Oyunun yeni perdesi ve değişen
taktikler
Kemal Burkay
ABD’nin Irak’ı işgal ettiği 2003 yılından
beri, Irak’ın tüm komşuları gibi Türkiye de
çok tedirgindi, hatta ötekilerden belki iki-üç kat fazla.
Bu komşuların tümü de Irak’ta demokratik bir rejimin
kurulmasından büyük endişeye kapılmışlardı.
Bu, bölgedeki diktatörlükler ve orta çağ rejimleri için
kötü örnek olurdu. Türkiye, İran ve Suriye içinse, Irak’ta
aynı zamanda federal bir rejimin kuruluyor olması,
iki kat daha korkutucuydu. Sınırları içinde
farklı etnik grupları, özellikle de Kürdistan’ın
birer parçasını tutan bu ülkeler paniğe kapılmışlardı.
Bu nedenle bölge ülkeleri bu süreci sabote etmek için ellerinden
geleni yaptılar. ”Direnişçiler” dedikleri azgın,
hiçbir kural tanımaz, acımasız terör gruplarına
el altından destek verdiler. O güne kadar ABD’nin bölgedeki
en sadık müttefiki, ”dostu”, gerçekte NATO’nun bölgedeki
ileri karakolu ve ABD’nin uydusu olan Türkiye, Kürt halkının
Irak sınırları içinde de olsa özgürleşmesinden
duyduğu büyük korku ve panikle bir ABD düşmanına
dönüşmeye başladı.
Türkiye ABD’nin Irak’taki varlığından rahatsızlığını
açıkça dile getirdi, onu ve Güney Kürdistan yönetimini
güç duruma düşürmek için, aynen İran, Suriye ve
Suudi Arabistan’la birlikte terörist grupları el altından
var gücüyle destekledi. Bu amaçla, Türkiye’de dönem dönem
devlet himayesine mazhar olmuş, Çeçenistan’da, Bosna’da
ve bizzat yurt içinde kullanılmış olan Hizbullah,
İslami Cihad ve benzeri radikal İslamcı örgütlerin
kalıntıları Irak’a ve Güney Kürdistan’a yönlendirildi.
Türkmenler içinde yeni gruplar devşirilip eğitilerek
eylem alanına sürüldü.
Türk devleti neden PKK’ya tümden silah bırakma yolunu
açmadı?
Türkiye’nin bu amaçla kullanmayı planladığı
örgütlerden biri de PKK idi. PKK’nın silahlı güçlerinin
bir bölümü zaten eskiden beri Güney Kürdistan’ın Türkiye
sınırına yakın bölgelerinde üslenmişti.
1999 yılında, Öcalan’nın yakalanıp hizmete
alınmasının ardından, PKK’nın diğer
gerilla güçleri de, 500 kadarı ”lazım olur” anlayışıyla
Kuzey Kürdistan’da alıkonarak, diğerleri tümüyle
Güney Kürdistan’a geçirildi.
PKK silahları tek yanlı susturmuştu ve bir
genel af çıkarılsa tümüyle bırakmaya da hazırdı.
Bunu İmralı’daki Öcalan da, örgütün diğer sözcüleri
de o dönemde açıkça dile getirdiler. Nitekim PKK 4-5
yıl süreyle tek kurşun sıkmadı. Peki Türk
devleti, terörist diye üstüne bu kadar demagoji yaptığı,
bir öcüye, dağdaki kurda dönüştürdüğü PKK’ya,
o dönemde tümüyle silah bıraktırmak için eline geçmiş
bu altın fırsatı neden kullanmadı? Kullanmadı,
çünkü teslim olmuş Apo eliyle kontrolüne aldığı
PKK’dan yararlanmayı düşündü; hem içerdeki, hem
dışardaki Kürtlere karşı…
Teslim olmuş, Kürt halkının tüm temel istemlerine
sırtını dönmüş, üniter devleti, Kemalizmi,
tek ulusu, tek bayrağı, tek resmi dili savunur hale
gelmiş PKK bu devlet için nimetti. Onu içerde Kürt muhalefetinin
toparlanmasına, yeni bir seçenek oluşturmasına
karşı kullandı. Sahnede yine PKK varolmakta
devam etti. Yeni bir seçenek yaratmaya yönelik girişimler
şu veya bu yöntemle bastırıldı. Örneğin
bize Türk medyasında ambargo konurken, Hikmet Fidan gibi
muhalifler katledildiler…
PKK, militarist ve statükocu güçler tarafından, aynı
zamanda Türkiye’nin AB üyeliğine ve demokratikleşme
çabalarına karşı kullanıldı. İçerde
kitleler terör öcüsüyle korkutuldu, ülke bölünecek dendi.
Dış kamuoyu da yine ”PKK terörü” gerekçesiyle etkilendi,
”Türkiye’nin koşulları farklı,” dendi…
PKK’yı Güney Kürdistan’a karşı kullanma
planı
Geçmişte de PKK birkaç kez, Dörtlü İttifak (Ttürkiye,
İran, Irak ve Suriye) tarafından Güney Kürdistan’a
karşı kullanılmıştı. Örneğin
daha Birinci Körfez Savaşı’nın ardından,
1992’de, Güney Kürdistan fiilen özgürleşip orada bir
Kürt Parlamentosu ve Hükümeti oluşunca, Suriye’nin işareti
üzerine PKK, akıl almaz bir şekilde, söz konusu
federasyon ilanının ihanet olduğunu ileri sürerek
Güney’deki taze Kürt ulusal yönetimine savaş açtı.
(O dönemde Öcalan ve partisi Şam’ın yönlendirmesinde
idi ve kendisinden bu istenmişti…) Bu savaş Türkiye’nin,
İran’ın ve Bağdat rejiminin de tam istediği
şeydi. PKK ile Güneyli Kürtler arasında çatışma
aylarca devam etti, sonuçta PKK yenilgiye uğradı
ve bölgedeki PKK güçlerine komuta eden Osman Öcalan teslim
oldu. Apo’nun -ve herhalde aynı zamanda efendilerinin-
buna çok canı sıkıldı, ”son kurşuna
kadar savaşmalıydınız!” dedi ve bunu yapmadığı
için kardeşini ihanetle suçladı. Osman, bu suçlama
nedeniyle kellesini zor kurtardı…
Daha sonraki yıllarda da PKK, Güneyli Kürtlere karşı
birhayli savaştı. Güneyli Kürt örgütleri de (KDP
ile KYB), kendi aralarındaki iktidar savaşında
PKK’yı birbirlerine karşı kullanmaya çalıştılar.
Bundan özellikle Türkiye yararlandı. Bazen KDP’nin, Bazen
KYB’nin desteğini alarak PKK’ya karşı operasyonlar
yaptı. Onların arasına ”barış gücü”
olarark girdi ve bu süreç boyunca Güney Kürdistan’a yerleşti,
askeri üsler kurdu, MİT bölgeye kök saldı…
İşte Türk devleti sekiz yıl önce, yani Apo’nun
yakalanmasının ardından, PKK’nın gerilla
güçlerini Güney Kürdistan’a geçirmesini tercih ederken amacı,
onları Güneyli Kürtlere karşı kullanmaktı.
Nitekim Apo, avukatları yoluyla –ve ayrıca telefonla!-
pek çok kez örgütüne, Güney Kürdistan yönetimini suçlayıcı
mesajlar gönderdi, PKK’yı, Güney’e karşı savaşması
için kışkırttı.
Ne var ki bu kışkırtmalar ilk kez fazla işe
yaramadı. Çünkü PKK’nın bölgedeki komutanları
ve genel olarak siyasi kadroları, Öcalan’a sözde bağlılıklarını
ve övgülerini sürdürseler bile, Güney’deki Kürt yönetimi ile
bir savaşa tutuşmanın Kürt halkının
yararına olmadığının farkında
idiler. Ayrıca, hem KDP ile YNK kendi aralarındaki
çatışmaya son verdikleri, hem de Irak ABD tarafından
işgal edilip Kürdistan Bölgesi Yönetimi ABD ile müttefik
haline geldiği için, böylesi bir çatışma kendileri
bakımından intihar olurdu.
Taktik değişiyor
Türk militarizmi PKK’yı güneyli Kürtlerle çatışmaya
sokmayı başaramayınca, bu kez taktik değiştirdi.
Adını ve programını tümden terk etmiş,
önce KADEK, sonra ”Kongra Gel” olmuş, güvercinleşmiş;
”demokratik cumhuriyet”, sonra ”demokratik konfederasyon”,
sonra ”demokratik özerklik” gibi, içeriği boş biçimde
kullandığı kavramlar ve sloganlarla Kürt toplumunu
oyalayan PKK, İmralı yoluyla yeniden şahinleştirildi;
adı geri verildi ve savaş nizamına sokuldu!
İçerde gerilimi, şovenizmi yükseltmek için Türk
ordusu ile PKK arasında bir danışıklı
dövüş devreye kondu. (Elbet bundan ne sıradan er
ve subayların, ne de PKK gerillalarının haberi
vardı, hala da yok!) Ordu, bir dönem ”lazım olur”
diye yurt içinde tutulmuş, orda burda eylemsiz beklemekte
olan gerillaların üzerine sürüldü, zoraki çatışmalar
yaratıldı ve napalm bombası bile kullanılıp
kıyımlar yapıldı. Bunu Diyarbakır,
Batman gibi yerlerde protesto gösterileri ve çoluk-çocuğa
yönelik kıyımlar izledi… JİTEM ve benzeri devlete
bağlı güçler ve çeteler eliyle orda burda bombalar
patlatıldı. Bir yandan da, ”PKK’yı barındırdığı,
eğittiği, C-4 patlayıcılarıyla donatarak
eylem için Türkiye’ye soktuğu” iddialarıyla, Güney
Kürdistan yönetimi suçlandı. Yaratılan gerilim tırmanarak
son sınır provokasyonlarına kadar (Şırnak-Gabar
ve Dağlıca) geldi.
Her şey içeriye ve dışarıya ”PKK terörü”
olarak sunuldu. Bu bahane edilerek ABD ve Güney Kürdistan
yönetimi ağır biçimde suçlandı, Kürt liderlere
hakaretler ve tehditler yağdırıldı. Sınıra
yığılan 150-200 bin kişilik ordu, bugün
yarın Güney’e karşı geniş boyutlu bir
operasyon yapacakmış, hatta ABD ve Güney Kürdistan
silahlı güçleriyle bir çatışma bile göze alınmış
gibi gözü kara bir savaş hazırlığı
manzarası sergilendi. Elbet Amerika ile çatışmayı
göze almaları beklenemezdi ve bu bir psikolojik propaganda
idi. Biz o zaman da, Türkiye’nin bunca farfarasının
asıl amacının ABD’yi ve Güney Kürdistan Yönetimi’ni,
PKK’ya karşı bazı tedbirler almaya, harekete
geçirmeye yönelik olduğu kanısında idik. Bir
başka deyişle Türkiye’nin amacı bir kez daha
Kürtleri kendi aralarında çatıştırmak
ve ABD’yi de bu işe ortak etmekti.
Son gelişmelerle bu taktiğin, henüz tam hedefine
varmış olmasa da, beklenen sonuçları vermeye
başladığı görülüyor. ABD Türkiye’nin tehdit
ve şantajlarını ciddiye alarak harekete geçti,
PKK’yı düşman diye suçlayarak karşısına
aldı, Türkiye ile istihbarat paylaşımını
ve belli sınırlar içinde, Türk ordusu ile Kürdistan
Bölgesel Yönetimi’nin silahlı güçlerini karşı
karşıya getirmeyecek operasyonlar yapılmasını
kabul etti. Bu amaçla Güneyli Kürtler de ikna edildiler ve
PKK bir izolasyon çemberine alındı. Sözde, sivil
halk operasyondan zarar görmeyecekti; ama daha şimdinen
Irak tarafında da sınır köyleri boşaltılmaya
başladı. Bundan 200 köyün etkileneceği söyleniyor.
Böylece Türkiye’nin hedeflerinden biri, sınırda
bir tampon bölge oluşturup denetiminde tutma, gerçekleşme
yolunda.
PKK silah bırakmalı
Bundan sonra ne olacak? ABD ve Güneyli Kürtler, aynı
zamanda AKP hükümeti, PKK’ya baskı yapıp silah bıraktırarak
sonuca varmak istiyorlar. Bu koşullarda PKK direnebilir
mi? PKK’nın ne yapacağı şu ana kadar belirsiz.
Bu biraz da Türkiye’nin, daha doğrusu Genelkurmay’da
somutlanan militarist, statükocu ve gerilim yanlısı
güçlerin gerçek niyetlerine bağlı. Eğer onlar
da terörü iç ve dış politikada bir araç, bir bahane
olarak kullanmaktan artık vazgeçip PKK’ya silah bıraktırmak
isterlerse, PKK’nın silah bırakmaktan başka
seçeneği olmaz, aksi intihardır.
Ama onlar bu araçtan vazgeçebilirler mi? Buna evet demek
kolay değil. Onlar hep bu terör bahanesine oynadılar,
bu onların en kuvvetli kartı. Gönül rızasıyla
elden bırakmazlar. Güneyli Kürtleri PKK ile çatıştırmak,
ABD’yi de buna ortak etmek onların işine gelir ve
bu tam istedikleri şeydir. Ama PKK’ya tümüyle silah bıraktırmak,
onlar açısından farklı bir durum.
Bu nedenle son günlerde propaganda savaşında, dost-düşman
ayrımında saflar ve hedefler, bir başka deyişle
taktik, yeniden ve hızla değişti. Türkiye’nin
sivil ve asker yetkilileri ve Türk medyası, ABD’ye ve
Kürdistan Bölgesel Yönetimine, Güneyli Kürt liderlere yönelik
tehdit ve hakaret dilini ansızın bıraktılar.
Onların PKK’ya karşı aldığı
tedbirleri öne çıkardılar, onları dost ve müttefik
ilan ettiler! PKK’yı bu yönden kışkırttıkları
apaçık. Diyorlar ki, işte düşmanınız
orada: ABD ve onun yanında Bölgesel Kürt Yönetimi…
Son günlerde PKK sözcülerinin ve medyasının da
dilinin buna uygun şekilde değiştiği görülüyor.
Yandaş medya Güneyli liderleri suçluyor. Cemil Bayık
direnmekten ve Güney’in istikrarını bozucu eylem
yapabilme güçlerinden söz ediyor. Yani Türkiye’nin, İran’ın,
Suriye’nin ve Irak’ın tüm öteki komşularının
istediği şey…
DTP’nin dahi, rejimin kendisini kapamak için üzerine çullandığı
tam da şu günlerde Ankara’ya göz kırpması,
Parlamento Grubu Başkan Yardımcısı Demirtaş’ın
ağzından, ”biz Kürdistan’ın kurulmasına
karşıyız, GOP’a karşıyız, yönümüzü
Ankara’ya döndük, onun için üstümüze geliyorlar. Peki siz
neden üstümüze geliyorsunuz?!.” demesi, çok ilginç değil
mi?
Eğer Cemil Bayık’ın söz konusu tehditleri
gerçekleşir ve PKK ile Güneyli Kürtler arasında
çatışma çıkarsa, elbet PKK’nın kayıpları
büyük olur ve Kürtler bir bütün olarak çok zarar görürler.
Eski yaralar derinleşir. Türk devletinin ise sevinçten
ağzı kulaklarına varır. Böyle bir durumda
dost-düşman safları hızla değişebilir.
PKK İran’dan, Suriye’den, Irak’taki radikal İslamcı
direniş gruplarından destek görebilir. En büyük
destek ise, PKK gerillalarına, ”gelin burdan geçin; alın
size C-4’ler, roketatarlar, M-1’ler!” diyebilecek olan Türk
ordusu tarafından sağlanabilir…
Türk devleti, başta militarist güçler, en azından
oyunun son perdesini böyle oynamak, PKK’yı Güneyli Kürtlere
ve ABD’ye kırdırmak ister. Elbet, Türkiye’deki PKK
varlığı bununla son bulmaz. Militarist rejim,
Güney’deki PKK varlığını bir risk olarak
görse bile (Amerika ve Güneyli Kürtler onu İran ve Türkiye’ye
karşı bir kart olarak kullanabilir diye), içerde,
denetleyebildiği PKK varlığını terk
etmeyi, ondan tümüyle vazgeçmeyi düşündüğü çok şüphelidir.
Rejim, PKK ile oyunu daha bir dönem, belki de sürdürebildiği
zamana kadar, sürdürmek isteyebilir.
Umarım ki PKK bu tuzağa düşmez. Bir kez daha
Kürt halkının düşmanlarının elinde
Kürt halkına karşı kullanılan bir silah
olmaz. Onun bu durumda yapacağı en doğru şey
silah bırakmak ve silahlarını Güney Kürdistan
yönetimine teslim etmektir. Güney’deki ulusal yönetim ise
onlara barınma hakkı tanımalı ve asla,
hiçbirini Türkiye’ye teslim etmemelidir.
Aslında PKK’nın, Kürt halkının tüm temel
istemlerine sırtını döndükten sonra, dağda
silahlı adam tutması için hiçbir neden kalmamıştı.
Bugün de silahları bırakmak için koştuğu
şartlar (Öcalan’ın serbest bırakılması
ve PKK’ya legal siyaset hakkı tanınması gibi
istemler) gayri ciddidir. Öcalan’ın kimin adamı
olduğu belli, onun rahatını ve sağlığını
Türk derin devleti düşünsün! Diğer sıradan
ve basit istemleri ise pekala DTP gibi bir parti de dile getirebilir
ve zaten getirmekte. PKK silahları bırakıp
sahneden çekilerek en azından legal siyasetin işini
kolaylaştırır ve demokratikleşme çabalarının
önünü açar.
Yazarın önceki yazılarından:
DTP’ye
yönelik kapatma davası
Bush-Erdoğan
görüşmesi ne sonuç verdi?
Militarizm
Türkiye’yi teslim almak istiyor
Katil
kim?.
PKK’nın
silah bırakmasına veya yeni bir ateşkese karşıyım!
Bu çılgınlıkla
nereye?..
Nasıl
bir anayasa? – 3
Militarizm barışa, demokrasiye, gelişmeye engel
Türkiye
Malezya olur mu? Keşke olabilse!
Nasıl
bir anayasa? – 2 Kemalizm ayak bağı oldu
Nasıl bir anayasa?
Bir
genel af ”PKK sorununu” bitirir mi?
DTP’nin
temel yanlışı ne?
Yedi
kızın acı öyküsü Yaşamadan Öldüler
Yakın
tarihe kısa bir gezinti
Kürdistan gerçeği, Kürt ulusal sorunu ve onurlu tavır
Türk
dış politikasının rüşvetleri…
Yezidi
Kürtlere yapılan saldırı
Türk
Parlamentosu ve Kürtler
Seçimlerde
Türkiye solu, Kürt Ulusal hareketi
22
Temmuz Seçimleri üzerine
Orman
yangınları kimin işi?
Dink
Davası ve Sivas
Bir
mum yakmaya devam…
Kuzeyde
bir hafta
Norveç sınırı, Laponlar, beyaz geceler…
Darbe
ayağa düştü
Darbe
planı işlemekte
Barzani
“PKK terörü”nü destekliyor mu?
Hükümet
gerçekleri halka anlatmalı
Sayın
Sezer, nereden nereye!
Son
terör eylemlerinin ardında kimlerin eli var?
Sistem
ne laik ne demokrat
“Dil
Devrimi” ve “Güneş Dil Teorisi” komedisi
“Türk
Tarih Tezi” komedisi
Paşalar
Cumhuriyeti, berdevam mı?.
Kürt
Dili nasıl kurtulur?
Türk
medyası ya da Yalancı Çoban
General,
istifa et!
Heyy,
orada bir Müslüman yok mu?!.
Irkçı
görüşlerin temeli yalan ve safsata-2
Türk-İslam
sentezi ve Kürtler, Aleviler...
Irkçı
görüşlerin temeli yalan ve safsata-1
Kim
olursa olsun!
“Bu
ırkçılık nerden çıktı?!”
Aman,
301’i değiştirmeyin!
Yanlışta
direnenler, Sopayı çözüm sananlar...
“Halkın
oyları” ve çıkar yol
Türkiye
batağa nasıl saplandı..
Kerkük
Kürdistan’a katılırsa...
Gerçek
katil kim?
Ankara
Konferansı üzerine
AB’ye
sırtını dönen Türkiye’de Savaş hazırlığı
mı, blöf mü?
Saddam
cezasını buldu
Çıkara
dayalı yanlış hesaplar
AB’nin
son kararı üzerine
Baker
Raporu ölü mü doğdu?
PKK
neden taktik değiştirdi?
İlkesizlik
ve Irak’ta çözüm
Bir
kez daha Ermeni sorunu üzerine
Değişime
direnen Türkiye
Sel,
yangın vb. “doğal felaketler” üzerine..
Kürdistan,
zenginlik içinde yoksul ülke..
Bir
şarkı, bir şiir
Fransız
Parlamentosu’nun kararı Ve Cezayir..
En
büyük devletsiz ulus..
Oyunu
gerçek sanmak-2
Oyunu
gerçek sanmak.. (1)
Ana-babalar
kirli savaşı sorgulamalı
Linç
salgını yayılırken…
Lübnan’dan
uzak dur, Kürdistan’a hücum!..
Uygarlıklar
Savaşı mı?
Türkiye’nin
Kerkük Sorunu!
Halkı
yalanla besleyen rejimler…
Irak’ı
bekleyen: Ya üçlü konfederasyon, ya üç ayrı devlet
Bölgemizde
ve Dünyada barış ve istikrar için..
Statükonun
yıkımına kim ağlar?
Terör
ve PKK bahane, Hedefler çok başka…
Hürriyet’in tehlike çanları!
Kırk katır mı, kırk satır mı?..
Demirel, Çiller, Ağar, Güreş… Bunlar tanık
mı, sanık mı?.
Şemdin’in
yakalanması, destanlar, balonlar…
Başı
türbanlı bir kadın neden cumhurbaşkanı
olmasın?..
Çetelerle
mücadelede hükümete destek vermeli
Ülkeyi
esir alan ahtapot...
Sular
ısınırken...
”Sanki
herkes kör, herkes zincirlerle bağlı…”
Bu
bir darbe değil mi?
Terör
ne, terörizm ne?
TBMM
Başkanı Arınç’ın kunuşması ve
demokrasi üzerine..
Şemdinli’deki
askeri yığınak neyin nesi?..
Rejimin
Kürt halkına topyekün saldırısı
Baş
terörist kim, PKK mı, Türk devleti mi?
Önyargı,
tutku ve akıl...
Derin
devlet oyununda Rejisör, figüran ve seyirci…
Suç
ve Ceza
Yine
bir şeyler dönüyor…
Sistem
çürümüş, dökülüyor
Irak’ta
iç savaş kaygısı ve kendi kendine gelin güvey
olanlar..
ŞOVENİZMİN
ESİR ALDIĞI BEYİNLER (*)
At
izi it izine karışırken..
HAMAS
ve PKK…
Sağduyu
ve hoşgörü gerekli
Şemdinli’nin
üstü örtülüyor
Adalet
mi rezalet mi?.
Genelkurmay
Gladyosuna sahip çıktı!
Türk
Gladyosu tasfiye edilmedikçe…
Yalancının
mumu yatsıya kadar yanar
“Demokratik
Cumhuriyet”in patenti Bay Öcalan’ın mı?
Türk
rejimi neden Apo´ya sarıldı?
Kürt
sorununa çözüm çeşitlemeleri üzerine…
Türkiye
Kürtler konusunda İran’ın bile çok gerisinde…
Erdoğan’ın
Şemdinli ziyareti ve alt kimlik-üst kimlik üzerine
Paris
olayları ve küreselleşme üzerine
Olaylar
böyle mi aydınlanacak?
Şemdinli
bir fırsattır
Bu
nasıl bir ilerleme?
Değişimi
anlamak ve Kürt sorununda akılcı çözüm
Bilimsiz
üniversite, hukuksuz adliye..
Türkiye’nin
AB üyeliği ne Sevr’dir, ne de Lozan…
AB ile müzakereler başlarken umutlar - kaygılar...
3
Ekim bir dönüm noktası olacak
Sevgisiz
bir ülke..
“Demokrat,
özgür ve çağdaş Kürtlerin sesi…”
Provokasyon
dumanları…
Asıl
ölüm susmaktır
PKK’yı muhatap yapan kim?
Erdoğan’ın son tavrı
Doğu Kürdistan’daki son
gelişmeler üzerine
Kürtçe
şu anda zincirlerle bağlı
Öcalan
İmralı´dan alınmalı
Derin Devlet ve PKK el ele..
Bir kez daha terör ve uluslararası sorunlar
üzerine
Bir toplum nasıl kandırılır?
Bazı dostların ardından
AKP Alevileri yok sayıyor
ÇIKAR YOL - III Buyrun,
örgüt de var, iş de!
Erdoğan’ın ABD gezisi: Türk tarafı
için düş kırıklığıürk
tarafı için düş kırıklığı
ÇIKAR YOL – II
Teslimiyete karşı ulusal seçenek
Fransız Referandumu üzerine düşünceler
ÇIKAR
YOL - I En başta umut gerekli
İşe
yaramaz bir karar…
NE
DEĞİŞMİŞ?.
Soykırım ve Yüzyıllık Nazizm
Kendi
ordusunun işgali altında…
Türkiye’nin
Kürt Politikası: Döverek Islah..
PKK’yı
kim çözsün?.
Dün
cami, bugün bayrak…
İstanbul
sorunu artık Kürdistan sorunudur
Ermeni Soykırımı ve Orhan Pamuk Olayı
Bir
kez daha laiklik sorunu ve Aleviler konusu
Ş
I M A R I K…
Kürt
Devleti ve Deli Dumrullar…
Dezînformasyon û Prowokasyon
Derin
Devlet Tiyatrosunda Kürtler
ve Türkler...
|