Türk medyası ya da Yalancı Çoban
Kemal Burkay
Türk medyası deyince, aklıma “Yalancı Çoban”
öyküsü gelir. Söyleyip yazdıklarını hep kuşkuyla
karşılarım.
Bu medyada, “filan kişi böyle demiş,” dendiği
zaman, “gerçekten öyle demiş mi?” diye düşünürüm.
Çünkü bu basın fabrikasyon haber üretmenin piridir. Uydurmadığı
zaman da en azından çarpıtır..
Özellikle de Kürt sorunu konusunda. Bu uydurma ve çarpıtmalar
çoğu kez de belli “ulusal” istihbarat merkezlerinin mutfaklarında
hazırlanıp ya basına bir bütün olarak, ya da
içlerinden tercih edilen bir bölümüne, “uyum” içindeki yazarlara
–ki bunların sayısı az değildir- servis
edilir.
Ben bunu kendi deneyimlerimden bilirim. Kaç kez benim adıma
uyduruk demeçler, hatta uyduruk bildiriler bu basının
sayfalarına yansıdı. Benim görüşlerim,
pek ender olarak çarpıtılmadan bu basına yansıdığı
zaman şükretmişimdir, “vay canına, demek bu
basında yürekli, dürüst insanlar da var!” demişimdir...
Biz bunlara “memetçik basın” ve “memetçik yazarlar”
deriz. Elbet bunlar bu işi, gariban memetçik gibi karşılıksız,
zaman zaman canları pahasına yapmazlar. Bu işin
her zaman iyi bir kaşılığı vardır.
“Vatan-millet için” denirse de siz aldırmayın, post
ve para içindir...
Türk Genelkurmayı’nın, ya da MGK Genel Sekreterliği’nin
psikolojik harekatları bu bakımdan ünlüdür. Bu harekatlar
Türk medyası eliyle hayata geçirilir. Ünlü 28 Şubat
harekatı bunun belli başlılarındandır.
Okurlarım hatırlarlar, Şemdin Sakık’ın
itirafları diye kamuoyuna servis edilen tüm o dehşetengiz
iddiaların, belli kirli planları hayata geçirmek
için kamuoyu oluşturmaya yönelik düzmeceler olduğunu
anında yazmıştım. Bundan dolayı da
övünmüyorum. Çünkü, bunu fark etmek için kâhin olmaya gerek
yoktu. Bu ülkeyi, bu devleti, bu basını tanıyan
herkes, eğer aptalın ve safın biri değilse,
oynanan oyunu şıp diye anlar.
Bu nedenle her servisin de bir amacı, bir zamanlaması
vardır. Medyada bu türden kışkırtıcı,
sansasyonel haberler uç göstermeye başlayınca, hemen
kulak kabartırım, yine birşeyler tezgahlanıyor,
derim.
Kürdistan Federe Bölgesi Başkanı Mesud Barzani
ile ilgili olarak son dönemde kaynatılan kazan da bu
türdendir. Sayın Barzani’nin demeçleri peş peşe
basında uç vermeye başladı:
“Barzani yine tehditler savurdu!”
“Barzani yine kin kustu!”
“Barzani haddini aştı!” gibi başlıklar
altında...
Zamanlamaya dikkat edin: Sayın Barzani’nin El Arabiye
kanalının muhabiriyle yaklaşık iki ay
önce yaptığı söyleşiyi kamuoyuna sunmak
için bugünleri seçtiler. Taze bir haber gibi.. Bu, içerde
Çankaya savaşları için kavganın kızıştığı
bir döneme rastlıyor. Aynı günlerde darbeci emekli
generallerin öncülüğünde Ankara’da miting düzenleniyor,
gövde gösterisi yapılıyor. Gösteri 14 nisanda yapılırken,
13 nisanda Genelkurmay Başkanı Büyükanıt, basın
toplantısı düzenliyor...
Böylesi bir basın toplantısı için, vatan-millet
edebiyatı yapmaya uygun, heyecan verici konular olmalı,
değil mi?.
Görülüyor ki, seyircinin ilgisini ve adrenalini yütseltmek
için senaryo oldukça usta biçimde düzenlenmiş... “Vatan-millet”
tehlikede olmalı, halk galeyana gelmeli ve “kurtarıcı”
koşup genç kızı uçurumun kenarından kurtarmalı!..
Üstelik Barzani’nin demeci çarpıtılarak, sapla
saman birbirine karıştırılarak...
Bu demecin Türk gazetelerine yansıyış biçimi
ilginçti. Örneğin Barzani, sorulan bir soru üzerine Güney
Kürdistan’la ilgili olarak, her halk ve ulus gibi bağımsız
bir devlet kurmaya haklarının olduğunu, ama
şu anda koşulların buna uygun düşmediğini,
federal bir Irak içinde yaşamayı seçtiklerini söylüyordu.
Bu, Mesud Barzani’nin şimdiye kadar çeşitli zamanlarda,
onlarca kez söylediği bir sözdü. Yani baylarımızın
hop oturup hop kalkmalarına yol açacak yeni bir şey
yoktu.
Barzani, aynı söyleşide elbet diğer parçalardaki
Kürt halkından da söz etmişti. Ve bir soru üzerine,
“biz onların iç işlerine karışmayız,
kendi istemlerini ve yöntemlerini seçmek onların kendi
işi,” diyordu. Böyle dediği halde, Türk basını,
ya da ona bu bayat haberi servis edenler, elbet bile bile,
sapla samanı karıştırmış, Barzani’nin
sözlerini çarpıtmış ve Güney Kürdistan için
söylenenleri tüm parçalar için söylenmiş gibi genelleştirerek:
“Barzani Türkiye, İran ve Suriye Kürtleri için de devlet
istedi,” diye yansıtmıştı...
Sayın Barzani böyle deseydi yanlış olur muydu?
Olmazdı elbet. Ama dememişti. Sorumlu yerlerde oturanlar,
ciddi devlet adamları, doğru da olsa, her sözü her
yerde söylemezler; diplomatik söylem diye bir şey vardır...
Çarpıtmanın amacı ise şovenizmle, ırkçılıkla,
Kürt devleti fobisiyle tutsak ettikleri Türk kamuoyunu kendi
planları doğrultusunda kışkırtmaktı.
Sayın Barzani aynı söyleşide, Kerkük sorunuyla
ilgili olarak da “Kerkük Irak kentidir ve Kürt kimliklidir.
Çözüm de Irak Anayasası’na, 140. maddeye göre olacaktır,”
diyor ve ekliyordu: “Bu Irak’ın iç işidir, Türkiye’nin
karışmaya hakkı yoktur. Eğer Türkiye Kerkük’teki
birkaç bin Türkmen için buraya karışırsa biz
de Türkiye’deki 30 milyon Kürdün durumunu gündeme getiririz,”
demişti.
Peki bu sözlere o denli öfkelenecek ne var? Sen Kerkük sorununa,
Irak’ın iç işlerine o denli karışma hakkını
görüyorsun; aylardır ve yıllardır, federal
ve demokratik bir Irak’a, Kürt halkının bu ülkede
otonom veya federal biçimde de olsa özgürleşmesine karşı
çıkıyorsun, bunu engellemek için habire tehditler
savuruyorsun, hatta gözdağı vermek veya gerçekten
işgal için sınıra koca bir ordu yığıp
kışkırtmalarda bulunuyorsun da Kürt liderlerin
bu kadarını demeye hakları yok mu?.
Üstelik, Türk yöneticiler eğer Türkmenlerin güvenliği
ve insan hakları nedeniyle Kerkük sorununa karışma
hakkını kendilerinde görüyorlarsa, bunun için de
hiçbir haklı neden yok. Çünkü kendileri kışkırtıp
bir çatışma ortamı yaratmadıkları
sürece Türkmenler için bir tehlike söz konusu değil.
Onlar Güney Kürdistan’da, Kürtler, Süryaniler ve herkes gibi
güvencedeler. Ayrıca siyasi partileri, okulları,
televizyonları var. Irak ve Güney Kürdistan parlamentosunda,
Kerkük yerel meclisinde kendi kimlikleriyle temsil ediliyorlar,
hükümette bakanları bile var. Demek ki ne güvenlik ne
de insan hakları bakımından Türk yönetiminin
kaygılanması için bir neden yok.
Buna karşılık Türkiye sınırları
içinde, Kuzey Kürdistan’da ve batıda nüfusu toplam olarak
25 milyonu aşan Kürt halkı, bu haklardan hiçbirine
sahip değil. Ne siyasi partileri, okulları, radyo
ve televizyonu var, ne de parlamentoda ve hükümette temsilcileri.
Kürt kimliği yasak, Kürt kültürü yasak. Ve Türk rejimi
yıllardır, Kürt halkını sindirmek için
Kürdistan’ı yakıp yıkıyor, Kürt halkına
işkence ediyor.
Demek ki, insan hakları için de olsa, herkes gibi Güneyli
Kürt liderlerin de Türkiye ve Kürt sorunu üzerinde konuşmaya
hakları var. Bu, haktan da öte, kardeşçe bir dayanışmanın
gereğidir. Bu konuda konuşma, Türkiye’yi eleştirme
ve Kürt halkına destek verme hakkı ve görevi, Türkiye’nin
Kerkük sorununa karışması şartına
da bağlı değil. Yani bu bir mukabele-i bilmisil
konusu olmamalı.. Bu konuda eğer Mesud Barzani’yi
eleştirmesi gerekenler varsa, onlar, tepeden tırnağa
günaha batmış Türk yöneticiler değil, Kuzeyli
Kürtlerdir..
Ve Güneyli liderler, eğer bölgesel güç dengeleri ve
elverişsiz koşullar nedeniyle bugün kuzeyli kardeşlerinin
sorununu gündeme getiremiyor, açık destek vermiyorlarsa
bile, “siz Kerkük’teki Türkmenler sorununu gündeme getirirseniz
biz de Türkiye’deki Kürtlerin durumunu gündeme getiririz”
biçimindeki sözlerle bu hakları pazarlık konusu
etmemeliler. Bu tür kıyaslamalar hiç de yakışık
almıyor..
Gerçekte bir Türkmen sorunu yok, ama Türkiye’de devasa bir
Kürt sorunu var.
Ne ilginçtir ki, Genelkurmay Başkanı Büyükanıt,
13 Nisan günü, bir siyasi parti lideri, hatta devlet başkanı
gibi afra ve tafrayla yaptığı basın toplantısında
esip gürlemiş, hem “ordu sınır ötesi operasyona
hazır” demiş, hem de Avrupa Birliği’ne, Kopenhag
Kriterleri kapsamındaki istekleri nedeniyle veryansın
etmiş, “Türkiye’yi parçalamak istiyorlar” demişti.
Demek ki Kopenhag Kriterleri, yani asgari demokratik haklar,
yani Irak’ta ve Güney Kürdistan’da çoktan beri Türkmenlere
tanınmış olan haklar, AB’ye üye olmak isteyen
her ülkeden istenebilir, ama Türkiye’den istenemez!
Bu, hem bir çifte standarttır, hem de AB’ye rest çekme,
AB yolunu Türkiye’ye kapama çabasıdır.
Statükocuların önemli hedeflerinden biri de zaten bu.
Yazarın önceki yazılarından:
General,
istifa et!
Heyy,
orada bir Müslüman yok mu?!.
Irkçı
görüşlerin temeli yalan ve safsata-2
Türk-İslam
sentezi ve Kürtler, Aleviler...
Irkçı
görüşlerin temeli yalan ve safsata-1
Kim
olursa olsun!
“Bu
ırkçılık nerden çıktı?!”
Aman,
301’i değiştirmeyin!
Yanlışta
direnenler, Sopayı çözüm sananlar...
“Halkın
oyları” ve çıkar yol
Türkiye
batağa nasıl saplandı..
Kerkük
Kürdistan’a katılırsa...
Gerçek
katil kim?
Ankara
Konferansı üzerine
AB’ye
sırtını dönen Türkiye’de Savaş hazırlığı
mı, blöf mü?
Saddam
cezasını buldu
Çıkara
dayalı yanlış hesaplar
AB’nin
son kararı üzerine
Baker
Raporu ölü mü doğdu?
PKK
neden taktik değiştirdi?
İlkesizlik
ve Irak’ta çözüm
Bir
kez daha Ermeni sorunu üzerine
Değişime
direnen Türkiye
Sel,
yangın vb. “doğal felaketler” üzerine..
Kürdistan,
zenginlik içinde yoksul ülke..
Bir
şarkı, bir şiir
Fransız
Parlamentosu’nun kararı Ve Cezayir..
En
büyük devletsiz ulus..
Oyunu
gerçek sanmak-2
Oyunu
gerçek sanmak.. (1)
Ana-babalar
kirli savaşı sorgulamalı
Linç
salgını yayılırken…
Lübnan’dan
uzak dur, Kürdistan’a hücum!..
Uygarlıklar
Savaşı mı?
Türkiye’nin
Kerkük Sorunu!
Halkı
yalanla besleyen rejimler…
Irak’ı
bekleyen: Ya üçlü konfederasyon, ya üç ayrı devlet
Bölgemizde
ve Dünyada barış ve istikrar için..
Statükonun
yıkımına kim ağlar?
Terör
ve PKK bahane, Hedefler çok başka…
Hürriyet’in tehlike çanları!
Kırk katır mı, kırk satır mı?..
Demirel, Çiller, Ağar, Güreş… Bunlar tanık
mı, sanık mı?.
Şemdin’in
yakalanması, destanlar, balonlar…
Başı
türbanlı bir kadın neden cumhurbaşkanı
olmasın?..
Çetelerle
mücadelede hükümete destek vermeli
Ülkeyi
esir alan ahtapot...
Sular
ısınırken...
”Sanki
herkes kör, herkes zincirlerle bağlı…”
Bu
bir darbe değil mi?
Terör
ne, terörizm ne?
TBMM
Başkanı Arınç’ın kunuşması ve
demokrasi üzerine..
Şemdinli’deki
askeri yığınak neyin nesi?..
Rejimin
Kürt halkına topyekün saldırısı
Baş
terörist kim, PKK mı, Türk devleti mi?
Önyargı,
tutku ve akıl...
Derin
devlet oyununda Rejisör, figüran ve seyirci…
Suç
ve Ceza
Yine
bir şeyler dönüyor…
Sistem
çürümüş, dökülüyor
Irak’ta
iç savaş kaygısı ve kendi kendine gelin güvey
olanlar..
ŞOVENİZMİN
ESİR ALDIĞI BEYİNLER (*)
At
izi it izine karışırken..
HAMAS
ve PKK…
Sağduyu
ve hoşgörü gerekli
Şemdinli’nin
üstü örtülüyor
Adalet
mi rezalet mi?.
Genelkurmay
Gladyosuna sahip çıktı!
Türk
Gladyosu tasfiye edilmedikçe…
Yalancının
mumu yatsıya kadar yanar
“Demokratik
Cumhuriyet”in patenti Bay Öcalan’ın mı?
Türk
rejimi neden Apo´ya sarıldı?
Kürt
sorununa çözüm çeşitlemeleri üzerine…
Türkiye
Kürtler konusunda İran’ın bile çok gerisinde…
Erdoğan’ın
Şemdinli ziyareti ve alt kimlik-üst kimlik üzerine
Paris
olayları ve küreselleşme üzerine
Olaylar
böyle mi aydınlanacak?
Şemdinli
bir fırsattır
Bu
nasıl bir ilerleme?
Değişimi
anlamak ve Kürt sorununda akılcı çözüm
Bilimsiz
üniversite, hukuksuz adliye..
Türkiye’nin
AB üyeliği ne Sevr’dir, ne de Lozan…
AB ile müzakereler başlarken umutlar - kaygılar...
3
Ekim bir dönüm noktası olacak
Sevgisiz
bir ülke..
“Demokrat,
özgür ve çağdaş Kürtlerin sesi…”
Provokasyon
dumanları…
Asıl
ölüm susmaktır
PKK’yı muhatap yapan kim?
Erdoğan’ın son tavrı
Doğu Kürdistan’daki son
gelişmeler üzerine
Kürtçe
şu anda zincirlerle bağlı
Öcalan
İmralı´dan alınmalı
Derin Devlet ve PKK el ele..
Bir kez daha terör ve uluslararası sorunlar
üzerine
Bir toplum nasıl kandırılır?
Bazı dostların ardından
AKP Alevileri yok sayıyor
ÇIKAR YOL - III Buyrun,
örgüt de var, iş de!
Erdoğan’ın ABD gezisi: Türk tarafı
için düş kırıklığıürk
tarafı için düş kırıklığı
ÇIKAR YOL – II
Teslimiyete karşı ulusal seçenek
Fransız Referandumu üzerine düşünceler
ÇIKAR
YOL - I En başta umut gerekli
İşe
yaramaz bir karar…
NE
DEĞİŞMİŞ?.
Soykırım ve Yüzyıllık Nazizm
Kendi
ordusunun işgali altında…
Türkiye’nin
Kürt Politikası: Döverek Islah..
PKK’yı
kim çözsün?.
Dün
cami, bugün bayrak…
İstanbul
sorunu artık Kürdistan sorunudur
Ermeni Soykırımı ve Orhan Pamuk Olayı
Bir
kez daha laiklik sorunu ve Aleviler konusu
Ş
I M A R I K…
Kürt
Devleti ve Deli Dumrullar…
Dezînformasyon û Prowokasyon
Derin
Devlet Tiyatrosunda Kürtler
ve Türkler...
|