Irkçı görüşlerin temeli yalan
ve safsata-1
Kemal Burkay
İki hafta kadar önce, “Bu Irkçılık da Nerden
Çıktı?!” başlıklı yazımda Türkiye’de,
Cumhuriyet tarihi boyunca süregelen ırkçı kültür
ve uygulamaya değinmiştim. Bu yazımda ise genel
olarak ırkçılık üzerinde durmak istiyorum.
Irkçılık ortaya çıktığı her
yerde sömürü ve baskının bir aracı oldu.
Irkçılık yakın tarihte Avrupa sömürgeciliğinin
bir aracı olarak ortaya çıktı. İspanyollar,
İngilizler, Hollandalılar ve sömürge imparatorluğu
kuran ötekiler, işgal ettikleri ülkelerin halklarını
aşağıladılar; kendilerini üstün, sömürge
halklarını düşük ırk olarak gördüler,
gösterdiler. “Beyaz ırkın üstünlüğü”ne dair
ırkçı teori bu dönemin ürünüdür.
Daha sonra, Alman faşizminin tırmanma döneminde
Naziler “Cermen ırkının üstünlüğü” teorisini
ortaya attılar. Nazilerle hemen hemen aynı dönemde,
ondan ilham alan Türk ırkçı-turancılığı
boy verdi.
Bu dönemde ırkçılık militarizmle birlikte
kendini gösterdi. İkisi de –biri ideolojik, diğeri
fiziksel olarak- yayılmacı politikanın aracıydılar.
Alman ırkçılığı, Nazilerle birlikte
tümden gömülmüş olmasa da, Hitler’in almanya’ya ve dünyaya
yaşattığı büyük felaketten ve faşizmin
yenilgisinden sonra itibarını, etkisini kaybetti.
Gerçi ırkçı gruplar bugün de Almanya’da ve diğer
Avrupa ülkelerinde varlar; ama çeşitli toplumsal sorunların,
özellikle de işsizliğin itmesiyle zaman zaman güçlenseler
de (örneğin Fransa da La Pen’in, Avusturya’da Heider’in
başında oldukları partiler önemli güç topladılar),
genel olarak topluma egemen ve politikaları belirleyici
değiller, çoğunlukla marjinaller. Heider, Avusturya’daki
demokrat kamuoyunun yanı sıra Avrupa’dan yükselen
tepkiler nedeniyle hükümet kuramadı.
Oysa Türkiye’de böyle değil. Bu ülkede ırkçılık,
2. Dünya Savaşı sonrasında hızı bir
parça düşse bile, hiçbir dönemde zayıflamadı;
sürekli devlet desteğine de sahip olarak etkin biçimde
süregeldi. Türkiye bugün de ırkçılığın,
militarizmin ve faşizmin yükselen ülkesi.
Elbet bunun nedenleri var. Bunların bir bölümüne söz
konusu yazımda değinmiştim. Irkçılığın
cumhuriyetin başından beri devlet kurumları
eliyle, siyasette, okullarda, basında pompalanması,
resmi ideoloji Kemalizmin temel bir unsuru olması vb...
Bir başka deyişle, ırkçılık ve militarizm
bu ülkede kültürün önemli bir bileşeni...
Irkçılığın bugün daha da tırmanmasına
gelince, bunun nedeni Türkiye’deki siyasal ve kültürel yapının
değişen dünya ile çelişmesidir. Globalizm koşullarında
bu uyumsuzluk günden güne şiddetleniyor.
Faşizmin yenilgisiyle Avrupa’da ırkçılık
gibi, militarizm de etkisini yitirdi. Demokratik kurumlar
öne geçti. Ekonomik ve siyasal yaşamda ortaya çıkan
Avrupa Birliği bu süreci hızlandırdı.
Oysa, sözde Batı uygarlığını, yeni
dönemde de AB üyeliğini kendine hedef seçmiş Türkiye’de,
aralarında asker ve sivil bürokrasinin, özellikle de
ordunun, ırkçıların, hatta laik ve sol geçinen
bir bölüm aydının da bulunduğu bir kesim, hem
de şu Avrupa Birliği sürecinde bu değişime
şiddetle direniyor. Çünkü Avrupa ile entegrasyon hem
bu kesimlerin, özellikle asker-sivil bürokrasinin ekonomik
ve siyasi imtiyazlarını tehdit ediyor, hem de yüz
yıllık ırkçı, militarist, faşizan
ideolojiyi...
Bu nedenle söz konusu statükocu çevreler şimdi vargüçleriyle
direniyorlar. Son dönemde soy-sop edebiyatının tazelenmesi,
Irkçı-milliyetçi sloganların ve militarizme övgünün
dörtbir yanda yükselmesi bundandır. Türk toplumunu hezeyan
derecesinde yeni bir ırkçılık dalgası
sarmaktadır.
Elbet bu dalganın diğer bir nedeni Ermeni soykırımına
ilişkin olarak, Türk toplumunu da tarihiyle yüzleşmeye
zorlayan uluslararası hareketlenme ise, bir başkası
ve daha önemlisi de Kürt sorununun bir kez daha, Kuzey ve
Güney parçalarındaki gelişmelerle kapıya dayanması
ve Türkiye’yi çözüm için zorlamasıdır.
Bütün bunlar, değişen bir dünyada kendileri de
değişime zorlanan, imtiyazlarını ve ırkçı-militarist
değerlerini yitirmekle yüz yüze kalan söz konusu kesimleri
korkuya, tepkiye itiyor. Statükoyu korumak için adeta çaresizce
bir direniş içindeler. Bu da değişim sürecini
tümden önleyemese bile geciktiriyor ve toplum bakımından
acılı-ağrılı geçmesine neden oluyor.
Ben bu yazımda genel olarak ırkçı ideolojinin,
özel olarak Türk ırkçılığının
çıkmazları, bundan da öte, zırva derecesindeki
saçmalığı üzerinde durmak istiyorum.
Irkçılığın bilimsel bir temeli yoktur.
Bu temel yalan ve safsataya dayalıdır. Bilim ve
tarihi gerçekler ırkçılığın tezlerini,
kuşkuya yer vermeyecek biçimde hep çürütmüş, yalanlamıştır.
Öncelikle, insanlığın evrimini ve dünya üzerinde
yayılım sürecini ortaya çıkarmakta önemli bir
rol oynayan, insan fosilleri, kemikleri üzerinde çalışma
yapan paleontoloji bilimi, ırkçı görüşlerin
boşluğunu ve saçmalığını ortaya
koyuyor. Bu alanda yüzlerce, binlerce bilim adamının
dünyanın dörtbir yanında, çeşitli ülkelerde
yaptığı araştırmalar ortaya şunu
koyuyor:
İnsan türü, milyonlarca yıl önce şempanze
ve goril türü maymunlardan evrildi. İnsanın iki
ayağının üstüne kalkması, yani dik duran
insan (homo erektüs) 1,5-2 milyon yıl önceye ait bir
gelişimdir. Bu insan atamızın ilk kez Afrika
kıtasında göründüğü, oradan Asya’ya ve Avrupa’ya
yayıldığı pek çok bilimsel kanıtla
ortaya konmuştur.
Bunu, daha gelişkin olan Homo Neandertal izliyor. 250
bin yıl öncesinden başlayarak 30 bin yıl önceye
uzanan sürede yaşadığı izleniyor. O da
yine Afrika’dan öteki kıtalara yayılıyor.
Modern insan olarak nitelenen, fizik ve beyin olarak öncüllerinden
daha gelişkin olan Homo Sapiens ise 200 bin yıl
kadar önce, yine Afrika’da ortaya çıkıyor. Homo
Sapiens, 40-50 bin yıl kadar önce Afrika’dan Asya ve
Avrupa’ya, Avustralya’ya yayılıyor. Bering Boğazı’ndan
Amerika kıtasına geçiş ise 10 bin yıl
kadar öncedir. Homo Sapiens yayıldığı
yerlerde uzunca bir dönem öteki ataları (Homo Erektüs,
Homo Neandertal vb.) ile yan yana yaşıyor ve zamanla
tümden onların yerini alıyor. Bugün dünyamızda
gördüğümüz insan soyu işte bu Homo Sapiens diye
nitelenen en evrilmiş, gelişkin türdür.
Böylece bilim ortaya koyuyor ki, bugün dünyanın değişik
yörelerinde, fizik olarak (renk, boy-bos, kafa yapısı
bakımından) bazı farklar göstersek de aynı
kökenden geliyoruz. İlk yurdumuz, bugün kara derili
insanların yaşadığı Afrika kıtasıdır.
Atalarımızın dünyanın çeşitli bölgelerinde,
iklim farklarına, coğrafi özelliklere, beslenme
koşulları vb. etkenlere bağlı olarak renklerinde
ve öteki fizyolojik görünümlerinde değişiklikler
olduğu bellidir. Örneğin sıcak iklim, yakıcı
güneş deriyi koyulaştırırken az güneş
alan kutuplara yakın bölgeler deri, saç ve göz renginin
açılmasına yol açıyor. Bu farklar onbinlerce
yıl içinde kalıtım yoluyla ve sözünü ettiğimiz
iklim ve benzeri etkenlerle belirginleşiyor ve bugün
siyah ırk, sarı ırk, beyaz ırk diye nitelenen
kendi aralarında benzeşen büyük grupları oluşturuyor.
Ama aynı zamanda ülkeden ülkeye, halktan halka bazı
farklı özellikler de gösteren gruplar, kavimler, yakın
tarihte uluslar oluşuyor. Diller de bu tarihi süreç içinde
ve coğrafi dağılıma bağlı olarak
birbirinden türeyip farklılaşıyor.
Öyle olunca da soy sop üstüne, “kan” üstüne yapılan
ırk üstünlüğü edebiyatı saçma olmuyor mu? Özellikle
de, değişik kıtalardaki halkların kökenini
şu “Orta Asya’dan göç” masalına dayandıran
Türk ırkçılığı bakımından?..
Ama Irkçılığı yalanlayan sadece uzak
tarihimizi, insanın dünyada türeme ve yayılma sürecini
belirleyen paleontoloji değil. Şu son 10-12 bin
yıla uzanan görece olarak yakın tarihin ve uygarlığın
öteki kanıt ve belgeleri de ırkçı tezleri yalanlıyor.
Hele hele son dönemde gelişen genetik bilimi ırkçıların
soy-sop, kan üzerine kurdukları tüm hayali şatoları
yerle bir ediyor.
Önümüzdeki hafta bu konuya devam edeceğim.
-------------------------------------------
Tüm dost ve okurlarımın Newroz bayramını
kutlarım. Bahar gibi, özgürlük ve barışın
da bir gün önce ülkemize, bölgemize ve tüm dünyaya gelmesi
dileğiyle.
Yazarın önceki yazılarından:
Kim
olursa olsun!
“Bu
ırkçılık nerden çıktı?!”
Aman,
301’i değiştirmeyin!
Yanlışta
direnenler, Sopayı çözüm sananlar...
“Halkın
oyları” ve çıkar yol
Türkiye
batağa nasıl saplandı..
Kerkük
Kürdistan’a katılırsa...
Gerçek
katil kim?
Ankara
Konferansı üzerine
AB’ye
sırtını dönen Türkiye’de Savaş hazırlığı
mı, blöf mü?
Saddam
cezasını buldu
Çıkara
dayalı yanlış hesaplar
AB’nin
son kararı üzerine
Baker
Raporu ölü mü doğdu?
PKK
neden taktik değiştirdi?
İlkesizlik
ve Irak’ta çözüm
Bir
kez daha Ermeni sorunu üzerine
Değişime
direnen Türkiye
Sel,
yangın vb. “doğal felaketler” üzerine..
Kürdistan,
zenginlik içinde yoksul ülke..
Bir
şarkı, bir şiir
Fransız
Parlamentosu’nun kararı Ve Cezayir..
En
büyük devletsiz ulus..
Oyunu
gerçek sanmak-2
Oyunu
gerçek sanmak.. (1)
Ana-babalar
kirli savaşı sorgulamalı
Linç
salgını yayılırken…
Lübnan’dan
uzak dur, Kürdistan’a hücum!..
Uygarlıklar
Savaşı mı?
Türkiye’nin
Kerkük Sorunu!
Halkı
yalanla besleyen rejimler…
Irak’ı
bekleyen: Ya üçlü konfederasyon, ya üç ayrı devlet
Bölgemizde
ve Dünyada barış ve istikrar için..
Statükonun
yıkımına kim ağlar?
Terör
ve PKK bahane, Hedefler çok başka…
Hürriyet’in tehlike çanları!
Kırk katır mı, kırk satır mı?..
Demirel, Çiller, Ağar, Güreş… Bunlar tanık
mı, sanık mı?.
Şemdin’in
yakalanması, destanlar, balonlar…
Başı
türbanlı bir kadın neden cumhurbaşkanı
olmasın?..
Çetelerle
mücadelede hükümete destek vermeli
Ülkeyi
esir alan ahtapot...
Sular
ısınırken...
”Sanki
herkes kör, herkes zincirlerle bağlı…”
Bu
bir darbe değil mi?
Terör
ne, terörizm ne?
TBMM
Başkanı Arınç’ın kunuşması ve
demokrasi üzerine..
Şemdinli’deki
askeri yığınak neyin nesi?..
Rejimin
Kürt halkına topyekün saldırısı
Baş
terörist kim, PKK mı, Türk devleti mi?
Önyargı,
tutku ve akıl...
Derin
devlet oyununda Rejisör, figüran ve seyirci…
Suç
ve Ceza
Yine
bir şeyler dönüyor…
Sistem
çürümüş, dökülüyor
Irak’ta
iç savaş kaygısı ve kendi kendine gelin güvey
olanlar..
ŞOVENİZMİN
ESİR ALDIĞI BEYİNLER (*)
At
izi it izine karışırken..
HAMAS
ve PKK…
Sağduyu
ve hoşgörü gerekli
Şemdinli’nin
üstü örtülüyor
Adalet
mi rezalet mi?.
Genelkurmay
Gladyosuna sahip çıktı!
Türk
Gladyosu tasfiye edilmedikçe…
Yalancının
mumu yatsıya kadar yanar
“Demokratik
Cumhuriyet”in patenti Bay Öcalan’ın mı?
Türk
rejimi neden Apo´ya sarıldı?
Kürt
sorununa çözüm çeşitlemeleri üzerine…
Türkiye
Kürtler konusunda İran’ın bile çok gerisinde…
Erdoğan’ın
Şemdinli ziyareti ve alt kimlik-üst kimlik üzerine
Paris
olayları ve küreselleşme üzerine
Olaylar
böyle mi aydınlanacak?
Şemdinli
bir fırsattır
Bu
nasıl bir ilerleme?
Değişimi
anlamak ve Kürt sorununda akılcı çözüm
Bilimsiz
üniversite, hukuksuz adliye..
Türkiye’nin
AB üyeliği ne Sevr’dir, ne de Lozan…
AB ile müzakereler başlarken umutlar - kaygılar...
3
Ekim bir dönüm noktası olacak
Sevgisiz
bir ülke..
“Demokrat,
özgür ve çağdaş Kürtlerin sesi…”
Provokasyon
dumanları…
Asıl
ölüm susmaktır
PKK’yı muhatap yapan kim?
Erdoğan’ın son tavrı
Doğu Kürdistan’daki son
gelişmeler üzerine
Kürtçe
şu anda zincirlerle bağlı
Öcalan
İmralı´dan alınmalı
Derin Devlet ve PKK el ele..
Bir kez daha terör ve uluslararası sorunlar
üzerine
Bir toplum nasıl kandırılır?
Bazı dostların ardından
AKP Alevileri yok sayıyor
ÇIKAR YOL - III Buyrun,
örgüt de var, iş de!
Erdoğan’ın ABD gezisi: Türk tarafı
için düş kırıklığıürk
tarafı için düş kırıklığı
ÇIKAR YOL – II
Teslimiyete karşı ulusal seçenek
Fransız Referandumu üzerine düşünceler
ÇIKAR
YOL - I En başta umut gerekli
İşe
yaramaz bir karar…
NE
DEĞİŞMİŞ?.
Soykırım ve Yüzyıllık Nazizm
Kendi
ordusunun işgali altında…
Türkiye’nin
Kürt Politikası: Döverek Islah..
PKK’yı
kim çözsün?.
Dün
cami, bugün bayrak…
İstanbul
sorunu artık Kürdistan sorunudur
Ermeni Soykırımı ve Orhan Pamuk Olayı
Bir
kez daha laiklik sorunu ve Aleviler konusu
Ş
I M A R I K…
Kürt
Devleti ve Deli Dumrullar…
Dezînformasyon û Prowokasyon
Derin
Devlet Tiyatrosunda Kürtler
ve Türkler...
|