Sorti, Bombalama ve Bilime Katkıya
Dair..
Mesud Tek
Basında, „Profesörler sıfır çekti“ başlığı
altında yer alan habere göre, son 25 yılda Türk
üniversitelerinin uluslararası bilim dünyasına katkısı
yüzde bir bile değil.
Habere göre, Türk profesörlerin bilimsel dergilerde yayınlanan
yazılarıyla bilimsel eserlerinde, yabancı makalelere
başvurma yerine kendi makalelerine atıfta bulunarak
referans sayılarını yükseltmeleri bile, bilime
yapılan katkının yüzdesini artıramamış!..
Yani pröfeserlerimiz, generallerin birifinglerde, bilgilendirme
toplantılarında söylediklerini yeterli bulmuş
olacaklar ki, kendi yazdıkları dışındakileri
özellikle yabancı meslektaşlarının yazdıklarını
da okumuyorlar!..
Basında yer bulan bu haberin kaynağı öyle
Türklük dünyası karşıtları, „yıldızı
giderek parlayan Türkiye“yi çekemeyenler, değil; Türkiye'nin
ezeli ve ebedi düşmanlarından ve bölücü teröristlerden
de kaynaklanmıyor.
Kaynak TÜBİTAK, yani bir devlet kuruluşu.
Basına yansıyan bilgiler TÜBİTAK'ın hazırladığı
Türkiye Bilimsel Yayın Göstergeleri adlı kitaptan
alınmış.
Bu nedenle de çarpıtma-çurputma ve benzeri şeyler
mümkün değil.
Haber üniversitelerle ilgili gerçekleri, özellikle de 12
Eylül sonrası durumu tüm çıplaklığıyla
ortaya koyuyur.
Türk üniversitelerinin, Cumhuriyetin ilanından sonra
rejimin temel taşlarından biri haline geldiği
biliniyor.
Eğitmen kadrosu, araştırma kurum ve kuruluşlarıyla
Türk üniversitelerin başta gelen görevi, toplumu „Türk-İslam
Sentezi“ doğrultusunda oluşturmak, eğitmek
ve de kemalist doğmaların doğruluğunu
göstermekti; bugün de öyledirler.
Bu nedenle üniversiteler bilim üretilen merkezlerden ziyade,
rejimi, rejimin temelini oluşturan kemalizmi koruyup
kollayan kurumlar haline geldiler.
Türk üniversitelerinde geçerli olan „bilimsel kuşkuculuk“
değil, resmi ideolojiye olan bağımlılıktır.
Anlı ve de şanlı profesörler, kendilerini
Kürt diye bir kavmin olmadığını ispata
adadılar, tüm bilgi ve yeteneklerini bu amaç uğruna
seferber ettiler.
Bir başka ifadeyle, atı arabanın önüne bağlayacaklarına,
arabayı atın önüne koydular!
Cumhuriyetin ilanıyla başlayan süreç, (bazı
istinsalar dışında) son hızıyla devam
ediyor.
Günümüzde, resmi ideoloji bağımlısı profesörler,
tüm mesailerini AB'nin, Kopenhag Siyasi Kriterleri'nin ulusal
birlik ve beraberliğe ne kadar zararlı olduğunu
göstermeye harcıyorlar.
Bununla da yetinmeyen profesörler, cubbelerini giydikleri
gibi soluğu sokakta alıyorlar; „laikliği ve
devletin birliğini“ koruması için, orduyu darbe
yapmaya davet ediyorlar..
Sayıları bir hayli kalabalık olan bazı
profesörlerin dillerinde, Kürtlerin mütevazi, ulusal-demokratik
taleplerinin üniter devlet için ne gibi tehlikeler içerdiğini
anlata anlata tüy bitti.
Hızını alamayan bazıları da Güney
Kürdistan'ın gelişip kökleşmesinin içerdiği
tehlikelere vurgu yaparak, bir an önce ortadan kaldırılmasını
istiyor; Güney'e yönelik askeri operesyonları destekliyorlar,
sivillerin ölümünü yol açan hava saldırılarını
alkışlıyorlar..
Habere göre durum hukuk alanında tam bir felaketmiş;
bu alanda, son 25 yılda sadece 14 makale yayınlanmış..
Ama bu bile bence bir başarıdır!
Çünkü Turk hukuk sisteminin öyle uluslararası gelişmeleri
kavrama ona ayak uydurma diye bir derdi yok; olmadı da.
Ona da yol gösteren resmi ideolojiydi; bugün de öyledir.
Türk yargısı adaleti sağlama kaygısıyla
değil, ulusal saiklerde hareket etti, kararlar verdi;
veriyor.
Son dönemde yaşanan bazı gelişmeler ve yapılan
konuşmalar bu durumu en açık biçimde ortaya koyuyor.
Daha önce yaşananlar, yargıçların Genelkurmay'dan
brifing almaları bir yana.
Van Mahkemesi'nin Şemdinli Davası ile ilgili kararını
bozan ve davanın askeri mahkemede görülmesi kararını
alan Yargıtay, bu kez de bir üstteğmeni iki köylüyü
öldürmekten mahkum eden Gümüşhane Mahkemesi'nin kararını
aynı gerekçelerle bozdu; üsteğmenin askeri mahkemede
yargılanmasına karar verdi.
Gümüşhane'de köylüleri öldüren üstteğmenin de,
Şemdinli'deki meslektaşları „iyi çocuklar“
gibi tahliye edilmesine pek bir şey kalmadı!.
Yargı mensuplarının, Profesör Mithat Sancar
bir arkadaşıyla yaptığı araştırmada
dile getirdikleri, Türk yargı sisteminin durumunu ortaya
koyuyurdu.
Bu durum, birkaç gün önce emekli olan Yargıtay Başkanı
Osman Aslan tarafından, en açık ifadelerle bir kez
daha dile getirildi.
40 yılı aşkın bir süre yargı hizmeti
veren Osman Aslan, meslektaşlarına, „hakimler devletin
ve milletin bölünmez bütünlüğünden yana taraftırlar,
taraf olmalıdırlar“ diye nasihat ediyor.
Devletin bölünmez bütünlüğünü sağlamayı hedef
olarak gören yargıçların, hukukun üstünlüğü
ve adaletin sağlanması gibi konularla ne ilişkişi
olabilir ki?!
Bu anlayışla hareket eden yargı mensuplarının
hukuk bilimine, uluslararası katkı sunma diye bir
dertlerinin olması mümkün müdür?
Bu nedenle hukuk alanında 14 makale yazılmasını
bile bence büyük bir başarıdır.
Ama anlamakta zorluk çektiğim bir konu var.
Bir yandan resmi ideolojide, Kürt sorununun askeri çözümünde
israr etmeyi sürdürürken, Türk uçaklarının hemen
hergün Qandil'i bombalanmasını gerektiğini
savunurken, bir yandan da profesörlerin günah keçisi yapılmalarını,
„Profesörler sıfır çekti“ diye manşete çıkarılmalarını
anla(ya)mıyorum.
Çünkü, Kürt sorunun askeri çözümünde israr etmek, Türkiye
bütçesinin önemli bir bölümünün kirli savaşa ayrılmasını
gerektiriyor.
Güney Kürdistan'a yönelik saldırılar artıkça,
savaş uçaklarının gerçekleştirdiği
sortilerin sayısı fazlalaştıkça, işçilerin,
emekçilerin lokması küçülüyor; üniversitelerin bilime
katkıları azalıyor.
Yani, Serhadlıların dediği gibi „hem iki buçuk
lira hem de şöför mahalli“ olmuyor.
Generaller karşısında hazırola geçen,
onların direktif ve arzuların doğrultusunda
hareket eden profesörler ve resmi ödeolojiyle yönetilen üniversitelerin,
dünya bilimine yüzde bire yakın oranda katkı sunması
bile, başarı olarak görülmelidir!
Yazarın
önceki yazılarından:
"Müslüman
Mahallesinde Salyangoz Satmak"
"Ya
Hezar Ya Sıfır"
Erdoğan
ve Nobel
Baykal’ın
Başına Düşen Taş
Samimiyet
Sınavı-2
Türkiye
Paşalar Cumhuriyeti
PKK
Ateşkes İlan Etmelidir (*)
Tezkere
ve Kararlılık
Çıkmaz
Sokak
Olması
Gereken..
Kemalizm
İçin Kaygılanmak Kimin İşi?
Perşembenin
Gelişi
Gerginlik
Kapıda
Sözcüklerin
Önemi!..
Şeyh
Elo’nun Söyledikleri..
Bölücü
Masalları
Kıyamet
Koparken...
Anayasa
ve Kürtler
Qandil’e
Uzanmanın Ne Gereği Var?..
Çuvaldızı
Kendimize Batırmalıyız
Seçimler
ve Sonrası..
Rektörün
Tuttuğu Ayna
Öcalan
İçin Fırsat
Sular
Giderek Isınırken..
Lafla
Peynir Gemisi Yüzdürmek..
“İyi
Çocuklar”a İş Çıktı
Polis
Devleti
Papatya
Falı
İran-ABD
İlişkileri Açısından Ortadoğu
Zorlu
Süreç
Hazır
Başlamışken..
“Ne Şeriat Ne Darbe”
Malatya Katliamı ve Uğur Kaymaz
Bir
Kez Daha Birlik Üstüne
Bremen
Mızıkacıları
Şehidler Günü
Bağımsız
Kürdistan
Newrozu
Özüne Uygun Kutlamak İçin..
Malumun
İlani
Evren
Vakası ve Eli Taşın Altına Koymak
Kürtlere Ateş Etmek Serbest..
Davul
ve Tokmak
Atı
Arabanın Önüne Koymak
Milliyetçilik
Yarışı
Ben
Erdoğan Hayranıyım!..
Katil
Kim?
Zor
Günler
Samimiyet
Sınavı
Yeni
Yıl
Ankara
Kriterleri-2
Geç
Olmadan
Gelenek
“Ne
Olacak Bu Irak’ın Hali”?
Bir
Kez Daha Kerkük Üzerine
Sembol
mü?
Demokrasi
Hayalleri
Yasaklamak
Erken
Ölüm
Törkiş
İşi Demokrasi ve Sivil Çözüm!..
Her
ikisi de aynı Orhan Pamuk
“Paşalar
Cumhuriyeti”
Cadı
Kazanı
Sıcak
Günler
Başbakan’ın
TİT Aşkı
“Bayrak
Krizi”, Gerçekler ve Görevlerimiz
“Qandil
Gönüllüleri”
Enfal
Yapışık
Üçüzler
Kirlenme,
Çürüme ve Çifte Standart
Hizaya
Getirmek
Başbakan Doğru Söylemiyor
Şahinler ve Riyakarlar
Madımak
Zeytin Dalı
Yanlışta
İsrar
“İyi
Çocuk”lar Cenneti..
Filmi
Başa Sarmak
Erdoğan’ın
Sınavı
Süreç
ve Önümüze Koyduğu Görevler
Tek
Yanlı Aşk
Sadak’ın Sadakati
İpe
Un Sermek
Güneyli
Kürtlerin Büyük Sınavı
Kansere
Razı Etmek İçin Ölümle Tehdit Etmek
Acaba
Öyle mi?
Halepçe
Olayları Neyi Gösteriyor, Neyi Gerektiriyor?
“Çeteler
Cenneti”
Arapsaçı
Söyleyemediklerim
ve Yapmadıklarımız..
Buzdağının
Ucu (Mu?)
Aynaya
Bakmak
Saygı
Mı? Özgürlük Mü?
Militarizm
Ve Çürüme
Yavaş
Ama Emin Adımlarla İlerlemek...
İspanyol
General Ve Ağca
Gel
De Niyazi Usta’yı Anma
MGK’nin
Yeni Yıl Hediyesi..
Hazırlıklı
Olmak
Gündemimizin
Değişmeyeni..
Fırıldak
15
Aralık Seçimleri ve Olası Sonuçları
Biz İşimize Bakalım-2
Demokrasi
ve Ortadoğu
İyi
Asker
Ayna
Tutmak
Alışmakta
Fayda Var
Üçüncü
Ses
“Uzun, İnce Bir Yol”
3
Ekim, 15 Ekim ve Protokol
3
Ekim Sonrası..
Çürüme
Ne
yazmalı?
DİSK
Zorlu
Süreç ve Görevler
Yoğurdu
Üfleyerek Yemek!..
Kim(ler)in
kafası Karışık?
Başbakan
Samimi Olmak İstiyorsa…
"Emrin
Olur"
Sorun
Kürt aydınları mı?
Ülkenin
Gerçek Efendileri
Maksat “Terörün Kökünü kazımak”sa...
Londra Ve Kerkük
“Hukuk Herkese Lazım”
Aydınların Çağrısı ve Geçmişi
Hatırlamak
Cellad Çağrısı
Eşik Aşındırmak
Rüzgarı Arkaya Almak İçin
Gaf
Yapılacak
Başka İşler De Var
Bayrak
Ve Ekmek
Endişe
Ar
Damarı
Kürdistan
Parlamentosu
“Sözde”
Darısı
Başımıza!...
Bayrak
ve Asimilasyon
Adar û Newroz
AB Ve “Bölücü Tilkiler, Koyunlar”
|