PSK PSK Bulten KOMKAR Roja Nû Weşan / Yayın Link Arşiv
Dengê Kurdistan
PSK
PSK Bulten
KOMKAR
Roja Nû
Weşan/Yayın
Arşiv
Link
Webmaster
psk@kurdistan.nu
 
 

Heyy, orada bir Müslüman yok mu?!.

Kemal Burkay

Bu çağrıyı bilirsiniz: “Heyy, orada bir Müslüman yok mu?!.” Dara düşenler söyler, insanları yardıma çağırırlar.

Ama neden, “bir Müslüman” demişler? Örneğin “bir Hıristiyan”, “bir Yahudi”, yani başka dinden biri, hatta bir ateist olamaz mıydı bu?  Şunun gibi:

“Heyy, orada bir dinsiz yok mu?!.”

Osmanlı Sultanı ve de İslam Halifesi, 1833 yılında İstanbul üzerine yürüyen ve Osmanlı ordularını peş peşe bozguna uğratıp Kütahya’ya kadar ilerleyen, orada da Sadrazam Reşit Paşa’yı yenip esir alan bir başka Müslüman’ı, Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa’yı durdurabilmek için “ezeli düşman Moskof”un yardımına başvurmuş ve Mısırlıları ancak Rus Çarı’nın, yani Ortodoks Hıristiyanların desteğiyle durdurabilmişti!

1920’li yıllarda ise Batı’nın emperyalist devletleri Osmanlı’nın üstüne üşüşüp onu paramparça eder aralarında bölüşürlerken, Anadolu’da Mustafa Kemal öncülüğünde başlayan direnişin yardımına, altınları, silahları ve diplomasisiyle, Lenin liderliğindeki genç komünist rejim koşmuştu... Bir başka deyişle, şu “son Türk devleti” TC’nin kuruluşunda, Kürtlerin yanı sıra, ateistlerin payı da az değildir... (İşin garibi bu devlet en çok da Kürtlere ve komünistlere düşmanlık etti!)

Demek ki dara düşen Müslüman’ın yardımına bir Hıristiyan da, bir dinsiz de koşabiliyor. Mesele din filan değil, çıkarlar meselesi...

Ama anlaşılan, bu sözün ilk sahibi kimse, Müslüman’dan başka birini imdada çağırmaya layık görmemiş... Bu şerefli işi sadece ve sadece Müslümanlara uygun bulmuş...

Öte yandan bu, yani dara düşenin imdadına koşmak, yalnızca vicdan ya da iyi yürek isteyen bir iş değil, çoğu durumda cesaret de isteyen bir iş...

Bir zamanlar, gençliğimde, Ankara’da bir işhanının üst katındaki bir küçük odada kalırdım. Oradaki koridor boyunca sıralanmış küçük odalarda başkaları da kalırdı. Bunlardan biri bir şofördü. Sık sık kafayı çeker ve dostu bir kadın da ona kapı önünde et kızartırdı. Şoför kafayı bulunca yaptığı işlerden biri de dostu kadına dayak atmaktı. Bu yüzden ikide bir kadının çığlıkları tüm kata, hatta tüm hana yayılır ve şöyle derdi:

“Heyy, orada bir Müslüman yok mu?!.”

Kadın öyle çığlıklar atardı ki boğazlanıyor sanırdınız. Ben de ne oluyor diye bazen kapıdan başımı uzatır, ama doğrusu, bu belalı şoförün işine karışmak istemezdim. Anlaşılan kattaki ve handaki “öteki Müslümanlar” da benim gibi yaparlardı... Çünkü böyle durumlarda cevap genellikle şöyledir:

“Müslüman var ama, gelemez!..”

Bu yüzden kadının çığlıkları sürer, sesler giderek boğuklaşır, merdivenlerde ikisinin koşuşturmaları duyulur, sonra sesler kesilirdi. Bir sonraki buluşmaya kadar!

Bugünlerde Türkiye’de olup bitenleri buna benzetiyorum.

Hrant Dink öldürüleli iki ay oldu. Tetikçi yakalandı. Tetikçinin birinci ve ikinci “abileri” de. Ve soruşturma orada zınk diye durdu. Oyalama faslı başladı.

 

Oysa işin içinde kimler var kimler!.. TBB Trabzon il örgütü mü dersin; cinayet hazırlığını bildikleri halde kılları kıpırdamayan Trabzon Valisi ve Emniyet Müdürü mü, İstanbul ve Ankara Emniyeti mi dersin; Jandarma İstihbaratı mı dersin; Hrant’ı çağırıp tehdit eden İstanbul Vali Yardımcısı mı dersin; MİT mi dersin; Trabzon’daki çeteyi kollayan, koruyan, adeta aklayan yargı çarkı mı dersin!..

Yani bir Ermeni yazarı öldürmek için adeta tüm toplum ve onun devleti; çetesiyle, sivili-askeri, emniyeti-jandaması, adliyesi-mülkiyesi ile cümbür cemaat seferber olmuş... Sanki bir başka devlete savaş açılıyor! Oysa yazar da Ermeni de olsa, altı üstü bir insan; bu işi pekala bir polis ajanı ve bir tetikçi kotarabilirdi. Haa, bir de yukardan, mesela bu işin hazırlık aşamasında, Trabzon Emniyet Müdürü olan Reşat Altay gibi birinin direktifi yeterdi... Adam yeterince deneyimli, İstanbul Üniversitesi’nde tezgahlanan 16 Mart 1978 tarihli öğrenci kıyımından bu yana, Kontrgerilla’dan olduğu besbelli, bu işte sakal ağartmış...

Şimdi basında bir dizi demokrat kalem, canileri azmettirenlerin, koruyanların, bildiği halde engellemeyenlerin, dün Hrant ‘ı tehdit edip bugün de suçluları bir-iki tetikçi ile sınırlamaya çalışanların, bütün bu ayan beyan suç ortaklarının üzerine gidilmesini, kendilerinden hesap sorulmasını istiyor ve adeta şöyle diyorlar:

 

“Heyy, orada bir Müslüman yok mu?!.”

Ama ne mümkün! Ne emniyet kımıldıyor, ne jandarma; ne yargı, ne mülkiye, ne de hükümet!..

Sanki ortada hiç Müslüman yok!

Ama gerçekte Müslüman geçinen çok. Lafa gelince burası için “yüzde 99’u Müslüman olan ülke” deniyor... En başta Başbakanı Müslüman... Ama anlaşılan, “Müslüman var da, gelemez!” durumu söz konusu...

Nasıl gelsin ki? Emniyet desen, tepeden tırnağa bu işin içinde, buna göre biçimlenmiş! Jandarma desen öyle! MİT desen zaten öyle! Valisi, generali öyle! Siyasetçisi öyle! Üniversite hocası, hatta cami hocası öyle! Sokaktaki adamı öyle! Cümlesi Ermeni’ye, “gavur”a düşman... Ruma da düşman... Kürde de düşman...

Kendisi gibi olmayana düşman!..

Ama yalnızca o kadar değil; kendisi gibi düşünmeyene de düşman!..

Bu yüzden Ermeni, Rum, yani “gavur”,  veya “bölücü Kürt” olmasa bile, düşünen insana düşman!..

Yazara çizere, haktan özgürlükten söz edene düşman!..

Bilgiye sanata düşman!..

Yıllarca onu böyle yetiştirdiler. Böyle eğittiler, böyle koşullandırdılar...

O artık “Türk-İslam sentezi”nin bir ürünü, “Made in Turkey”!..

Bu yüzden, Hrant’ı öldüren ve devlet içinde dal budak salan çetenin üstüne gidilemiyor. Bu yüzden bu davanın aydınlatılması, imkansız denecek kadar zor...

Bu yüzden Abdi İpekçi’yi, Savcı Doğan Öz’ü, Adana Emniyet Müdürü Cevat Yurdakul’u, Uğur Mumcu’yu, Muammer Aksoy’u, Bahriye Üçok’u, Vedat Aydın’ı,  Musa Anter’i, Hikmet Fidan’ı ve daha yüzlerce Kürt ve Türk aydınını, binlerce demokrat ve yurtsever insanı kıyan, toplumu germek için, insanları hizaya getirmek için, oraya buraya bomba atan, pervasızca kan döken bu devasa şebeke –Kontrgerilla, JİTEM, TİT vs- yani “Susurluk”, yani Şemdinli, yani şu, yani bu, bir türlü ortaya çıkarılamıyor, çıksa bile hesap sorulamıyor.

Bunu, derin devletin bir güvencesi olan şu İçişleri Bakanı Aksu ile şu Adalet Bakanı Çiçek mi yapacak?..

Yoksa şu pek delikanlı, partisi ve meclisteki grubu büyük Başbakan mı?.. Gidin bir de ona sorun bakalım... Açıkça olmasa bile içinden şunu diyecek:

“Müslüman var ama, gelemez!..”

Çünkü o da bu “belalı şoföre” bulaşmayı göze alamıyor... Bu belalı, hem suçlu hem güçlü; bıçağı var, süngüsü var, tankı-topu, “havacı”sı var!.. Höt deyince başbakanların bile şapkalarını alıp tüymelerine yol açacak kadar...

Bu yüzden, Müslüman Başbakanımız da bu belalı ile çatışmayı değil, uzlaşmayı seçiyor. Yerini sağlamlaştırmak için, buradan daha yüksek bir yere tırmanmak için... Ayrıca, birçok bakımdan onlar gibi düşündüğü, demokrasiyi, özgürlüğü dert etmediği, ya da salt işine yaradığı kadarıyla istediği için...

Hani o da Türk-İslam sentezinin suyunu içip ekmeği ile büyümüş değil mi?..

Ne yazık ki Türkiye’nin gerçeği böyle...

Yine de Hrant Dink cinayetinin ve bu koyu karanlık Mefisto dünyasının aydınlatılması, sorumlular ağının açığa çıkarılması, hesap sorulması için, kararlıca çağrıda bulunan demokrat kalemler bu ülkenin vicdanı, bu ülkenin onuru. Onlardan biri daha katledildi, ama ötekiler susmuyor. Susmamak gerekir.

Bu halk uyanacaksa, silkinecekse, işte böyle olacak.

Sesler çoğalırsa katiller çaresiz kalacaklar.

Her şeye rağmen çetelerin ve çeteleşmiş bir devletin geleceği yok. Zamana karşı yarışı özgürlük düşmanları ve katiller değil, özgürlük yanlıları kazanacak.

Yazarın önceki yazılarından:

Irkçı görüşlerin temeli yalan ve safsata-2
Türk-İslam sentezi ve Kürtler, Aleviler...
Irkçı görüşlerin temeli yalan ve safsata-1
Kim olursa olsun!
“Bu ırkçılık nerden çıktı?!”
Aman, 301’i değiştirmeyin!
Yanlışta direnenler, Sopayı çözüm sananlar...
“Halkın oyları” ve çıkar yol
Türkiye batağa nasıl saplandı..
Kerkük Kürdistan’a katılırsa...
Gerçek katil kim?
Ankara Konferansı üzerine
AB’ye sırtını dönen Türkiye’de Savaş hazırlığı mı, blöf mü?
Saddam cezasını buldu
Çıkara dayalı yanlış hesaplar
AB’nin son kararı üzerine
Baker Raporu ölü mü doğdu?
PKK neden taktik değiştirdi?
İlkesizlik ve Irak’ta çözüm
Bir kez daha Ermeni sorunu üzerine
Değişime direnen Türkiye
Sel, yangın vb. “doğal felaketler” üzerine..
Kürdistan, zenginlik içinde yoksul ülke..
Bir şarkı, bir şiir
Fransız Parlamentosu’nun kararı Ve Cezayir..
En büyük devletsiz ulus..
Oyunu gerçek sanmak-2
Oyunu gerçek sanmak.. (1)
Ana-babalar kirli savaşı sorgulamalı
Linç salgını yayılırken…
Lübnan’dan uzak dur, Kürdistan’a hücum!..
Uygarlıklar Savaşı mı?
Türkiye’nin Kerkük Sorunu!
Halkı yalanla besleyen rejimler…
Irak’ı bekleyen: Ya üçlü konfederasyon, ya üç ayrı devlet
Bölgemizde ve Dünyada barış ve istikrar için..
Statükonun yıkımına kim ağlar?
Terör ve PKK bahane, Hedefler çok başka…
Hürriyet’in tehlike çanları!
Kırk katır mı, kırk satır mı?..
Demirel, Çiller, Ağar, Güreş… Bunlar tanık mı, sanık mı?.
Şemdin’in yakalanması, destanlar, balonlar…
Başı türbanlı bir kadın neden cumhurbaşkanı olmasın?..
Çetelerle mücadelede hükümete destek vermeli
Ülkeyi esir alan ahtapot...
Sular ısınırken...
”Sanki herkes kör, herkes zincirlerle bağlı…”
Bu bir darbe değil mi?
Terör ne, terörizm ne?
TBMM Başkanı Arınç’ın kunuşması ve demokrasi üzerine..
Şemdinli’deki askeri yığınak neyin nesi?..
Rejimin Kürt halkına topyekün saldırısı
Baş terörist kim, PKK mı, Türk devleti mi?
Önyargı, tutku ve akıl...
Derin devlet oyununda Rejisör, figüran ve seyirci…
Suç ve Ceza
Yine bir şeyler dönüyor…
Sistem çürümüş, dökülüyor
Irak’ta iç savaş kaygısı ve kendi kendine gelin güvey olanlar..
ŞOVENİZMİN ESİR ALDIĞI BEYİNLER (*)
At izi it izine karışırken..
HAMAS ve PKK…

Sağduyu ve hoşgörü gerekli
Şemdinli’nin üstü örtülüyor
Adalet mi rezalet mi?.
Genelkurmay Gladyosuna sahip çıktı!
Türk Gladyosu tasfiye edilmedikçe…
Yalancının mumu yatsıya kadar yanar
“Demokratik Cumhuriyet”in patenti Bay Öcalan’ın mı?
Türk rejimi neden Apo´ya sarıldı?
Kürt sorununa çözüm çeşitlemeleri üzerine…
Türkiye Kürtler konusunda İran’ın bile çok gerisinde…
Erdoğan’ın Şemdinli ziyareti ve alt kimlik-üst kimlik üzerine
Paris olayları ve küreselleşme üzerine
Olaylar böyle mi aydınlanacak?
Şemdinli bir fırsattır
Bu nasıl bir ilerleme?

Değişimi anlamak ve Kürt sorununda akılcı çözüm
Bilimsiz üniversite, hukuksuz adliye..
Türkiye’nin AB üyeliği ne Sevr’dir, ne de Lozan…
AB ile müzakereler başlarken umutlar - kaygılar...
3 Ekim bir dönüm noktası olacak
Sevgisiz bir ülke..
“Demokrat, özgür ve çağdaş Kürtlerin sesi…”
Provokasyon dumanları…
Asıl ölüm susmaktır
PKK’yı muhatap yapan kim?
Erdoğan’ın son tavrı
Doğu Kürdistan’daki son gelişmeler üzerine
Kürtçe şu anda zincirlerle bağlı
Öcalan İmralı´dan alınmalı
Derin Devlet ve PKK el ele..
Bir kez daha terör ve uluslararası sorunlar üzerine
Bir toplum nasıl kandırılır?
Bazı dostların ardından
AKP Alevileri yok sayıyor
ÇIKAR YOL - III Buyrun, örgüt de var, iş de!
Erdoğan’ın ABD gezisi: Türk tarafı için düş kırıklığıürk tarafı için düş kırıklığı
ÇIKAR YOL – II Teslimiyete karşı ulusal seçenek
Fransız Referandumu üzerine düşünceler

ÇIKAR YOL - I En başta umut gerekli
İşe yaramaz bir karar…
NE DEĞİŞMİŞ?.
Soykırım ve Yüzyıllık Nazizm
Kendi ordusunun işgali altında…
Türkiye’nin Kürt Politikası: Döverek Islah..
PKK’yı kim çözsün?.
Dün cami, bugün bayrak…
İstanbul sorunu artık Kürdistan sorunudur
Ermeni Soykırımı ve Orhan Pamuk Olayı
Bir kez daha laiklik sorunu ve Aleviler konusu
Ş I M A R I K…
Kürt Devleti ve Deli Dumrullar…
Dezînformasyon û Prowokasyon

Derin Devlet Tiyatrosunda Kürtler ve Türkler...

 

 

 
PSK Bulten © 2006