Hükümet gerçekleri halka anlatmalı
Kemal Burkay
Ankara’daki bombalama eyleminin failini ilk günden şıp
diye buldular.. Dendiğine göre, kopuk parmağının
izinden bulunmuş, Güven Akkuş adında biri.
Bu kez 17-18 yaşlarında bir çocuk değil, 27
yaşında. Ama onun da 16-17 yaşındaki çocukluk
resmini basmışlar gazetelere. Masum bir çocuk yüzü…
Rakel Dink’in deyişiyle, katile dönüştürülmüş
bir bebek...
Dediklerine göre sabıkalı biri.. Basına yansıyan
öyküsü şöyle: İlk kez 1996 yılında 1 Mayıs
eylemlerinde polis dövdüğü ve pankart açtığı
için göz altına alınmış. TİKB (Türkiye
İhtilalci Komünistler Birliği) üyesi olduğu ileri sürülerek
hakkında 20 yıldan fazla ceza istenmiş. Ayrıca
öteki eylemlerinden dolayı 7,5 yıl... Ama 1998 yılında
tahliye olmuş. Bir yıl sonra, yani 1999’da ise hakkındaki
dava -sözde aranıp bulunamadığı için-
zamanaşımından düşürülmüş... Daha
sonra yurt dışına çıkmış ve
Hollanda’ya gitmiş. Orada kısa süre sonra izi kaybolmuş.
Ailesine yazdığı mektupta “beni artık
yok bilin!” demiş. Derken bu eylemle ortaya çıkıvermiş…
Ama öykü bundan ibaret değil. Bundan ibaret olsa işe
yaramazdı. Devletin güvenlik kaynaklarının
“güvenilir” gazeteciler yoluyla kamuoyuna yansıttığı
bilgilere göre, Hollanda’da PKK’ya katılmış.
Oradan “Kuzey Irak’a gidip eğitim almış…” Sonra
da bu bomba işte…
Tabi öyle olması gerekiyor! Aylardır, hatta yıllardır
terörün Kuzey Irak’tan, Barzani ve Talabani’den beslendiği
iddia edildiğine ve onlara bir ders vermek için ordu
sınıra yığıldığına
göre, böyle bir hikâyeye ihtiyaç vardı.. Önce bombayla,
ardından bu masalla kamuoyunu ısıt ve Güney’e
marş marş… Buna karşı çıkan ABD’yi,
AB’yi ise terör yaygarası ile biraz yumuşat ve Kerkük’e
kadar gidemesen bile, sınırın biraz ötelerine
açılıp iç kamuoyunun gazını al, Güneyli
Kürtleri ürküt, “kahraman” ve “kurtarıcı” orduyu
daha da kahramanlaştır... Bu hengamede şu şaşkın
ve sinmiş hükümeti daha da sindir, teslim al, ya da işine
son ver!..
Evet, plan bu: Ama bu plan yürür mü?
Bazı yönleriyle daha şimdiden yürümeye başladı
bile. Memetçik gazeteciler bu masalı hemen kamuoyuna
pazarladılar. Yazar-çizer, yorumcu takımı,
Genelkurmay Başkanı ve siyasi parti liderleriyle
birlikte, bu cürmü PKK’ya fatura ettiler bile.. Türkiye’nin
şu sevimli kamuoyu ise neleri yutmadı ki bunu yutmasın!
“Kafdağı’nın ardındaki dev çıkmış
yola, geliyor” desen, o dakka inanır!.
Bunun yanısıra hükümet, teslim bayrağını
çekti bile. Bundan iki hafta önce, Büyükanıt’ın,
“ordu bir operasyona hazır, siyasi karar bekliyoruz”
mesajı üzerine, buna yanaşmayan ve “öfkeyle kalkan
zararla oturur” diyen Erdoğan, bu kez, üstelik Şırnak’ta
6 askerin mayın patlaması sonucu ölüm haberi de
gelince, telaşa kapılıp “eğer isteniyorsa,
operasyon için gerekeni yapmaya hazırız!” dedi.
Peki Erdoğan oynanan oyunun farkında değil
mi? Özellikle Ankara’daki son terör eyleminin, Meclise cumhurbaşkanı
seçtirmeyen güçlerin yeni bir hamlesi olduğunu görmüyor
mu? Çünkü ordunun sınır ötesi eylem yapması,
bu koşullarda hiç de kolay değil; belki de şimdiden
sonuçları hesaplanamıyacak büyük bir macera olacak.
Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak var. Ordu
da, çoğu kişi de bunun farkında. Bu nedenle,
söz konusu provokasyon ve kışkırtmalar, asıl
olarak içerdeki hesaplaşmayla ilgili, Erdoğan’ın
ve partisinin defterini dürmeye yönelik.
Hükümet bunu görmesine görüyor ama, kamuoyuna gerçeği
açıklayamıyor; dili tutulmuş!.. Belayı
kendisinden uzaklaştırmak için, terör yaygarasına
inanır gibi yapıyor, kendisi de bu koroya katılıyor;
“Güneye operasyon yapacaksanız, hadi yapın, sizi
tutan yok!” diyor.. Bunu da akıllıca bir politika
sanıyor..
Oysa bu, öfkeyle kalkmak değilse bile, korkuyla dize
gelmektir. Yangına körükle gitmektir. Ülke bununla akıl
almaz bir maceraya sürüklenebilir. Hem Kürt halkı, hem
Türk halkı bundan çok büyük zararlar görür. Bölge bir
ateş topuna döner.
Öte yandan, bu eylemin bombacısıyla ilgili basına
servis edilen öykü birçok yönden inandırıcı
değil. kamuoyunun gözü önünde işlenen pek çok siyasi
cinayeti yıllar yılı aydınlatamayan, ayrıca
aydınlatmak da istemeyen Türk güvenlik güçleri, nasıl
oldu da yıldırım hızıyla bu bombacıyı,
onun PKK izini, “Kuzey Irak”ta, yani Güney Kürdistan’da eğitim
aldığını ortaya çıkardılar?
Bunun kanıtları ne?
Aslında ortada, büyük ihtimalle daha olayın planlama
aşamasında üretilmiş fabrikasyon bilgilerin
ötesinde bilgi yok. Bu olayla ilgili olarak TİKB adlı
örgüt hemen açıklama yaptı ve bu kişinin üyeleri
olmadığını, cezaevinden çıktıktan
sonra ilişkilerinin tümden koptuğunu, bu tür eylemleri
ise zaten onaylamadıklarını söyledi, mahkum
etti. Yine KKK (yani PKK) bu kez –nasıl olduysa- kamuoyuna
yönelik ve zamanında yaptığı açıklamayla
olayla bir ilgisi olmadığını açıkladı
ve o da olayı mahkum etti.
Bu da eylemin asıl düzenleyicilerinin, onu alel acele
birilerine, daha doğrusu Kürtlere yamamak istediğini
gösteriyor.
Örneğin bu kişi, MİT’in, Kontrgerilla’nın,
JİTEM’in ve benzeri bir derin devlet kuruluşunun
elindeki, yerine göre tetikçi, ya da bombacı olarak kullanılan,
yeri gelince de gözden çıkarılıp harcanan yüzlerce,
hatta binlerce elemandan biri olamaz mı? Bizce bu ihtimal
çok daha güçlüdür. Türkiye politikasını yakından
izleyen, Türk istihbaratının, Özel Harp Dairesi’nin
çalışma tarzı ve marifetleri hakkında
az çok bilgi sahibi olan herkes bunu kolayca tahmin edebilir.
Bu kişinin, toplam 30 yıla yakın bir ceza
istemiyle yargılanırken 1998’de bırakılması,
daha sonra ise davasının düşürülmesi oldukça
ilginç.. Bu süre içinde kendisiyle ilişki kurulup istihbarata
kazandırılmış olabilir. Ondan sonra da,
benzeri yüzlerce kişi gibi, ihtiyaca göre yönlendirilmiştir.
Örneğin Hollanda’ya geçirilip şu ya da örgüte sızdırılmış
olabilir. Daha önce de birtakım eylemlerde kullanılmış,
denenmiş olabilir. Hatta, eğer bedenine sarılmamışsa,
bir bomba taşıdığını bile bilmeyebilir...
Böyle şeyler Türk istihbaratı, ya da Genelkurmay’a
veya jandarmaya bağlı terör ve provokasyon odakları
için çocuk oyuncağıdır.
Evet, biz Ankara’daki bombalama olayının da buna
benzer şekilde geliştiği, bunun derin devlet
odaklarınca, toplumu germek, kamuoyunu kışkırtmak,
militarist ve faşist güçlerin belli planlarına zemin
hazırlamak için işlenen nice cinayetten, suçtan,
yasa dışı eylemden biri olduğu kanısındayız.
Bu güçler acımasızdır. Çıkarları
ve alçakça amaçları için gencecik insanları gereksiz
savaşlara sürüp telef ettikleri gibi, sivil, sıradan,
sokaktaki insanları da kurban seçmekten geri durmazlar.
Olmayan vicdanları, doğal olarak, böyle şeylere
sızlamaz.
1993 yılında, Bingöl’de 33 askerin, otobüslerle,
silahsız ve korumasız gönderilip PKK içindeki birtakım
unsurlarla ortaklaşa kurban edilmesi de böylesi bir provokasyondu.
Böylece ateşkes süreci sabote edildi. Militarist rejim,
Kürtlerle uzlaşılması, barışçı
bir çözüm bulunması için iç ve dış kamuoyundan,
demokratik ve barışçı çevrelerden gelen baskılardan
kurtuldu.
Ya barışçı bir çözüm için çaba gösteren Özal’ın
zahirlenip yok edilmesi?..
Tüm bu nedenlerle, ülkenin namuslu, demokrat, barışsever
insanları, herkesi aptal yerine koyan, psikolojik savaş
hedefi yapan Türk derin devletinin gazına gelmemeli,
olayı serinkanlılıkla ve bir de bu açıdan
değerlendirmeli. Bu acımasız ve vicdansız
güçleri tanımak için, geçmişten bu yana elde çok
kanıt, çok deneyim var. 12 Mart ve 12 Eylül darbeleri
öncesi ve 28 Şubat döneminde olup bitenleri hatırlamak
yeter.
Bu film ilk kez oynamıyor...
Hükümete gelince... Olup bitenlere doğru teşhis
koymak, provokasyon merkezinin adresini saptamak için onun
elinde bizim bildiğimizden ve tahmin ettiğimizden
çok daha geniş bilgiler olduğuna kuşku yok.
Ama belli ki bunları ortaya dökmeyi göze alamıyor.
Oysa gerçekleri kitlelere anlatmadan kurtuluş yok.
Bu oyunu ancak aydınlatılmış kitleler
bozabilir ve bu işte basına, aydınlara, en
başta da hedef tahtası olan hükümete görev düşüyor.
Hükümet susmamalı, gerçekleri halka anlatmalı.
Yazarın önceki yazılarından:
Sayın
Sezer, nereden nereye!
Son
terör eylemlerinin ardında kimlerin eli var?
Sistem
ne laik ne demokrat
“Türk
Tarih Tezi” komedisi
Paşalar
Cumhuriyeti, berdevam mı?.
Kürt
Dili nasıl kurtulur?
Türk
medyası ya da Yalancı Çoban
General,
istifa et!
Heyy,
orada bir Müslüman yok mu?!.
Irkçı
görüşlerin temeli yalan ve safsata-2
Türk-İslam
sentezi ve Kürtler, Aleviler...
Irkçı
görüşlerin temeli yalan ve safsata-1
Kim
olursa olsun!
“Bu
ırkçılık nerden çıktı?!”
Aman,
301’i değiştirmeyin!
Yanlışta
direnenler, Sopayı çözüm sananlar...
“Halkın
oyları” ve çıkar yol
Türkiye
batağa nasıl saplandı..
Kerkük
Kürdistan’a katılırsa...
Gerçek
katil kim?
Ankara
Konferansı üzerine
AB’ye
sırtını dönen Türkiye’de Savaş hazırlığı
mı, blöf mü?
Saddam
cezasını buldu
Çıkara
dayalı yanlış hesaplar
AB’nin
son kararı üzerine
Baker
Raporu ölü mü doğdu?
PKK
neden taktik değiştirdi?
İlkesizlik
ve Irak’ta çözüm
Bir
kez daha Ermeni sorunu üzerine
Değişime
direnen Türkiye
Sel,
yangın vb. “doğal felaketler” üzerine..
Kürdistan,
zenginlik içinde yoksul ülke..
Bir
şarkı, bir şiir
Fransız
Parlamentosu’nun kararı Ve Cezayir..
En
büyük devletsiz ulus..
Oyunu
gerçek sanmak-2
Oyunu
gerçek sanmak.. (1)
Ana-babalar
kirli savaşı sorgulamalı
Linç
salgını yayılırken…
Lübnan’dan
uzak dur, Kürdistan’a hücum!..
Uygarlıklar
Savaşı mı?
Türkiye’nin
Kerkük Sorunu!
Halkı
yalanla besleyen rejimler…
Irak’ı
bekleyen: Ya üçlü konfederasyon, ya üç ayrı devlet
Bölgemizde
ve Dünyada barış ve istikrar için..
Statükonun
yıkımına kim ağlar?
Terör
ve PKK bahane, Hedefler çok başka…
Hürriyet’in tehlike çanları!
Kırk katır mı, kırk satır mı?..
Demirel, Çiller, Ağar, Güreş… Bunlar tanık
mı, sanık mı?.
Şemdin’in
yakalanması, destanlar, balonlar…
Başı
türbanlı bir kadın neden cumhurbaşkanı
olmasın?..
Çetelerle
mücadelede hükümete destek vermeli
Ülkeyi
esir alan ahtapot...
Sular
ısınırken...
”Sanki
herkes kör, herkes zincirlerle bağlı…”
Bu
bir darbe değil mi?
Terör
ne, terörizm ne?
TBMM
Başkanı Arınç’ın kunuşması ve
demokrasi üzerine..
Şemdinli’deki
askeri yığınak neyin nesi?..
Rejimin
Kürt halkına topyekün saldırısı
Baş
terörist kim, PKK mı, Türk devleti mi?
Önyargı,
tutku ve akıl...
Derin
devlet oyununda Rejisör, figüran ve seyirci…
Suç
ve Ceza
Yine
bir şeyler dönüyor…
Sistem
çürümüş, dökülüyor
Irak’ta
iç savaş kaygısı ve kendi kendine gelin güvey
olanlar..
ŞOVENİZMİN
ESİR ALDIĞI BEYİNLER (*)
At
izi it izine karışırken..
HAMAS
ve PKK…
Sağduyu
ve hoşgörü gerekli
Şemdinli’nin
üstü örtülüyor
Adalet
mi rezalet mi?.
Genelkurmay
Gladyosuna sahip çıktı!
Türk
Gladyosu tasfiye edilmedikçe…
Yalancının
mumu yatsıya kadar yanar
“Demokratik
Cumhuriyet”in patenti Bay Öcalan’ın mı?
Türk
rejimi neden Apo´ya sarıldı?
Kürt
sorununa çözüm çeşitlemeleri üzerine…
Türkiye
Kürtler konusunda İran’ın bile çok gerisinde…
Erdoğan’ın
Şemdinli ziyareti ve alt kimlik-üst kimlik üzerine
Paris
olayları ve küreselleşme üzerine
Olaylar
böyle mi aydınlanacak?
Şemdinli
bir fırsattır
Bu
nasıl bir ilerleme?
Değişimi
anlamak ve Kürt sorununda akılcı çözüm
Bilimsiz
üniversite, hukuksuz adliye..
Türkiye’nin
AB üyeliği ne Sevr’dir, ne de Lozan…
AB ile müzakereler başlarken umutlar - kaygılar...
3
Ekim bir dönüm noktası olacak
Sevgisiz
bir ülke..
“Demokrat,
özgür ve çağdaş Kürtlerin sesi…”
Provokasyon
dumanları…
Asıl
ölüm susmaktır
PKK’yı muhatap yapan kim?
Erdoğan’ın son tavrı
Doğu Kürdistan’daki son
gelişmeler üzerine
Kürtçe
şu anda zincirlerle bağlı
Öcalan
İmralı´dan alınmalı
Derin Devlet ve PKK el ele..
Bir kez daha terör ve uluslararası sorunlar
üzerine
Bir toplum nasıl kandırılır?
Bazı dostların ardından
AKP Alevileri yok sayıyor
ÇIKAR YOL - III Buyrun,
örgüt de var, iş de!
Erdoğan’ın ABD gezisi: Türk tarafı
için düş kırıklığıürk
tarafı için düş kırıklığı
ÇIKAR YOL – II
Teslimiyete karşı ulusal seçenek
Fransız Referandumu üzerine düşünceler
ÇIKAR
YOL - I En başta umut gerekli
İşe
yaramaz bir karar…
NE
DEĞİŞMİŞ?.
Soykırım ve Yüzyıllık Nazizm
Kendi
ordusunun işgali altında…
Türkiye’nin
Kürt Politikası: Döverek Islah..
PKK’yı
kim çözsün?.
Dün
cami, bugün bayrak…
İstanbul
sorunu artık Kürdistan sorunudur
Ermeni Soykırımı ve Orhan Pamuk Olayı
Bir
kez daha laiklik sorunu ve Aleviler konusu
Ş
I M A R I K…
Kürt
Devleti ve Deli Dumrullar…
Dezînformasyon û Prowokasyon
Derin
Devlet Tiyatrosunda Kürtler
ve Türkler...
|