Bir mum yakmaya devam…
Kemal Burkay
Sevgili okurlar, zaman zaman şaşıyorum, acaba
bütün ülkeler mi böyle?
Burası, yani Türkiye dedikleri şu ülke, düpedüz
yalanla yönetiliyor. Yalanla, dalavereyle, oyunla…
Bir hükümetin gidip diğerinin gelmesi durumu değiştirmiyor.
Çünkü yalana dayalı yönetim tarzı, yalan üstüne
kurulu politikalar kurumlaşmış, dokunulmaz
olmuş…
İnsanlar bu kadar mı saf olur? Onları aldatmak
bu kadar mı kolay? Ne yazık!..
Buna şaşmakla galiba gerçekçi değilim. Yönetenler
tarih boyunca bu işi çok iyi becermişler. Devlet
ortaya çıktığı günden beri.. Belki de
bu iş ta ilk klanlardan başlıyor.
Aynı zamanda mızrağı, topuzu en iyi kullanan
kabile reisi, yüzünde kendisine daha da haşmet kazandıran
boyalar ve başındaki kartal tüyleriyle kabile halkının
önüne çıkıp dost-düşman ve “kabilenin çıkarları”
üzerine konuştuğu zaman bu iş başlamıştır…
Belki ilk büyücü, başına ve gövdesine sardığı
binbir zımbırtı ve elindeki sopayla çevresini
sarmış kadınlı erkekli yarı çıplak
kabile halkı arasında dans edip de kötülük güçleri
üzerine korkulu öyküler anlattığı zamandan
beri…
Baksanıza, önce tabu vardı ve bir dönem insanlar
öküze de taptılar.. Bu, geometride, resim sanatında
ve yazıyı kullanmakta o denli ustalaşmış,
hayranlık duyduğumuz o müthiş piramitleri inşa
eden Mısırlılar için dahi ne kadar doğaldı!
Öküz ve keçi başlı tanrılar ve tanrının
yeryüzündeki temsilcileri firavunlar… Musa ortaya çıkıp
da öküz başlı “apis”in tanrı olmadığını
ileri sürünceye kadar binlerce yıl geçti. Ve Musa kellesini
ancak göç yollarına düşerek kurtardı…
Ya Yunanlıların Olimpos Dağı’nı
yurt edinmiş o kadınlı erkekli, Eros’lu, Afrodit’li,
Zeüs’lü, Atena’lı onlarca insan benzeri tanrıları…
Akıllı Aristo bile onlara itiraz edebildi mi? Düzene
azıcık karşı çıkan, onu tartışan
Sokrat’ın başına gelenler ise malum… O dönemden
günümüze kalan en önemli yapıtlar tanrılar için
yapılan harika tapınaklar değil mi?.
Ya Eski Mezopotamyalıların ay, güneş ve fırtına
tanrıları, kutsal yılanları?..
Zerdüşt ortaya çıkıp ilk kez iki tanrıdan
( Hürmüz ve Ahriman) söz edince ne oldu o yığınla
eski tanrıya?. Ya Musa, ardından İsa, onun
ardından da Muhammed tek tanrılı dinlerini
vaaz edince, tüm onca putun, inancın yanı sıra,
Hürmüz ve Ahriman’a ne oldu dersiniz?.
Evet, yeni tanrılar eskileri kovdular ve gide gide tek
tanrıya vardık. Oysa bu dünyada bir zamanlar düzinelerce
tanrı hüküm sürmüştü... Ve eski Yunan’da herkes
Zeüs’ün büyüklüğüne, Atena’nın adaletine nasıl
da inanmıştı…
Elbet, tek tanrılı dinlere geçişle iş
bitmedi. Bu kez de tek tanrılı dinler arasında
kavga dövüş sürüp geldi… Tek tanrıya inananlar da
birbirlerinin gözünü çıkarmakta, kellesini uçurmakta
putperestlerden pek geri kalmıyorlar. İnsanın
aklına şu geliyor: Acaba bunların “tek tanrı”ları
birbirinden farklı mı, herkesin tanrısı
kendine mi? Tek tanrı tüm insanların, tüm canlıların
ve evrenin tanrısı değil mi yoksa?
Doğrusu bu kavga dövüşü anlamak zor!
Her neyse, din konusunu burada kapayalım. Amacım
dinler tarihini özetlemek değildi; bu işin uzmanı
da değilim. Ben yalnızca bir olgudan söz ettim,
tarih boyunca insan topluluklarının, halkların
nasıl toptan bir inanca yönelebileceğini, nasıl
herkesin aynı şeye inanıp sonra da -yeni bir
peygamberin, kralın ya da kılıcın etkisiyle
onu bırakıp başka bir inanca yönelebileceğini…
Toplumlara egemen olan düşünceler ve inançlarsa salt
dinsel değiller. Tarih boyunca egemenler, yönettikleri
yığınları nelerle koşullandırıp
peşlerinden sürüklemediler ki…
Öyle olunca, Türkiye’de ve benzeri ülkelerde olup bitenlere,
siyasetin yalan üzerinde yürümesine, insanların devleti
yönetenlerin yalanlarına bu derece kanmasına da
herhalde şaşmamak gerekiyor. Bu belki yöneticilerin
becerisinden, belki yönetilenlerin aşırı saflığından,
belki de her ikisi.. Bu ise bizim işimizi zorlaştırıyor.
Çünkü bu toplumda doğruyu söyleyenlerin elinde halkı
aydınlatmak için yeterince etkili araçlar yok. Birkaç
internet sitesi, birkaç küçük boy haftalık-15 günlük
gazete, 500-1000, çok çok 2000 basan kitaplar kaç kişiye
ulaşır ki?.
Oysa yalanı yayanlar bu açıdan da nelere nelere
sahipler… Ellerinde, her eve, her işyerine uzanan onlarca
televizyon kanalı, radyolar var. Yüzbinler, milyonlar
basan günlük gazeteler var. İlkokuldan üniversiteye kadar,
tüm çocukları, tüm gençleri, hepimizi zorunlu zorunsuz
içinden geçirdikleri, beynimizi ve ruhumuzu kendi değerlerine,
kendi çıkarlarına, kendi yalanlarına göre biçimlendirdikleri
okullar var.
O okullarda okutulan tarih eğer yalansa siz de yalanı
öğrenirsiniz. Eğer sizi ırkçı görüşlerle,
şoven duygularla eğitiyorlarsa siz de bir ırkçı,
bir şoven olursunuz. Eğer başka halklara karşı
kinle, düşmanca duygularla besliyorlarsa siz onları
dost değil, düşman olarak görürsünüz. Barıştan
değil, savaştan yana çıkarsınız.
Binbir kanaldan toplumun üstüne boca edilen yalan, beyinleri
yıkar, duygu ve düşünceleri şekillendirir.
İnsanla gerçeğin arasına kalın bir perde
koyar, gerçeği karanlığa iter.
Bu ülkede, yani Türkiye’de olduğu gibi…
Şu günlerde, içerde cumhurbaşkanı seçimi ve
genel seçimler, dışarda ise Kerkük sorunu nedeniyle
toplum yeniden bir yalan furyasıyla yüz yüze. Bu ülkenin
demokrasiye, özgürlüğe karşı olan statükocu
güçleri, değişim doğrultusundaki herhangi bir
adımı engellemek için yüz yıllık tabuları,
korkuları bir kez daha harekete geçirdiler.
“İrtica” ile savaş adına, parlamentoyu ve
hukuku işlevsiz kılıp cumhurbaşkanını
seçtirmediler. Oysa bugün irtica diye niteledikleri her şeyi
dün kendi elleriyle örgütleyip, besleyip semirtmiştiler.
Şeriatçı gruplar da aynen ırkçılar gibi
onların cephaneliği idi. Yıllar boyu, kitlelerin
dini duygularını kaşıyıp, kışkırtıp
sola, Kürt hareketine, aydınlara, yani ülkenin demokrasi
güçlerine karşı nice saldırı ve kıyımda
kullandılar. Maraş, Çorum pogromları unutulmadı.
Sivas’ın da acıları taze…
Öteki ve hiç değişmeyen, daha da etkili öcüleri
ise Kürt sorunu, “vatanın ve milletin bölünmesi” korkusu,
“terör” yaygarası… Oysa Kürt sorununu terörize eden,
terör kazanını kaynatan da yine kendileri… İsteseler,
bir genel af çıkarıp sivil siyasetin önünü açsalar
“PKK terörü” dedikleri şey o anda biter.
Ama Kürtlere politikayı yasaklamışlar. Kürtleri
bile bile, zorlayarak dağa ittikleri yetmiyormuş
gibi, sivil siyasetin önünü açmamak için de her şeyi
yapıyorlar. Yüzde 10 baraji bu amaçla konmuş. Bu
engele düzen partileri bile takıldığı
halde değiştirmiyorlar. Kürtlere ördükleri zincir
onlara da bağ olmuş.
Şer güçleri, şimdi de Güney Kürdistan yönetimini,
Federal Bölge Başkanı Mesut Barzani’yi hedef tahtası
yapmışlar. Bu konuda yalanın ve kışkırtmanın
bini bir para… İşin garibi bu konuda hükümet, yani
AKP liderleri de can düşmanları militarist güçlerle
tam bir uyum içindeler. Yangına körükle gidiyor ve böylece
şer güçlerini yatıştırabileceklerini sanıyorlar.
Oysa Kürt halkının güneyde özgür olmasının
Türk halkına, “Türk milleti ve vatanı”na hiçbir
zararı yoktur. Kürtlerin kuzeyde, Türkiye sınırları
içinde haklarına kavuşmasının da onlara
bir zararı yoktur. Aksine, bu kavga dövüş biter
ve ülke bir bütün olarak gelişme yoluna girer, özgürleşir,
çağdaşlaşır.
Söz konusu politikacılar, asker-sivil bürokratlar bunu
bilmiyorlar mı? Pek güzel biliyorlar. Ama onlar demokrasiden,
toplumun özgürleşmesinden korkuyorlar. Bu işlerine
gelmiyor. Bu yüzden, bile bile halka yalan söylüyor, içerde
ve dışarda savaş kışkırtıcılığı
yapıyorlar.
Türk basını bunu bilmez mi? Pek güzel bilir. Ama
o da, hem kurulu düzenin rantından beslendiği,
hem de korktuğu ve sindiği için bu yalanlara ortak
oluyor, yalanın borazancıbaşılığını
yapıyor.
Bu manzara umutsuzluk verici. Bir toplum için en kötüsü ise
umudu yitirmek.
Oysa yenilgi kader değil. Yalanın ve karanlığın
egemenliği de. Baksanıza, parasal ve askeri tüm
güçlerine, onca TV ve radyoya, onca günlük gazeteye, beyin
yıkayan okullarına rağmen gelip tıkandılar.
Sistem bir kez daha derin krizde. Yönetemez oldular.
Böyle bir sistem uzun zaman yaşayamaz; ya içinden çöker,
ya başını sert bir kayaya vurur. Her ikisi
de onun sonunu getirir.
Evrende başından beri ışık da vardı.
Gerçeği dile getiren söz de karanlıktaki mum ışığı
gibidir. Bu ışık uzaklardan da görünebilir
ve dardaki yolculara yol gösterir.
Biz bir mum yakmaya devam edelim…
Yazarın önceki yazılarından:
Kuzeyde
bir hafta
Norveç sınırı, Laponlar, beyaz geceler…
Darbe
ayağa düştü
Darbe
planı işlemekte
Barzani
“PKK terörü”nü destekliyor mu?
Hükümet
gerçekleri halka anlatmalı
Sayın
Sezer, nereden nereye!
Son
terör eylemlerinin ardında kimlerin eli var?
Sistem
ne laik ne demokrat
“Türk
Tarih Tezi” komedisi
Paşalar
Cumhuriyeti, berdevam mı?.
Kürt
Dili nasıl kurtulur?
Türk
medyası ya da Yalancı Çoban
General,
istifa et!
Heyy,
orada bir Müslüman yok mu?!.
Irkçı
görüşlerin temeli yalan ve safsata-2
Türk-İslam
sentezi ve Kürtler, Aleviler...
Irkçı
görüşlerin temeli yalan ve safsata-1
Kim
olursa olsun!
“Bu
ırkçılık nerden çıktı?!”
Aman,
301’i değiştirmeyin!
Yanlışta
direnenler, Sopayı çözüm sananlar...
“Halkın
oyları” ve çıkar yol
Türkiye
batağa nasıl saplandı..
Kerkük
Kürdistan’a katılırsa...
Gerçek
katil kim?
Ankara
Konferansı üzerine
AB’ye
sırtını dönen Türkiye’de Savaş hazırlığı
mı, blöf mü?
Saddam
cezasını buldu
Çıkara
dayalı yanlış hesaplar
AB’nin
son kararı üzerine
Baker
Raporu ölü mü doğdu?
PKK
neden taktik değiştirdi?
İlkesizlik
ve Irak’ta çözüm
Bir
kez daha Ermeni sorunu üzerine
Değişime
direnen Türkiye
Sel,
yangın vb. “doğal felaketler” üzerine..
Kürdistan,
zenginlik içinde yoksul ülke..
Bir
şarkı, bir şiir
Fransız
Parlamentosu’nun kararı Ve Cezayir..
En
büyük devletsiz ulus..
Oyunu
gerçek sanmak-2
Oyunu
gerçek sanmak.. (1)
Ana-babalar
kirli savaşı sorgulamalı
Linç
salgını yayılırken…
Lübnan’dan
uzak dur, Kürdistan’a hücum!..
Uygarlıklar
Savaşı mı?
Türkiye’nin
Kerkük Sorunu!
Halkı
yalanla besleyen rejimler…
Irak’ı
bekleyen: Ya üçlü konfederasyon, ya üç ayrı devlet
Bölgemizde
ve Dünyada barış ve istikrar için..
Statükonun
yıkımına kim ağlar?
Terör
ve PKK bahane, Hedefler çok başka…
Hürriyet’in tehlike çanları!
Kırk katır mı, kırk satır mı?..
Demirel, Çiller, Ağar, Güreş… Bunlar tanık
mı, sanık mı?.
Şemdin’in
yakalanması, destanlar, balonlar…
Başı
türbanlı bir kadın neden cumhurbaşkanı
olmasın?..
Çetelerle
mücadelede hükümete destek vermeli
Ülkeyi
esir alan ahtapot...
Sular
ısınırken...
”Sanki
herkes kör, herkes zincirlerle bağlı…”
Bu
bir darbe değil mi?
Terör
ne, terörizm ne?
TBMM
Başkanı Arınç’ın kunuşması ve
demokrasi üzerine..
Şemdinli’deki
askeri yığınak neyin nesi?..
Rejimin
Kürt halkına topyekün saldırısı
Baş
terörist kim, PKK mı, Türk devleti mi?
Önyargı,
tutku ve akıl...
Derin
devlet oyununda Rejisör, figüran ve seyirci…
Suç
ve Ceza
Yine
bir şeyler dönüyor…
Sistem
çürümüş, dökülüyor
Irak’ta
iç savaş kaygısı ve kendi kendine gelin güvey
olanlar..
ŞOVENİZMİN
ESİR ALDIĞI BEYİNLER (*)
At
izi it izine karışırken..
HAMAS
ve PKK…
Sağduyu
ve hoşgörü gerekli
Şemdinli’nin
üstü örtülüyor
Adalet
mi rezalet mi?.
Genelkurmay
Gladyosuna sahip çıktı!
Türk
Gladyosu tasfiye edilmedikçe…
Yalancının
mumu yatsıya kadar yanar
“Demokratik
Cumhuriyet”in patenti Bay Öcalan’ın mı?
Türk
rejimi neden Apo´ya sarıldı?
Kürt
sorununa çözüm çeşitlemeleri üzerine…
Türkiye
Kürtler konusunda İran’ın bile çok gerisinde…
Erdoğan’ın
Şemdinli ziyareti ve alt kimlik-üst kimlik üzerine
Paris
olayları ve küreselleşme üzerine
Olaylar
böyle mi aydınlanacak?
Şemdinli
bir fırsattır
Bu
nasıl bir ilerleme?
Değişimi
anlamak ve Kürt sorununda akılcı çözüm
Bilimsiz
üniversite, hukuksuz adliye..
Türkiye’nin
AB üyeliği ne Sevr’dir, ne de Lozan…
AB ile müzakereler başlarken umutlar - kaygılar...
3
Ekim bir dönüm noktası olacak
Sevgisiz
bir ülke..
“Demokrat,
özgür ve çağdaş Kürtlerin sesi…”
Provokasyon
dumanları…
Asıl
ölüm susmaktır
PKK’yı muhatap yapan kim?
Erdoğan’ın son tavrı
Doğu Kürdistan’daki son
gelişmeler üzerine
Kürtçe
şu anda zincirlerle bağlı
Öcalan
İmralı´dan alınmalı
Derin Devlet ve PKK el ele..
Bir kez daha terör ve uluslararası sorunlar
üzerine
Bir toplum nasıl kandırılır?
Bazı dostların ardından
AKP Alevileri yok sayıyor
ÇIKAR YOL - III Buyrun,
örgüt de var, iş de!
Erdoğan’ın ABD gezisi: Türk tarafı
için düş kırıklığıürk
tarafı için düş kırıklığı
ÇIKAR YOL – II
Teslimiyete karşı ulusal seçenek
Fransız Referandumu üzerine düşünceler
ÇIKAR
YOL - I En başta umut gerekli
İşe
yaramaz bir karar…
NE
DEĞİŞMİŞ?.
Soykırım ve Yüzyıllık Nazizm
Kendi
ordusunun işgali altında…
Türkiye’nin
Kürt Politikası: Döverek Islah..
PKK’yı
kim çözsün?.
Dün
cami, bugün bayrak…
İstanbul
sorunu artık Kürdistan sorunudur
Ermeni Soykırımı ve Orhan Pamuk Olayı
Bir
kez daha laiklik sorunu ve Aleviler konusu
Ş
I M A R I K…
Kürt
Devleti ve Deli Dumrullar…
Dezînformasyon û Prowokasyon
Derin
Devlet Tiyatrosunda Kürtler
ve Türkler...
|