Türk-İslam sentezi ve
Kürtler, Aleviler...
Kemal Burkay
Milliyet Gazetesi son günlerde “kimliğimiz” konulu bir
anket yaptı. Sözde Türkiye nüfusunun etnik kimliğini
saptıyor.
Aklımıza hemen şu ünlü halk sözü geldi: “Hayrola,
hangi dağda kurt öldü?!.”
Aslında iyi niyetle yapılsa ve objektif, bilimsel
bir anket olsa, “ne güzel!” diyeceğiz. Ama, hâlâ resmi
nüfus sayımlarında bile anadilin sorulmadığı
ve din hanesine de, aynen nüfus cüzdanlarında olduğu
gibi toptancı bir anlayışla “İslam-Hanefi”
yazılan bu ülkede bu mümkün mü?
Besbelli değil. Hem, temel politikasını Kürtleri
Türkleştirme, Alevileri Sünnileştirme üzerine kurmuş
olan, bu uğurda yalan, yasak, baskı, kırım
dahil her türlü hukuk ve insanlık dışı
yol ve yönteme başvuran mevcut rejim buna izin vermez,
hem de Milliyet gibi bir düzen gazetesi, bu alanda bilimsel
ve objektif bir anket yapamaz, yapmaz... Anket düzenleyicisi,
isterse öyle yol ve yöntemlere başvurur, soruları
öyle düzenler ki ortaya gerçeği değil, ama onun
çarpıtılmış karikatürünü verir. Yorumcu
ise ise anketin donelerini işine geldiği gibi yorumlar.
Nitekim bu ankette Kürtler ve Alevilerle ilgili sorular Türkiye
çapında sorulmuş. Kürt ve Alevi istemleriyle ilgili
olarak şovenizmle koşullandırılmış
Türk kamuoyundan olumlu bir yanıt almak besbelli ki olanaksız.
Milliyet işte bu verileri öne çıkarıyor.. Taha
Akyol türünden sosyolog geçinen ve Kürt sorunuyla ilgili gerçekleri
çarpıtmayı meslek haline getiren düzen avukatı
bazı köşe yazarları da bunlara dayanarak ahkam
kesiyorlar.
Oysa ne istediklerini başkasından, hele hele Kürt
ve Aleviye baskıyı, ayrımcılığı
doğal ve gerekli sayan bir kamuoyundan değil, bizzat
Kürtlerden ve Alevilerden sormak gerekir.
Ayrıca böylesi bir ortamda Kürtler ve Aleviler de -en
azından onların önemli bir bölümü- kimliğini
açığa vurmaktan korkar. Bilimsel bir anket özgür,
demokratik bir ortamda olur. İnsanlar “acaba Kürt ve
Alevi olduğumu söylersem başıma ne belalar
gelir, fişlenir miyim, işimden atılır
mıyım, saldırıya uğrar mıyım,
çocuğumun başı okulda, askerlikte derde girer
mi?..” diye düşünür. Maraş, Sivas, Çorum ve Ümraniye
kırımlarının anıları tazeyken,
milyonlarca Kürt daha yeni yerinden yurdundan sürülmüşken,
onlara karşı linç kampanyalarının yürürlükte
olduğu bir ortamda sen gel de Milliyet’in anket görevlilerine
güven ve kimliğini açıkla!
Nitekim ortaya çıkan anketin çarpıtılmışlığı,
gülünçlüğü şundan da belli ki, Alevilerin kendi
deyişiyle, hiçbir Alevinin bulunmadığı
Hakkari, “en çok Alevinin yaşadığı illerden
biri” olarak gösterilmiş! Tabi buna karşılık,
Türkiye’de 20 milyon dolayında tahmin edilen Alevi nüfusu
da 4,5 milyona indirilmiş...
Aleviler haklı olarak soruyorlar: “1927 yılında
yapılan nüfus sayımında Alevi inancında
olanlar ülke nüfusunun üçte birini oluşturuyordu. Şimdi
nüfus 75 milyon... Aleviler hiç artmadılar mı? Nasıl
oldu da üçte birden, onyedide bire indiler?..”
Bu durumda akla şu iki ihtimal gelir: Birincisi bu anket
gerçeği göstermiyor. İkincisi Aleviler sürekli asimile
olmakta; yani engeller, baskılar nedeniyle Alevi inancı
yok edilmekte.
Bizce her iki ihtimal de bir ölçüde geçerli. Yani hem anket
objektif değil, gerçek durumu yansıtmıyor ve
Alevilerin nüfusu toplam içinde oran olarak çok daha yüksek.
Hem de, Rum, Ermeni, Süryani Hıristiyan azınlıklara,
Yezidilere, Kürtlere yönelik olduğu gibi Alevilere yönelik
olarak da, yasaklara, baskılara dayalı asimilasyon,
yani eritme ve yok etme politikası sürüyor.
Alevi inancı başından beri yasaklı zaten.
Son yıllarda baskının bir parça hafiflemiş
görünmesi, Alevi derneklerinin, cemevlerinin kurulabilmesi
durumu fazla değiştirmiyor. Çünkü okullardaki zorunlu
din dersleri baskının en somut örneği. Ayrıca,
nerdeyse Milli Eğitim Bakanlığı büyüklüğündeki
Diyanet İşleri Teşkilatı, Sünni İslama
dayalı bir dizi ilahiyat fakültesi, yüzlerce imam hatip
okulu bu ayrımın ve baskının diğer
somut örnekleri...
Baskılar arasında Alevi köylerine cami yapma da
var. 12 Eylül döneminde Alevilerin bıyıkları
kesildi ve köylerine zorla cami yaptırıldı.
Şimdi de, şu Milliyet anketinin yayınlandığı
günlerde, Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu,
Alevi köylerine cami açmakla meşgul... Örneğin Çanakkale’nin
Denizgöründü adlı Alevi Türkmen köyündeki cami açılışını
Türk basını şu başlıkla veriyor:
“300 yıllık hasret sona erdi.”
Ardından şöyle devam ediyor:
“Çanakkale Türküsü ve ilahilerin söylenmesiyle başlayan
tören, saygı duruşu ve İstiklal Marşı
ile devam etti. Okunan Kuran-ı Kerim’in ardından
konuşan Diyanet İşleri Başkanı Ali
Bardakoğlu şöyle dedi:
“Günde beş vakit ezan okunur. Hali vakti iyi olanlar
gelir burada ibadet eder. Çocuklarımız gelir burada
Kuran öğrenir. İslam dinini, güzel ahlakını,
peygamber efendimizin hadislerini, iyi insan olmayı öğrenir.
Camilerimiz aynı zamanda bir eğitim mekanlarıdır.
İyi insan, iyi komşu olmanın öğretildiği
mekanlardır. Camiler birbirimizi daha çok sevip saydığımız
mekanlardır.”
Sırası geldi mi Türk devlet adamları, Kürtler
konusunda olduğu gibi, Alevi sorunuyla ilgili olarak
da, “böyle bir sorun yok, Alevi yurttaşlarımız
inançlarında özgür,” derler.
Yukardaki örnek bile onları yalanlamaya yeter.
Çünkü Alevilik farklı bir inançtır. Aleviler camiye
gitmezler, Mekke’ye haca gitmezler ve Ramazan orucunu tutmazlar.
Onların kendi inanç biçimleri vardır. Ama mevcut
sistem, onun dinsel kurumları Alevilere bu hakkı
tanımıyor, onlara “Sünni Müslüman olacaksın!”
diye dayatıyor. Binbir baskı, engel yetmiyor gibi,
bir de köyüne cami yapıyor. Gelip orada bu insanlara
nutuk çekiyor. “Camilerimiz aynı zamanda eğitim
mekanlarıdır. Bizim dinimiz, ahlakımız
en iyisidir. Bunu öğrenince iyi insan, iyi komşu
olursunuz,” falan filan...
Böyle bir ülkede inanç özgürlüğünden, laiklikten söz
edilebilir mi?
Bir an düşünün: Bulgaristan veya Yunanistan’da Müslümanların
inanç özgürlüğünün devlet eliyle engellenmesini, camilerinin
kapatılmasını, onların vergileriyle Hıristiyan
din adamlarının maaşının ödenmesini,
köy ve kasabalarına devlet tarafından kilise yapılmasını
ve kilisenin açılışında biraraya toplanıp
kendilerine şöyle denmesini:
“Ne güzel, gelir burada günah çıkarırsınız!
Pazar günleri toplanır ayin yapar, ilahiler okursunuz.
Çocuklarınız gelip burada İncil okumayı
öğrenir. Hıristiyan dinini, güzel ahlakını,
İsa efendimizin sözlerini, iyi insan olmayı öğrenirsiniz.
Kiliselerimiz aynı zamanda eğitim mekanlarıdır.
Kilise iyi insan, iyi komşu olmanın öğretildiği,
birbirimizi daha çok seveceğimiz mekanlardır...”
Evet, böyle olsa, Türkiye’yi yönetenlerin ve İslam adına
Alevilere ve başka inançlardan olanlara tüm bunları
reva görenlerin hoşuna gider mi?
Yapmayın baylar, yapmayın! Bu yaptığınızın
adı düpedüz zorbalıktır. Özellikle de bu yüzyılda...
Bu yaptığınız iğrençtir.
Kürtleri zorla Türk, Alevileri zorla Sünni İslam yapma
çabasından vazgeçin! Yezidi Kürtlere, Süryani, Ermeni,
Rum gibi Hıristiyan gruplara baskı yapmaktan vaz
geçin! Alevilerin inancı neyse odur. Onlarla, Alevi olduklarını
kabul ederek, onları ille de değiştirip kendi
inancınıza getirmeye zorlamadan, yan yana “iyi komşu”
ve “iyi insan” olarak yaşamayı öğrenin.
İnsan salt camiye ya da kiliseye gitmekle iyi insan
olmaz. Camiye, kiliseye ve de havraya gittiği halde binbir
melanet işleyen niceleri var.
Kürtlere, Alevilere yapılan baskılar da işte
bu melanetlerden biridir.
İslam adına ne kendinizi aldatın, ne bizi
aldatın, ne de tanrıyı!
Başkasının hakkını hukukunu tanımamak,
bunun için bin dereden su getirmek, ipe un sermek, Müslümanlıkla
bağdaşır mı?
Eğer bir “öbür dünya”, cennet ve cehennem varsa, başkalarına
bunca kötülük ve zulüm yapanlar dosdoğru cehenneme gitmez
mi?.
Buda der ki “kendine yapılmasını istemediğiniz
şeyi başkasına yapma.”
İşte insanca ve de peygamberce bir söz!
Bu söz size bir şey anlatır mı? Anlatmıyorsa
bütün söyledikleriniz yalandır, yaptığınız
ikiyüzlülüktür.
Siz kendinize yapılmasını istemediğiniz
şeyi başkalarına yapmakta, üstelik bunu hak
saymaktasınız...
Üstelik bunu “iyi din, iyi ahlak” adına, “iyi insanlık”
adına yapmaktasınız...
Din insanla tanrı arasında bir iştir ve herkesin
inancı kendinedir.
Gerçekte siz dini çarpıtmakta, yalnız insanları
değil, tanrıyı da aldatmaya çalışmaktasınız.
Sizde hiç utanma yok mu?
Tamam sizde adalet, vicdan filan yok da; ama eğer Allaha
inanıyorsanız, sizde hiç Allah korkusu da mı
yok?
* * *
Türkiye’de geçerli olan ideoloji ve uygulama Türk-İslam
sentezidir. Bu ülkede yaşayan herkesi Türk ve İslam
(Sünni İslam) yapmaya yönelik... Kürt halkına yönelik
baskılar, Kürt dilini ve kültürünü ortadan kaldırma
çabaları bundandır. Alevilere, Hıristiyan azınlıklara
yönelik baskılar da. Bu ülkenin egemen güçlerinin temel
politikası budur ve bu konuda Kemalistlerle İslamcılar
arasında, askeri cuntalarla AKP benzeri dinci eğilimleri
güçlü partiler arasında bir fark yoktur.
Türkiye konusunda deneyimli her kişi, Milliyet’in söz
konusu anketinin de iyi niyetli bir girişimden çok, belli
devlet odaklarınca yönlendirilen ve aynı amaca yönelik
bir dezinformasyon çabası olduğunu bilir. Öyle olunca
da bu tür anketler, bu ülkedeki siyaset erbabının
ve bir bölüm köşe yazarının yüreğine belki
su serper, böyleleri bu tür uyduruk anketlere yaslanıp
ahkam keserler; ama bu, ülkenin gerçeklerini değiştirmez
ve sorunları çözmez.
Bu ülke eğer demokrat olacaksa Kürt halkına yönelik
baskı ve ayrım kalkmalı, eşitlik temelinde
ve federal yeni bir yapılanma olmalıdır.
Bu ülke eğer demokrat ve laik olacaksa öncelikle Diyanet
İşleri Teşkilatı kaldırılmalıdır.
Onun yanı sıra, okullardan zorunlu din dersleri
kaldırılmalıdır. Her dini inanç kendi
tapınaklarını (cami, kilise, havra vs...) kendisi
yapmalı, bu tapınakların ve kendi din adamlarının
masrafını –din adamı yetiştiren okullar
da dahil- kendisi karşılamalıdır.
Din alanında hiçbir inanca, gruba imtiyaz tanınmamalı,
baskı yapılmamalıdır.
Ancak bu temel adımları atarak, farklı dil-kültür
ve inançtan olanı kabul ederek, onun hak ve özgürlüklerini
tanıyarak bu ülkede demokrasi ve barış sağlanabilir.
Türk-İslam sentezi gibi faşizan bir ideoloji ve
uygulamayla değil.
Yazarın önceki yazılarından:
Irkçı
görüşlerin temeli yalan ve safsata-1
Kim
olursa olsun!
“Bu
ırkçılık nerden çıktı?!”
Aman,
301’i değiştirmeyin!
Yanlışta
direnenler, Sopayı çözüm sananlar...
“Halkın
oyları” ve çıkar yol
Türkiye
batağa nasıl saplandı..
Kerkük
Kürdistan’a katılırsa...
Gerçek
katil kim?
Ankara
Konferansı üzerine
AB’ye
sırtını dönen Türkiye’de Savaş hazırlığı
mı, blöf mü?
Saddam
cezasını buldu
Çıkara
dayalı yanlış hesaplar
AB’nin
son kararı üzerine
Baker
Raporu ölü mü doğdu?
PKK
neden taktik değiştirdi?
İlkesizlik
ve Irak’ta çözüm
Bir
kez daha Ermeni sorunu üzerine
Değişime
direnen Türkiye
Sel,
yangın vb. “doğal felaketler” üzerine..
Kürdistan,
zenginlik içinde yoksul ülke..
Bir
şarkı, bir şiir
Fransız
Parlamentosu’nun kararı Ve Cezayir..
En
büyük devletsiz ulus..
Oyunu
gerçek sanmak-2
Oyunu
gerçek sanmak.. (1)
Ana-babalar
kirli savaşı sorgulamalı
Linç
salgını yayılırken…
Lübnan’dan
uzak dur, Kürdistan’a hücum!..
Uygarlıklar
Savaşı mı?
Türkiye’nin
Kerkük Sorunu!
Halkı
yalanla besleyen rejimler…
Irak’ı
bekleyen: Ya üçlü konfederasyon, ya üç ayrı devlet
Bölgemizde
ve Dünyada barış ve istikrar için..
Statükonun
yıkımına kim ağlar?
Terör
ve PKK bahane, Hedefler çok başka…
Hürriyet’in tehlike çanları!
Kırk katır mı, kırk satır mı?..
Demirel, Çiller, Ağar, Güreş… Bunlar tanık
mı, sanık mı?.
Şemdin’in
yakalanması, destanlar, balonlar…
Başı
türbanlı bir kadın neden cumhurbaşkanı
olmasın?..
Çetelerle
mücadelede hükümete destek vermeli
Ülkeyi
esir alan ahtapot...
Sular
ısınırken...
”Sanki
herkes kör, herkes zincirlerle bağlı…”
Bu
bir darbe değil mi?
Terör
ne, terörizm ne?
TBMM
Başkanı Arınç’ın kunuşması ve
demokrasi üzerine..
Şemdinli’deki
askeri yığınak neyin nesi?..
Rejimin
Kürt halkına topyekün saldırısı
Baş
terörist kim, PKK mı, Türk devleti mi?
Önyargı,
tutku ve akıl...
Derin
devlet oyununda Rejisör, figüran ve seyirci…
Suç
ve Ceza
Yine
bir şeyler dönüyor…
Sistem
çürümüş, dökülüyor
Irak’ta
iç savaş kaygısı ve kendi kendine gelin güvey
olanlar..
ŞOVENİZMİN
ESİR ALDIĞI BEYİNLER (*)
At
izi it izine karışırken..
HAMAS
ve PKK…
Sağduyu
ve hoşgörü gerekli
Şemdinli’nin
üstü örtülüyor
Adalet
mi rezalet mi?.
Genelkurmay
Gladyosuna sahip çıktı!
Türk
Gladyosu tasfiye edilmedikçe…
Yalancının
mumu yatsıya kadar yanar
“Demokratik
Cumhuriyet”in patenti Bay Öcalan’ın mı?
Türk
rejimi neden Apo´ya sarıldı?
Kürt
sorununa çözüm çeşitlemeleri üzerine…
Türkiye
Kürtler konusunda İran’ın bile çok gerisinde…
Erdoğan’ın
Şemdinli ziyareti ve alt kimlik-üst kimlik üzerine
Paris
olayları ve küreselleşme üzerine
Olaylar
böyle mi aydınlanacak?
Şemdinli
bir fırsattır
Bu
nasıl bir ilerleme?
Değişimi
anlamak ve Kürt sorununda akılcı çözüm
Bilimsiz
üniversite, hukuksuz adliye..
Türkiye’nin
AB üyeliği ne Sevr’dir, ne de Lozan…
AB ile müzakereler başlarken umutlar - kaygılar...
3
Ekim bir dönüm noktası olacak
Sevgisiz
bir ülke..
“Demokrat,
özgür ve çağdaş Kürtlerin sesi…”
Provokasyon
dumanları…
Asıl
ölüm susmaktır
PKK’yı muhatap yapan kim?
Erdoğan’ın son tavrı
Doğu Kürdistan’daki son
gelişmeler üzerine
Kürtçe
şu anda zincirlerle bağlı
Öcalan
İmralı´dan alınmalı
Derin Devlet ve PKK el ele..
Bir kez daha terör ve uluslararası sorunlar
üzerine
Bir toplum nasıl kandırılır?
Bazı dostların ardından
AKP Alevileri yok sayıyor
ÇIKAR YOL - III Buyrun,
örgüt de var, iş de!
Erdoğan’ın ABD gezisi: Türk tarafı
için düş kırıklığıürk
tarafı için düş kırıklığı
ÇIKAR YOL – II
Teslimiyete karşı ulusal seçenek
Fransız Referandumu üzerine düşünceler
ÇIKAR
YOL - I En başta umut gerekli
İşe
yaramaz bir karar…
NE
DEĞİŞMİŞ?.
Soykırım ve Yüzyıllık Nazizm
Kendi
ordusunun işgali altında…
Türkiye’nin
Kürt Politikası: Döverek Islah..
PKK’yı
kim çözsün?.
Dün
cami, bugün bayrak…
İstanbul
sorunu artık Kürdistan sorunudur
Ermeni Soykırımı ve Orhan Pamuk Olayı
Bir
kez daha laiklik sorunu ve Aleviler konusu
Ş
I M A R I K…
Kürt
Devleti ve Deli Dumrullar…
Dezînformasyon û Prowokasyon
Derin
Devlet Tiyatrosunda Kürtler
ve Türkler...
|