PSK PSK Bulten KOMKAR Roja Nû Weşan / Yayın Link Arşiv
Dengê Kurdistan
PSK
PSK Bulten
KOMKAR
Roja Nû
Weşan/Yayın
Arşiv
Link
Webmaster
psk@kurdistan.nu
 
 

DTP’nin temel yanlışı ne?

Kemal Burkay

Tüm alttan almalarına, ılımlı yumuşak hallerine, tüm söz vermelerine, yemin kasem etmelerine rağmen, DTP’lilerin Türk Parlamentosu’ndaki işlerinin zor olacağı belliydi. Bu zorluklar yemin öncesi başladı ve aralıksız devam ediyor.

Önce Sezer onlara ambargo koydu, Çankaya’ya çağrılmadılar. Bu, ”halk da seçse sizi tanımıyorum!” tavrıydı. Diyelim ki Sezer gidiciydi ve yalnız DTP’yi değil, elinden gelse AKP’yi de tanımayacaktı. Zaten yeni cumhurbaşkanını bile nerdeyse tanımadı. Görev teslimi sırasında takındığı hırçın tutum, basına açık bir devir teslim töreninden bile kaçınması malum…

Bunun ardından DTP’liler 30 Ağustos törenlerine de çağrılmadılar. Bence, iyi ki çağrılmadılar. Böylece, parlamentodaki yemini andıran zor, terletici bir işten onları kurtardılar. Hani gitseler bir türlü, gitmeseler bir türlü…

Ama Ahmet Türk buna pek öfkelendi, Genelkurmay’ı bölücülükle suçladı. ”30 Ağustos bizim de bayramımızdır, bu savaşta birlikte öldük!” diye cansiperane konuştu. (”Birlikte öldün de eline ne geçti!” diye adama sormazlar mı?.)

Buna rağmen yaranamadı, kullandığı ”bölücü” sözü yüzünden hakkında hemen soruşturma başlatıldı.. Oysa bu söz biz Kürtlere her allahın günü söylenmekte ve bunun için kimse hakkında soruşturma açılmamakta..

Genelkurmay, bu tavrının gerekçesini, ”ya tam da tören sırasında bir şehit haberi gelirse?” diye yorumladı..

Gerçi, tam bu sıralarda şehit asker haberi gelmediyse de, Şırnak’ta havadan bombalama sonucu 11 Kürt partizanı hayatını yitirdi. Besbelli, bu insanlar da gençti ve onlarınki de candı, onların da ana-babası, kardeşleri vardı.. Bombardımanda kimyasal silahlar kullanıldığı söylendi. (Aynı günlerde, Güney Kürdistan yetkilileri de Türk ordusunun Güney’e yönelik bombardımanda napalm kullandığını söylemişlerdi.) Buna yönelik kuşkular ciddi idi. Çünkü hem cesetler ailelerine teslim edilmedi, yani tarafsız bir tıbbi kontrolden kaçırıldı, hem de köylülerin bu bölgede otlayan atları, sığırları da zehirlenip öldüler.

Ahmet Türk bunu parlamentoya getirdi. Getirmesiyle birlikte hem Genelkurmay’ın, hem basındaki hınk deyicilerin salvolarına uğradı. Teröristlikle suçlandı. Başbakan Erdoğan bile vatanseverlik yarışı içinde kürsüye çıkıp ”Sen önce PKK’ya terörist de!” diye kükredi.

Oysa Ahmet Türk görevini yapmıştı. Demokratik bir ülkede böylesine ciddi bir iddia araştırılırdı. (Gerçi bu ülke demokratik filan olmadığı için mazur görülür!) Genelkurmay’ın tutumu elbet anlaşılır bir şeydir ve onun bu tavrının, işine gelmeyen sözü, düşünceyi, tutumu ”vatana ihanet” olarak nitelemesinin ilk örneği bu olay değil. Eğer kimyasal silah kullanılmışsa, kullandık demez. Bu hem suçlu hem güçlü tavrıdır. Ama Başbakan Erdoğan’ın tavrı da ondan geri kalmıyor. O da McChartist dalgaya kendini kolayca kaptırıyor.

Aynı günlerde Diyarbakır Belediye Başkanı’nın, Erdoğan’a yönelik olarak biraz gecikmiş bir meydan okuması geldi. Gecikmiş diyorum, çünkü Erdoğan’ın, 22 Temmuz seçimlerinin ardından ayağının tozuyla ve bir Roma kralı edasıyla, ”Diyarbakır ve Batman belediyelerini de istiyorum!” demesi, Baydemir’i ve tüm DTP’lileri kızdırsa yeridir.

Doğrusu, DTP’nin avukatlığı bana düşmese de, benim de bu sözlere canım sıkıldı. Bu sözler iki açıdan cansıkıcıydı. Birincisi, Sayın Erdoğan seçim sonuçlarını yanlış yorumluyordu. Sanki bölgeden aldığı oylar Kürt halkına büyük hizmetler yapmış olmasının karşılığı idi. Oysa Kürt halkının hak ve özgürlükleri yönünde hangi adımı atmış da bunları hak etmişti? Belli ki o, bu oyların darbecilere, CHP ve MHP’ye, yani şer cephesine iktidar olanağı vermemek için kendisine verildiğini göremiyor, kavrıyamıyordu.

İkincisi ise, Erdoğan, yerel yönetimleri bile tümden tekeline almaya çabalıyordu. Bu denli hırs, her şeyi kendi avucuna alma tutkusu hayra alamet değil. Erdoğan bunu yapacağına, Kürt halkının yalnızca ”mecburi” oylarını değil, ama asıl sevgi ve övgüsünü kazanmak için, demokratik hak ve özgürlük alanını genişletmeli, bu yolda somut adımlar atmalı. Ayrıca, yerel planda, kendi partisinin elinde olsun olmasın, Diyarbakır ve Batman da dahil, belediye hizmetlerine destek olmalı, bunun somut, elle tutulur örneklerini vermeli.

Oysa, şu geçen 4,5 yıllık dönemde bölge belediyelerine, özellikle de Diyarbakır’a bu desteği vermediği ortada. Baydemir, üslubundaki gereksiz meydan okuma tarzı bir yana, eleştirilerinde haklı. Onun Avrupa Birliği’nden ve diğer uluslararası kuruluşlardan sağladığı kaynaklarla gerçekleştirmek istediği projeler bile engellendi. Bunun hiç de bölge halkını kucaklayıcı olmadığı, partizanca bir tavır olduğu ortada.

Ama bu tartışmayla ilgili daha da ilginç olan, Diyarbakır Savcılığı’nın hemen Baydemir hakkında dava açmış olması. Bu kaçıncı dava ve bu nasıl anlayış? Kürt parlamenterleri ve yerel yöneticileri ağızlarını açmayacaklar mı, görüşlerini söylemiyecekler mi?

Tamam, onlarla tartışın, eleştirin, bu sizin hakkınız. Ama bu tehditler, dava furyaları, hukuku demoklesin kılıcı gibi kullanmalar ne oluyor?

Katiller, çeteler, uyuşturucu tacirleri, yolsuzluk şampiyonları için bile bir koruyucu zırh olan şu milletvekili dokunulmazlığı dahi onlar için işlemiyor!..

Baylar, tüm alttan almalarına, ılımlı yumuşak hallerine, söz vermelerine, yemin kasem etmelerine rağmen onları boğmakta kararlı mısınız?..

Sizden de şu göstermelik demokrasinizden de zaten bu beklenir!

                      *   *   *

Bu ilginç manzaranın bir de arka yüzü, iç yüzü var. Onu çoktandır görüp bilenler için değilse bile, saf, iyi niyetli vatandaşlar için gölgede veya karanlıkta kalan yüzü…

Militarist rejim yıllardır bir yandan İmralı’daki Öcalan eliyle PKK’ya, onun eliyle de DTP’ye, işine geldiği gibi yön veriyor. Duruma göre tam bir teslimiyet havasına sokuyor, duruma göre -yalancıktan da olsa- çıkışlar yaptırıyor.

Yani tam bir tazıya kaç, tavşana tut olayı…

Bunu  hükümet de çok iyi biliyor, basın da. Çünkü Öcalan, derin devlet tarafından aynı zamanda AKP’ye karşı da kullanılıyor. Ama hükümet gerçeği dile getirmekten korkuyor, militarist rejimle ipleri tümden koparmak istemiyor. Basın ise rejimle aynı dalga boyutunda, devlet sırlarını ortaya sermek istemiyor.. Ayrıca bundan korkuyor. Ortaya sermek isteyen Uğur Mumcu’nun başına gelenleri gördük..

Bunu PKK’nın dağdaki, kentteki, Avrupa’daki önde gelen kadroları da, DTP’yi yönetenler de, şu anda parlamentoda olanlar ve belediye başkanları da çok iyi biliyorlar. Ama onlar da şu ya da bu nedenle bu oyunu oynamaya, bu deveyi gütmeye adeta mahkum olmuşlar.. Eskiden Öcalan bağımsız Kürdistan ve silahlı mücadele derken, koşullar uygun mu değil mi diye düşünmeden peşinden koşarlardı. Şimdi ise Öcalan, bir Baykal gibi, bir Bahçeli gibi Türk üniter devletini savunuyor, Kemalizm edebiyatı yapıyor, onlar da peşinde…

Derin devletin taktiklerine uygun olarak Öcalan, PKK adını bırakıp KADEK adını alın diyor, öyle yapıyorlar; Kongra Gel olun diyor, oluyorlar. Bir süre sonra yeniden PKK adına dönüyor, onlar da dönüyorlar…

Derin devletin keyfine ve suflör Öcalan’ın buyruklarına uygun olarak, daha binanın temelleri oturmadan örgütlerini yıkıp yenisine geçiyorlar, yaz boz tahtası yapıyorlar… Ağacın toprakta kök salacak vakti olmuyor…

Derin devletin taktiklerine uygun olarak, Öcalan silah bırakın diyor, PKK bırakıyor; ”silah omuza!” diyor, omuza alıyorlar…

DTP’nin temel yanlışı, çıkmazı da işte bu.

Eğer DTP’liler eleştirileceklerse bunun için eleştirilmelidirler. Öcalan’la ilişkilerini koparacaklarsa bunun için koparmalıdırlar.

PKK’ya terörist demedikleri için değil, derin devletin Apo ile birlikte oynadığı bu rezil oyuna açıkça, yüreklice karşı çıkmadıkları, kölece boyun eğdikleri için eleştirilmelidirler.

Çünkü bu durum trajikomiktir. Böyle bir tutumla Kürt ulusal mücadelesine hizmet edilmez, ama çok büyük zarar verilir.

Bu tutumlarıyla kimse onları ciddiye almaz.

Türk devletine bile yaranamazlar.

Yazarın önceki yazılarından:

Yedi kızın acı öyküsü Yaşamadan Öldüler
Yakın tarihe kısa bir gezinti
Kürdistan gerçeği, Kürt ulusal sorunu ve onurlu tavır
Türk dış politikasının rüşvetleri…
Yezidi Kürtlere yapılan saldırı
Türk Parlamentosu ve Kürtler
Seçimlerde Türkiye solu, Kürt Ulusal hareketi
22 Temmuz Seçimleri üzerine
Orman yangınları kimin işi?
Dink Davası ve Sivas
Bir mum yakmaya devam…
Kuzeyde bir hafta
Norveç sınırı, Laponlar, beyaz geceler…
Darbe ayağa düştü
Darbe planı işlemekte
Barzani “PKK terörü”nü destekliyor mu?
Hükümet gerçekleri halka anlatmalı
Sayın Sezer, nereden nereye!
Son terör eylemlerinin ardında kimlerin eli  var?
Sistem ne laik ne demokrat
“Dil Devrimi” ve “Güneş Dil Teorisi” komedisi
“Türk Tarih Tezi” komedisi
Paşalar Cumhuriyeti, berdevam mı?.
Kürt Dili nasıl kurtulur?
Türk medyası ya da Yalancı Çoban
General, istifa et!
Heyy, orada bir Müslüman yok mu?!.
Irkçı görüşlerin temeli yalan ve safsata-2
Türk-İslam sentezi ve Kürtler, Aleviler...
Irkçı görüşlerin temeli yalan ve safsata-1
Kim olursa olsun!
“Bu ırkçılık nerden çıktı?!”
Aman, 301’i değiştirmeyin!
Yanlışta direnenler, Sopayı çözüm sananlar...
“Halkın oyları” ve çıkar yol
Türkiye batağa nasıl saplandı..
Kerkük Kürdistan’a katılırsa...
Gerçek katil kim?
Ankara Konferansı üzerine
AB’ye sırtını dönen Türkiye’de Savaş hazırlığı mı, blöf mü?
Saddam cezasını buldu
Çıkara dayalı yanlış hesaplar
AB’nin son kararı üzerine
Baker Raporu ölü mü doğdu?
PKK neden taktik değiştirdi?
İlkesizlik ve Irak’ta çözüm
Bir kez daha Ermeni sorunu üzerine
Değişime direnen Türkiye
Sel, yangın vb. “doğal felaketler” üzerine..
Kürdistan, zenginlik içinde yoksul ülke..
Bir şarkı, bir şiir
Fransız Parlamentosu’nun kararı Ve Cezayir..
En büyük devletsiz ulus..
Oyunu gerçek sanmak-2
Oyunu gerçek sanmak.. (1)
Ana-babalar kirli savaşı sorgulamalı
Linç salgını yayılırken…
Lübnan’dan uzak dur, Kürdistan’a hücum!..
Uygarlıklar Savaşı mı?
Türkiye’nin Kerkük Sorunu!
Halkı yalanla besleyen rejimler…
Irak’ı bekleyen: Ya üçlü konfederasyon, ya üç ayrı devlet
Bölgemizde ve Dünyada barış ve istikrar için..
Statükonun yıkımına kim ağlar?
Terör ve PKK bahane, Hedefler çok başka…
Hürriyet’in tehlike çanları!
Kırk katır mı, kırk satır mı?..
Demirel, Çiller, Ağar, Güreş… Bunlar tanık mı, sanık mı?.
Şemdin’in yakalanması, destanlar, balonlar…
Başı türbanlı bir kadın neden cumhurbaşkanı olmasın?..
Çetelerle mücadelede hükümete destek vermeli
Ülkeyi esir alan ahtapot...
Sular ısınırken...
”Sanki herkes kör, herkes zincirlerle bağlı…”
Bu bir darbe değil mi?
Terör ne, terörizm ne?
TBMM Başkanı Arınç’ın kunuşması ve demokrasi üzerine..
Şemdinli’deki askeri yığınak neyin nesi?..
Rejimin Kürt halkına topyekün saldırısı
Baş terörist kim, PKK mı, Türk devleti mi?
Önyargı, tutku ve akıl...
Derin devlet oyununda Rejisör, figüran ve seyirci…
Suç ve Ceza
Yine bir şeyler dönüyor…
Sistem çürümüş, dökülüyor
Irak’ta iç savaş kaygısı ve kendi kendine gelin güvey olanlar..
ŞOVENİZMİN ESİR ALDIĞI BEYİNLER (*)
At izi it izine karışırken..
HAMAS ve PKK…

Sağduyu ve hoşgörü gerekli
Şemdinli’nin üstü örtülüyor
Adalet mi rezalet mi?.
Genelkurmay Gladyosuna sahip çıktı!
Türk Gladyosu tasfiye edilmedikçe…
Yalancının mumu yatsıya kadar yanar
“Demokratik Cumhuriyet”in patenti Bay Öcalan’ın mı?
Türk rejimi neden Apo´ya sarıldı?
Kürt sorununa çözüm çeşitlemeleri üzerine…
Türkiye Kürtler konusunda İran’ın bile çok gerisinde…
Erdoğan’ın Şemdinli ziyareti ve alt kimlik-üst kimlik üzerine
Paris olayları ve küreselleşme üzerine
Olaylar böyle mi aydınlanacak?
Şemdinli bir fırsattır
Bu nasıl bir ilerleme?

Değişimi anlamak ve Kürt sorununda akılcı çözüm
Bilimsiz üniversite, hukuksuz adliye..
Türkiye’nin AB üyeliği ne Sevr’dir, ne de Lozan…
AB ile müzakereler başlarken umutlar - kaygılar...
3 Ekim bir dönüm noktası olacak
Sevgisiz bir ülke..
“Demokrat, özgür ve çağdaş Kürtlerin sesi…”
Provokasyon dumanları…
Asıl ölüm susmaktır
PKK’yı muhatap yapan kim?
Erdoğan’ın son tavrı
Doğu Kürdistan’daki son gelişmeler üzerine
Kürtçe şu anda zincirlerle bağlı
Öcalan İmralı´dan alınmalı
Derin Devlet ve PKK el ele..
Bir kez daha terör ve uluslararası sorunlar üzerine
Bir toplum nasıl kandırılır?
Bazı dostların ardından
AKP Alevileri yok sayıyor
ÇIKAR YOL - III Buyrun, örgüt de var, iş de!
Erdoğan’ın ABD gezisi: Türk tarafı için düş kırıklığıürk tarafı için düş kırıklığı
ÇIKAR YOL – II Teslimiyete karşı ulusal seçenek
Fransız Referandumu üzerine düşünceler

ÇIKAR YOL - I En başta umut gerekli
İşe yaramaz bir karar…
NE DEĞİŞMİŞ?.
Soykırım ve Yüzyıllık Nazizm
Kendi ordusunun işgali altında…
Türkiye’nin Kürt Politikası: Döverek Islah..
PKK’yı kim çözsün?.
Dün cami, bugün bayrak…
İstanbul sorunu artık Kürdistan sorunudur
Ermeni Soykırımı ve Orhan Pamuk Olayı
Bir kez daha laiklik sorunu ve Aleviler konusu
Ş I M A R I K…
Kürt Devleti ve Deli Dumrullar…
Dezînformasyon û Prowokasyon

Derin Devlet Tiyatrosunda Kürtler ve Türkler...

 

 

 
 
PSK Bulten © 2007