Kuzeyde bir hafta
Norveç
sınırı, Laponlar, beyaz geceler…
Kemal Burkay
Haziran başında bazı yakınlarımla
(kızkardeşim İnci, kızım Hêlin, yeğenlerim
Gülsüm ve Murat) birlikte İsveç’in orta bölgelerinde,
Stokholm’un kuzeyine düşen, Heryedalen yöresinde bir
haftalık tatil yaptık. Orman içinde, İsveçlilerin
stuga dediği bir yazlık ev kiralamıştık.
Burası İsveç’in, Norveç sınırına
düşen tüm batı yakası gibi dağlık,
vadilerle, ırmak ve göllerle örülü bir bölge. 26 yıldır
yaşadığım bu ülkede kuzeye doğru
ilk gezimdi bu. Yöreye bahar yeni gelmiş, ağaçlar
yeşermişti. Stokholm çevresinde bir ay öncesinden
açılıp solan bazı kır çiçekleri burada
yeni yeni açıyordu. Dağlarsa hâlâ karla kaplıydı.
Heryedalen, şehirleri olmayan bir bölge olarak adlandırılıyor.
Ama yol boylarında birçok şirin kasaba, ayrıca,
yol kıyılarına, orman içlerine serpilmiş
pek çok yazlık ev ve tesis var. Burası dağlık
ve kışları çok kar alan bir bölge olduğu
için İsveç’in önemli kayak merkezlerinden. Söz konusu
evler ve tesislerse asıl kışın doluyor
ve yazın oldukça sakin olan bölge kayak mevsiminde canlanıyor.
Birçok dağın yamacında kayak pistleri, teleferik
hatları uzanıyor.
Dağ dedimse elbet, bizim Kürdistan’daki gibi 4-5 bin
metrelere varan ulu, yalçın dağlar değil. Gittiğimiz
bölgede en yükseği 1700 metreyi ancak aşıyordu.
Daha kuzeye, Kiruna’ya doğru olanlarsa 2100’e ulaşıyor.
Yine de, topraklarının büyük bölümü deniz yüzeyine
pek yakın olan İsveç için görkemli sayılırlar.
Hele hele, Danimarka gibi bir komşu ülkede en yüksek
yerin 110 metre yaksekliğindeki bir yığma tepe
olduğunu düşünürseniz..
Yola çıkmadan önce tanıdığımız
İsveçliler, herkesin yönünü güneye, sıcak ülkelere
döndüğü bu mevsimde neden kuzeye gittiğimize şaşarak,
”orada karlar yeni eriyor, yanınıza sıcak giysiler
alın,” demişlerdi. Biz de öyle yaptık. Ne var
ki, boşuna yük etmişiz. Orada olduğumuz günler
hava hep güneşliydi ve termometre gündüzleri 25-28 arasında
seyretti.
Yazın Stokholm’un ”beyaz geceler”i ünlüdür. Gece yarıları
bile hava, şafak sökmüş gibi aydınlıktır.
Kuzeye doğru gittikçe aydınlık daha da büyür.
Gittiğimiz yerde de öyleydi. Güneş saat onda batıyor,
sabaha doğru ikide ise doğuyordu. Yaz ortası
denen, haziranın son iki haftasında ise İsveç’in
en kuzeyindeki Kiruna bölgesinde güneşin hiç batmadığı
geceler yaşanır..
Yedi gün boyunca çevreyi otomobille dolaştık, dağlara
tırmandık. İsveç’in bir bütün olarak güzel
doğası burada daha da hayranlık vericiydi.
Orda burda şelaleler yaparak akan ırmakların
kıyısında piknik yaptık. Daha yüzyıllar
öncesi, demirin çıkarılıp işlendiği
Ramund Dağları’na gittik. Bazen yolumuza ren geyiği
sürüleri çıktı.
Norveç sınırı kaldığımız
yere 20 kilometre ötedeydi. Yol vadide yükselerek yer yer
hâlâ karlarla kaplı sınıra ulaşıyordu.
Arada, birer sırığın ucuna üstünkörü iliştirilmiş
İsveç-Norveç bayraklarından başka sınırı
gösteren işaret yoktu. Ne nöbetçi kulesi, ne zırhlı
araçlar, asker ya da polis, ne de herhangi bir kontrol… Otomobiller
serbestçe gelip geçiyorlardı.
Daha önce uzunca bir dönem Danimarka krallığına
bağımlı olan Norveç, 1814 yılında,
İsveç’in desteğiyle Danimarka’dan ayrıldı
ve İsveç krallığına bağlı bir
birlik oluştu. İsveç krallığının
hala da üç taçlı olan sembolünde taçlardan biri Norveç’i
temsil eder ve o zamandan kalmıştır. Yine de
Norveçliler bağımsız olmayı seçtiler ve
kanlı bir boğuşmaya dönmeyen bir dizi çekişme
ve pazarlıktan sonra, 1905 yılında ayrılıp
kendi krallarını seçtiler. İsveç bunu engellemek
için savaş açmadı, kan dökmedi; Norveç halkının
iradesine saygı gösterdi.
Bu yüzdendir ki o günden bugüne iki ülke ve iki halk arasında
dostluk, güven ve barış var. Adları krallık
da olsa iki İskandinav ülkesinde de örnek bir demokrasi
geçerli. Ekonomik ve sosyal hayat gelişkin. İsveç
AB üyesi, Norveç ise değil; çeşitli nedenlerle bunu
istemedi. Yine de İsveç-Norveç sınırı
AB içindeki Şengen ülkelerininki gibi açık. Birbirlerine,
kendi ülkelerini dolaşır gibi serbestçe gidip geliyorlar.
Bu barışçı ve dostça ilişki aynı
zamanda öteki komşularla, Danimarka ve Finlandiya ile
de geçerli.
Orta Doğu’ya bakınca ne kadar farklı bir dünya,
değil mi?.
Orada olduğumuz hafta, bir kez da Funesdalen kasabasından
30-40 kilometre kadar kuzeye doğru, Samilerin (diğer
adlarıyla Lapların) yaşadığı
Messlingen adlı bir köye gittik. Küçük bir ırmağın
kıyısına kurulu köyde, onların geleneğine
göre yapılmış koni biçimindeki konutların
yanı sıra, yaşam tarzlarını, kullandıkları
eşyaları sergileyen küçük bir müze vardı. Orada
aynı zamanda, yaptıkları hediyelik eşyalar
satılıyordu.
Koni biçimindeki evler buralarda yaygın biçimde var
olan, Türkçe huş ağacı denen, kara benekli
bir ak kavaktan yapılıyor. Üstü önce bu ağacın
kolayca soyulan kabuğuyla, onun üstü de, toprağıyla
birlikte alınmış çimenle örtülüyor. Bu haliyle
dışardan bakınca, çimenden yapılmış
yeşil ve konimsi bir toprak görüntüsü var. Koninin tepesinde,
bizim serhad yöresinde, Van, Muş, Ağrı ve Kars
köylerinde gördüğümüz türden tandır evlerinde olduğu
gibi, geceleri ve soğuk zamanlarda bir örtüyle kapatılan
bir havalandırma deliği var.
Tümüyle yerel malzemeden yapılan bu evler kar yağmur
geçirmiyor ve İsveç’in, özellikle bu bölgede kışın
eksi 30 dereceye varan soğuğundan koruyor.
Samiler asıl olarak kuzeydeki Lappland’da (Laponya)
yaşıyorlar. İsveç, Norveç, Finlandiya ve Rusya’nın
Kula Yarımadası’ndaki toplam nüfusları 80 bin
dolayında. İsveç’te 30 bin kadarlar. Ren geyiği
besleyiciliği ile tanınmışlar. Şimdi
de hala bu gelenek sürüyor. Ama artık geleneksel kar
ve buzdan evlerde, hatta söz konusu konimsi evlerde yaşamıyorlar.
Şimdi evleri bu ülkelerin standartlarına uygun olarak
modern. Yaşadıkları bölgelerde küçük kentler,
kasabalar oluşmuş. Eğitim görüyorlar. Geyiklerini
de modern araçlardan, örneğin karda hızla giden
kayaklı motorlardan yararlanarak yönlendiriyorlar.
Laponların kendilerine özgü bir dilleri, kültürleri
var. Özerklik istediler ve İsveç devleti herhangi bir
engel çıkarmadan bu hakkı onlara tanıdı.
Kendi okulları, bayrakları, ulusal günleri, ulusal
marşları, ayrıca onlara ilişkin sorunlarla
meşgul bir devlet kurumu (Samitinget) var.
Bu yüzdendir ki Laplar hem kendi ülkeleri Lappland’ı,
hem bir bütün olarak İsveç’i seviyorlar. Bu ülkede bir
sorunları yok. Hak istedikleri için hapse düşmüyor,
işkence görmüyor, ölmüyorlar… Dağlarda, ormanlarda
ne direnişçi var, ne onları kovalayan ”özel birlikler!..”
Bu ülkedeki barışçı yaşam, özgürlük ve
demokrasi onları da kapsıyor…
Bizim orada olduğumuz 6 Haziran günü İsveç’in ulusal
günüydü. İsveç halkı bu günü coşkuyla, yürüyüş
düzenleyerek, şarkılarla, oyunlarla kutlar. Biz
de yakınımızdaki şirin mi şirin Funesdalen
kasabasına indik. Saat 11 dolaylarında kadın-erkek
kasabalılar, şortlarını, kısa kollu
gömleklerini giymiş, ellerinde bayrakları, yanlarında
çocukları ve köpekleri ile gelip kasabanın içinden
geçen ana yolda dizildiler. Genç kadının biri iki
ucuna birer İsveç bayrağı taktığı
bir sopayı köpeğinin ağzına vermişti.
Kortej oluşup vakti gelince cadde boyunca yürüyüp ilerde
bir parka gittiler. Orada yiyip içerek, şarkılar
ve danslarla kutlamayı sürdürdüler.
Ne bir polis gördük, ne asker…
Şunu da eklemeliyim: Ağzıyla ucu bayraklı
sopayı tutan köpek de sahibinin yanıbaşında
yürüyüp gitti, bayrağı ağzından hiç düşürmeden...
(Düşürse ne olurdu, Mersin işi yapıp mahkemeye
verir, sahibinin de anasını ağlatırlar
mıydı dersiniz?!.)
Orta Doğu’ya, Türkiye’ye, İran’a, Irak’a filan
bakınca ne kadar farklı bir dünya değil mi?
O Orta Doğu ki bir zamanlar uygarlığın
beşiği idi, neden bu hale düştü, bu denli geri
kaldı? Bu yoksulluğa, kavgaya dövüşe layık
mıyız? İlkel, kalın kafalı, eli sopalı,
çağ dışı adamlar tarafından yönetilmeye,
bunca acıyı çekmeye mahkum muyuz?
Ne dersiniz, biz de böyle yapamaz mıyız? Her halka,
her etnik gruba ve inanca hakkını tanısak,
demokrasiyi ve insan haklarını lafta değil,
gerçekten hayata geçirsek, ülkelerimizde barış olmaz
mı? İsveç, Norveç, Finlandiya, Danimarka, İsviçre,
Kanada gibi gelişmez miyiz?
Böyle bir ülkede insanlarımız daha mutlu olmaz
mı?
İşte ben söz konusu yedi gün boyunca yakınlarımla
birlikte olmanın, dinlenmenin, bu güzel manzaraları
ve anları yaşamanın yanı sıra, bütün
bunları da düşündüm..
Yazarın önceki yazılarından:
Darbe
ayağa düştü
Darbe
planı işlemekte
Barzani
“PKK terörü”nü destekliyor mu?
Hükümet
gerçekleri halka anlatmalı
Sayın
Sezer, nereden nereye!
Son
terör eylemlerinin ardında kimlerin eli var?
Sistem
ne laik ne demokrat
“Türk
Tarih Tezi” komedisi
Paşalar
Cumhuriyeti, berdevam mı?.
Kürt
Dili nasıl kurtulur?
Türk
medyası ya da Yalancı Çoban
General,
istifa et!
Heyy,
orada bir Müslüman yok mu?!.
Irkçı
görüşlerin temeli yalan ve safsata-2
Türk-İslam
sentezi ve Kürtler, Aleviler...
Irkçı
görüşlerin temeli yalan ve safsata-1
Kim
olursa olsun!
“Bu
ırkçılık nerden çıktı?!”
Aman,
301’i değiştirmeyin!
Yanlışta
direnenler, Sopayı çözüm sananlar...
“Halkın
oyları” ve çıkar yol
Türkiye
batağa nasıl saplandı..
Kerkük
Kürdistan’a katılırsa...
Gerçek
katil kim?
Ankara
Konferansı üzerine
AB’ye
sırtını dönen Türkiye’de Savaş hazırlığı
mı, blöf mü?
Saddam
cezasını buldu
Çıkara
dayalı yanlış hesaplar
AB’nin
son kararı üzerine
Baker
Raporu ölü mü doğdu?
PKK
neden taktik değiştirdi?
İlkesizlik
ve Irak’ta çözüm
Bir
kez daha Ermeni sorunu üzerine
Değişime
direnen Türkiye
Sel,
yangın vb. “doğal felaketler” üzerine..
Kürdistan,
zenginlik içinde yoksul ülke..
Bir
şarkı, bir şiir
Fransız
Parlamentosu’nun kararı Ve Cezayir..
En
büyük devletsiz ulus..
Oyunu
gerçek sanmak-2
Oyunu
gerçek sanmak.. (1)
Ana-babalar
kirli savaşı sorgulamalı
Linç
salgını yayılırken…
Lübnan’dan
uzak dur, Kürdistan’a hücum!..
Uygarlıklar
Savaşı mı?
Türkiye’nin
Kerkük Sorunu!
Halkı
yalanla besleyen rejimler…
Irak’ı
bekleyen: Ya üçlü konfederasyon, ya üç ayrı devlet
Bölgemizde
ve Dünyada barış ve istikrar için..
Statükonun
yıkımına kim ağlar?
Terör
ve PKK bahane, Hedefler çok başka…
Hürriyet’in tehlike çanları!
Kırk katır mı, kırk satır mı?..
Demirel, Çiller, Ağar, Güreş… Bunlar tanık
mı, sanık mı?.
Şemdin’in
yakalanması, destanlar, balonlar…
Başı
türbanlı bir kadın neden cumhurbaşkanı
olmasın?..
Çetelerle
mücadelede hükümete destek vermeli
Ülkeyi
esir alan ahtapot...
Sular
ısınırken...
”Sanki
herkes kör, herkes zincirlerle bağlı…”
Bu
bir darbe değil mi?
Terör
ne, terörizm ne?
TBMM
Başkanı Arınç’ın kunuşması ve
demokrasi üzerine..
Şemdinli’deki
askeri yığınak neyin nesi?..
Rejimin
Kürt halkına topyekün saldırısı
Baş
terörist kim, PKK mı, Türk devleti mi?
Önyargı,
tutku ve akıl...
Derin
devlet oyununda Rejisör, figüran ve seyirci…
Suç
ve Ceza
Yine
bir şeyler dönüyor…
Sistem
çürümüş, dökülüyor
Irak’ta
iç savaş kaygısı ve kendi kendine gelin güvey
olanlar..
ŞOVENİZMİN
ESİR ALDIĞI BEYİNLER (*)
At
izi it izine karışırken..
HAMAS
ve PKK…
Sağduyu
ve hoşgörü gerekli
Şemdinli’nin
üstü örtülüyor
Adalet
mi rezalet mi?.
Genelkurmay
Gladyosuna sahip çıktı!
Türk
Gladyosu tasfiye edilmedikçe…
Yalancının
mumu yatsıya kadar yanar
“Demokratik
Cumhuriyet”in patenti Bay Öcalan’ın mı?
Türk
rejimi neden Apo´ya sarıldı?
Kürt
sorununa çözüm çeşitlemeleri üzerine…
Türkiye
Kürtler konusunda İran’ın bile çok gerisinde…
Erdoğan’ın
Şemdinli ziyareti ve alt kimlik-üst kimlik üzerine
Paris
olayları ve küreselleşme üzerine
Olaylar
böyle mi aydınlanacak?
Şemdinli
bir fırsattır
Bu
nasıl bir ilerleme?
Değişimi
anlamak ve Kürt sorununda akılcı çözüm
Bilimsiz
üniversite, hukuksuz adliye..
Türkiye’nin
AB üyeliği ne Sevr’dir, ne de Lozan…
AB ile müzakereler başlarken umutlar - kaygılar...
3
Ekim bir dönüm noktası olacak
Sevgisiz
bir ülke..
“Demokrat,
özgür ve çağdaş Kürtlerin sesi…”
Provokasyon
dumanları…
Asıl
ölüm susmaktır
PKK’yı muhatap yapan kim?
Erdoğan’ın son tavrı
Doğu Kürdistan’daki son
gelişmeler üzerine
Kürtçe
şu anda zincirlerle bağlı
Öcalan
İmralı´dan alınmalı
Derin Devlet ve PKK el ele..
Bir kez daha terör ve uluslararası sorunlar
üzerine
Bir toplum nasıl kandırılır?
Bazı dostların ardından
AKP Alevileri yok sayıyor
ÇIKAR YOL - III Buyrun,
örgüt de var, iş de!
Erdoğan’ın ABD gezisi: Türk tarafı
için düş kırıklığıürk
tarafı için düş kırıklığı
ÇIKAR YOL – II
Teslimiyete karşı ulusal seçenek
Fransız Referandumu üzerine düşünceler
ÇIKAR
YOL - I En başta umut gerekli
İşe
yaramaz bir karar…
NE
DEĞİŞMİŞ?.
Soykırım ve Yüzyıllık Nazizm
Kendi
ordusunun işgali altında…
Türkiye’nin
Kürt Politikası: Döverek Islah..
PKK’yı
kim çözsün?.
Dün
cami, bugün bayrak…
İstanbul
sorunu artık Kürdistan sorunudur
Ermeni Soykırımı ve Orhan Pamuk Olayı
Bir
kez daha laiklik sorunu ve Aleviler konusu
Ş
I M A R I K…
Kürt
Devleti ve Deli Dumrullar…
Dezînformasyon û Prowokasyon
Derin
Devlet Tiyatrosunda Kürtler
ve Türkler...
|