PSK PSK Bulten KOMKAR Roja Nû Weşan / Yayın Link Arşiv
Dengê Kurdistan
PSK
PSK Bulten
KOMKAR
Roja Nû
Weşan/Yayın
Arşiv
Link
Webmaster
psk@kurdistan.nu
 
 

Oyunun yeni perdesi ve değişen taktikler

Kemal Burkay

ABD’nin Irak’ı işgal ettiği 2003 yılından beri, Irak’ın tüm komşuları gibi Türkiye de çok tedirgindi, hatta ötekilerden belki iki-üç kat fazla. Bu komşuların tümü de Irak’ta demokratik bir rejimin kurulmasından büyük endişeye kapılmışlardı. Bu, bölgedeki diktatörlükler ve orta çağ rejimleri için kötü örnek olurdu. Türkiye, İran ve Suriye içinse, Irak’ta aynı zamanda federal bir rejimin kuruluyor olması, iki kat daha korkutucuydu. Sınırları içinde farklı etnik grupları, özellikle de Kürdistan’ın birer parçasını tutan bu ülkeler paniğe kapılmışlardı.

Bu nedenle bölge ülkeleri bu süreci sabote etmek için ellerinden geleni yaptılar. ”Direnişçiler” dedikleri azgın, hiçbir kural tanımaz, acımasız terör gruplarına el altından destek verdiler. O güne kadar ABD’nin bölgedeki en sadık müttefiki, ”dostu”, gerçekte NATO’nun bölgedeki ileri karakolu ve ABD’nin uydusu olan Türkiye, Kürt halkının Irak sınırları içinde de olsa özgürleşmesinden duyduğu büyük korku ve panikle bir ABD düşmanına dönüşmeye başladı.

Türkiye ABD’nin Irak’taki varlığından rahatsızlığını açıkça dile getirdi, onu ve Güney Kürdistan yönetimini güç duruma düşürmek için, aynen İran, Suriye ve Suudi Arabistan’la birlikte terörist grupları el altından var gücüyle destekledi. Bu amaçla, Türkiye’de dönem dönem devlet himayesine mazhar olmuş, Çeçenistan’da, Bosna’da ve bizzat yurt içinde kullanılmış olan Hizbullah, İslami Cihad ve benzeri radikal İslamcı örgütlerin kalıntıları Irak’a ve Güney Kürdistan’a yönlendirildi. Türkmenler içinde yeni gruplar devşirilip eğitilerek eylem alanına sürüldü.

Türk devleti neden PKK’ya tümden silah bırakma yolunu açmadı?

Türkiye’nin bu amaçla kullanmayı planladığı örgütlerden biri de PKK idi. PKK’nın silahlı güçlerinin bir bölümü zaten eskiden beri Güney Kürdistan’ın Türkiye sınırına yakın bölgelerinde üslenmişti. 1999 yılında, Öcalan’nın yakalanıp hizmete alınmasının ardından, PKK’nın diğer gerilla güçleri de, 500 kadarı ”lazım olur” anlayışıyla Kuzey Kürdistan’da alıkonarak, diğerleri tümüyle Güney Kürdistan’a geçirildi.

PKK silahları tek yanlı susturmuştu ve bir genel af çıkarılsa tümüyle bırakmaya da hazırdı. Bunu İmralı’daki Öcalan da, örgütün diğer sözcüleri de o dönemde açıkça dile getirdiler. Nitekim PKK 4-5 yıl süreyle tek kurşun sıkmadı. Peki Türk devleti, terörist diye üstüne bu kadar demagoji yaptığı, bir öcüye, dağdaki kurda dönüştürdüğü PKK’ya, o dönemde tümüyle silah bıraktırmak için eline geçmiş bu altın fırsatı neden kullanmadı? Kullanmadı, çünkü teslim olmuş Apo eliyle kontrolüne aldığı PKK’dan yararlanmayı düşündü; hem içerdeki, hem dışardaki Kürtlere karşı…

Teslim olmuş, Kürt halkının tüm temel istemlerine sırtını dönmüş, üniter devleti, Kemalizmi, tek ulusu, tek bayrağı, tek resmi dili savunur hale gelmiş PKK bu devlet için nimetti. Onu içerde Kürt muhalefetinin toparlanmasına, yeni bir seçenek oluşturmasına karşı kullandı. Sahnede yine PKK varolmakta devam etti. Yeni bir seçenek yaratmaya yönelik girişimler şu veya bu yöntemle bastırıldı. Örneğin bize Türk medyasında ambargo konurken, Hikmet Fidan gibi muhalifler katledildiler…

PKK, militarist ve statükocu güçler tarafından, aynı zamanda Türkiye’nin AB üyeliğine ve demokratikleşme çabalarına karşı kullanıldı. İçerde kitleler terör öcüsüyle korkutuldu, ülke bölünecek dendi. Dış kamuoyu da yine ”PKK terörü” gerekçesiyle etkilendi, ”Türkiye’nin koşulları farklı,” dendi…

PKK’yı Güney Kürdistan’a karşı kullanma planı

Geçmişte de PKK birkaç kez, Dörtlü İttifak (Ttürkiye, İran, Irak ve Suriye) tarafından Güney Kürdistan’a karşı kullanılmıştı. Örneğin daha Birinci Körfez Savaşı’nın ardından, 1992’de, Güney Kürdistan fiilen özgürleşip orada bir Kürt Parlamentosu ve Hükümeti oluşunca, Suriye’nin işareti üzerine PKK, akıl almaz bir şekilde, söz konusu federasyon ilanının ihanet olduğunu ileri sürerek Güney’deki taze Kürt ulusal yönetimine savaş açtı. (O dönemde Öcalan ve partisi Şam’ın yönlendirmesinde idi ve kendisinden bu istenmişti…) Bu savaş Türkiye’nin, İran’ın ve Bağdat rejiminin de tam istediği şeydi. PKK ile Güneyli Kürtler arasında çatışma aylarca devam etti, sonuçta PKK yenilgiye uğradı ve bölgedeki PKK güçlerine komuta eden Osman Öcalan teslim oldu. Apo’nun -ve herhalde aynı zamanda efendilerinin- buna çok canı sıkıldı, ”son kurşuna kadar savaşmalıydınız!” dedi ve bunu yapmadığı için kardeşini ihanetle suçladı. Osman, bu suçlama nedeniyle kellesini zor kurtardı…

Daha sonraki yıllarda da PKK, Güneyli Kürtlere karşı birhayli savaştı. Güneyli Kürt örgütleri de (KDP ile KYB), kendi aralarındaki iktidar savaşında PKK’yı birbirlerine karşı kullanmaya çalıştılar. Bundan özellikle Türkiye yararlandı. Bazen KDP’nin, Bazen KYB’nin desteğini alarak PKK’ya karşı operasyonlar yaptı. Onların arasına ”barış gücü” olarark girdi ve bu süreç boyunca Güney Kürdistan’a yerleşti, askeri üsler kurdu, MİT bölgeye kök saldı…

İşte Türk devleti sekiz yıl önce, yani Apo’nun yakalanmasının ardından, PKK’nın gerilla güçlerini Güney Kürdistan’a geçirmesini tercih ederken amacı, onları Güneyli Kürtlere karşı kullanmaktı. Nitekim Apo, avukatları yoluyla –ve ayrıca telefonla!- pek çok kez örgütüne, Güney Kürdistan yönetimini suçlayıcı mesajlar gönderdi, PKK’yı, Güney’e karşı savaşması için kışkırttı.

Ne var ki bu kışkırtmalar ilk kez fazla işe yaramadı. Çünkü PKK’nın bölgedeki komutanları ve genel olarak siyasi kadroları, Öcalan’a sözde bağlılıklarını ve övgülerini sürdürseler bile, Güney’deki Kürt yönetimi ile bir savaşa tutuşmanın Kürt halkının yararına olmadığının farkında idiler.  Ayrıca, hem KDP ile YNK kendi aralarındaki çatışmaya son verdikleri, hem de Irak ABD tarafından işgal edilip Kürdistan Bölgesi Yönetimi ABD ile müttefik haline geldiği için, böylesi bir çatışma kendileri bakımından intihar olurdu.

Taktik değişiyor

Türk militarizmi PKK’yı güneyli Kürtlerle çatışmaya sokmayı başaramayınca, bu kez taktik değiştirdi. Adını ve programını tümden terk etmiş, önce KADEK, sonra ”Kongra Gel” olmuş, güvercinleşmiş; ”demokratik cumhuriyet”, sonra ”demokratik konfederasyon”, sonra ”demokratik özerklik” gibi, içeriği boş biçimde kullandığı kavramlar ve sloganlarla Kürt toplumunu oyalayan PKK, İmralı yoluyla yeniden şahinleştirildi; adı geri verildi ve savaş nizamına sokuldu! İçerde gerilimi, şovenizmi yükseltmek için Türk ordusu ile PKK arasında bir danışıklı dövüş devreye kondu. (Elbet bundan ne sıradan er ve subayların, ne de PKK gerillalarının haberi vardı, hala da yok!) Ordu, bir dönem ”lazım olur” diye yurt içinde tutulmuş, orda burda eylemsiz beklemekte olan gerillaların üzerine sürüldü, zoraki çatışmalar yaratıldı ve napalm bombası bile kullanılıp kıyımlar yapıldı. Bunu Diyarbakır, Batman gibi yerlerde protesto gösterileri ve çoluk-çocuğa yönelik kıyımlar izledi… JİTEM ve benzeri devlete bağlı güçler ve çeteler eliyle orda burda bombalar patlatıldı. Bir yandan da, ”PKK’yı barındırdığı, eğittiği, C-4 patlayıcılarıyla donatarak eylem için Türkiye’ye soktuğu” iddialarıyla, Güney Kürdistan yönetimi suçlandı. Yaratılan gerilim tırmanarak son sınır provokasyonlarına kadar (Şırnak-Gabar ve Dağlıca) geldi.

Her şey içeriye ve dışarıya ”PKK terörü” olarak sunuldu. Bu bahane edilerek ABD ve Güney Kürdistan yönetimi ağır biçimde suçlandı, Kürt liderlere hakaretler ve tehditler yağdırıldı. Sınıra yığılan 150-200 bin kişilik ordu, bugün yarın Güney’e karşı geniş boyutlu bir operasyon yapacakmış, hatta ABD ve Güney Kürdistan silahlı güçleriyle bir çatışma bile göze alınmış gibi gözü kara bir savaş hazırlığı manzarası sergilendi. Elbet Amerika ile çatışmayı göze almaları beklenemezdi ve bu bir psikolojik propaganda idi. Biz o zaman da, Türkiye’nin bunca farfarasının asıl amacının ABD’yi ve Güney Kürdistan Yönetimi’ni, PKK’ya karşı bazı tedbirler almaya, harekete geçirmeye yönelik olduğu kanısında idik. Bir başka deyişle Türkiye’nin amacı bir kez daha Kürtleri kendi aralarında çatıştırmak ve ABD’yi de bu işe ortak etmekti.

Son gelişmelerle bu taktiğin, henüz tam hedefine varmış olmasa da, beklenen sonuçları vermeye başladığı görülüyor. ABD Türkiye’nin tehdit ve şantajlarını ciddiye alarak harekete geçti, PKK’yı düşman diye suçlayarak karşısına aldı, Türkiye ile istihbarat paylaşımını ve belli sınırlar içinde, Türk ordusu ile Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin silahlı güçlerini karşı karşıya getirmeyecek operasyonlar yapılmasını kabul etti. Bu amaçla Güneyli Kürtler de ikna edildiler ve PKK bir izolasyon çemberine alındı. Sözde, sivil halk operasyondan zarar görmeyecekti; ama daha şimdinen Irak tarafında da sınır köyleri boşaltılmaya başladı. Bundan 200 köyün etkileneceği söyleniyor. Böylece Türkiye’nin hedeflerinden biri, sınırda bir tampon bölge oluşturup denetiminde tutma, gerçekleşme yolunda.

PKK silah bırakmalı

Bundan sonra ne olacak? ABD ve Güneyli Kürtler, aynı zamanda AKP hükümeti, PKK’ya baskı yapıp silah bıraktırarak sonuca varmak istiyorlar. Bu koşullarda PKK direnebilir mi? PKK’nın ne yapacağı şu ana kadar belirsiz. Bu biraz da Türkiye’nin, daha doğrusu Genelkurmay’da somutlanan militarist, statükocu ve gerilim yanlısı güçlerin gerçek niyetlerine bağlı. Eğer onlar da terörü iç ve dış politikada bir araç, bir bahane olarak kullanmaktan artık vazgeçip PKK’ya silah bıraktırmak isterlerse, PKK’nın silah bırakmaktan başka seçeneği olmaz, aksi intihardır.

Ama onlar bu araçtan vazgeçebilirler mi? Buna evet demek kolay değil. Onlar hep bu terör bahanesine oynadılar, bu onların en kuvvetli kartı. Gönül rızasıyla elden bırakmazlar. Güneyli Kürtleri PKK ile çatıştırmak, ABD’yi de buna ortak etmek onların işine gelir ve bu tam istedikleri şeydir. Ama PKK’ya tümüyle silah bıraktırmak, onlar açısından farklı bir durum.

Bu nedenle son günlerde propaganda savaşında, dost-düşman ayrımında saflar ve hedefler, bir başka deyişle taktik, yeniden ve hızla değişti. Türkiye’nin sivil ve asker yetkilileri ve Türk medyası, ABD’ye ve Kürdistan Bölgesel Yönetimine, Güneyli Kürt liderlere yönelik tehdit ve hakaret dilini ansızın bıraktılar. Onların PKK’ya karşı aldığı tedbirleri öne çıkardılar, onları dost ve müttefik ilan ettiler! PKK’yı bu yönden kışkırttıkları apaçık. Diyorlar ki, işte düşmanınız orada: ABD ve onun yanında Bölgesel Kürt Yönetimi…

Son günlerde PKK sözcülerinin ve medyasının da dilinin buna uygun şekilde değiştiği görülüyor. Yandaş medya Güneyli liderleri suçluyor. Cemil Bayık direnmekten ve Güney’in istikrarını bozucu eylem yapabilme güçlerinden söz ediyor. Yani Türkiye’nin, İran’ın, Suriye’nin ve Irak’ın tüm öteki komşularının istediği şey…

DTP’nin dahi, rejimin kendisini kapamak için üzerine çullandığı tam da şu günlerde Ankara’ya göz kırpması, Parlamento Grubu Başkan Yardımcısı Demirtaş’ın ağzından, ”biz Kürdistan’ın kurulmasına karşıyız, GOP’a karşıyız, yönümüzü Ankara’ya döndük, onun için üstümüze geliyorlar. Peki siz neden üstümüze geliyorsunuz?!.” demesi, çok ilginç değil mi?

Eğer Cemil Bayık’ın söz konusu tehditleri gerçekleşir ve PKK ile Güneyli Kürtler arasında çatışma çıkarsa, elbet PKK’nın kayıpları büyük olur ve Kürtler bir bütün olarak çok zarar görürler. Eski yaralar derinleşir. Türk devletinin ise sevinçten ağzı kulaklarına varır. Böyle bir durumda dost-düşman safları hızla değişebilir.  PKK İran’dan, Suriye’den, Irak’taki radikal İslamcı direniş gruplarından destek görebilir. En büyük destek ise, PKK gerillalarına, ”gelin burdan geçin; alın size C-4’ler, roketatarlar, M-1’ler!” diyebilecek olan Türk ordusu tarafından sağlanabilir…

Türk devleti, başta militarist güçler, en azından oyunun son perdesini böyle oynamak, PKK’yı Güneyli Kürtlere ve ABD’ye kırdırmak ister. Elbet, Türkiye’deki PKK varlığı bununla son bulmaz. Militarist rejim, Güney’deki PKK varlığını bir risk olarak görse bile (Amerika ve Güneyli Kürtler onu İran ve Türkiye’ye karşı bir kart olarak kullanabilir diye), içerde, denetleyebildiği PKK varlığını terk etmeyi, ondan tümüyle vazgeçmeyi düşündüğü çok şüphelidir. Rejim, PKK ile oyunu daha bir dönem, belki de sürdürebildiği zamana kadar, sürdürmek isteyebilir.

Umarım ki PKK bu tuzağa düşmez. Bir kez daha Kürt halkının düşmanlarının elinde Kürt halkına karşı kullanılan bir silah olmaz. Onun bu durumda yapacağı en doğru şey silah bırakmak ve silahlarını Güney Kürdistan yönetimine teslim etmektir. Güney’deki ulusal yönetim ise onlara barınma hakkı tanımalı ve asla, hiçbirini Türkiye’ye teslim etmemelidir.

Aslında PKK’nın, Kürt halkının tüm temel istemlerine sırtını döndükten sonra, dağda silahlı adam tutması için hiçbir neden kalmamıştı. Bugün de silahları bırakmak için koştuğu şartlar (Öcalan’ın serbest bırakılması ve PKK’ya legal siyaset hakkı tanınması gibi istemler) gayri ciddidir. Öcalan’ın kimin adamı olduğu belli, onun rahatını ve sağlığını Türk derin devleti düşünsün! Diğer sıradan ve basit istemleri ise pekala DTP gibi bir parti de dile getirebilir ve zaten getirmekte. PKK silahları bırakıp sahneden çekilerek en azından legal siyasetin işini kolaylaştırır ve demokratikleşme çabalarının önünü açar.

Yazarın önceki yazılarından:

DTP’ye yönelik kapatma davası
Bush-Erdoğan görüşmesi ne sonuç verdi?
Militarizm Türkiye’yi teslim almak istiyor
Katil kim?.
PKK’nın silah bırakmasına veya yeni bir ateşkese karşıyım!
Bu çılgınlıkla nereye?..
Nasıl bir anayasa? – 3
Militarizm barışa, demokrasiye, gelişmeye engel
Türkiye Malezya olur mu? Keşke olabilse!
Nasıl bir anayasa? – 2 Kemalizm ayak bağı oldu
Nasıl bir anayasa?
Bir genel af  ”PKK sorununu” bitirir mi?
DTP’nin temel yanlışı ne?
Yedi kızın acı öyküsü Yaşamadan Öldüler
Yakın tarihe kısa bir gezinti
Kürdistan gerçeği, Kürt ulusal sorunu ve onurlu tavır
Türk dış politikasının rüşvetleri…
Yezidi Kürtlere yapılan saldırı
Türk Parlamentosu ve Kürtler
Seçimlerde Türkiye solu, Kürt Ulusal hareketi
22 Temmuz Seçimleri üzerine
Orman yangınları kimin işi?
Dink Davası ve Sivas
Bir mum yakmaya devam…
Kuzeyde bir hafta
Norveç sınırı, Laponlar, beyaz geceler…
Darbe ayağa düştü
Darbe planı işlemekte
Barzani “PKK terörü”nü destekliyor mu?
Hükümet gerçekleri halka anlatmalı
Sayın Sezer, nereden nereye!
Son terör eylemlerinin ardında kimlerin eli  var?
Sistem ne laik ne demokrat
“Dil Devrimi” ve “Güneş Dil Teorisi” komedisi
“Türk Tarih Tezi” komedisi
Paşalar Cumhuriyeti, berdevam mı?.
Kürt Dili nasıl kurtulur?
Türk medyası ya da Yalancı Çoban
General, istifa et!
Heyy, orada bir Müslüman yok mu?!.
Irkçı görüşlerin temeli yalan ve safsata-2
Türk-İslam sentezi ve Kürtler, Aleviler...
Irkçı görüşlerin temeli yalan ve safsata-1
Kim olursa olsun!
“Bu ırkçılık nerden çıktı?!”
Aman, 301’i değiştirmeyin!
Yanlışta direnenler, Sopayı çözüm sananlar...
“Halkın oyları” ve çıkar yol
Türkiye batağa nasıl saplandı..
Kerkük Kürdistan’a katılırsa...
Gerçek katil kim?
Ankara Konferansı üzerine
AB’ye sırtını dönen Türkiye’de Savaş hazırlığı mı, blöf mü?
Saddam cezasını buldu
Çıkara dayalı yanlış hesaplar
AB’nin son kararı üzerine
Baker Raporu ölü mü doğdu?
PKK neden taktik değiştirdi?
İlkesizlik ve Irak’ta çözüm
Bir kez daha Ermeni sorunu üzerine
Değişime direnen Türkiye
Sel, yangın vb. “doğal felaketler” üzerine..
Kürdistan, zenginlik içinde yoksul ülke..
Bir şarkı, bir şiir
Fransız Parlamentosu’nun kararı Ve Cezayir..
En büyük devletsiz ulus..
Oyunu gerçek sanmak-2
Oyunu gerçek sanmak.. (1)
Ana-babalar kirli savaşı sorgulamalı
Linç salgını yayılırken…
Lübnan’dan uzak dur, Kürdistan’a hücum!..
Uygarlıklar Savaşı mı?
Türkiye’nin Kerkük Sorunu!
Halkı yalanla besleyen rejimler…
Irak’ı bekleyen: Ya üçlü konfederasyon, ya üç ayrı devlet
Bölgemizde ve Dünyada barış ve istikrar için..
Statükonun yıkımına kim ağlar?
Terör ve PKK bahane, Hedefler çok başka…
Hürriyet’in tehlike çanları!
Kırk katır mı, kırk satır mı?..
Demirel, Çiller, Ağar, Güreş… Bunlar tanık mı, sanık mı?.
Şemdin’in yakalanması, destanlar, balonlar…
Başı türbanlı bir kadın neden cumhurbaşkanı olmasın?..
Çetelerle mücadelede hükümete destek vermeli
Ülkeyi esir alan ahtapot...
Sular ısınırken...
”Sanki herkes kör, herkes zincirlerle bağlı…”
Bu bir darbe değil mi?
Terör ne, terörizm ne?
TBMM Başkanı Arınç’ın kunuşması ve demokrasi üzerine..
Şemdinli’deki askeri yığınak neyin nesi?..
Rejimin Kürt halkına topyekün saldırısı
Baş terörist kim, PKK mı, Türk devleti mi?
Önyargı, tutku ve akıl...
Derin devlet oyununda Rejisör, figüran ve seyirci…
Suç ve Ceza
Yine bir şeyler dönüyor…
Sistem çürümüş, dökülüyor
Irak’ta iç savaş kaygısı ve kendi kendine gelin güvey olanlar..
ŞOVENİZMİN ESİR ALDIĞI BEYİNLER (*)
At izi it izine karışırken..
HAMAS ve PKK…

Sağduyu ve hoşgörü gerekli
Şemdinli’nin üstü örtülüyor
Adalet mi rezalet mi?.
Genelkurmay Gladyosuna sahip çıktı!
Türk Gladyosu tasfiye edilmedikçe…
Yalancının mumu yatsıya kadar yanar
“Demokratik Cumhuriyet”in patenti Bay Öcalan’ın mı?
Türk rejimi neden Apo´ya sarıldı?
Kürt sorununa çözüm çeşitlemeleri üzerine…
Türkiye Kürtler konusunda İran’ın bile çok gerisinde…
Erdoğan’ın Şemdinli ziyareti ve alt kimlik-üst kimlik üzerine
Paris olayları ve küreselleşme üzerine
Olaylar böyle mi aydınlanacak?
Şemdinli bir fırsattır
Bu nasıl bir ilerleme?

Değişimi anlamak ve Kürt sorununda akılcı çözüm
Bilimsiz üniversite, hukuksuz adliye..
Türkiye’nin AB üyeliği ne Sevr’dir, ne de Lozan…
AB ile müzakereler başlarken umutlar - kaygılar...
3 Ekim bir dönüm noktası olacak
Sevgisiz bir ülke..
“Demokrat, özgür ve çağdaş Kürtlerin sesi…”
Provokasyon dumanları…
Asıl ölüm susmaktır
PKK’yı muhatap yapan kim?
Erdoğan’ın son tavrı
Doğu Kürdistan’daki son gelişmeler üzerine
Kürtçe şu anda zincirlerle bağlı
Öcalan İmralı´dan alınmalı
Derin Devlet ve PKK el ele..
Bir kez daha terör ve uluslararası sorunlar üzerine
Bir toplum nasıl kandırılır?
Bazı dostların ardından
AKP Alevileri yok sayıyor
ÇIKAR YOL - III Buyrun, örgüt de var, iş de!
Erdoğan’ın ABD gezisi: Türk tarafı için düş kırıklığıürk tarafı için düş kırıklığı
ÇIKAR YOL – II Teslimiyete karşı ulusal seçenek
Fransız Referandumu üzerine düşünceler

ÇIKAR YOL - I En başta umut gerekli
İşe yaramaz bir karar…
NE DEĞİŞMİŞ?.
Soykırım ve Yüzyıllık Nazizm
Kendi ordusunun işgali altında…
Türkiye’nin Kürt Politikası: Döverek Islah..
PKK’yı kim çözsün?.
Dün cami, bugün bayrak…
İstanbul sorunu artık Kürdistan sorunudur
Ermeni Soykırımı ve Orhan Pamuk Olayı
Bir kez daha laiklik sorunu ve Aleviler konusu
Ş I M A R I K…
Kürt Devleti ve Deli Dumrullar…
Dezînformasyon û Prowokasyon

Derin Devlet Tiyatrosunda Kürtler ve Türkler...

 
 
PSK Bulten © 2007