Sekiz asker, bomba olayı
ve Erdoğan…
Kemal Burkay
Bu hafta yazmayı düşündüğüm üç konu var: Biri
Dağlıca olayında PKK tarafından esir edilip
sonra serbest bırakılan sekiz askerin başına
gelenler ve onlara karşı açılan dava. İkincisi
Diyarbakır’da çoğu çocuk beş kişinin ölümüne,
yetmiş kadar kişinin de yaralanmasına yol açan
son bombalama olayı. Üçüncüsü ise, bu olay nedeniyle
Diyarbakır’a giden Başbakan Erdoğan’ın,
Kürt sorununun çözümüne ilişkin olarak sivil toplum örgütlerinden
gelen kimi önerilere karşı ”sert çıkışı”…
Bunların her biri başlı
başına bir yazının konusu olacak önemde.
Ama bu yazıda birini işleyip ötekileri ertelersem, gündem
değişeceği için belki de onlara sıra gelmeyecek.
Bu nedenle aynı yazıda her üç konudan da söz etmeyi
uygun buldum.
Esir askerlerle ilgili olarak çok daha önce yazmayı
düşündüm ama fırsat bulamadım. Onlar, en başta
esir düştükleri için Türkiye’deki militarist ve şoven
çevreler, aynı zamanda hükümet üyeleri tarafından
ağır biçimde suçlandılar.
Bu askerler, bazısı mermileri
bittiği, bazıları silahları tutukluk yaptığı
için teslim olmak zorunda kaldıklarını söylediler.
36 saat sürdüğü belirtilen bir çatışmada böyle olması
hiç şaşırtıcı değil.
Ama can havliyle de teslim olmaları mümkün. Herhalde bunlar
dünyanın bir savaşta esir
düşen ilk askerleri değildiler. Türk ordusunun da..
Plevne’de Ruslara teslim olan Osman Paşa
suçlandı mı, yoksa adına kahramanlık türküleri
mi yakıldı? Birinci Dünya Savaşı’nda
salt Süveyş cephesinde İngilizlere esir düşen
binlerce askerin öyküsü malum.. Bu askerlerden savaş sonrası, tifüsten filan kırılmadan
dönebilenleri herhalde kimse suçlayıp, yargılayıp
cezalandırmadı. Ya daha nisbeten yakın dönemde
Kore’de Kunuri Savaşı’nda kuşatılıp
büyük zayiata uğrayan Türk Tugayı’ndan esir düşenler?.
Onları da kimse cezalandırmadı…
Hatta bizzat önceki yıllarda onlarca askerin PKK’ya
esir düştüğü ve sonra serbest bırakıldığı
malum. Onlarla ilgili olarak bile böylesine bir suçlama ve
aşağılama furyası yaşanmadı.
Şimdiye kadar, ”Türk askeri
acıkmaz, üşümez, yorulmaz” filan gibi saçma sapan
nakaratlar söylenegelse de, kimse ”Türk askeri teslim olmaz,
esir düşmez!” demedi.
Peki bu kez ne oldu da bu sekiz askere karşı en
üst komutanlarından hükümete kadar böylesine ağır
bir suçlama kampanyası açıldı?
Böylesi bir tutum değişikliği, askerlerin
kusurundan ziyade, yıllar içinde sistemin nasıl
daha da acımasızlaştığını,
belli durumlarda taslim olma, esir düşme gibi kaçınılmaz
bir insani durumu, bir savaş kuralını bile
tanımaz hale geldiğini gösteriyor.
Evet, söz konusu sekiz asker ölmeyerek, esir düşerek
bu baylara göre hem Türklüğü aşağıladılar,
hem de onları daha fazla sayıda ve gösterişli
cenaze törenleri düzenleyip şehit ve kan edebiyatı
yapma zevkinden yoksun bıraktılar!
Söz konusu asker-sivil yöneticilerin, bu
askerleri teslim eden PKK’ya karşı öfkeleri azalmadı,
arttı. Onların kısa sürede ve sağ
salim teslim edilmesini sağlayan, bu işe aracılık
yapan Güney Kürdistan yönetimine olan düşmanlıkları
da…
Türkiye’ye gelir gelmez bu askerleri gözaltına
aldılar, sonra tutukladılar. Böylece
onların ve ailelerinin, serbest bırakılmaktan
doğan sevinçlerini kursaklarında bıraktılar.
Şimdi onları vatana ihanetten yargılıyorlar.
Bir tanesi için müebbet istiyorlar…
Dağlıca’daki çatışma
36 saat sürdüğü halde, bu askerlere neden yardım
gitmediği konusu üzerinde ise pek durulmadı.
Ön saftaki askerlerin çoğunun Kürt olması üzerinde
de.. İlginçtir, esir düşen
askerlerin altısı da Kürttü. Daha önce Gabar’daki çatışmada ölen 13 askerin de çoğu
Kürttü. Bunun üzerinde de durulmadı.
Bütün bunlar, paşaların çocukları
ve yakınları Ankara, İstanbul, İzmir gibi
kentlerde, ailelerinin nerdeyse kucağında askerlik
yaparken, Kürt askerlerin cephede ön safa sürüldüklerinin
açık göstergesi değil mi? Hem de Kürtlere
karşı yürütülen bir savaşta..
Demek ki onlardan beklenen sadece öldürmeleri ve ölmeleriydi.
Bunu yaparlarsa şehit ve kahramandılar; aksi halde
korkak, kaçak ve vatan haini; hatta PKK’li!
* * *
3 Ocak 2008’de Diyarbakır’da patlayan ve çoğu çocuk
beş kişinin ölümüne, 70
dolayında kişinin de yaralanmasına yol açan
bomba ise hem Diyarbakırlıları, hem de bir
bütün olarak Kürt halkını acıya boğdu.
Eylem, Türk yönetiminin askeri ve sivil sorumluları tarafından,
her zaman olduğu gibi, hemen PKK’ya fatura edildi. Türk medyası da bu dili tartışmasız benimsedi,
”terörist örgütün acımasızlığı” üzerine
ortalığı bir kez daha velveleye verdi.
Hatta bu eyleme yönelik kınama açıklamalarının
nerdeyse tümünü de çarpıtarak ”PKK terörü”ne yönelik
yapılmış gibi gösterdi.
Eylemin acımasız bir terör olayı olduğuna
kuşku yok. Bu nedenle ben de bu eylemi
kınıyorum, lanetliyorum. Ama acaba onu gerçekten
PKK mı yaptı?
PKK şu ana kadar bir açıklama
yapmış değil. Suskunluk
ikrardan sayılırsa da, bu özdeyiş PKK gibi
örgütler için geçerli değil. PKK
yapmadığı bu tür eylemlerden de kendisine övünme
payı çıkarabilecek türden bir örgüt. Hatta,
eylem gücünü koruduğunu göstermek için, başka odakların
başka hesaplarla düzenlemiş olabileceği böyle
bir eylemi üstlenebilir ve yaratacağı sonuçları
hesaplamaz bile. Bu nedenle PKK’nın sözüne kefil olunmaz…
Öte yandan, PKK ile derin devlet öylesine
iç içe geçmiş ki bunu tartışmak dahi bence
abes kaçıyor. Geçmişten
bu yana, at izi ile it izi öylesine birbirine karışmış
ki, hangi eylemi doğrudan PKK’nın, hangisini ise
derin devlet güçlerinin onun hesabına yaptığını
saptamak kolay değil. Biz olsa olsa eylemin yarattığı
tahribata ve verdiği sonuçlara bakarak onun kimin işine
yaradığını yorumlarız ve bu açıdan
arkasında hangi güçlerin bulunduğuna dair tahminler
yürütürüz.
Son eylem de, yaptığı etki
ve yarattığı sonuçlar bakımından
Eylül 2006’da, Diyarbakır’da Koşuyolu Parkı’nda
patlatılan bombaya benziyor. O zaman da sivil halk, özellikle çocuklar hedef yapılmış
ve eylem yine PKK’ya fatura edilmişti. Ama bunun
kanıtları ortaya konamadı. Eylemin
Kürt sivillere yönelik olması ve PKK’nın böylesi
bir eylem düzenlemesi için hiçbir neden bulunmaması bir
yana, izler devlet güdümlü çetelere uzanıyordu.
Bu nedenle de kimse yakalanmadı ve bu acımasız,
kanlı eylemin parde arkası aydınlanmadı.
Bu kez de farklı olacağını
sanmıyorum. Çünkü bu kez de,
eylemin askeri servis aracına yönelik olduğu ileri
sürülse de kayıplar sivil halktan, çocuk-kadın Diyarbakırlılar.
Zarar gören binalar ve işyerleri de
onların. Servis aracındakiler ise bu işi
hafif sıyrıklarla atlattılar…
Bu eylem hem Kürt halkına zarar verdi,
hem de Kürt sorununa siyasal çözüm istemlerinin yeniden yaygınlaştığı
bir dönemde ortamı gerdi. Böyle bir durumun ise
en çok barış ve siyasal çözüm karşıtlarına
yaradığını söylemeye gerek yok. Bu
Türk derin devletidir, bu ülkenin militarist, şoven güçleridir.
Arkasında onların olması doğaldır,
daha önceki pek çok eylemde olduğu gibi.
Bu çevrelerin eylemin ardıdan döktükleri
gözyaşları ise tipik timsah gözyaşlarıdır.
Bir kez daha, Kürt halkına karşı
acımasız eylemler düzenlerken, öte yandan suçu PKK’ya
yıkıp, şirinlik gösterilerinde bulunup, yıllardır
zalimce ezdikleri Kürt halkından sempati toplamaya çalışıyorlar.
Eski, bildik, bayatlamış oyun…
* * *
Başbakan Erdoğan’a gelince, bu
olay nedeniyle gittiği Diyarbakır’da gözyaşları
döktü. Bravo, pek yufka yürekliymiş!
Ama onun gibi birine düşen gözyaşı
dökmek değil, soruna çözüm bulmaktır. Çözüme
gelince ise yufka yürük gidip yerine taş yürek geliyor..
Söyledikleri tümüyle umut kırıcı.
Erdoğan, Diyarbakır Barosu Başkanı Sezgin
Tanrıkulu’nun, bazı sivil örgütler adına, sorunun
çözümü için yaptığı, Kürt diliyle eğitim,
Kürtçenin seçmeli ders olması gibi en basit, en sıradan,
en masum önerilere bile, Türk basınının tanımlamasıyla
”sert çıkıyor” ve şöyle diyor:
”Türkiye’de sadece Kürtler yok.
Yarın Çerkezi de, Lazı da isterse ne olacak? Herkes talep edecek. O zaman nasıl birlikteliği sağlayacağız?
Söylemek kolay. Bizde bir laf var:
Sorumluluk mevkiinde değilsen atış serbest!
Bekara karı boşamak kolay…”
Buyrun, buradan yakın! Bir
başbakanın hak ve özgürlük anlayışı
bu: ”sana verirsek başkası da ister!..”
Sen gel de bu anlayışta bir siyaset adamından
soruna çözüm bekle! Erdoğan’ın sözleri kendisi için
de, Türkiye için de acınacak türden.
Yazarın önceki yazılarından:
Tarih,
akıl ve ahmaklık üzerine
Kandil
Operasyonu; hedefler, sonuçlar
Kürtlerin
temsil sorunu
Sabah’taki
söyleşi, DTP ve temsil sorunu üzerine
Oyunun yeni perdesi ve değişen
taktikler
DTP’ye
yönelik kapatma davası
Bush-Erdoğan
görüşmesi ne sonuç verdi?
Militarizm
Türkiye’yi teslim almak istiyor
Katil
kim?.
PKK’nın
silah bırakmasına veya yeni bir ateşkese karşıyım!
Bu çılgınlıkla
nereye?..
Nasıl
bir anayasa? – 3
Militarizm barışa, demokrasiye, gelişmeye engel
Türkiye
Malezya olur mu? Keşke olabilse!
Nasıl
bir anayasa? – 2 Kemalizm ayak bağı oldu
Nasıl bir anayasa?
Bir
genel af ”PKK sorununu” bitirir mi?
DTP’nin
temel yanlışı ne?
Yedi
kızın acı öyküsü Yaşamadan Öldüler
Yakın
tarihe kısa bir gezinti
Kürdistan gerçeği, Kürt ulusal sorunu ve onurlu tavır
Türk
dış politikasının rüşvetleri…
Yezidi
Kürtlere yapılan saldırı
Türk
Parlamentosu ve Kürtler
Seçimlerde
Türkiye solu, Kürt Ulusal hareketi
22
Temmuz Seçimleri üzerine
Orman
yangınları kimin işi?
Dink
Davası ve Sivas
Bir
mum yakmaya devam…
Kuzeyde
bir hafta
Norveç sınırı, Laponlar, beyaz geceler…
Darbe
ayağa düştü
Darbe
planı işlemekte
Barzani
“PKK terörü”nü destekliyor mu?
Hükümet
gerçekleri halka anlatmalı
Sayın
Sezer, nereden nereye!
Son
terör eylemlerinin ardında kimlerin eli var?
Sistem
ne laik ne demokrat
“Dil
Devrimi” ve “Güneş Dil Teorisi” komedisi
“Türk
Tarih Tezi” komedisi
Paşalar
Cumhuriyeti, berdevam mı?.
Kürt
Dili nasıl kurtulur?
Türk
medyası ya da Yalancı Çoban
General,
istifa et!
Heyy,
orada bir Müslüman yok mu?!.
Irkçı
görüşlerin temeli yalan ve safsata-2
Türk-İslam
sentezi ve Kürtler, Aleviler...
Irkçı
görüşlerin temeli yalan ve safsata-1
Kim
olursa olsun!
“Bu
ırkçılık nerden çıktı?!”
Aman,
301’i değiştirmeyin!
Yanlışta
direnenler, Sopayı çözüm sananlar...
“Halkın
oyları” ve çıkar yol
Türkiye
batağa nasıl saplandı..
Kerkük
Kürdistan’a katılırsa...
Gerçek
katil kim?
Ankara
Konferansı üzerine
AB’ye
sırtını dönen Türkiye’de Savaş hazırlığı
mı, blöf mü?
Saddam
cezasını buldu
Çıkara
dayalı yanlış hesaplar
AB’nin
son kararı üzerine
Baker
Raporu ölü mü doğdu?
PKK
neden taktik değiştirdi?
İlkesizlik
ve Irak’ta çözüm
Bir
kez daha Ermeni sorunu üzerine
Değişime
direnen Türkiye
Sel,
yangın vb. “doğal felaketler” üzerine..
Kürdistan,
zenginlik içinde yoksul ülke..
Bir
şarkı, bir şiir
Fransız
Parlamentosu’nun kararı Ve Cezayir..
En
büyük devletsiz ulus..
Oyunu
gerçek sanmak-2
Oyunu
gerçek sanmak.. (1)
Ana-babalar
kirli savaşı sorgulamalı
Linç
salgını yayılırken…
Lübnan’dan
uzak dur, Kürdistan’a hücum!..
Uygarlıklar
Savaşı mı?
Türkiye’nin
Kerkük Sorunu!
Halkı
yalanla besleyen rejimler…
Irak’ı
bekleyen: Ya üçlü konfederasyon, ya üç ayrı devlet
Bölgemizde
ve Dünyada barış ve istikrar için..
Statükonun
yıkımına kim ağlar?
Terör
ve PKK bahane, Hedefler çok başka…
Hürriyet’in tehlike çanları!
Kırk katır mı, kırk satır mı?..
Demirel, Çiller, Ağar, Güreş… Bunlar tanık
mı, sanık mı?.
Şemdin’in
yakalanması, destanlar, balonlar…
Başı
türbanlı bir kadın neden cumhurbaşkanı
olmasın?..
Çetelerle
mücadelede hükümete destek vermeli
Ülkeyi
esir alan ahtapot...
Sular
ısınırken...
”Sanki
herkes kör, herkes zincirlerle bağlı…”
Bu
bir darbe değil mi?
Terör
ne, terörizm ne?
TBMM
Başkanı Arınç’ın kunuşması ve
demokrasi üzerine..
Şemdinli’deki
askeri yığınak neyin nesi?..
Rejimin
Kürt halkına topyekün saldırısı
Baş
terörist kim, PKK mı, Türk devleti mi?
Önyargı,
tutku ve akıl...
Derin
devlet oyununda Rejisör, figüran ve seyirci…
Suç
ve Ceza
Yine
bir şeyler dönüyor…
Sistem
çürümüş, dökülüyor
Irak’ta
iç savaş kaygısı ve kendi kendine gelin güvey
olanlar..
ŞOVENİZMİN
ESİR ALDIĞI BEYİNLER (*)
At
izi it izine karışırken..
HAMAS
ve PKK…
Sağduyu
ve hoşgörü gerekli
Şemdinli’nin
üstü örtülüyor
Adalet
mi rezalet mi?.
Genelkurmay
Gladyosuna sahip çıktı!
Türk
Gladyosu tasfiye edilmedikçe…
Yalancının
mumu yatsıya kadar yanar
“Demokratik
Cumhuriyet”in patenti Bay Öcalan’ın mı?
Türk
rejimi neden Apo´ya sarıldı?
Kürt
sorununa çözüm çeşitlemeleri üzerine…
Türkiye
Kürtler konusunda İran’ın bile çok gerisinde…
Erdoğan’ın
Şemdinli ziyareti ve alt kimlik-üst kimlik üzerine
Paris
olayları ve küreselleşme üzerine
Olaylar
böyle mi aydınlanacak?
Şemdinli
bir fırsattır
Bu
nasıl bir ilerleme?
Değişimi
anlamak ve Kürt sorununda akılcı çözüm
Bilimsiz
üniversite, hukuksuz adliye..
Türkiye’nin
AB üyeliği ne Sevr’dir, ne de Lozan…
AB ile müzakereler başlarken umutlar - kaygılar...
3
Ekim bir dönüm noktası olacak
Sevgisiz
bir ülke..
“Demokrat,
özgür ve çağdaş Kürtlerin sesi…”
Provokasyon
dumanları…
Asıl
ölüm susmaktır
PKK’yı muhatap yapan kim?
Erdoğan’ın son tavrı
Doğu Kürdistan’daki son
gelişmeler üzerine
Kürtçe
şu anda zincirlerle bağlı
Öcalan
İmralı´dan alınmalı
Derin Devlet ve PKK el ele..
Bir kez daha terör ve uluslararası sorunlar
üzerine
Bir toplum nasıl kandırılır?
Bazı dostların ardından
AKP Alevileri yok sayıyor
ÇIKAR YOL - III Buyrun,
örgüt de var, iş de!
Erdoğan’ın ABD gezisi: Türk tarafı
için düş kırıklığıürk
tarafı için düş kırıklığı
ÇIKAR YOL – II
Teslimiyete karşı ulusal seçenek
Fransız Referandumu üzerine düşünceler
ÇIKAR
YOL - I En başta umut gerekli
İşe
yaramaz bir karar…
NE
DEĞİŞMİŞ?.
Soykırım ve Yüzyıllık Nazizm
Kendi
ordusunun işgali altında…
Türkiye’nin
Kürt Politikası: Döverek Islah..
PKK’yı
kim çözsün?.
Dün
cami, bugün bayrak…
İstanbul
sorunu artık Kürdistan sorunudur
Ermeni Soykırımı ve Orhan Pamuk Olayı
Bir
kez daha laiklik sorunu ve Aleviler konusu
Ş
I M A R I K…
Kürt
Devleti ve Deli Dumrullar…
Dezînformasyon û Prowokasyon
Derin
Devlet Tiyatrosunda Kürtler
ve Türkler...
|