PSK PSK Bulten KOMKAR Roja Nû Weşan / Yayın Link Arşiv
Dengê Kurdistan
PSK
PSK Bulten
KOMKAR
Roja Nû
Weşan/Yayın
Arşiv
Link
Webmaster
psk@kurdistan.nu
 
 
Tarih, akıl ve ahmaklık üzerine

Kemal Burkay

Sevgili okurlar, geçen hafta Almanya’da KOMCIWAN’ın düzenlediği gençlik kampında genel olarak tarih ve özel olarak da Kürdistan tarihiyle ilgili gençlere bilgi verdim. Bu nedenle bu hafta konumu tarihten seçtim.

Tarih insanoğlunun öyküsüdür. O hem insanlığın hayranlık verici eserlerini, hem de aptalca işlerini sergiler.

Akıl insana özgüdür, ahmaklık da… Siz hiç ahmaklıkla suçlanan bir hayvan gördünüz mü?

Elbet, kimi hayvanları hor görürüz, küçümseriz. Bunlar genellikle en uysal, en çalışkan, en zararsız, insanlara en yararlı hayvanlardır: Eşek, öküz, inek, koyun, hindi gibi… Bunların tümü de otla, tohumlarla, meyve ve sebzelerle beslenen hayvanlardır, yırtıcı değildirler; insan ya da hayvan kanı dökmezler. Küçümsediğimiz, aptal yerine koyduğumuz insanları da bunlara benzetiriz. ”Eşek herif!” deriz… ”Öküz gibi adam!” deriz…

Böyleleri belki de yöneticilere, ya da güçlülere itiraz etmeyen, sessiz sedasız işlerini yapan insanlardır. Örneğin böylelerini ”uşak”lıkla suçlarız. Demek ki beylerin efendilerin hizmetindeki, konakların sarayların tüm o işlerini çeviren, angaryalarını yapan insanları da hor görürüz…

Hayvanlar içinde en beğendiklerimiz ise aslan, kaplan, kurt, kartal, şahin gibi yırtıcılardır. Beğendiğimiz insanları da çoğu zaman bunlara benzetiriz, böylesine sıfatlar takarız onlara…

Aslında tüm bunlar insanların değer yargılarıdır. Hayvanlar, onlara taktığımız bu sıfatlardan habersiz ve doğaya uygun yaşarlar. Onlara yol gösteren içgüdüleridir. Bizim de daha akıl sahibi olmadığımız dönemde sahip olduğumuz, bir bölümü zaman içinde törpülense de bugüne kadar taşıdığımız içgüdüler… Belki de bunun için yırtıcıyız, cesuruz ve korkağız… Bazen aşırı sevinçli, şefkatli, bazen aşırı üzüntülü, öfkeli, bazen aşırı egoistiz… Yavrularımızı, yakınlarımızı başkalarından fazla severiz…

Aklımız alet yapmakla başlar. Bunun için ”insan, alet yapan hayvandır” derler. Yaptığımız aletler geliştikçe aklımız da gelişti. Ya da aklımız geliştikçe daha yetkin aletler yaptık. Doğayı ve hayatı tanıdıkça bilgilendik. Tüm bunlar birbirini besleyerek insanoğlunun –ve de kızının- hayat serüvenini oluşturdu.

Biz insanlar bu dünyanın ürünüyüz; bir ot, bir balık, bir kuş gibi. Dünyamızdaki canlıların en gelişkin türü. Akıl sahibi, bir tür imtiyazlı…

Doğanın bize verdiği bu akla dayanarak biz de dünyayı değiştirdik. Öylesine değiştirdik ki şimdi dünyanın bitki örtüsünü, iklimini, havasını suyunu, dünyanın dengesini etkiler hale geldik. Hem doğayı daha da düzenledik, güzelleştirdik, hem de bozduk, kendimizin ve tüm canlı hayatın geleceğini tehlikeye sokan işler yaptık.

İnsanların kendi aralarında çıkardığı savaşlar bu kötü işlerden biri. Bu kanlı savaşlar, boğazlaşmalar, bazen akıl almaz ölçülere varıyor, insan insanlığından tiksiniyor…

Çevreyi ve doğayı kirleterek, pek çok bitki ve hayvan türüne zarar vererek ve onları yok ederek dünyamızda yaşamın dengesini bozmak da…

Yüzyıllar boyunca edindiği, biriktirdiği bunca bilgi ve deneyime rağmen bütün bunları yapan insanların ne derece akıllı olduğu tartışılmaz mı?. Bunlar akıllıca mı, yoksa aptalca işler mi?.

Salt içgüdüleriyle yaşayan bir hayvanı, bir yırtıcıyı anlamak kolaydır. O salt kendini korumak, varlığını, neslini sürdürmek için doğaya uygun davranan bir canlıdır ve yaptığının bilincinde değildir. Ama sözde akıl sahibi insanoğlu için aynı şeyi diyebilir miyiz?

Evet, akıl da aptallık da insana göre…

Öte yandan, aptallık, ya da ahmaklık dediğimiz şey salt bir zeka düşüklüğü, doğuştan gelen bir zihinsel kusur değil.  Salt okumamış, eğitimsiz, kişilere özgü de değil.

Öyle eğitimsiz  kişiler vardır ki hayattan öğrenmişlerdir, kendi kendilerinin öğretmenidirler, bilgedirler; çevrelerine bilgi ve ışık saçarlar. Ama öyleleri de var ki gördükleri eğitim, derledikleri bilgi yığını, sağlıklı bir düşünme ve yargı yeteneği sağlayamaz olara. Cahilden daha cahildirler.

Yeterince bilgili ve düşünen insana ”aydın” deriz. Eğitim ise bilgi edinmenin en iyi yolu.. Ama aynı eğitim insanlara doğru bilgi yerine önyargıyı, gerçeğin çarpıtılmış halini, hatta doğrudan düzmeceyi ve yalanı öğretebilir.

Böyle bir eğitimden geçmiş insan ahmaklaşır. Bunu anlatan güzel bir söz vardır: ”Bu kadar cehalet ancak eğitim ile mümkündür!..”

Bu türden bir eğitim sürecinde insanlara verilen çarpıtılmış bilgi, ya da düpedüz düzmece ve yalan insanları kitleler halinde aptallaştırır ve şekillendirir, zihinsel bakımdan özürlü, çarpık bir toplum yaratır. Onları bu durumdan kurtarmak, aydınlatmak zordur.

Örneğin, şu Türkiye’deki tarih eğitimine bakın: Yalan ve düzmece üzerine kurulu. Özellikle son yüzyılda, İttihat ve Terakki’den, Cumhuriyet’in kuruluşundan beri bu ülkeyi yönetenler, onları çevreleyen uyduruk “bilim adamları”, dil ve tarih adına gerçekle ilgisi olmayan safsataları, düzmeceleri ders kitaplarına doldurmuş, ilkokuldan başlayarak gencecik zihinlere zerkediyorlar. Liselerde, üniversitelerde aynı düzmeceler daha geniş planda tekrarlanıyor. Ülkenin insanı bu yalanlarla koşullanıyor.

Irkçı-şoven bir tarih eğitimi bu. Anadolu’nun, Kürdistan’ın tüm tarihi, hatta dünya tarihi bu yalanlarla çarpıtılıyor.

”Türk Tarih Tezi” ve ”Güneş Dil Teorisi” temelinde oluşturulan bu tarihe bakarsanız dünya tarihi Türklerle başlıyor. Önce tarih sahnesine onlar çıkmışlar, pek çok devlet kurmuşlar… En güçlü onlar, adeta üstün bir ”ulus”… Uygarlık onlarla başlamış... Türk dili tüm dillerin anası, ötekiler ondan türemiş!..

Oysa bu zırvaların gerçekle bir ilgisi yok. Türkler tarih sahnesine oldukça geç bir dönemde çıktılar. Türk tarihi ile ilgili ilk yazılı anıtlar 1300 yıl kadar önceye uzanıyor. Türkler Anadolu’ya ise ancak 900 yıl önce geldiler. Onlar geldikleri zaman Mezopotamya’da, İran ve Anadolu’da binlerce yıl öncesinden beri bu coğrafyada yaşayan uygar halklar vardı. Kürtler, Farslar, Ermeniler, Grekler, Araplar bu halklardan bazıları. Ve bu halklar Türklerin gelmesiyle sahneden silinip gitmediler.

Osmanlı, onlarca halkın, milliyetin yaşadığı bir coğrafyada egemenlik sürdü. Türkiye Cumhuriyeti ise, Osmanlı Devleti parçalanıp yıkıldıktan sonra 1923 yılında kuruldu. Daha önce bu coğrafyanın adı Türkiye değildi. Diğer bir deyişle ”Türkiye” diye bir ad 84 yıl önce ortaya çıktı. Oysa bu bölgede Kürdistan adı binlerce yıl öncesinden beri var. Türkiye’yi kuranlar Kürt ve Kürdistan adlarını yasakladılar..

Bu çevreler Orta Asya tarihini de bir Türk tarihi gibi sunuyorlar. Bu da doğru değil. Asya geniş bir coğrafya. Orta Asya’da da tarih  boyunca pek çok halklar yaşamış ve zaman zaman tarih sahnesinde ön plana çıkmışlar. Hunlar, Moğollar, Tatarlar, Kazaklar da bunlardan. Bunlar Türk değiller. Ne Atilla bir Türk  komutan, ne de Cengiz veya Timur…

İnsanlık tarihi ve insanlığın oluşturduğu uygarlık ve kültür, bir bakıma tüm insanlığın ortak malı. Kürt halkının, bu coğrafyada yaşamış atalarımızın da elbet bu uygarlıkta payları var. İnsanlık tarihinde çok önemli bir adım olan neolitik devrim (insanların toprağa yerleşmeleri, evler yapmaları, koyun, keçi gibi hayvanları ehlileştirmeleri, tarla tarımının başlaması, yani buğday, arpa gibi ürünleri ekip çoğaltmak) ilk kez 10-11 bin yıl önce Kürdistan’da başladı. Yazılı tarih ve antik uygarlık ilk kez Mezopotamya’da ve Mısır’da Nil kıyısında başladı, sonra Akdeniz kıyılarına yayıldı. Aynı zamanda Çin ve Hindistan uygarlık tarihinin eski merkezlerinden..

Öte yandan, kimsenin bu tarihin aslan payını kendisine mal etmesi için neden yok. Uygarlık insanlığın ortak ürünü. Hiçbir ırk, soy, hiçbir halk ve ulus ne diğerlerinden üstün görülmeli, ne de aşağı. Zaten geçmişe doğru gittikçe kökenler de kaynaşıyor.

Yalan ve düzmece üstüne tarih oluşturmanın, ırkçılığın ne insanlığa ne de herhangi bir halka yararı yok. Bunu yapanlar en başta kendi halklarına zarar verirler.

Toplumu yalanla beslemek aptallığın en büyüğüdür.

----------------------------------------

2008 yılının tüm okurlarıma mutluluk, halkımıza özgürlük, dünyaya barış getirmesini dilerim.

 

Yazarın önceki yazılarından:

Kandil Operasyonu; hedefler, sonuçlar
Kürtlerin temsil sorunu
Sabah’taki söyleşi, DTP ve temsil sorunu üzerine
Oyunun yeni perdesi ve değişen taktikler
DTP’ye yönelik kapatma davası
Bush-Erdoğan görüşmesi ne sonuç verdi?
Militarizm Türkiye’yi teslim almak istiyor
Katil kim?.
PKK’nın silah bırakmasına veya yeni bir ateşkese karşıyım!
Bu çılgınlıkla nereye?..
Nasıl bir anayasa? – 3
Militarizm barışa, demokrasiye, gelişmeye engel
Türkiye Malezya olur mu? Keşke olabilse!
Nasıl bir anayasa? – 2 Kemalizm ayak bağı oldu
Nasıl bir anayasa?
Bir genel af  ”PKK sorununu” bitirir mi?
DTP’nin temel yanlışı ne?
Yedi kızın acı öyküsü Yaşamadan Öldüler
Yakın tarihe kısa bir gezinti
Kürdistan gerçeği, Kürt ulusal sorunu ve onurlu tavır
Türk dış politikasının rüşvetleri…
Yezidi Kürtlere yapılan saldırı
Türk Parlamentosu ve Kürtler
Seçimlerde Türkiye solu, Kürt Ulusal hareketi
22 Temmuz Seçimleri üzerine
Orman yangınları kimin işi?
Dink Davası ve Sivas
Bir mum yakmaya devam…
Kuzeyde bir hafta
Norveç sınırı, Laponlar, beyaz geceler…
Darbe ayağa düştü
Darbe planı işlemekte
Barzani “PKK terörü”nü destekliyor mu?
Hükümet gerçekleri halka anlatmalı
Sayın Sezer, nereden nereye!
Son terör eylemlerinin ardında kimlerin eli  var?
Sistem ne laik ne demokrat
“Dil Devrimi” ve “Güneş Dil Teorisi” komedisi
“Türk Tarih Tezi” komedisi
Paşalar Cumhuriyeti, berdevam mı?.
Kürt Dili nasıl kurtulur?
Türk medyası ya da Yalancı Çoban
General, istifa et!
Heyy, orada bir Müslüman yok mu?!.
Irkçı görüşlerin temeli yalan ve safsata-2
Türk-İslam sentezi ve Kürtler, Aleviler...
Irkçı görüşlerin temeli yalan ve safsata-1
Kim olursa olsun!
“Bu ırkçılık nerden çıktı?!”
Aman, 301’i değiştirmeyin!
Yanlışta direnenler, Sopayı çözüm sananlar...
“Halkın oyları” ve çıkar yol
Türkiye batağa nasıl saplandı..
Kerkük Kürdistan’a katılırsa...
Gerçek katil kim?
Ankara Konferansı üzerine
AB’ye sırtını dönen Türkiye’de Savaş hazırlığı mı, blöf mü?
Saddam cezasını buldu
Çıkara dayalı yanlış hesaplar
AB’nin son kararı üzerine
Baker Raporu ölü mü doğdu?
PKK neden taktik değiştirdi?
İlkesizlik ve Irak’ta çözüm
Bir kez daha Ermeni sorunu üzerine
Değişime direnen Türkiye
Sel, yangın vb. “doğal felaketler” üzerine..
Kürdistan, zenginlik içinde yoksul ülke..
Bir şarkı, bir şiir
Fransız Parlamentosu’nun kararı Ve Cezayir..
En büyük devletsiz ulus..
Oyunu gerçek sanmak-2
Oyunu gerçek sanmak.. (1)
Ana-babalar kirli savaşı sorgulamalı
Linç salgını yayılırken…
Lübnan’dan uzak dur, Kürdistan’a hücum!..
Uygarlıklar Savaşı mı?
Türkiye’nin Kerkük Sorunu!
Halkı yalanla besleyen rejimler…
Irak’ı bekleyen: Ya üçlü konfederasyon, ya üç ayrı devlet
Bölgemizde ve Dünyada barış ve istikrar için..
Statükonun yıkımına kim ağlar?
Terör ve PKK bahane, Hedefler çok başka…
Hürriyet’in tehlike çanları!
Kırk katır mı, kırk satır mı?..
Demirel, Çiller, Ağar, Güreş… Bunlar tanık mı, sanık mı?.
Şemdin’in yakalanması, destanlar, balonlar…
Başı türbanlı bir kadın neden cumhurbaşkanı olmasın?..
Çetelerle mücadelede hükümete destek vermeli
Ülkeyi esir alan ahtapot...
Sular ısınırken...
”Sanki herkes kör, herkes zincirlerle bağlı…”
Bu bir darbe değil mi?
Terör ne, terörizm ne?
TBMM Başkanı Arınç’ın kunuşması ve demokrasi üzerine..
Şemdinli’deki askeri yığınak neyin nesi?..
Rejimin Kürt halkına topyekün saldırısı
Baş terörist kim, PKK mı, Türk devleti mi?
Önyargı, tutku ve akıl...
Derin devlet oyununda Rejisör, figüran ve seyirci…
Suç ve Ceza
Yine bir şeyler dönüyor…
Sistem çürümüş, dökülüyor
Irak’ta iç savaş kaygısı ve kendi kendine gelin güvey olanlar..
ŞOVENİZMİN ESİR ALDIĞI BEYİNLER (*)
At izi it izine karışırken..
HAMAS ve PKK…

Sağduyu ve hoşgörü gerekli
Şemdinli’nin üstü örtülüyor
Adalet mi rezalet mi?.
Genelkurmay Gladyosuna sahip çıktı!
Türk Gladyosu tasfiye edilmedikçe…
Yalancının mumu yatsıya kadar yanar
“Demokratik Cumhuriyet”in patenti Bay Öcalan’ın mı?
Türk rejimi neden Apo´ya sarıldı?
Kürt sorununa çözüm çeşitlemeleri üzerine…
Türkiye Kürtler konusunda İran’ın bile çok gerisinde…
Erdoğan’ın Şemdinli ziyareti ve alt kimlik-üst kimlik üzerine
Paris olayları ve küreselleşme üzerine
Olaylar böyle mi aydınlanacak?
Şemdinli bir fırsattır
Bu nasıl bir ilerleme?

Değişimi anlamak ve Kürt sorununda akılcı çözüm
Bilimsiz üniversite, hukuksuz adliye..
Türkiye’nin AB üyeliği ne Sevr’dir, ne de Lozan…
AB ile müzakereler başlarken umutlar - kaygılar...
3 Ekim bir dönüm noktası olacak
Sevgisiz bir ülke..
“Demokrat, özgür ve çağdaş Kürtlerin sesi…”
Provokasyon dumanları…
Asıl ölüm susmaktır
PKK’yı muhatap yapan kim?
Erdoğan’ın son tavrı
Doğu Kürdistan’daki son gelişmeler üzerine
Kürtçe şu anda zincirlerle bağlı
Öcalan İmralı´dan alınmalı
Derin Devlet ve PKK el ele..
Bir kez daha terör ve uluslararası sorunlar üzerine
Bir toplum nasıl kandırılır?
Bazı dostların ardından
AKP Alevileri yok sayıyor
ÇIKAR YOL - III Buyrun, örgüt de var, iş de!
Erdoğan’ın ABD gezisi: Türk tarafı için düş kırıklığıürk tarafı için düş kırıklığı
ÇIKAR YOL – II Teslimiyete karşı ulusal seçenek
Fransız Referandumu üzerine düşünceler

ÇIKAR YOL - I En başta umut gerekli
İşe yaramaz bir karar…
NE DEĞİŞMİŞ?.
Soykırım ve Yüzyıllık Nazizm
Kendi ordusunun işgali altında…
Türkiye’nin Kürt Politikası: Döverek Islah..
PKK’yı kim çözsün?.
Dün cami, bugün bayrak…
İstanbul sorunu artık Kürdistan sorunudur
Ermeni Soykırımı ve Orhan Pamuk Olayı
Bir kez daha laiklik sorunu ve Aleviler konusu
Ş I M A R I K…
Kürt Devleti ve Deli Dumrullar…
Dezînformasyon û Prowokasyon

Derin Devlet Tiyatrosunda Kürtler ve Türkler...

 
 
PSK Bulten © 2007