Sistem ne laik ne demokrat
Kemal Burkay
Son günlerde patlayan siyasi kriz ve siyasi kavga, iki kavram
üzerinde odaklaşıyor: Laiklik ve demokrasi. Tüm
“vatan sathına” yayılan, hatta yurtdışına
da taşan bu kavgada, ya da meydan muharebesinde, kimileri
sözde laikliği savunmaya çabalarken, kimileri de göğsünü
“demokrasiye” siper etmekte...
Ama öncelikle şu soruyu sormakta yarar yok mu: Bu ülkede
gerçekten laiklik ve de demokrasi var mı?.
Laiklik konusuna yazılarımda çokça değindim.
Bu ülkede öylesine çok laiklikten söz ediliyor ki nerdeyse
aklı başında insanlar bile sistemin laik olduğuna
inanacak.. Oysa salt Diyanet İşleri Teşkilatı’nın
varlığı ve zorunlu din dersleri bile bu ülkede
laikliği hiçe indiriyor. Bir başka deyişle,
“laik Türkiye” iddiası boş laftan ibaret.
Aynı şey demokrasi için de söz konusu. Gerçi bu
konuda da yıllar yılıdır yazıp duruyor
ve Türkiye’de demokrasi diye nitelenen ucubenin demokrasiyle
bir ilgisi olmadığını anlatmaya çalışıyoruz.
Ama son günlerin sözde laiklik ve demokrasi taraftarlarının
kavgası öyle bir noktaya vardı, öylesine bir kutuplaşma
yarattı ki, anafor insanları “taraf” olmaya zorluyor.
Nitekim Genelkurmay “tarafım” dedi. Şerrut Baykal
liderliğindeki CHP, “ulusalcılar” filan zaten taraf...
Öbür yanda da kimlerin olduğu malum: Mazlum durumundaki
AKP ve “demokrasi” yanlıları, anti militaristler,
AB yanlıları filan... Bunlar da “acilen demokrasi”yi
savunmak gerektiğini söylüyorlar. Ve bu o kadar çok söyleniyor
ki, nerdeyse Türkiye’de savunulacak bir demokrasi olduğunu
sanacağız..
Bu durumda ne yapmalı?
Biz de elbet anti militaristiz, demokrasi yanlısıyız
ve tarafımız bellidir. Muhtıraya karşı
çıkmak da asgari demokratik tavırdır. Ne var
ki şu anda var olan sisteme demokrasi demek gibi bir
hataya da düşmedik, düşmemeliyiz.
Hayır, bu ülkede demokrasi dün yoktu, bugün de yok.
Evet, demokrasi için bir kavga var, ama bu farklı bir
şey. Biz de yıllardır bu kavganın içindeyiz.
Ama mevcut baskıcı, anti demokratik, faşizan
sisteme demokrasi adını vermek (bunu yapanlar az
değil), en az ona laikliği yakıştırmak
kadar büyük bir hata olur.
Demokrasi çok partililik, parlamento ve parlamentonun seçimler
yoluyla yenilenmesinden mi ibaret? Biçimde öyle. Ama bu ülke,
biçimde bile hiçbir dönemde demokrat olamadı; çünkü “çok
partili sistem” göstermelik. Burada ancak bu baskıcı,
yasakçı sistemi, statükoyu savunan partilere izin verildi.
Değişimi, baskı görenlerin ve sömürülenlerin
çıkarlarını savunan partilere ise hiçbir dönemde
hayat hakkı tanınmadı. Emekçilerin haklarını
savunan partiler son yıllara gelinceye kadar yasaktı.
Buna yeltenenler yıllar yılı işkenceyle,
zindanla, sürgünle, açlıkla, ölümle cezalandırıldı.
Kürtlerin kendi adları ve kimlikleriyle parti kurmaları
dün yasaktı, bugün de öyle. Harhangi bir partinin Kürt
halkı üzerindeki baskılara karşı çıkması,
ya da programında bu soruna yer vermesi, çözüm önermesi
bugün de yasak.
Bu nedenle Türkiye bir siyasi partiler mezarlığıdır.
Ama yalnızca bu değil. Yüzde 10 seçim barajı
Kürtlerin ve onların yanı sıra, demokrasiden
ve gerçek, köklü bir değişimden yana olan öteki
toplumsal güçlerin parlamentoya girmelerini önlemeye yönelik.
Öyle ki bu tuzağa kaç kez, onu döşeyenlerin kendileri
bile düştüler. Düzenin gedikli savunucusu CHP bile..
Böyle bir ülkede demokrasinin biçimde bile var olduğundan
nasıl söz edilebilir?
Öze gelince... Türkiye başından beri düşünce
özgürlüğünün olmadığı, sisteme yönelik
en basit eleştirilerin bile sistem yıkıcılığı;
komünistlik, bölücülük, irtica olarak değerlendirilip
acımasızca cezalandırıldığı
bir ülke. Siyasi muhaliflerin yanı sıra, özgür düşünceli
yazarlar, şairler, sanat adamları bile hep işkence
çarklarından geçmiş, zindanlarda çürümüş, sürgünlere
gitmiş, ya da düpedüz katledilmiş... Bugün de durum
değişmiş değil. Şu 21. Yüzyılın
başında, AB üyeliğinin eşiğinde bile
yazarların, düşünce adamlarının, görüşleri
yüzünden koğuşturulması, hırpalanması,
cezalandırılması, hatta katledilmesi devam
ediyor.
Böyle bir ülkede, hangi demokrasiden söz edilebilir?
Hele hele, salt Türkiye sınırları içindeki
nüfusu 20 milyonu aşan bir halkın, Kürt ulusunun
siyasi, idari ve kültürel her türlü temel haktan yoksun tutulduğu,
hak ve özgürlük istediği zaman da her türlü baskıya,
işkenceye, katliama maruz kaldığı koşullarda
nasıl demokrasiden söz edilebilir? Bu olacak şey
mi?
Salt bu nedenle bile, bu ülkede demokrasiden söz etmek pişkinlik,
bundan da öte iğrenç değil mi?
Bu ülke, aynı zamanda, laik olmadığı
için de demokrat değildir. 15-20 milyon Alevinin inanç
özgürlüğüne saygı göstermeden, onları yok sayarak,
onları zorla Sünni Müslüman yapmaya çalışarak
ülkede demokrasiyi inşa etmeye çalışmak mümkün
mü?
Ya kırıla, kovula bir avuca inmiş Hıristiyana
bile katlanmadan, binbir baskıyla, cinayetle onları
bile yot etmeye çalışarak demokrat olunabilir mi?
Demek ki bu ülke “ne özde ne biçimde” demokrat. “Ne özde
ne biçimde” laik... Bu ülkeye yakıştırılan
“laik ve demokratik rejim” lafı her iki anlamda da koskocaman
bir yalan.
Bu kadarına bile katlanamayan, ikide bir darbe yaparak,
özgürlüklerin ve demokratik hakların kırıntılarını
bile silip süpüren generaller şurda kalsın, AKP
de içinde, dünden bugüne ülkeyi yöneten sivil politikacılar,
bu ülkeyi demokrat ve laik yapmak için ne yaptılar?.
Şu anda kimi demokrat kalemler, askerlerin muhtırasını
alkışlayan CHP’yi ve ona karşı sessiz
kalan öteki muhalefet partilerini kınıyorlar; onları
parlamentoyu ve bir bütün olarak demokrasiyi savunmamakla
suçluyorlar..
İyi de, onlar demokrasiyi ne zaman savundular ki? Örneğin,
Yargıtay Eski Başkanı Sami Selçuk’un deyişiyle,
“bir polis tüzüğü” olan 12 Eylül Anayasası’nı
değiştirip demokratik bir anayasa yapmak için ne
yaptılar? Kendileri de zaman zaman takıldıkları
halde, neden yüzde 10 barajına dokunmadılar?
Ya şu anda mazlum rolünü oynayan AKP, onun ötekilerden
farkı var mı? Sözde inanç özgürlüğünü savunan
AKP’nin gündeminde Alevilerin, Hıristiyanların,
Yezidilerin inanç özgürlüğü de var mı? Varsa neden
Diyanet İşleri Teşkilatı’yla ve zorunlu
din dersleriyle ilgili tek söz etmiyor, aksine bu kurumları
ve uygulamaları var gücüyle savunuyor?..
Hatta bu parlamento ne ölçüde demokratik? Daha dün, HEP’ten
seçilen Kürt parlamenterlerin “Kürt ve Türk kardeşliği”
sözüne bile tahammül edemeyip (içinde Kürt sözcüğü geçiyor
diye) onların dokunulmazlıklarını kaldırıp
apar topar cezaevine gönderen bu parlamento değil mi?
Bugün de, generaller tarafından tehdit edilip iş
yapamaz hale getirilirken bile, Kürtleri ve gerçek demokrat
insanları çatısının dışında
tutmak için, yüzde 10 barajına sımsıkı
sarılmak dahil, her türlü numarayı çeviren yine
bu parlamento değil mi?
Böyle bir parlamentoyu savunmamız gerekiyor mu?
Böylesi bir AKP dara düştüğünde desteği hak
ediyor mu?
Biz kırk katırla kırk satır arasında
taraf olmak zorunda mıyız? Sanırım değiliz.
Bu sistemin ne laiklikle, ne demokrasiyle bir ilgisi var.
Bu ülkeyi yönetenler, AKP de dahil, askeri-siviliyle ne demokratlar,
ne de laik bir anlayış taşıyorlar. Bu
topluma gerekli olan öncelikle laiklik ve demokrasi konusunda
sağlıklı bir bilinçtir. Bu da elbet kolay değil.
Toplumun kafası her konuda olduğu gibi bunda da
karmakarışık. Kafaların durulması
için sağlıklı politikalar izleyen tutarlı
örgütler, tutarlı liderler ve zaman gerekir.
Gerçekten demokrat, değişimci, çağdaş
insanlar, eğer düş kırıklığı
yaşamaya devam etmek istemiyorlarsa, aynı sistemin
iki ekibi arasında oynanan bu tahtaravallide bir tarafa
ağırlık koymaktansa kendi örgütlerini oluşturmalı,
güçlerini birleştirmeli, gerçek demokrasi ve özgürlük
için mücadeleyi sürdürmeli. Başka yolu yok.
Bu sistemin krizlerine çözüm aramak bizim işimiz değil;
onu sahipleri düşünsün.. Böyle bir sistem elbet kriz
geçirecek, geçirmeli. Böyle ilkel ve baskıcı bir
sistem yaşamayı hak etmiyor; çöküp gitmesi ise kaçınılmaz.
Yazarın önceki yazılarından:
“Türk
Tarih Tezi” komedisi
Paşalar
Cumhuriyeti, berdevam mı?.
Kürt
Dili nasıl kurtulur?
Türk
medyası ya da Yalancı Çoban
General,
istifa et!
Heyy,
orada bir Müslüman yok mu?!.
Irkçı
görüşlerin temeli yalan ve safsata-2
Türk-İslam
sentezi ve Kürtler, Aleviler...
Irkçı
görüşlerin temeli yalan ve safsata-1
Kim
olursa olsun!
“Bu
ırkçılık nerden çıktı?!”
Aman,
301’i değiştirmeyin!
Yanlışta
direnenler, Sopayı çözüm sananlar...
“Halkın
oyları” ve çıkar yol
Türkiye
batağa nasıl saplandı..
Kerkük
Kürdistan’a katılırsa...
Gerçek
katil kim?
Ankara
Konferansı üzerine
AB’ye
sırtını dönen Türkiye’de Savaş hazırlığı
mı, blöf mü?
Saddam
cezasını buldu
Çıkara
dayalı yanlış hesaplar
AB’nin
son kararı üzerine
Baker
Raporu ölü mü doğdu?
PKK
neden taktik değiştirdi?
İlkesizlik
ve Irak’ta çözüm
Bir
kez daha Ermeni sorunu üzerine
Değişime
direnen Türkiye
Sel,
yangın vb. “doğal felaketler” üzerine..
Kürdistan,
zenginlik içinde yoksul ülke..
Bir
şarkı, bir şiir
Fransız
Parlamentosu’nun kararı Ve Cezayir..
En
büyük devletsiz ulus..
Oyunu
gerçek sanmak-2
Oyunu
gerçek sanmak.. (1)
Ana-babalar
kirli savaşı sorgulamalı
Linç
salgını yayılırken…
Lübnan’dan
uzak dur, Kürdistan’a hücum!..
Uygarlıklar
Savaşı mı?
Türkiye’nin
Kerkük Sorunu!
Halkı
yalanla besleyen rejimler…
Irak’ı
bekleyen: Ya üçlü konfederasyon, ya üç ayrı devlet
Bölgemizde
ve Dünyada barış ve istikrar için..
Statükonun
yıkımına kim ağlar?
Terör
ve PKK bahane, Hedefler çok başka…
Hürriyet’in tehlike çanları!
Kırk katır mı, kırk satır mı?..
Demirel, Çiller, Ağar, Güreş… Bunlar tanık
mı, sanık mı?.
Şemdin’in
yakalanması, destanlar, balonlar…
Başı
türbanlı bir kadın neden cumhurbaşkanı
olmasın?..
Çetelerle
mücadelede hükümete destek vermeli
Ülkeyi
esir alan ahtapot...
Sular
ısınırken...
”Sanki
herkes kör, herkes zincirlerle bağlı…”
Bu
bir darbe değil mi?
Terör
ne, terörizm ne?
TBMM
Başkanı Arınç’ın kunuşması ve
demokrasi üzerine..
Şemdinli’deki
askeri yığınak neyin nesi?..
Rejimin
Kürt halkına topyekün saldırısı
Baş
terörist kim, PKK mı, Türk devleti mi?
Önyargı,
tutku ve akıl...
Derin
devlet oyununda Rejisör, figüran ve seyirci…
Suç
ve Ceza
Yine
bir şeyler dönüyor…
Sistem
çürümüş, dökülüyor
Irak’ta
iç savaş kaygısı ve kendi kendine gelin güvey
olanlar..
ŞOVENİZMİN
ESİR ALDIĞI BEYİNLER (*)
At
izi it izine karışırken..
HAMAS
ve PKK…
Sağduyu
ve hoşgörü gerekli
Şemdinli’nin
üstü örtülüyor
Adalet
mi rezalet mi?.
Genelkurmay
Gladyosuna sahip çıktı!
Türk
Gladyosu tasfiye edilmedikçe…
Yalancının
mumu yatsıya kadar yanar
“Demokratik
Cumhuriyet”in patenti Bay Öcalan’ın mı?
Türk
rejimi neden Apo´ya sarıldı?
Kürt
sorununa çözüm çeşitlemeleri üzerine…
Türkiye
Kürtler konusunda İran’ın bile çok gerisinde…
Erdoğan’ın
Şemdinli ziyareti ve alt kimlik-üst kimlik üzerine
Paris
olayları ve küreselleşme üzerine
Olaylar
böyle mi aydınlanacak?
Şemdinli
bir fırsattır
Bu
nasıl bir ilerleme?
Değişimi
anlamak ve Kürt sorununda akılcı çözüm
Bilimsiz
üniversite, hukuksuz adliye..
Türkiye’nin
AB üyeliği ne Sevr’dir, ne de Lozan…
AB ile müzakereler başlarken umutlar - kaygılar...
3
Ekim bir dönüm noktası olacak
Sevgisiz
bir ülke..
“Demokrat,
özgür ve çağdaş Kürtlerin sesi…”
Provokasyon
dumanları…
Asıl
ölüm susmaktır
PKK’yı muhatap yapan kim?
Erdoğan’ın son tavrı
Doğu Kürdistan’daki son
gelişmeler üzerine
Kürtçe
şu anda zincirlerle bağlı
Öcalan
İmralı´dan alınmalı
Derin Devlet ve PKK el ele..
Bir kez daha terör ve uluslararası sorunlar
üzerine
Bir toplum nasıl kandırılır?
Bazı dostların ardından
AKP Alevileri yok sayıyor
ÇIKAR YOL - III Buyrun,
örgüt de var, iş de!
Erdoğan’ın ABD gezisi: Türk tarafı
için düş kırıklığıürk
tarafı için düş kırıklığı
ÇIKAR YOL – II
Teslimiyete karşı ulusal seçenek
Fransız Referandumu üzerine düşünceler
ÇIKAR
YOL - I En başta umut gerekli
İşe
yaramaz bir karar…
NE
DEĞİŞMİŞ?.
Soykırım ve Yüzyıllık Nazizm
Kendi
ordusunun işgali altında…
Türkiye’nin
Kürt Politikası: Döverek Islah..
PKK’yı
kim çözsün?.
Dün
cami, bugün bayrak…
İstanbul
sorunu artık Kürdistan sorunudur
Ermeni Soykırımı ve Orhan Pamuk Olayı
Bir
kez daha laiklik sorunu ve Aleviler konusu
Ş
I M A R I K…
Kürt
Devleti ve Deli Dumrullar…
Dezînformasyon û Prowokasyon
Derin
Devlet Tiyatrosunda Kürtler
ve Türkler...
|