, Pomak, Aranavut, Laz, Çerkez, Arap ve Kürtlerin
Türkleştirilmesine sıra gelmişti. Tüm bu halkların
dilleri yasaklandı. Onlara karşı zoraki asimilasyon
politikası izlendi. Buna itiraz eden Kürtlere yapılanlar,
Cumhuriyet tarihi boyunca yaşanan onlarca Kürt direnişi
ve onlara karşı kanlı kırım ise malum...
Bu hala devam eden bir hikâye..
Ülkenin siyasi ve kültürel hayatı, eğitim sistemi,
bu şoven milliyetçiliğe ve ırkçılığa
göre şekillendi. Herkes Türk sayıldı.
“Ne mutlu Türküm diyene!” dendi.
“Bir Türk dünyaya bedeldir!” dendi.
Bu slonganlar dağa taşa kazındı.
1930’lu yıllarda “Türk Tarih Teorisi” adı altında,
tarihi gerçeklerle, bilimsellikle, kanıtla- belgeyle
hiçbir ilgisi olmayan, tümüyle düzmece bir tarih anlayışı
benimsendi. Örneğin Sümerleri, Etileri, Hunları,
Medleri filan Türk sayan bu uydurma tarih ders kitaplarına
kondu. Nerdeyse tüm halkların Türklerden türediği,
tüm uygarlıklara Türklerin kaynaklık ettiği
ileri sürüldü.
Aynı yıllarda “Güneş Dil Teorisi” adı
altında uydurma bir başka teoriyle ise tüm dillerin
Türkçeden türediği ileri sürüldü. Çankaya’daki içkili
sofralarda akla gelen bu fantaziler, kerameti kendinden menkul
sözde tarihçi ve dilciler tarafından teorilere dönüştürüldüler...
Söz konusu yıllarda Türk düşünce hayatı, Almanya’da
yükselişte olan Nazilerin ve ırkçı tezlerin
yoğun etkisi altında idi. Türklerin kan grubunu,
kafa ölçülerini ve diğer ırki özelliklerini tespit
için sözde bilimsel çalışmalar yapıldı
ve bu iş için Hitler Almanyası’ndan ölçüm aletleri
getirtildi. Hatta bir ara, Almanya’dan damızlık
insan getirmeyi önerenler bile oldu...
Irkçı görüşler ve değerler toplumun kültürel
ve sosyal hayatının tüm hücrelerine şırınga
edildi. Örneğin Atatürk’ün gençliğe hitabesi: “Ey
Türk gençliği!” diye başlar ve “muhtaç olduğun
kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur,” der.
Bu ülkenin ilk okullarında on yıllardır her
sabah körpe beyinlere koro halinde okutturulan yemin, “Türküm,
doğruyum, çalışkanım,” diye başlar
ve “varlığım Türk varlığına
armağan olsun!” diye biter.
Irkçılık “kahraman ırkım” biçiminde bu
ülkenin istiklal marşına da girmiştir.
İlk ve orta öğrenimdeki ders kitapları bu
türden ırkçı şiirler ve yazılarla doludur.
Bunlar bayramların, törenlerin gözde şiirleridir.
Bu şiirlerden biri şöyle başlar:
“Ben bir Türküm, dinim ırkım uludur!”
Şu günlerde yine pek gözde olan “Onuncu Yıl Marşı”nda
ise şöyle deniyor:
“Türküz, bütün başlardan üstün olan başlarız;
“Tarihten önce vardık, tarihten sonra varız.
“Türke durmak yaraşmaz, Türk önde, Türk ileri.”
TC’nin tüm tarihi boyunca, devletin resmi görüşü ve
politikalarıyla ters düşen aydınlar ve siyaset
adamları da hep hain olmakla, “kansız” veya “kanı
bozuk” olmakla suçlandılar.
Türk ırkçılığı bir yandan Türk soyunu
akıl almaz biçimde yüceltirken, diğer yandan başka
halkları aşağılamaktan, düşman göstermekten
geri kalmamıştır. 1930 yılında Ağrı
ayaklanmasının bastırılmasının
ardından, o dönemin Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt,
bir mitingde yaptığı konuşmada bu ayaklanmayla
ilgili olarak şöyle demişti:
“Bu iki ırkın savaşıdır, ne ilktir,
ne de son olacaktır... Biz Türkiye denen dünyanın
en özgür ülkesinde yaşıyoruz. Türk bu ülkenin yegane
efendisi, yegane sahibidir. Türk soyundan olmayanların
bu memlekette bir tek hakları vardır: Hizmetçi olma
hakkı, köle olma hakkı. Dost ve düşman ve hatta
dağlar bu hakikatı böyle bilsinler. (19 Eylül 1930
tarihli Milliyet Gazetesi).
O dönemin başbakanı İsmet İnönü ise,
yine aynı günlerde, Sivas demiryolunun açılış
töreninde yaptığı konuşmada Ağrı
ayaklanmasından söz ederek şöyle diyordu:
“Bu ülkede sadece Türk ulusu etnik ve ırksal haklar
talep etme hakkına sahiptir. Başka hiç kimsenin
böyle bir hakkı yoktur!” (31 Ağustos 1930 tarihli
Milliyet Gazetesi). İşin ilginci, İsmet Paşa
Türk filan değil, Kürt kökenliydi. Bu da tarihin bir
ironisi ve bu ülkede Türk olmayıp da Türk ırkçılığını
en aşırı biçimde yapan bu tipler çok rastlanır
cinsten...
Bu ülkenin bizzat anayasası (geçmiştekiler ve halen
yürürlükte olanı) açık ırkçı özellikler
taşıdı. Örneğin 1982 Anayasası, “Türk
vatanı ve Türk milletinin ebedi varlığını
ve yüce Türk devletinin bölünmez bütünlüğünü belirleyen
bu anayasa, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, ölümsüz önder
ve eşsiz kahraman Atatürk’ün belirlediği milliyetçilik
anlayışı ve onun inkılap ve ilkeleri doğrultusunda...”
diye başlar ve şöyle devam eder:
“Hiçbir düşünce ve mülahaza Türklüğün tarihi ve
manevi değerleri ve Atatürk milliyetçiliği karşısında
koruma göremez.”
Bunlar bu ülkenin ırkçı ideolojisinden ve pratiğinden
yalnızca birkaç örnek. Bu kadarı bile bu ülkede
geçmişten beri nasıl bir ırkçılığın
ekildiğini, sistemin antidemokratik, faşizan yapısını
ortaya koymaya yetiyor.
Hem böyle bir ülkede yaşayıp, hem demokrat bir
aydın veya siyasetçi geçinip, hem de tüm bunlara itiraz
etmemek, seyirci kalmak; günü gelip de ırkçı-faşist
ulumalar sokakları ve tribünleri sarınca, ırkçı
saldırılar herkesin yaşamını tehdit
eder olunca, bu kez de bunun verdiği tedirginlikle uykusu
kaçıp “bu ırkçılık da nerden çıktı?!”
diye yakınmanın ciddi bir yanı var mı?
Yazarın önceki yazılarından:
Aman,
301’i değiştirmeyin!
Yanlışta
direnenler, Sopayı çözüm sananlar...
“Halkın
oyları” ve çıkar yol
Türkiye
batağa nasıl saplandı..
Kerkük
Kürdistan’a katılırsa...
Gerçek
katil kim?
Ankara
Konferansı üzerine
AB’ye
sırtını dönen Türkiye’de Savaş hazırlığı
mı, blöf mü?
Saddam
cezasını buldu
Çıkara
dayalı yanlış hesaplar
AB’nin
son kararı üzerine
Baker
Raporu ölü mü doğdu?
PKK
neden taktik değiştirdi?
İlkesizlik
ve Irak’ta çözüm
Bir
kez daha Ermeni sorunu üzerine
Değişime
direnen Türkiye
Sel,
yangın vb. “doğal felaketler” üzerine..
Kürdistan,
zenginlik içinde yoksul ülke..
Bir
şarkı, bir şiir
Fransız
Parlamentosu’nun kararı Ve Cezayir..
En
büyük devletsiz ulus..
Oyunu
gerçek sanmak-2
Oyunu
gerçek sanmak.. (1)
Ana-babalar
kirli savaşı sorgulamalı
Linç
salgını yayılırken…
Lübnan’dan
uzak dur, Kürdistan’a hücum!..
Uygarlıklar
Savaşı mı?
Türkiye’nin
Kerkük Sorunu!
Halkı
yalanla besleyen rejimler…
Irak’ı
bekleyen: Ya üçlü konfederasyon, ya üç ayrı devlet
Bölgemizde
ve Dünyada barış ve istikrar için..
Statükonun
yıkımına kim ağlar?
Terör
ve PKK bahane, Hedefler çok başka…
Hürriyet’in tehlike çanları!
Kırk katır mı, kırk satır mı?..
Demirel, Çiller, Ağar, Güreş… Bunlar tanık
mı, sanık mı?.
Şemdin’in
yakalanması, destanlar, balonlar…
Başı
türbanlı bir kadın neden cumhurbaşkanı
olmasın?..
Çetelerle
mücadelede hükümete destek vermeli
Ülkeyi
esir alan ahtapot...
Sular
ısınırken...
”Sanki
herkes kör, herkes zincirlerle bağlı…”
Bu
bir darbe değil mi?
Terör
ne, terörizm ne?
TBMM
Başkanı Arınç’ın kunuşması ve
demokrasi üzerine..
Şemdinli’deki
askeri yığınak neyin nesi?..
Rejimin
Kürt halkına topyekün saldırısı
Baş
terörist kim, PKK mı, Türk devleti mi?
Önyargı,
tutku ve akıl...
Derin
devlet oyununda Rejisör, figüran ve seyirci…
Suç
ve Ceza
Yine
bir şeyler dönüyor…
Sistem
çürümüş, dökülüyor
Irak’ta
iç savaş kaygısı ve kendi kendine gelin güvey
olanlar..
ŞOVENİZMİN
ESİR ALDIĞI BEYİNLER (*)
At
izi it izine karışırken..
HAMAS
ve PKK…
Sağduyu
ve hoşgörü gerekli
Şemdinli’nin
üstü örtülüyor
Adalet
mi rezalet mi?.
Genelkurmay
Gladyosuna sahip çıktı!
Türk
Gladyosu tasfiye edilmedikçe…
Yalancının
mumu yatsıya kadar yanar
“Demokratik
Cumhuriyet”in patenti Bay Öcalan’ın mı?
Türk
rejimi neden Apo´ya sarıldı?
Kürt
sorununa çözüm çeşitlemeleri üzerine…
Türkiye
Kürtler konusunda İran’ın bile çok gerisinde…
Erdoğan’ın
Şemdinli ziyareti ve alt kimlik-üst kimlik üzerine
Paris
olayları ve küreselleşme üzerine
Olaylar
böyle mi aydınlanacak?
Şemdinli
bir fırsattır
Bu
nasıl bir ilerleme?
Değişimi
anlamak ve Kürt sorununda akılcı çözüm
Bilimsiz
üniversite, hukuksuz adliye..
Türkiye’nin
AB üyeliği ne Sevr’dir, ne de Lozan…
AB ile müzakereler başlarken umutlar - kaygılar...
3
Ekim bir dönüm noktası olacak
Sevgisiz
bir ülke..
“Demokrat,
özgür ve çağdaş Kürtlerin sesi…”
Provokasyon
dumanları…
Asıl
ölüm susmaktır
PKK’yı muhatap yapan kim?
Erdoğan’ın son tavrı
Doğu Kürdistan’daki son
gelişmeler üzerine
Kürtçe
şu anda zincirlerle bağlı
Öcalan
İmralı´dan alınmalı
Derin Devlet ve PKK el ele..
Bir kez daha terör ve uluslararası sorunlar
üzerine
Bir toplum nasıl kandırılır?
Bazı dostların ardından
AKP Alevileri yok sayıyor
ÇIKAR YOL - III Buyrun,
örgüt de var, iş de!
Erdoğan’ın ABD gezisi: Türk tarafı
için düş kırıklığıürk
tarafı için düş kırıklığı
ÇIKAR YOL – II
Teslimiyete karşı ulusal seçenek
Fransız Referandumu üzerine düşünceler
ÇIKAR
YOL - I En başta umut gerekli
İşe
yaramaz bir karar…
NE
DEĞİŞMİŞ?.
Soykırım ve Yüzyıllık Nazizm
Kendi
ordusunun işgali altında…
Türkiye’nin
Kürt Politikası: Döverek Islah..
PKK’yı
kim çözsün?.
Dün
cami, bugün bayrak…
İstanbul
sorunu artık Kürdistan sorunudur
Ermeni Soykırımı ve Orhan Pamuk Olayı
Bir
kez daha laiklik sorunu ve Aleviler konusu
Ş
I M A R I K…
Kürt
Devleti ve Deli Dumrullar…
Dezînformasyon û Prowokasyon
Derin
Devlet Tiyatrosunda Kürtler
ve Türkler...
|