Türkiye Paşalar Cumhuriyeti
Mesud Tek
Türkiye’de Cumhuriyetin kuruluşunun 84. yıldönümü
nedeniyle düzenlenen törenler tam bir Kürt karşıtlığına
dönüştü.
Yediden yetmişe tüm faşistler, ırkçı-şovenler,
ulusalcılar, “yeni kuvvayi milliciler”, kapaklısı,
üniformalı ve kravatlısıyla tüm militaristler,
kutlama törenlerini ağız birliği etmişçesine
Kürdistan Bölge Başkanı Mesud Barzani, Irak Cumhurbaşkanı
Celal Talabani’nin şahsında, Kürtlere, Kürt ulusal
demokratik hareketine saldırı platformu haline getirdiler.
Sivil ve askeri hükümet erbabının, Deniz Paşa
ile Kurtbaşı Devlet’in kutlama masajları tehdit
ve şantaj doluydu, kan kokuyordu..
Cumhuriyet kutlamaları ve öncesinde yaşananlar,
sadece Kürt düşmanlığının boyutlarını
ortaya koymuyor.
Aynı zamanda 84 yılda, Cumhuriyet’in sivilleşmesi
alanında bir arpa boyu bile olsa, yol alınmadığını
gösteriyor.
Cumhuriyet’in Osmanlı Ordusunda görev yapan Osmanlı
Paşaları tarafından kurulduğu bir sır
değil.
TC, uzun yıllar Mustafa Kemal ve İsmet İnönü
Paşaların yönetimindeydi.
DP iktidarına bil tahammül etmeyen paşalar, 27
Mayıs darbesini yapmakla kalmadılar.
Benzeri şeylerin bir daha yaşanmasını
önlemek amacıyla, siyaset üzerindeki vesayetlerini Anayasal
güvence altına aldılar.
“Cumhuriyet’in koruyucusu ve kollayıcısı”
sıfatını alan paşalar, kendilerini “durumdan
vazife çıkartma” yetkisiyle donattılar.
Bu yetkiye dayanarak siyasete birçok kereler ve açıkça
müdahale ettiler.
Biri “post modern” ve biri de sanal olmak üzere 4 darbe daha
yapan paşalara, bu eylemlerinde sivil paşaların
da yardımcı olduğunu unutmamak gerekir.
“Emperyalizme, zulme ve sömürüye karşı” sokaklara
çıkıp yürüyüş yapan devrimcilerin yolunu, bilinçli
bir şekilde ordu evlerinin önüne düşürerek “emperyalizme
karşı mücadelede kurulan orduyu” göreve çağıranların
üzerinde askeri elbise, omuzlarında rütbeler ve göğüslerinde
nişanlar yoktu; sivildiler!..
Adlarının önünde bir sürü akademik unvan bulunan
üniversitelerdeki eğitim görevlileri, laikliği korumak
için orduyu göreve çağırırken üstlerinde cübbeleri
vardı..
Genelkurmay’dan brifing alırlarken de..
Lafı uzatmaya gerek yok.
Bu ülkede her zaman paşaların borusu öttü; ötüyor
Davul sivil hükümetlerin boynunda, tokmak generallerin elindeydi;
şimdi de ellerinde..
Oynanacak oyunun makamını, ritmini onlar belirliyordu;
belirliyorlar..
Türkiye’nin Güney Kürdistan’a yönelik saldırı tehditleriyle
giderek gerginleşen son gelişmelerle ilişkin
bazı gerçekler de bunu gösteriyor.
Söylenenlerin, yazılanların tekrarı olacak
ama, önemine binaen söylenmesi, tekrarlanması gerekiyor.
Genelkurmay Başkanı Nisan ayında yaptığı
bir konuşmada, “sözde değil özde laik bir cumhurbaşkanı
istiyoruz” dedi; “Kuzey Irak’a yapılacak askeri bir operasyonun
sadece gerekli değil aynı zamanda faydalı olacağını”
dile getirdi.
2 hafta sonra TSK sitesinde yer alan bir muhtırada,
Genelkurmay Başkanı’nın söylediklerine vurgu
yapılıyor, “Ne Mutlu Türküm” demeyenler; diyemeyenler
düşman ilan ediliyordu. (Genelkurmay Başkanı’nın
kan ve barut kokan, intikam çağrılarının
yapıldığı son Cumhuriyet Bayramı
mesajı da “Ne Mutlu Türküm Diyene” sloganı ile bitiyor.)
Yaşar Büyükanıt bununla da yetinmeyip sık-sık
halkı “bölücü teröre” karşı tavır almaya,
tepkisini göstermeye çağırdı.
Genelkurmay’ın Türk basınındaki iki “saygın”
kaleminden biri olan M.A. Kışlalı (Ötekisi
Fikret Bila), Meclis ve Cumhurbaşkanlığı
seçimlerinden sonra kaleme aldığı bir makalede,
ordunun B planı olduğunu, bu planı sivil toplum
kuruluşları ve halkın desteği ile hayata
geçireceğini yazıyordu.
Zayıf nokta Kürt sorunu idi; ama bu kez sınırın
öte tarafındaki Kürt sorunu ağırlıktaydı..
Önce Kara Kuvvetleri Komutanı daha sonra da Genelkurmay
Başkanı, Güney Kürdistan’daki ulusal ve demokratik
yapıyı Türkiye’nin ulusal güvenliğini tehdit
eden bir unsur olarak nitelendirdiler.
Çünkü tüm olumsuzluklara, iç ve dış sorunlara rağmen,
Kürdistan Bölge Hükümeti, ekonomik sosyal ve siyasal alanlarda
gelişme gösteriyordu.
Ortadoğu’daki ulusal sorunların çözümü için en
iyi seçeneğin federasyon olduğu, Güney Kürdistan’daki
yapının şahsında açığa çıkıyordu.
Topal karınca hızıyla da olsa Kerkük ve benzeri
illere ilişkin olan, Irak Anayasası’nın 140
Maddesinin uygulanmasında ilerleme sağlanıyordu.
Kürtler Petrol zengini Kerkük’e adım-adım yaklaşıyorlardı,
bunun önüne geçilmesi, Türkmen soydaşların korunması
gerekiyordu!.
Bu nedenle durumdan vazife çıkartan “İyi çocuklar”
harekete geçtiler.
Önce içinde korucuların da olduğu minibüs tarandı.
Daha sonra bugün bile açıklanamayan, açıklanmasında
zorlanılan bir biçimde, Seçkin Türk Birliklerinden biri,
PKK tarafından pusuya düşürüldü.
Bir hafta sonra aynı şeyler tekrar yaşandı.
Artık sivil toplumun hareket etme zamanı gelmişti.
Ve başını emekli generallerin çektiği
para militer dernekler, CHP, MHP, BBP gibi partiler başta
olmak üzere “yeni kuvvacılar” ve ulusalcılar işe
koyuldular.
Güney Kürdistan’a yönelik cadı kazanı kaynamaya
başladı.
Kuzey’de Kürtlere yönelik sürek avı başlatıldı,
boz kurt işareti yapanların öncülüğünde ve
Türk bayraklarının altında Kürt işyerlerine,
siyasi partilere saldırıldı; linç seansları
düzenlendi.
Meclis’in basılıp DTP’li milletvekillerinin ipe
çekilmesini isteyen pankartlar taşındı.
Sadece Kürtler değil, eşcinseller, travestiler,
solcular, saçı uzun olanlar, vb de hedef alındılar.
(Ki, bu durum Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’ne uygundur.
Hatırlayalım bundan bir müddet önce, İstanbul’da
yüksek rütbeli bir subay, mülki amirlere gönderdiği bir
yazı ile bölgelerinde bulunan homoseksüellerin, satanistlerin,
AB ile ilgili çalışma yapan kurum yöneticileriyle
bu kurumlara girip çıkanlar gibi “aykırı”ların
tespit edilip kendilerine bildirilmesini istemişti.)
Sınırlarda düşen bir yapraktan, sürünen bir
yılandan haberdar olan Genelkurmay Başkanı’nın,
tepkisini göstermeye çağırdıklarının
başvurduğu vahşetten habersiz olması düşünülemez
bile.
Yaşarbüyükanıt, yaşanan insanlık dışı
olayları bile-bile, “tepkisini gösteren” halka teşekkür
ediyor!..
Son gelişmeler ilgili olarak, “AB Şampiyonu” AKP
hükümetinin, CHP ve MHP ile milliyetçilik yarışına
girme, generallerin tokmakladığı davulu taşımanın
dışında yaptığı bir şey
yok.
Demokrasi ve değişim isteyen kesimler ve kişiler
karşısında aslan kesilen AKP hükümeti, Kürtlere,
demokrasi güçlerine saldıranlar söz konusu olunca dut
yemiş bülbüle dönüyor.
Saldırılar ve linç eylemleri karşısında
sessiz kalıyor.
Ki, bunda da şaşılacak bir şey yok.
Hatırlayalım.
Trabzon’da bildiri dağıtan gençler linç girişimine
maruz kaldıklarında, “yaratılanı yaratandan
ötürü seven” Erdoğan, “halkın değer yargılarını
dikkate almayanlar sonuçlarına katlanırlar” diyerek
linç eylemlerine yeşil ışık yakmıştı.
AKP hükümeti linç ve yağma eylemlerini düzenleyenler
gün gibi ortada iken, kılını dahi kıpırdatmıyor.
Halkı sukünete davet etmekten başka yaptığı
bir şey yok!.
Bence istese de yapamaz.
Çünkü AKP bu iş yapmak için gerekli olan ufka, program
ve mücadele geleneğine sahip değil.
Bu işi yapacak, 84 yıldır demokrasi ile tanışmayan
Paşalar Cumhuriyeti’ni sivilleştirecek ve demokrasi
ile tanıştıracak olan güçler ise ne yazık
ki yeterince güçle değiller.
Ayrıca bu güçlerden bazıları, Güney Kürdistan
konusunda karşıtlarından farkı düşünmüyorlar;
Qandil ve Hewlêr’e düzenlenecek askeri seferleri can-ı
gönülden destekliyorlar.
Bu hamur daha çok su çeker.
Hem biz Kürtlerin cephesinde, hem de Türklerin cephesinde..
Yazarın
önceki yazılarından:
PKK
Ateşkes İlan Etmelidir (*)
Tezkere
ve Kararlılık
Çıkmaz
Sokak
Olması
Gereken..
Kemalizm
İçin Kaygılanmak Kimin İşi?
Perşembenin
Gelişi
Gerginlik
Kapıda
Sözcüklerin
Önemi!..
Şeyh
Elo’nun Söyledikleri..
Bölücü
Masalları
Kıyamet
Koparken...
Anayasa
ve Kürtler
Qandil’e
Uzanmanın Ne Gereği Var?..
Çuvaldızı
Kendimize Batırmalıyız
Seçimler
ve Sonrası..
Rektörün
Tuttuğu Ayna
Öcalan
İçin Fırsat
Sular
Giderek Isınırken..
Lafla
Peynir Gemisi Yüzdürmek..
“İyi
Çocuklar”a İş Çıktı
Polis
Devleti
Papatya
Falı
İran-ABD
İlişkileri Açısından Ortadoğu
Zorlu
Süreç
Hazır
Başlamışken..
“Ne Şeriat Ne Darbe”
Malatya Katliamı ve Uğur Kaymaz
Bir
Kez Daha Birlik Üstüne
Bremen
Mızıkacıları
Şehidler Günü
Bağımsız
Kürdistan
Newrozu
Özüne Uygun Kutlamak İçin..
Malumun
İlani
Evren
Vakası ve Eli Taşın Altına Koymak
Kürtlere Ateş Etmek Serbest..
Davul
ve Tokmak
Atı
Arabanın Önüne Koymak
Milliyetçilik
Yarışı
Ben
Erdoğan Hayranıyım!..
Katil
Kim?
Zor
Günler
Samimiyet
Sınavı
Yeni
Yıl
Ankara
Kriterleri-2
Geç
Olmadan
Gelenek
“Ne
Olacak Bu Irak’ın Hali”?
Bir
Kez Daha Kerkük Üzerine
Sembol
mü?
Demokrasi
Hayalleri
Yasaklamak
Erken
Ölüm
Törkiş
İşi Demokrasi ve Sivil Çözüm!..
Her
ikisi de aynı Orhan Pamuk
“Paşalar
Cumhuriyeti”
Cadı
Kazanı
Sıcak
Günler
Başbakan’ın
TİT Aşkı
“Bayrak
Krizi”, Gerçekler ve Görevlerimiz
“Qandil
Gönüllüleri”
Enfal
Yapışık
Üçüzler
Kirlenme,
Çürüme ve Çifte Standart
Hizaya
Getirmek
Başbakan Doğru Söylemiyor
Şahinler ve Riyakarlar
Madımak
Zeytin Dalı
Yanlışta
İsrar
“İyi
Çocuk”lar Cenneti..
Filmi
Başa Sarmak
Erdoğan’ın
Sınavı
Süreç
ve Önümüze Koyduğu Görevler
Tek
Yanlı Aşk
Sadak’ın Sadakati
İpe
Un Sermek
Güneyli
Kürtlerin Büyük Sınavı
Kansere
Razı Etmek İçin Ölümle Tehdit Etmek
Acaba
Öyle mi?
Halepçe
Olayları Neyi Gösteriyor, Neyi Gerektiriyor?
“Çeteler
Cenneti”
Arapsaçı
Söyleyemediklerim
ve Yapmadıklarımız..
Buzdağının
Ucu (Mu?)
Aynaya
Bakmak
Saygı
Mı? Özgürlük Mü?
Militarizm
Ve Çürüme
Yavaş
Ama Emin Adımlarla İlerlemek...
İspanyol
General Ve Ağca
Gel
De Niyazi Usta’yı Anma
MGK’nin
Yeni Yıl Hediyesi..
Hazırlıklı
Olmak
Gündemimizin
Değişmeyeni..
Fırıldak
15
Aralık Seçimleri ve Olası Sonuçları
Biz İşimize Bakalım-2
Demokrasi
ve Ortadoğu
İyi
Asker
Ayna
Tutmak
Alışmakta
Fayda Var
Üçüncü
Ses
“Uzun, İnce Bir Yol”
3
Ekim, 15 Ekim ve Protokol
3
Ekim Sonrası..
Çürüme
Ne
yazmalı?
DİSK
Zorlu
Süreç ve Görevler
Yoğurdu
Üfleyerek Yemek!..
Kim(ler)in
kafası Karışık?
Başbakan
Samimi Olmak İstiyorsa…
"Emrin
Olur"
Sorun
Kürt aydınları mı?
Ülkenin
Gerçek Efendileri
Maksat “Terörün Kökünü kazımak”sa...
Londra Ve Kerkük
“Hukuk Herkese Lazım”
Aydınların Çağrısı ve Geçmişi
Hatırlamak
Cellad Çağrısı
Eşik Aşındırmak
Rüzgarı Arkaya Almak İçin
Gaf
Yapılacak
Başka İşler De Var
Bayrak
Ve Ekmek
Endişe
Ar
Damarı
Kürdistan
Parlamentosu
“Sözde”
Darısı
Başımıza!...
Bayrak
ve Asimilasyon
Adar û Newroz
AB Ve “Bölücü Tilkiler, Koyunlar”
|