Tarih, akıl ve ahmaklık
üzerine
Kemal Burkay
Sevgili okurlar, geçen hafta Almanya’da KOMCIWAN’ın
düzenlediği gençlik kampında genel olarak tarih
ve özel olarak da Kürdistan tarihiyle ilgili gençlere bilgi
verdim. Bu nedenle bu hafta konumu tarihten seçtim.
Tarih insanoğlunun öyküsüdür. O hem insanlığın
hayranlık verici eserlerini, hem de aptalca işlerini
sergiler.
Akıl insana özgüdür, ahmaklık da… Siz hiç ahmaklıkla
suçlanan bir hayvan gördünüz mü?
Elbet, kimi hayvanları hor görürüz, küçümseriz. Bunlar
genellikle en uysal, en çalışkan, en zararsız,
insanlara en yararlı hayvanlardır: Eşek, öküz,
inek, koyun, hindi gibi… Bunların tümü de otla, tohumlarla,
meyve ve sebzelerle beslenen hayvanlardır, yırtıcı
değildirler; insan ya da hayvan kanı dökmezler.
Küçümsediğimiz, aptal yerine koyduğumuz insanları
da bunlara benzetiriz. ”Eşek herif!” deriz… ”Öküz gibi
adam!” deriz…
Böyleleri belki de yöneticilere, ya da güçlülere itiraz etmeyen,
sessiz sedasız işlerini yapan insanlardır.
Örneğin böylelerini ”uşak”lıkla suçlarız.
Demek ki beylerin efendilerin hizmetindeki, konakların
sarayların tüm o işlerini çeviren, angaryalarını
yapan insanları da hor görürüz…
Hayvanlar içinde en beğendiklerimiz ise aslan, kaplan,
kurt, kartal, şahin gibi yırtıcılardır.
Beğendiğimiz insanları da çoğu zaman bunlara
benzetiriz, böylesine sıfatlar takarız onlara…
Aslında tüm bunlar insanların değer yargılarıdır.
Hayvanlar, onlara taktığımız bu sıfatlardan
habersiz ve doğaya uygun yaşarlar. Onlara yol gösteren
içgüdüleridir. Bizim de daha akıl sahibi olmadığımız
dönemde sahip olduğumuz, bir bölümü zaman içinde törpülense
de bugüne kadar taşıdığımız
içgüdüler… Belki de bunun için yırtıcıyız,
cesuruz ve korkağız… Bazen aşırı
sevinçli, şefkatli, bazen aşırı üzüntülü,
öfkeli, bazen aşırı egoistiz… Yavrularımızı,
yakınlarımızı başkalarından
fazla severiz…
Aklımız alet yapmakla başlar. Bunun için ”insan,
alet yapan hayvandır” derler. Yaptığımız
aletler geliştikçe aklımız da gelişti.
Ya da aklımız geliştikçe daha yetkin aletler
yaptık. Doğayı ve hayatı tanıdıkça
bilgilendik. Tüm bunlar birbirini besleyerek insanoğlunun
–ve de kızının- hayat serüvenini oluşturdu.
Biz insanlar bu dünyanın ürünüyüz; bir ot, bir balık,
bir kuş gibi. Dünyamızdaki canlıların
en gelişkin türü. Akıl sahibi, bir tür imtiyazlı…
Doğanın bize verdiği bu akla dayanarak biz
de dünyayı değiştirdik. Öylesine değiştirdik
ki şimdi dünyanın bitki örtüsünü, iklimini, havasını
suyunu, dünyanın dengesini etkiler hale geldik. Hem doğayı
daha da düzenledik, güzelleştirdik, hem de bozduk, kendimizin
ve tüm canlı hayatın geleceğini tehlikeye sokan
işler yaptık.
İnsanların kendi aralarında çıkardığı
savaşlar bu kötü işlerden biri. Bu kanlı savaşlar,
boğazlaşmalar, bazen akıl almaz ölçülere varıyor,
insan insanlığından tiksiniyor…
Çevreyi ve doğayı kirleterek, pek çok bitki ve
hayvan türüne zarar vererek ve onları yok ederek dünyamızda
yaşamın dengesini bozmak da…
Yüzyıllar boyunca edindiği, biriktirdiği bunca
bilgi ve deneyime rağmen bütün bunları yapan insanların
ne derece akıllı olduğu tartışılmaz
mı?. Bunlar akıllıca mı, yoksa aptalca
işler mi?.
Salt içgüdüleriyle yaşayan bir hayvanı, bir yırtıcıyı
anlamak kolaydır. O salt kendini korumak, varlığını,
neslini sürdürmek için doğaya uygun davranan bir canlıdır
ve yaptığının bilincinde değildir.
Ama sözde akıl sahibi insanoğlu için aynı şeyi
diyebilir miyiz?
Evet, akıl da aptallık da insana göre…
Öte yandan, aptallık, ya da ahmaklık dediğimiz
şey salt bir zeka düşüklüğü, doğuştan
gelen bir zihinsel kusur değil. Salt okumamış,
eğitimsiz, kişilere özgü de değil.
Öyle eğitimsiz kişiler vardır ki hayattan
öğrenmişlerdir, kendi kendilerinin öğretmenidirler,
bilgedirler; çevrelerine bilgi ve ışık saçarlar.
Ama öyleleri de var ki gördükleri eğitim, derledikleri
bilgi yığını, sağlıklı
bir düşünme ve yargı yeteneği sağlayamaz
olara. Cahilden daha cahildirler.
Yeterince bilgili ve düşünen insana ”aydın” deriz.
Eğitim ise bilgi edinmenin en iyi yolu.. Ama aynı
eğitim insanlara doğru bilgi yerine önyargıyı,
gerçeğin çarpıtılmış halini, hatta
doğrudan düzmeceyi ve yalanı öğretebilir.
Böyle bir eğitimden geçmiş insan ahmaklaşır.
Bunu anlatan güzel bir söz vardır: ”Bu kadar cehalet
ancak eğitim ile mümkündür!..”
Bu türden bir eğitim sürecinde insanlara verilen çarpıtılmış
bilgi, ya da düpedüz düzmece ve yalan insanları kitleler
halinde aptallaştırır ve şekillendirir,
zihinsel bakımdan özürlü, çarpık bir toplum yaratır.
Onları bu durumdan kurtarmak, aydınlatmak zordur.
Örneğin, şu Türkiye’deki tarih eğitimine bakın:
Yalan ve düzmece üzerine kurulu. Özellikle son yüzyılda,
İttihat ve Terakki’den, Cumhuriyet’in kuruluşundan
beri bu ülkeyi yönetenler, onları çevreleyen uyduruk
“bilim adamları”, dil ve tarih adına gerçekle ilgisi
olmayan safsataları, düzmeceleri ders kitaplarına
doldurmuş, ilkokuldan başlayarak gencecik zihinlere
zerkediyorlar. Liselerde, üniversitelerde aynı düzmeceler
daha geniş planda tekrarlanıyor. Ülkenin insanı
bu yalanlarla koşullanıyor.
Irkçı-şoven bir tarih eğitimi bu. Anadolu’nun,
Kürdistan’ın tüm tarihi, hatta dünya tarihi bu yalanlarla
çarpıtılıyor.
”Türk Tarih Tezi” ve ”Güneş Dil Teorisi” temelinde oluşturulan
bu tarihe bakarsanız dünya tarihi Türklerle başlıyor.
Önce tarih sahnesine onlar çıkmışlar, pek çok
devlet kurmuşlar… En güçlü onlar, adeta üstün bir ”ulus”…
Uygarlık onlarla başlamış... Türk dili
tüm dillerin anası, ötekiler ondan türemiş!..
Oysa bu zırvaların gerçekle bir ilgisi yok. Türkler
tarih sahnesine oldukça geç bir dönemde çıktılar.
Türk tarihi ile ilgili ilk yazılı anıtlar 1300
yıl kadar önceye uzanıyor. Türkler Anadolu’ya ise
ancak 900 yıl önce geldiler. Onlar geldikleri zaman Mezopotamya’da,
İran ve Anadolu’da binlerce yıl öncesinden beri
bu coğrafyada yaşayan uygar halklar vardı.
Kürtler, Farslar, Ermeniler, Grekler, Araplar bu halklardan
bazıları. Ve bu halklar Türklerin gelmesiyle sahneden
silinip gitmediler.
Osmanlı, onlarca halkın, milliyetin yaşadığı
bir coğrafyada egemenlik sürdü. Türkiye Cumhuriyeti ise,
Osmanlı Devleti parçalanıp yıkıldıktan
sonra 1923 yılında kuruldu. Daha önce bu coğrafyanın
adı Türkiye değildi. Diğer bir deyişle
”Türkiye” diye bir ad 84 yıl önce ortaya çıktı.
Oysa bu bölgede Kürdistan adı binlerce yıl öncesinden
beri var. Türkiye’yi kuranlar Kürt ve Kürdistan adlarını
yasakladılar..
Bu çevreler Orta Asya tarihini de bir Türk tarihi gibi sunuyorlar.
Bu da doğru değil. Asya geniş bir coğrafya.
Orta Asya’da da tarih boyunca pek çok halklar yaşamış
ve zaman zaman tarih sahnesinde ön plana çıkmışlar.
Hunlar, Moğollar, Tatarlar, Kazaklar da bunlardan. Bunlar
Türk değiller. Ne Atilla bir Türk komutan, ne de Cengiz
veya Timur…
İnsanlık tarihi ve insanlığın oluşturduğu
uygarlık ve kültür, bir bakıma tüm insanlığın
ortak malı. Kürt halkının, bu coğrafyada
yaşamış atalarımızın da elbet
bu uygarlıkta payları var. İnsanlık tarihinde
çok önemli bir adım olan neolitik devrim (insanların
toprağa yerleşmeleri, evler yapmaları, koyun,
keçi gibi hayvanları ehlileştirmeleri, tarla tarımının
başlaması, yani buğday, arpa gibi ürünleri
ekip çoğaltmak) ilk kez 10-11 bin yıl önce Kürdistan’da
başladı. Yazılı tarih ve antik uygarlık
ilk kez Mezopotamya’da ve Mısır’da Nil kıyısında
başladı, sonra Akdeniz kıyılarına
yayıldı. Aynı zamanda Çin ve Hindistan uygarlık
tarihinin eski merkezlerinden..
Öte yandan, kimsenin bu tarihin aslan payını kendisine
mal etmesi için neden yok. Uygarlık insanlığın
ortak ürünü. Hiçbir ırk, soy, hiçbir halk ve ulus ne
diğerlerinden üstün görülmeli, ne de aşağı.
Zaten geçmişe doğru gittikçe kökenler de kaynaşıyor.
Yalan ve düzmece üstüne tarih oluşturmanın, ırkçılığın
ne insanlığa ne de herhangi bir halka yararı
yok. Bunu yapanlar en başta kendi halklarına zarar
verirler.
Toplumu yalanla beslemek aptallığın en büyüğüdür.
----------------------------------------
2008 yılının tüm okurlarıma mutluluk,
halkımıza özgürlük, dünyaya barış getirmesini
dilerim.
Yazarın önceki yazılarından:
Kandil
Operasyonu; hedefler, sonuçlar
Kürtlerin
temsil sorunu
Sabah’taki
söyleşi, DTP ve temsil sorunu üzerine
Oyunun yeni perdesi ve değişen
taktikler
DTP’ye
yönelik kapatma davası
Bush-Erdoğan
görüşmesi ne sonuç verdi?
Militarizm
Türkiye’yi teslim almak istiyor
Katil
kim?.
PKK’nın
silah bırakmasına veya yeni bir ateşkese karşıyım!
Bu çılgınlıkla
nereye?..
Nasıl
bir anayasa? – 3
Militarizm barışa, demokrasiye, gelişmeye engel
Türkiye
Malezya olur mu? Keşke olabilse!
Nasıl
bir anayasa? – 2 Kemalizm ayak bağı oldu
Nasıl bir anayasa?
Bir
genel af ”PKK sorununu” bitirir mi?
DTP’nin
temel yanlışı ne?
Yedi
kızın acı öyküsü Yaşamadan Öldüler
Yakın
tarihe kısa bir gezinti
Kürdistan gerçeği, Kürt ulusal sorunu ve onurlu tavır
Türk
dış politikasının rüşvetleri…
Yezidi
Kürtlere yapılan saldırı
Türk
Parlamentosu ve Kürtler
Seçimlerde
Türkiye solu, Kürt Ulusal hareketi
22
Temmuz Seçimleri üzerine
Orman
yangınları kimin işi?
Dink
Davası ve Sivas
Bir
mum yakmaya devam…
Kuzeyde
bir hafta
Norveç sınırı, Laponlar, beyaz geceler…
Darbe
ayağa düştü
Darbe
planı işlemekte
Barzani
“PKK terörü”nü destekliyor mu?
Hükümet
gerçekleri halka anlatmalı
Sayın
Sezer, nereden nereye!
Son
terör eylemlerinin ardında kimlerin eli var?
Sistem
ne laik ne demokrat
“Dil
Devrimi” ve “Güneş Dil Teorisi” komedisi
“Türk
Tarih Tezi” komedisi
Paşalar
Cumhuriyeti, berdevam mı?.
Kürt
Dili nasıl kurtulur?
Türk
medyası ya da Yalancı Çoban
General,
istifa et!
Heyy,
orada bir Müslüman yok mu?!.
Irkçı
görüşlerin temeli yalan ve safsata-2
Türk-İslam
sentezi ve Kürtler, Aleviler...
Irkçı
görüşlerin temeli yalan ve safsata-1
Kim
olursa olsun!
“Bu
ırkçılık nerden çıktı?!”
Aman,
301’i değiştirmeyin!
Yanlışta
direnenler, Sopayı çözüm sananlar...
“Halkın
oyları” ve çıkar yol
Türkiye
batağa nasıl saplandı..
Kerkük
Kürdistan’a katılırsa...
Gerçek
katil kim?
Ankara
Konferansı üzerine
AB’ye
sırtını dönen Türkiye’de Savaş hazırlığı
mı, blöf mü?
Saddam
cezasını buldu
Çıkara
dayalı yanlış hesaplar
AB’nin
son kararı üzerine
Baker
Raporu ölü mü doğdu?
PKK
neden taktik değiştirdi?
İlkesizlik
ve Irak’ta çözüm
Bir
kez daha Ermeni sorunu üzerine
Değişime
direnen Türkiye
Sel,
yangın vb. “doğal felaketler” üzerine..
Kürdistan,
zenginlik içinde yoksul ülke..
Bir
şarkı, bir şiir
Fransız
Parlamentosu’nun kararı Ve Cezayir..
En
büyük devletsiz ulus..
Oyunu
gerçek sanmak-2
Oyunu
gerçek sanmak.. (1)
Ana-babalar
kirli savaşı sorgulamalı
Linç
salgını yayılırken…
Lübnan’dan
uzak dur, Kürdistan’a hücum!..
Uygarlıklar
Savaşı mı?
Türkiye’nin
Kerkük Sorunu!
Halkı
yalanla besleyen rejimler…
Irak’ı
bekleyen: Ya üçlü konfederasyon, ya üç ayrı devlet
Bölgemizde
ve Dünyada barış ve istikrar için..
Statükonun
yıkımına kim ağlar?
Terör
ve PKK bahane, Hedefler çok başka…
Hürriyet’in tehlike çanları!
Kırk katır mı, kırk satır mı?..
Demirel, Çiller, Ağar, Güreş… Bunlar tanık
mı, sanık mı?.
Şemdin’in
yakalanması, destanlar, balonlar…
Başı
türbanlı bir kadın neden cumhurbaşkanı
olmasın?..
Çetelerle
mücadelede hükümete destek vermeli
Ülkeyi
esir alan ahtapot...
Sular
ısınırken...
”Sanki
herkes kör, herkes zincirlerle bağlı…”
Bu
bir darbe değil mi?
Terör
ne, terörizm ne?
TBMM
Başkanı Arınç’ın kunuşması ve
demokrasi üzerine..
Şemdinli’deki
askeri yığınak neyin nesi?..
Rejimin
Kürt halkına topyekün saldırısı
Baş
terörist kim, PKK mı, Türk devleti mi?
Önyargı,
tutku ve akıl...
Derin
devlet oyununda Rejisör, figüran ve seyirci…
Suç
ve Ceza
Yine
bir şeyler dönüyor…
Sistem
çürümüş, dökülüyor
Irak’ta
iç savaş kaygısı ve kendi kendine gelin güvey
olanlar..
ŞOVENİZMİN
ESİR ALDIĞI BEYİNLER (*)
At
izi it izine karışırken..
HAMAS
ve PKK…
Sağduyu
ve hoşgörü gerekli
Şemdinli’nin
üstü örtülüyor
Adalet
mi rezalet mi?.
Genelkurmay
Gladyosuna sahip çıktı!
Türk
Gladyosu tasfiye edilmedikçe…
Yalancının
mumu yatsıya kadar yanar
“Demokratik
Cumhuriyet”in patenti Bay Öcalan’ın mı?
Türk
rejimi neden Apo´ya sarıldı?
Kürt
sorununa çözüm çeşitlemeleri üzerine…
Türkiye
Kürtler konusunda İran’ın bile çok gerisinde…
Erdoğan’ın
Şemdinli ziyareti ve alt kimlik-üst kimlik üzerine
Paris
olayları ve küreselleşme üzerine
Olaylar
böyle mi aydınlanacak?
Şemdinli
bir fırsattır
Bu
nasıl bir ilerleme?
Değişimi
anlamak ve Kürt sorununda akılcı çözüm
Bilimsiz
üniversite, hukuksuz adliye..
Türkiye’nin
AB üyeliği ne Sevr’dir, ne de Lozan…
AB ile müzakereler başlarken umutlar - kaygılar...
3
Ekim bir dönüm noktası olacak
Sevgisiz
bir ülke..
“Demokrat,
özgür ve çağdaş Kürtlerin sesi…”
Provokasyon
dumanları…
Asıl
ölüm susmaktır
PKK’yı muhatap yapan kim?
Erdoğan’ın son tavrı
Doğu Kürdistan’daki son
gelişmeler üzerine
Kürtçe
şu anda zincirlerle bağlı
Öcalan
İmralı´dan alınmalı
Derin Devlet ve PKK el ele..
Bir kez daha terör ve uluslararası sorunlar
üzerine
Bir toplum nasıl kandırılır?
Bazı dostların ardından
AKP Alevileri yok sayıyor
ÇIKAR YOL - III Buyrun,
örgüt de var, iş de!
Erdoğan’ın ABD gezisi: Türk tarafı
için düş kırıklığıürk
tarafı için düş kırıklığı
ÇIKAR YOL – II
Teslimiyete karşı ulusal seçenek
Fransız Referandumu üzerine düşünceler
ÇIKAR
YOL - I En başta umut gerekli
İşe
yaramaz bir karar…
NE
DEĞİŞMİŞ?.
Soykırım ve Yüzyıllık Nazizm
Kendi
ordusunun işgali altında…
Türkiye’nin
Kürt Politikası: Döverek Islah..
PKK’yı
kim çözsün?.
Dün
cami, bugün bayrak…
İstanbul
sorunu artık Kürdistan sorunudur
Ermeni Soykırımı ve Orhan Pamuk Olayı
Bir
kez daha laiklik sorunu ve Aleviler konusu
Ş
I M A R I K…
Kürt
Devleti ve Deli Dumrullar…
Dezînformasyon û Prowokasyon
Derin
Devlet Tiyatrosunda Kürtler
ve Türkler...
|