“Gelin Canlar Bir Olalım”
Mesud Tek
Gelin Canlar Bir olalım
Münkire kılıç çalalım
Yoksulun hakkın alalım
Tevekketül Taal Allah
Pir Sultan Abdal
“Gelin canlar bir olalım” söylemi bazıların
ağzına hiç mi hiç yakışmıyor.
Bunlardan biri de TC Başbakanı Erdoğan.
Erdoğan’ın, öncesi ve sonrasında çok tartışılan
“Alevi İftarı”nda yaptığı konuşmada,
Aleviliğin simgesi haline gelmiş sözcükleri kullanmak
için özel bir çaba harcadığı anlaşılıyor.
“Canlar”, “gönül dostları”, “muhabbet”, “gönül meclisleri”
gibi terimleri sık- sık kullanan, Hasan Hüseyin’den,
Aşık Veysel’den mısralar okuyan Erdoğan,
konuşmasını “'Gelin canlar, bir olalım”
diyerek bağlıyor.
O da canları birliğe, beraberliğe çağırıyor,
Ama bir farkla.
Pir Sultan Abdal, canları “Münkire (inkarcıya)
kılıç çalmak” ve “yoksulun hakkın almak” için
birliğe çağırırken, Erdoğan Alevileri
de inkar eden sistemin bekası ve güçlendirilmesi için
çağırıyor..
Erdoğan’ın, uzun konuşmasını biraz
dikkatle okuyanlar, O’nun, Alevileri asimile ederek sisteme
bağlama arzusunu hemen görebilirler.
Erdoğan, konuşmasında Alevi ve Sunileri “aynı
kaynaktan su içen, aynı kıbleye yönelen” kişiler
olarak niteliyor.
Erdoğan’ın bu belirlemesi doğruları yansıtmaktan
çok uzaktır.
Çünkü Alevilerin kıblesi ile su içtikleri kaynak, Suni
Müslümanlarınkinden çok ama çok farklı; birbirinden
çok uzaklar..
Her şeyden önce Alevilerin kıblesi Mekke-Kabe değil.
Onların kıblesinin ne olduğunu ortaya koyan
yüzlerce değiş var.
Hararet nardadır, saçta değil,
Keramet baştadır, taçta değil,
Her ne ararsan kendinde ara,
Kudüs’te, Kabe’de, hacda değil.
**
Gel derviş gel hele, yabana gitme,
Her ne arar isen, inan sendedir,
Beyhude nefsine eziyet etme,
Kabeysen maksudun, rahman sendedir.
Çöllerde dolaşıp seraba bakma,
Allah Allah deyü havaya bakma,
Talibi hak isen kitaba bakma,
Okumak bilirsen Kuran sendedir.
(…)
Ey Rıza takat yok hakkı inkare
Sen mahrum imişsin didar-i yare
Şimdi agah oldun sır-ı esrare
Alemi yaratan vicdan sendedir
İnançları, inançların gereği yerine getirilirken
yapılan merasimleri tartışmanın doğru
olmadığını biliyorum.
Ama inançlar da, dini merasimler de çarpıtılmadan,
olduğu gibi tanımlanmalıdır.
Yukarıdaki Alevi deyişleri ve yüzlerce benzerinin
de ortaya koyduğu gibi Alevilerin kıblesi insandır,
insan sevgisidir ve Müslümanlarınkinden çok farklıdır.
Erdoğan’ın sık- sık dile getirdiği
“yaratılanı yaratandan ötürü sevme” anlayışıyla
aynı değildir.
Aynı şeyler dini merasimler için de geçerlidir.
Bu ve benzeri gerçekler gün gibi ortada iken, Erdoğan’ın
asırlardır çiğnenen sakızı çiğnemesi,
O’nun resmi görüş bağımlısı olduğunu
ortaya koymaktadır.
Çünkü Türk resmi ideolojisinin, inkar ettiklerini asimile
ederken kullandığı yöntemlerden birisi de,
onları yanlış tanımlamaktır.
Ve Aleviliğin bu şekilde tanımlanması,
Kürtlerin karda yürürken kart-kurt sesi çıkaran Türkler
olarak tanımlanmasından farklı değildir.
Erdoğan, Alevileri yanlış tanımlamakla
kalmıyor, onları kendilerine yapılan zulmü
unutmaya da çağırıyor.
Konuşmasında “Bize düşen, şüphesiz tarihin
vebalini birbirimizin üzerine yıkmak değildir” diyor.
Bu söylemiyle Erdoğan bir taşla iki kuş vurmak
istiyor.
Bir yandan Alevilerin tarih boyunca zulme uğradıkları
gerçeğini gözlerden kaçırmak istiyor.
Öte yandan, devletin bizzat işlediği cinayetlerini
vebalini tarihe yükleyerek, devletini temize çıkartmak
istiyor.
Erdoğan, böyle yapılmadığı takdirde“aziz
milletimize de devletimize de gelecek nesillerimize de büyük
bir haksızlık etmiş oluruz” diyor.
Anlayacağınız Erdoğan, canları münkire
kılıç çalmaya değil, kendilerine yapılan
zulmün hesabını sormamaya, yapılanları
kader diye kabullenmeye, boyunlarını bıçağa
uzatmaya ve de cellatlarını sevmeye devam etmeye
çağırıyor.
Ama yine de Erdoğan insaflı davranıyor.
Alevilere “oturun oturduğunuz yerde, yaramazlık
etmeniz halinde, size yapılanlar yapılacakları
gösterir” diyebilirdi de!..
Erdoğan, kendisini kaptırdığı konuşmasında,
hükümetinin Alevileri inkara yönelik tutumunu hatırlamış
olacak ki, kusursuz ve mükemmel oldukları iddiasında
bulunmadıklarını söylüyor.
Gelin bazı şeyleri birlikte hatırlayalım.
Erdoğan bir Avrupa ülkesine yaptığı gezide,
cemevlerinin ibadethane olarak tanınmasını
isteyen Alevilere “camiler orada, ibadet etmek istiyorsanız
camilere gidin” dedi.
AKP hükümeti, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin,
zorunlu din dersleri konusunda Alevi bir ailenin açtığı
davada Aleviler lehine verdiği kararı fırsat
bilip “kusuru” gidereceğine, karara itiraz etti.
Erdoğan, cemevlerinin ibadethane olarak tanınması
konusunda kendisine bir talep gelmediğini, gelmesi halinde
Anayasa ve yasalar çerçevesinde gerekenin yapılacağını
söylüyor.
Ama aynı günlerde yaşanan bir gelişme Başbakanı
yalanlıyor.
Ankara 6'ncı İdare
Mahkemesi, cemevlerinin ibadethane olarak kabul edilmesini
yasalara aykırı buldu; hani şu Erdoğan’ın
verdiği sözü yerine getirirken içinde kalacağı
çerçeveyi belirleyen Anayasa ve yasalar uyarınca..
Cem Vakfı 2005 yılında
Başbakanlıktan, cemevlerine ibadethane statüsü verilmesini,
ibadet için bütçeden pay ayrılmasını, Diyanet
İşlerinde Alevi inanç önderlerine kadro tahsis edilmesini
talep etmişti.
Cem Vakfı tarafından
dile getirilen taleplerin doğruluğu-yanlışlığı
bir yana.
Bu talepleri 2005 yılında
reddeden Erdoğan, 2008 yılının başlarında
“bize bu yönde bir talep gelmedi” diyor, diyebiliyor!...
Ne de olsa burası Türkiye
ve bu ülkede “hafızayı beşer nisyan ile maluldur.”
Ankara 6. İdare Mahkemesi’nin
karara gösterdiği gerekçe ise, Türk-İslam sentezi
üzerinde yükselen devletin Alevi ve Müslüman olmayan öteki
inanç sahiplerine yönelik anlayışını ortaya
koymaktadır.
Kararda, “camii ve mescit dışında
bir yerin ibadethane olarak kabul edilmesi ve Alevi inancının
gereği olan ibadetin icrası için kamu görevlisi
istihdam edilmesi ve bunun için bütçeden ödenek ayrılması
mümkün değildir" denildi.
Ve tüm bunlar Erdoğan’ın söylediği gibi masum
“kusur” değil, inkar ve asimilasyon politikasının
hayata geçirilmesidir.
Bu ve benzeri gelişmeler, son dönemde Alevilik konusunda
yaşanan tartışmalar, Pir Sultan Abdal’ın
çağrısını daha yakıcı hale getiriyor.
Canlar, inkar ve asimilasyon politikasını güçlendirmek
için değil, “münkire kılıç çalmak” için, devlete
kapılanmak için değil “yoksulun hakkın almak”
için bir araya gelmelidirler.
Bu nedenle canların yeri “Türk-İslam Sentezi”nin
değişik versiyonları, resmi ideoloji bağımlıları
AKP, CHP, DSP, MHP, DP, ANAP olmamalıdır.
Canların yeri emekçilerin, demokrasi ve değişim
yanlılarının cephesidir.
Alevilerin AKP’nin kendilerine uzattığı havucu
reddetmeleri inançları gereğidir.
Canların, kendileri gibi, inkar ve imha dayatılan,
amansız bir asimilasyon politikasına maruz kalan
Kürtlerle daha sıkı işbirliği içine girmeleri,
her iki kesim için tarihi bir zorunluluktur.
Kürtlerin azımsanmayacak bir bölümünün Alevi olması
ise, işbirliği için olumlu şartlar sunmaktadır.
Yazarın
önceki yazılarından:
Havuç-Sopa
ve AKP’ye Dair
“Hak
İçin Haklıdan Yana Olmak”
Sorti,
Bombalama ve Bilime Katkıya Dair..
"Müslüman
Mahallesinde Salyangoz Satmak"
"Ya
Hezar Ya Sıfır"
Erdoğan
ve Nobel
Baykal’ın
Başına Düşen Taş
Samimiyet
Sınavı-2
Türkiye
Paşalar Cumhuriyeti
PKK
Ateşkes İlan Etmelidir (*)
Tezkere
ve Kararlılık
Çıkmaz
Sokak
Olması
Gereken..
Kemalizm
İçin Kaygılanmak Kimin İşi?
Perşembenin
Gelişi
Gerginlik
Kapıda
Sözcüklerin
Önemi!..
Şeyh
Elo’nun Söyledikleri..
Bölücü
Masalları
Kıyamet
Koparken...
Anayasa
ve Kürtler
Qandil’e
Uzanmanın Ne Gereği Var?..
Çuvaldızı
Kendimize Batırmalıyız
Seçimler
ve Sonrası..
Rektörün
Tuttuğu Ayna
Öcalan
İçin Fırsat
Sular
Giderek Isınırken..
Lafla
Peynir Gemisi Yüzdürmek..
“İyi
Çocuklar”a İş Çıktı
Polis
Devleti
Papatya
Falı
İran-ABD
İlişkileri Açısından Ortadoğu
Zorlu
Süreç
Hazır
Başlamışken..
“Ne Şeriat Ne Darbe”
Malatya Katliamı ve Uğur Kaymaz
Bir
Kez Daha Birlik Üstüne
Bremen
Mızıkacıları
Şehidler Günü
Bağımsız
Kürdistan
Newrozu
Özüne Uygun Kutlamak İçin..
Malumun
İlani
Evren
Vakası ve Eli Taşın Altına Koymak
Kürtlere Ateş Etmek Serbest..
Davul
ve Tokmak
Atı
Arabanın Önüne Koymak
Milliyetçilik
Yarışı
Ben
Erdoğan Hayranıyım!..
Katil
Kim?
Zor
Günler
Samimiyet
Sınavı
Yeni
Yıl
Ankara
Kriterleri-2
Geç
Olmadan
Gelenek
“Ne
Olacak Bu Irak’ın Hali”?
Bir
Kez Daha Kerkük Üzerine
Sembol
mü?
Demokrasi
Hayalleri
Yasaklamak
Erken
Ölüm
Törkiş
İşi Demokrasi ve Sivil Çözüm!..
Her
ikisi de aynı Orhan Pamuk
“Paşalar
Cumhuriyeti”
Cadı
Kazanı
Sıcak
Günler
Başbakan’ın
TİT Aşkı
“Bayrak
Krizi”, Gerçekler ve Görevlerimiz
“Qandil
Gönüllüleri”
Enfal
Yapışık
Üçüzler
Kirlenme,
Çürüme ve Çifte Standart
Hizaya
Getirmek
Başbakan Doğru Söylemiyor
Şahinler ve Riyakarlar
Madımak
Zeytin Dalı
Yanlışta
İsrar
“İyi
Çocuk”lar Cenneti..
Filmi
Başa Sarmak
Erdoğan’ın
Sınavı
Süreç
ve Önümüze Koyduğu Görevler
Tek
Yanlı Aşk
Sadak’ın Sadakati
İpe
Un Sermek
Güneyli
Kürtlerin Büyük Sınavı
Kansere
Razı Etmek İçin Ölümle Tehdit Etmek
Acaba
Öyle mi?
Halepçe
Olayları Neyi Gösteriyor, Neyi Gerektiriyor?
“Çeteler
Cenneti”
Arapsaçı
Söyleyemediklerim
ve Yapmadıklarımız..
Buzdağının Ucu (Mu?)
Aynaya
Bakmak
Saygı
Mı? Özgürlük Mü?
Militarizm
Ve Çürüme
Yavaş
Ama Emin Adımlarla İlerlemek...
İspanyol
General Ve Ağca
Gel
De Niyazi Usta’yı Anma
MGK’nin
Yeni Yıl Hediyesi..
Hazırlıklı
Olmak
Gündemimizin
Değişmeyeni..
Fırıldak
15
Aralık Seçimleri ve Olası Sonuçları
Biz İşimize Bakalım-2
Demokrasi
ve Ortadoğu
İyi
Asker
Ayna
Tutmak
Alışmakta
Fayda Var
Üçüncü
Ses
“Uzun, İnce Bir Yol”
3
Ekim, 15 Ekim ve Protokol
3
Ekim Sonrası..
Çürüme
Ne
yazmalı?
DİSK
Zorlu
Süreç ve Görevler
Yoğurdu
Üfleyerek Yemek!..
Kim(ler)in
kafası Karışık?
Başbakan
Samimi Olmak İstiyorsa…
"Emrin
Olur"
Sorun
Kürt aydınları mı?
Ülkenin
Gerçek Efendileri
Maksat “Terörün Kökünü kazımak”sa...
Londra Ve Kerkük
“Hukuk Herkese Lazım”
Aydınların Çağrısı ve Geçmişi
Hatırlamak
Cellad Çağrısı
Eşik Aşındırmak
Rüzgarı Arkaya Almak İçin
Gaf
Yapılacak
Başka İşler De Var
Bayrak
Ve Ekmek
Endişe
Ar
Damarı
Kürdistan
Parlamentosu
“Sözde”
Darısı
Başımıza!...
Bayrak
ve Asimilasyon
Adar û Newroz
AB Ve “Bölücü Tilkiler, Koyunlar”
|