PSK PSK Bulten KOMKAR Roja Nû Weşan / Yayın Link Arşiv
Dengê Kurdistan
PSK
PSK Bulten
KOMKAR
Roja Nû
Weşan/Yayın
Arşiv
Link
Webmaster
psk@kurdistan.nu
 
 

Nasıl bir anayasa? – 3
Militarizm barışa, demokrasiye, gelişmeye engel

Kemal Burkay

”Nasıl bir anayasa?” başlıklı yazımın 1. bölümünde, Türkiye’nin demokratikleşmesi için  yapılması gereken temel dönüşümleri Kemalizmin ve militarizmin hegemonyasından kurtulma, yönetimin şeffaflaşması, çağdaş demokrasiler düzeyinde bir insan hakları standardı, lafta değil, gerçek bir laiklik ve Kürt sorununun çözümü olduğunu, yeni anayasa bu köklü düzenlemeleri yapmadıkça ona sivil ve demokratik denemiyeceğini söylemiştim.

Bunu izleyen bölümde toplumun önünde bir ayak bağına dönüşmüş Kemalizm üzerinde durdum. Şimdi de ülkeyi bir cendere gibi sıkıştıran militarizmden söz etmek istiyorum.

Yazımın 1. bölümünde bu konuda şöyle demiştim: 

Türkiye’nin demokratikleşmesinin önemli koşullarından biri de militarizmin vesayetinden kurtulmasıdır. Militarizm daha Osmanlı’nın son döneminde toplum yaşamına musallat oldu, Cumhuriyet döneminde, özellikle de malum darbeler (27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat) döneminde daha da güçlendi. Toplum her alanda, yargıyı ve üniversiteyi, hatta basını denetim altına alan askeri oligarşinin vesayeti altına düştü.

Türkiye bu durumdan kurtulmadıkça özgürleşemez, demokratikleşemez ve zaptiye kafasıyla öteki sorunlarını da çözemez.

Bu ülkede yıllardır son sözü söyleyenin hükümet, parlamento veya yargı değil, askerler olduğu bir sır değil. Tüm temel politikaları onlar belirliyor, ya da onların karşı çıktığı, onay vermediği politikalar hayata geçmiyor.

Askerlerin müdahalesi salt kendi uzmanlık alanları olan askeri konulara, güvenlik sorunlarına özgü değil. Kaldı ki demokratik bir ülkede bu konuda bile temel politikaları, askerlerin görüşünü de aldıktan sonra, ülkeyi yöneten sivillerin vermesi gerekir. Fransız Başbakanı Clemanceau’nun deyişiyle, savaş bile “sadece askerlere bırakılamıyacak kadar ciddi bir iştir.” Ne var ki bu ülkede askerler, ülkenin güvenlik politikalarını belirleme hakkını kendilerinde görme bir yana, bunun dışında da önemli-önemsiz her konuda kendilerini bilgili, donanımlı ve yetkili sanmaktalar.. Kürt sorununun çözümü, Kıbrıs sorunu, Ermeni sorunu, Hıristiyan azınlıkların hakları, AB’ye üyelik, insan hakları, laiklik sorunu, eğitim, kültür, hatta kadastro işleri dahil, hemen her sorunu “vatanın ve milletin birliği-bütünlüğü, ülkenin güvenliği” ile bağlantılandırmakta ve kendi yetki alanlarına sokmaktalar.

Kürt sorunu zaten malum. Kürtlere karşı izlenen inkar ve baskı politikası Cumhuriyet döneminin temel bir politikası, “resmi politika...” Ama bunun yürümediği, sorunun bu yöntemle çözülmediği, zamanla daha da ağırlaştığı ve bunun ülkeye büyük zararlar verdiği sivil politikacılarca da zaman zaman anlaşılıyor. Politikaları yumuşatmak, reform çabaları gündeme geliyor. Ve bunlar gündeme gelir gelmez, generaller homurdanıyorlar. “İhanet” sözleri, tehditler havada uçuşuyor. Bunu gören politikacılar hemen çark ediyorlar.

Örneğin şu arapsaçına dönüşen PKK ve “terör” olayı... Aslında PKK’yı bile ortaya çıkaran söz konusu baskı yöntemleri ve militarist politikalardır. Eğer hak isteyen Kürt halkının üzerine bu denli hışımla gidilmeseydi, sorun çözmenin barışçı yolları açık tutulsaydı, ne PKK olurdu ne de bu “düşük yoğunluklu” iç savaş... Türk aydınları da bunun farkında ve zaman zaman dile getiriyorlar. Aslında şimdi de “terör” denen şeyi sona erdirmenin, ölümleri acıları durdurmanın kolay yolları var. Bir genel af ve legal politika için kanalların açılması PKK’yı dağdan indirir. Ama generaller ve onların dümen suyundaki kesimler buna şiddetle karşı. Bunlar af sözcüğünü duymak istemiyorlar, Kürtlerin legal planda serbestçe siyaset yapmasına karşılar.

Peki bunun Türkiye’ye bir yararı var mı? Bu tutumla çözüm mümkün mü?

Militarist politikaların Kürt sorununun çüzümü önünde engel olduğu açık. Kıbrıs sorununda da aynı şey söz konusu. Adanın yarısını işgal etmek yetmiyormuş gibi, Militarist güçler yıllardır, sivillerin barış ve çözüm yönünde en küçük bir adım atmasını ihanet ve vatan satıcılığı sayıp engelliyorlar.

Laik geçinen militarist kesim, türban takan genç kızların okuma hakları önünde direniyor, sivillerin bu alanda da adım atmasına, bir çözüm üretmesine meydan vermiyor, sivil yönetimi darbeyle tehdit ediyor. Öte yandan, laikliğe asıl aykırı olan zorunlu din dersleriyle, diyanet işleri teşkilatıyla ilgili olarak hiç de sesi çıkmıyor. Üstelik bu düzenleme ve uygulamaların asıl sorumlusu kendisi.

Militarist güçler AB’ye karşılar; çünkü insan haklarına, temel özgürlüklere karşılar. AB hukukunun getireceği gelişmelerden kendi hesaplarına kaygılanıyor, imtiyazlarını yitirmekten korkuyor, ama bunu “vatan millet” edebiyatıyla perdeliyorlar.

Generallerin düşünce özgürlüğüne karşı olmaları, “301’e sakın dokunmayın” demeleri, Kopenhag Kriterleri kapsamında atılan bazı demokratik adımlara öfke duymaları da bu nedenledir.

Türkiye’nin generalleri, AB ülkelerinin generalleri gibi doğal, sıradan olmak istemiyorlar.

Militarizm bu gücünü, başta 12 Eylül faşizan anayasası olmak üzere bir dizi antidemokratik yasadan ve düzenlemeden alıyor. İç Hizmet Kanunu bunlardan biri ve komutanlar darbe hakkını (!) buradan aldıkları iddiasındalar.. MGK ise, politikaları belirlemek için kullandıkları en önemli kurumlardan biri. Generallerin, “Milli Güvenlik Siyaset Belgesi” diye, her dönem yeniledikleri, hükümeti bile bağlayan, gizli anayasaları bile var! Yüksek Askeri Şura’nın aldığı kararlar yargı denetimine tabi değil. Zaten askeri yargı, yargı sistemini iki başlı hale getiriyor, sivilleri bile askeri yargı önüne sürüklüyor. Askeri yargının ise yargı olmadığı, gerçekte emir komuta zinciri ile çalıştığını söylemeye gerek yok.

Askerler öylesine imtiyazlı ki, Genelkurmay Başkanı, herhangi bir demokratik ülkede olduğu gibi Milli Savunma Bakanlığı’na bağlı değil, doğrudan Başbakan’a bağlı. Aslında bu bile lafta bir bağlılık. Bu ülkede genelkurmay başkanları canları istedikçe başbakana da, hükümete de parlamentoya da rest çekiyorlar.

Sorun, Türk generalleri ve üst dereceli subaylar bakımından sadece olağanüstü siyasi yetkiler ve böylesi bir statü değil. Türk ordusunun üst dereceli subayları aynı zamanda ekonomik alanda da imtiyazlı bir satüye sahipler. Türkiye’nin büyük holdinglerinden birine dönüşen OYAK bunun önemli araçlarından biri. Üstelik birçok bakımdan imtiyazlı bir kurum. “Güvenlik” vb. gerekçelerle denetimden muaf...

Generaller tüm bunların demokrasiyle, açıklıkla, AB hukukuyla bağdaşmadığının farkındalar. AB’ye karşı olmaları bu nedenledir.

Böylece militarist güçler, ellerindeki silah gücüne dayanarak değişimin önüne dikilmişlerdir, ülkenin tüm temel sorunlarının çözümünü engellemekteler. Üretime, eğitime, sağlığa ve benzer olumlu, yapıcı alanlara harcanabilecek önemli kaynakların silaha ve savaşa gitmesine yol açarak ülkenin ekonomik ve sosyal gelişmesini engellemekteler.

Militarist güçlerin bu imtiyazlarına son verilmedikçe, sivil siyaset üzerindeki asker vesayeti son bulmadıkça, ordu kışlasına çekilmedikçe Türkiye’nin barışa ulaşması, gelişmesi, demokratikleşmesi hayaldır.

Yeni ve sivil bir anayasanın bu işi ele alıp, bu alanda köklü değişiklikler yapması bu nedenle gereklidir. MGK ya tümden kaldırılmalı, ya da bir danışma organına çevrilmeli. Genelkurmay Başkanı, Milli Savunma Bakanı’na bağlanmalı. Askeri Yargıtay ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesi kaldırılmalı. Askeri mahkemeler yalnızca ordu mensuplarının disiplin cezalarına bakmalı. YAŞ kararları yargı denetimine tabi olmalı. Subayların da tüm memurların da işledikleri suçlardan dolayı normal vatandaş gibi normal mahkemeler (tabii yargıç) önünde hesap vermeleri sağlanmalı. OYAK’ın imtiyazlarına son verilerek bu holding özelleştirilmeli. Ordunun eli siyasetten de ticaretten de çekilmeli. Özetle ordu sivil denetim altına alınmalı.

Bütün bunların başarılması, yani yeni sivil anayasanın ve öteki yasa, tüzük vs’nin militarist kayıt ve bağlardan kurtarılması acaba şu koşullarda kolay mı? Bunun zorlukları ortada. Silahlı gücü ellerinde tutanlar buna kolay kolay evet demiyecekler ve demiyorlar. Ama bu olmadan da ne sivil ve demokratik anayasa olur, ne de demokratik bir toplum.

Toplum ve sivil güçler, barış, özgürlük ve insanca bir yaşam için bunun mücadelesini vermek zorundalar. Bu, gözüpeklik ve kararlılık isteyen bir mücadele. 

Yazarın önceki yazılarından:

Türkiye Malezya olur mu? Keşke olabilse!
Nasıl bir anayasa? – 2 Kemalizm ayak bağı oldu
Nasıl bir anayasa?
Bir genel af  ”PKK sorununu” bitirir mi?
DTP’nin temel yanlışı ne?
Yedi kızın acı öyküsü Yaşamadan Öldüler
Yakın tarihe kısa bir gezinti
Kürdistan gerçeği, Kürt ulusal sorunu ve onurlu tavır
Türk dış politikasının rüşvetleri…
Yezidi Kürtlere yapılan saldırı
Türk Parlamentosu ve Kürtler
Seçimlerde Türkiye solu, Kürt Ulusal hareketi
22 Temmuz Seçimleri üzerine
Orman yangınları kimin işi?
Dink Davası ve Sivas
Bir mum yakmaya devam…
Kuzeyde bir hafta
Norveç sınırı, Laponlar, beyaz geceler…
Darbe ayağa düştü
Darbe planı işlemekte
Barzani “PKK terörü”nü destekliyor mu?
Hükümet gerçekleri halka anlatmalı
Sayın Sezer, nereden nereye!
Son terör eylemlerinin ardında kimlerin eli  var?
Sistem ne laik ne demokrat
“Dil Devrimi” ve “Güneş Dil Teorisi” komedisi
“Türk Tarih Tezi” komedisi
Paşalar Cumhuriyeti, berdevam mı?.
Kürt Dili nasıl kurtulur?
Türk medyası ya da Yalancı Çoban
General, istifa et!
Heyy, orada bir Müslüman yok mu?!.
Irkçı görüşlerin temeli yalan ve safsata-2
Türk-İslam sentezi ve Kürtler, Aleviler...
Irkçı görüşlerin temeli yalan ve safsata-1
Kim olursa olsun!
“Bu ırkçılık nerden çıktı?!”
Aman, 301’i değiştirmeyin!
Yanlışta direnenler, Sopayı çözüm sananlar...
“Halkın oyları” ve çıkar yol
Türkiye batağa nasıl saplandı..
Kerkük Kürdistan’a katılırsa...
Gerçek katil kim?
Ankara Konferansı üzerine
AB’ye sırtını dönen Türkiye’de Savaş hazırlığı mı, blöf mü?
Saddam cezasını buldu
Çıkara dayalı yanlış hesaplar
AB’nin son kararı üzerine
Baker Raporu ölü mü doğdu?
PKK neden taktik değiştirdi?
İlkesizlik ve Irak’ta çözüm
Bir kez daha Ermeni sorunu üzerine
Değişime direnen Türkiye
Sel, yangın vb. “doğal felaketler” üzerine..
Kürdistan, zenginlik içinde yoksul ülke..
Bir şarkı, bir şiir
Fransız Parlamentosu’nun kararı Ve Cezayir..
En büyük devletsiz ulus..
Oyunu gerçek sanmak-2
Oyunu gerçek sanmak.. (1)
Ana-babalar kirli savaşı sorgulamalı
Linç salgını yayılırken…
Lübnan’dan uzak dur, Kürdistan’a hücum!..
Uygarlıklar Savaşı mı?
Türkiye’nin Kerkük Sorunu!
Halkı yalanla besleyen rejimler…
Irak’ı bekleyen: Ya üçlü konfederasyon, ya üç ayrı devlet
Bölgemizde ve Dünyada barış ve istikrar için..
Statükonun yıkımına kim ağlar?
Terör ve PKK bahane, Hedefler çok başka…
Hürriyet’in tehlike çanları!
Kırk katır mı, kırk satır mı?..
Demirel, Çiller, Ağar, Güreş… Bunlar tanık mı, sanık mı?.
Şemdin’in yakalanması, destanlar, balonlar…
Başı türbanlı bir kadın neden cumhurbaşkanı olmasın?..
Çetelerle mücadelede hükümete destek vermeli
Ülkeyi esir alan ahtapot...
Sular ısınırken...
”Sanki herkes kör, herkes zincirlerle bağlı…”
Bu bir darbe değil mi?
Terör ne, terörizm ne?
TBMM Başkanı Arınç’ın kunuşması ve demokrasi üzerine..
Şemdinli’deki askeri yığınak neyin nesi?..
Rejimin Kürt halkına topyekün saldırısı
Baş terörist kim, PKK mı, Türk devleti mi?
Önyargı, tutku ve akıl...
Derin devlet oyununda Rejisör, figüran ve seyirci…
Suç ve Ceza
Yine bir şeyler dönüyor…
Sistem çürümüş, dökülüyor
Irak’ta iç savaş kaygısı ve kendi kendine gelin güvey olanlar..
ŞOVENİZMİN ESİR ALDIĞI BEYİNLER (*)
At izi it izine karışırken..
HAMAS ve PKK…

Sağduyu ve hoşgörü gerekli
Şemdinli’nin üstü örtülüyor
Adalet mi rezalet mi?.
Genelkurmay Gladyosuna sahip çıktı!
Türk Gladyosu tasfiye edilmedikçe…
Yalancının mumu yatsıya kadar yanar
“Demokratik Cumhuriyet”in patenti Bay Öcalan’ın mı?
Türk rejimi neden Apo´ya sarıldı?
Kürt sorununa çözüm çeşitlemeleri üzerine…
Türkiye Kürtler konusunda İran’ın bile çok gerisinde…
Erdoğan’ın Şemdinli ziyareti ve alt kimlik-üst kimlik üzerine
Paris olayları ve küreselleşme üzerine
Olaylar böyle mi aydınlanacak?
Şemdinli bir fırsattır
Bu nasıl bir ilerleme?

Değişimi anlamak ve Kürt sorununda akılcı çözüm
Bilimsiz üniversite, hukuksuz adliye..
Türkiye’nin AB üyeliği ne Sevr’dir, ne de Lozan…
AB ile müzakereler başlarken umutlar - kaygılar...
3 Ekim bir dönüm noktası olacak
Sevgisiz bir ülke..
“Demokrat, özgür ve çağdaş Kürtlerin sesi…”
Provokasyon dumanları…
Asıl ölüm susmaktır
PKK’yı muhatap yapan kim?
Erdoğan’ın son tavrı
Doğu Kürdistan’daki son gelişmeler üzerine
Kürtçe şu anda zincirlerle bağlı
Öcalan İmralı´dan alınmalı
Derin Devlet ve PKK el ele..
Bir kez daha terör ve uluslararası sorunlar üzerine
Bir toplum nasıl kandırılır?
Bazı dostların ardından
AKP Alevileri yok sayıyor
ÇIKAR YOL - III Buyrun, örgüt de var, iş de!
Erdoğan’ın ABD gezisi: Türk tarafı için düş kırıklığıürk tarafı için düş kırıklığı
ÇIKAR YOL – II Teslimiyete karşı ulusal seçenek
Fransız Referandumu üzerine düşünceler

ÇIKAR YOL - I En başta umut gerekli
İşe yaramaz bir karar…
NE DEĞİŞMİŞ?.
Soykırım ve Yüzyıllık Nazizm
Kendi ordusunun işgali altında…
Türkiye’nin Kürt Politikası: Döverek Islah..
PKK’yı kim çözsün?.
Dün cami, bugün bayrak…
İstanbul sorunu artık Kürdistan sorunudur
Ermeni Soykırımı ve Orhan Pamuk Olayı
Bir kez daha laiklik sorunu ve Aleviler konusu
Ş I M A R I K…
Kürt Devleti ve Deli Dumrullar…
Dezînformasyon û Prowokasyon

Derin Devlet Tiyatrosunda Kürtler ve Türkler...

 

 

 
 
PSK Bulten © 2007