AKP değişimin partisi değil
Kemal Burkay
Erdoğan’ın ve hükümetinin 1 Mayıs’la ilgili
tutumu, gerçek yüzlerini olanca açıklığıyla
ortaya serdi.
Önce 1 Mayıs’ı sözde emek bayramı olarak tanıdılar.
Ama tatil günü yapmadan... Gerçekleri akıl almaz biçimde
çarpıtarak 1 Mayıs’ın başka ülkelerde
de tatil olmadığını ileri sürdüler. Oysa
1 Mayıs, AB ülkeleri, ABD, Rusya, Çin dahil, 130’u aşkın
ülkede tatil günüydü. 1 Mayıs tatil olursa, 2 milyar
dolarlık ulusal gelir kaybına yol açacağını
ileri sürdüler. Bunun da kendilerine aritmetikten zayıf
getirecek türden bir yanlış hesap olduğu ortaya
kondu.
Ayrıca, yalnızca işçilere gelince mi, ulusal
gelir kaybının hesabı yapılıyor?
23 Nisan, 19 Mayıs, 30 Ağustos, 29 Ekim gibi ulusal
günler bir yana, Cumartesi-pazarlarla da birleşince
her biri bazen bir haftayı, hatta dokuz günü bulan şeker
ve kurban bayramları için neden bu hesap yapılmıyor?
Ama dini bütün sayın Erdoğan ve partisi elbet böyle
hesapları yapmaz. “Ulusal” ve “dinsel” bayramlar için
bütün yılı tatil yapsa gam yemez. Sıra işçiye
emekçiye gelince kuruşun hesabını yapar...
1 Mayıs günü, işçi gösterisini engellemek için
yapılanlar ise işin tuzu biberi oldu. 1 Mayıs’ı
tatil günü yapmamak, zaten bayramın içini boşaltmış
ve gösteri dahil, işçilerin hertürlü etkinliğine
kapıyı kapamıştı. İşçilerin
Taksim’e yürüyüşünü engellemek içinse hükümet, 30.000
polis ve ek olarak askeri birliklerle, İstanbul’da tam
bir terör estirdi, yolları-kavşakları tuttu,
DİSK merkezini kuşattı, biber gazı ve
basınçlı su kullandı. Başta Taksim ve
çevresi olmak üzere, İstanbul bir hayalet kente döndü,
hayat durdu.
Böylece Hükümet, işçi yürüyüşünü engellemeyi başardı.
Bu nedenle Erdoğan ve adamları, İstanbul Valisi,
Emniyet Müdürü filan şimdi büyük bir zafer kazanmış
gibi övünüyorlar. Onlar, tankı-topu, tüfeği-tabancası,
copu, biber gazı, basınçlı suyu ve boya sıkan
panzerleri olmayan, ellerinde çiçekler ve pankartlar, dillerinde
marş ve şarkılarla Taksim Meydanı’na yürüyecek
olan işçilere karşı büyük zafer kazandılar,
kutlu olsun!
Oysa bu, hükümet ve bürokrasi açısından utanç verici
bir şeydi. Başvurdukları bu pervasız şiddet
ve saldırıyla, yarattıkları ilkel ve yabanıl
görüntülerle, uygar dünyada dımdızlak kaldıklarının,
bir mostraya döndüklerinin farkında değiller.
Türkiye bir kez daha, kendi yöneticileri sayesinde, Newroz’da
olduğu gibi 1 Mayıs’ta da, uygar ülkelerdeki gibi
barış içinde, şenlikli bir bayram yaşamayı
başaramadı.
Erdoğan’ın 1 Mayıs öncesi, işçileri ve
sendikacıları “ayak takımı” olarak nitelemesi,
“ayakların başları yönettiği yerde kıyamet
kopar” demesi ise, herhalde kolay unutulmaz bir incidir. Bu
söz, aynı zamanda önce belediye başkanı, ardından
parti başkanı ve başbakan olmakla Erdoğan’ın,
ayak takımı olmaktan kurtulup egemen sınıf
içine, yani efendiler arasına terfi ettiğinin resmidir.
O “egemen sınıf”, hala onu “Kasımpaşalı”
ve “imam” diye küçümseyip dışlamakta dirense de...
Erdoğan’ın ve AKP hükümetinin bu tutumu, ona reform
ve demokratikleşme yönünde belli umutlar bağlamış
ve tüm olup bitenlere rağmen ondan hala umut kesmemiş
olan bazı liberal çevreleri biraz daha şaşırttı.
Oysa bize göre, 1 Mayıs’ta sergilenen politika da, akla
ve çağa uygun olmasa bile, AKP’nin ve onun liderinin
yapısına son derece uygun.
Zaten ben daha baştan, AKP’nin tutarsızlıklarına
değil, ona böylesi reformcu, değişimci bir
rol yükleyenlere şaşmıştım. Bazı
liberal aydınlar AKP’nin AB yolunda yaptıklarını
büyük bir reform hamlesi, hatta “devrim” olarak niteledikleri
zaman da. Tüm iyi niyetime, önyargısız yaklaşımıma
rağmen, ortada, “devrim” filan diye nitelenecek köklü
bir değişiklik şurda kalsın, reform demeye
layık bir çaba da göremedim. Görünen, tüm öncekilerin
de yaptığı gibi, AB yolunda bir ayak sürüme,
göz boyama idi. Bu, aynı zamanda, Erdoğan’ın
ve bir bütün olarak onun liderlik ettiği örgütün, AKP’nin
yapısından kaynaklanıyordu. Erdoğan da
partisi de bu işe uygun değillerdi.
Erdoğan “Kasımpaşalı” olduğu için
değil. İmamhatip mezunu olduğu için de değil.
Hayır, Kasımpaşa’dan da, imamhatip mezunları
arasından da devrimci, değişimci nitelikte
bir lider çıkabilirdi; neden çıkmasın? Ama
bu lider her şeyden önce, “Akıncılar” örgütü
gibi, düzenin, statükonun, hatta gericiliğin ve faşizmin
hizmetindeki bir örgütü seçmezdi, değil mi? Politikaya
Erbakan’ın Milli Selamet Partisi’nde atılmazdı...
İnsanların zaman içinde değiştiğinden,
sağdan sola, geriden ileriye veya bunun tersine savrulduğundan
söz edilebilir elbet. Böyle solcularımız vardır,
sağcılarımız neden olmasın?..
Ama eğer Erdoğan’da ve partisinde böylesi bir değişim
vardıysa, bunun işaretleri neydi? Erdoğan ve
partisi hangi ilerici, değişimci fikirler ve projelerle
toplumun önünü aydınlattı ve destek aldı? Hayır,
bunlar ortada yok ve hiç olmadı. Erdoğan ve yandaşları,
her kritik durumda ayak sürüdüler, statükonun dümen suyunda
yürümeyi tercih ettiler.
Onlarda ne o bilinç ve öngörü ne de o cesaret vardı.
Zaten bu ikisi bir arada olur.
Ama Erdoğan ve partisi, bir dönem, “köprüyü geçinceye
kadar” reformcu ve değişimci gibi görünmekten yararlandı.
Böylece aydınlardan, liberallerden, Kürtlerden, içerde
AB yanlısı çevrelerden, dışarda AB’den
destek aldı. Kendilerini bir türlü benimsemeyen, şeriatçılıkla
suçlayıp dışlayan ve alaşağı
etmeye çalışan militarist çevrelere, asker-sivil
bürokrasiye karşı güç ve meşruiyet kazanmaya
çalıştı.
Öte yandan bu zoraki, içe sindirilmemiş, benimsenmemiş
reformculuk ve değişim elbisesi, her kritik durumda
üstlerinden sıyrılıp düştü, gerçek yüzleri
göz önüne çıktı. Şimdi de yaşanan budur.
Erdoğan her durumda düzenle uzlaşmaya çalıştı;
düzenin geleneksel sahipleri bir adım atarsa o on adım
atmaya hazır. Kendilerinin İslamcı taleplerinin
ötesinde Erdoğan’ın ve partisinin bir demokrasi
sorunu yok. İşçi haklarına en az TÜSİAD
kadar karşılar. Kürtler konusunda cuntacılardan
ve Kemalistlerden farklı düşünmüyorlar. Ermenilere
ve öteki Hıristiyanlara karşı duyguları,
Trabzon’da papaz, İstanbul’da Ermeni aydını,
Malatya’da Hıristiyan misyoner öldürenlerinkinden farklı
değil.
Kısacası, bu ülkede eğer Kemalist-Militarist
statüko cephesi değişimin yeminli karşıtı
ise, AKP de değişimin örgütü değil. Biri kırk
katırsa öteki de kırk satır. Kitleler, ne yazık
ki yıllardır, bir fasit dairenin içine düşmüş
gibi, yağmurla dolu arasında gidip gelmekte. Yılların
statükocusu, demokrasi düşmanı Demirel’den, Kemalist
Ecevit’ten, ırkçı MHP’den, militarist cendereden
bıkan kitleler, bu kez de bir umutla Erdoğan’ın
“AK Parti”sine sığındılar. Oysa bu da
boş bir umuttu, yeni bir yanılsama idi. Ülkenin
kaderi böyle değişmez.
Bu kaderi değiştirmek, değişim ve dönüşümde
çıkarı olanların işidir. Elbet bu siyasetle,
örgütlü mücadele ile olur. Çağdaş bir demokrasiyi,
AB standardında özgürlükleri, Kürt sorununun eşitlik
temelinde köklü çözümünü, gerçek bir laikliği programına
koyacak, bunun mücadelesini kararlıca yürütecek, kitleleri
aydınlatıp bu doğrultuda harekete geçirecek
bir örgütlenme; böylesi bir parti ya da partiler cephesi.
Türkiye sol güçleri, emekçiler, aydınlar, Kürt hareketi,
Aleviler ve tüm öteki değişim ve demokrasi yanlıları
bunu bugüne kadar ne yazık ki başaramadılar.
Şu ya da bu türden düzen partileri arasında gidip
geldiler ve her keresinde kaçınılmaz olarak düş
kırıklığına uğradılar.
Oysa çözüm burada. Baskı gören, hakkı yenen tüm
toplumsal kesimlerin, tüm etnik grupların özgürlüklerini
programına koyacak, onların güçlerini birleştirecek
bir kitlesel hareket yaratmak. En küçük bir gücü bile küçümsememek
ve itmemek.
Hem düzenle, onun kemikleşmiş, baskıcı
ideolojisiyle arasına net bir çizgi çekmek, hem de sol
ve demokratik güçler arasında geniş bir uyumu, hoşgörüyü
sağlamak.
Biz yıllardır bunları söylüyor ve bunun için
elimizden geldiğince çaba gösteriyoruz. Bizce bundan
böyle de çözümün anahtarı böylesi bir politikada.
Yazarın önceki yazılarından:
Eski
film yeniden gösterimde mi?
Kedinin
boynuna çanı kim takacak?
Ülkeyi
batağa sokanlardan çözüm beklenemez
Yeni bir halk hareketine
gerek var
Canım
tepki göstermek istemiyor
Sadun
Hoca ve Hasretyan
Geçmiş olsun Sırp yoldaşlar!
Aslan
Asker Şwayk ”Panodaki Şiir”e Karşı!
Türban
ve laiklik üzerine
Ergenekon
ve Türk medyasının çözülen dili
Düzenli köşe yazılarıma
son verirken…
Hrant
Dink’i anarken
AKP
sistemle kaynaşırken..
Sekiz
asker, bomba olayı ve Erdoğan…
Tarih,
akıl ve ahmaklık üzerine
Kandil
Operasyonu; hedefler, sonuçlar
Kürtlerin
temsil sorunu
Sabah’taki
söyleşi, DTP ve temsil sorunu üzerine
Oyunun yeni perdesi ve değişen
taktikler
DTP’ye
yönelik kapatma davası
Bush-Erdoğan
görüşmesi ne sonuç verdi?
Militarizm
Türkiye’yi teslim almak istiyor
Katil
kim?.
PKK’nın
silah bırakmasına veya yeni bir ateşkese karşıyım!
Bu çılgınlıkla
nereye?..
Nasıl
bir anayasa? – 3
Militarizm barışa, demokrasiye, gelişmeye engel
Türkiye
Malezya olur mu? Keşke olabilse!
Nasıl
bir anayasa? – 2 Kemalizm ayak bağı oldu
Nasıl bir anayasa?
Bir
genel af ”PKK sorununu” bitirir mi?
DTP’nin
temel yanlışı ne?
Yedi
kızın acı öyküsü Yaşamadan Öldüler
Yakın
tarihe kısa bir gezinti
Kürdistan gerçeği, Kürt ulusal sorunu ve onurlu tavır
Türk
dış politikasının rüşvetleri…
Yezidi
Kürtlere yapılan saldırı
Türk
Parlamentosu ve Kürtler
Seçimlerde
Türkiye solu, Kürt Ulusal hareketi
22
Temmuz Seçimleri üzerine
Orman
yangınları kimin işi?
Dink
Davası ve Sivas
Bir
mum yakmaya devam…
Kuzeyde
bir hafta
Norveç sınırı, Laponlar, beyaz geceler…
Darbe
ayağa düştü
Darbe
planı işlemekte
Barzani
“PKK terörü”nü destekliyor mu?
Hükümet
gerçekleri halka anlatmalı
Sayın
Sezer, nereden nereye!
Son
terör eylemlerinin ardında kimlerin eli var?
Sistem
ne laik ne demokrat
“Dil
Devrimi” ve “Güneş Dil Teorisi” komedisi
“Türk
Tarih Tezi” komedisi
Paşalar
Cumhuriyeti, berdevam mı?.
Kürt
Dili nasıl kurtulur?
Türk
medyası ya da Yalancı Çoban
General,
istifa et!
Heyy,
orada bir Müslüman yok mu?!.
Irkçı
görüşlerin temeli yalan ve safsata-2
Türk-İslam
sentezi ve Kürtler, Aleviler...
Irkçı
görüşlerin temeli yalan ve safsata-1
Kim
olursa olsun!
“Bu
ırkçılık nerden çıktı?!”
Aman,
301’i değiştirmeyin!
Yanlışta
direnenler, Sopayı çözüm sananlar...
“Halkın
oyları” ve çıkar yol
Türkiye
batağa nasıl saplandı..
Kerkük
Kürdistan’a katılırsa...
Gerçek
katil kim?
Ankara
Konferansı üzerine
AB’ye
sırtını dönen Türkiye’de Savaş hazırlığı
mı, blöf mü?
Saddam
cezasını buldu
Çıkara
dayalı yanlış hesaplar
AB’nin
son kararı üzerine
Baker
Raporu ölü mü doğdu?
PKK
neden taktik değiştirdi?
İlkesizlik
ve Irak’ta çözüm
Bir
kez daha Ermeni sorunu üzerine
Değişime
direnen Türkiye
Sel,
yangın vb. “doğal felaketler” üzerine..
Kürdistan,
zenginlik içinde yoksul ülke..
Bir
şarkı, bir şiir
Fransız
Parlamentosu’nun kararı Ve Cezayir..
En
büyük devletsiz ulus..
Oyunu
gerçek sanmak-2
Oyunu
gerçek sanmak.. (1)
Ana-babalar
kirli savaşı sorgulamalı
Linç
salgını yayılırken…
Lübnan’dan
uzak dur, Kürdistan’a hücum!..
Uygarlıklar
Savaşı mı?
Türkiye’nin
Kerkük Sorunu!
Halkı
yalanla besleyen rejimler…
Irak’ı
bekleyen: Ya üçlü konfederasyon, ya üç ayrı devlet
Bölgemizde
ve Dünyada barış ve istikrar için..
Statükonun
yıkımına kim ağlar?
Terör
ve PKK bahane, Hedefler çok başka…
Hürriyet’in tehlike çanları!
Kırk katır mı, kırk satır mı?..
Demirel, Çiller, Ağar, Güreş… Bunlar tanık
mı, sanık mı?.
Şemdin’in
yakalanması, destanlar, balonlar…
Başı
türbanlı bir kadın neden cumhurbaşkanı
olmasın?..
Çetelerle
mücadelede hükümete destek vermeli
Ülkeyi
esir alan ahtapot...
Sular
ısınırken...
”Sanki
herkes kör, herkes zincirlerle bağlı…”
Bu
bir darbe değil mi?
Terör
ne, terörizm ne?
TBMM
Başkanı Arınç’ın kunuşması ve
demokrasi üzerine..
Şemdinli’deki
askeri yığınak neyin nesi?..
Rejimin
Kürt halkına topyekün saldırısı
Baş
terörist kim, PKK mı, Türk devleti mi?
Önyargı,
tutku ve akıl...
Derin
devlet oyununda Rejisör, figüran ve seyirci…
Suç
ve Ceza
Yine
bir şeyler dönüyor…
Sistem
çürümüş, dökülüyor
Irak’ta
iç savaş kaygısı ve kendi kendine gelin güvey
olanlar..
ŞOVENİZMİN
ESİR ALDIĞI BEYİNLER (*)
At
izi it izine karışırken..
HAMAS
ve PKK…
Sağduyu
ve hoşgörü gerekli
Şemdinli’nin
üstü örtülüyor
Adalet
mi rezalet mi?.
Genelkurmay
Gladyosuna sahip çıktı!
Türk
Gladyosu tasfiye edilmedikçe…
Yalancının
mumu yatsıya kadar yanar
“Demokratik
Cumhuriyet”in patenti Bay Öcalan’ın mı?
Türk
rejimi neden Apo´ya sarıldı?
Kürt
sorununa çözüm çeşitlemeleri üzerine…
Türkiye
Kürtler konusunda İran’ın bile çok gerisinde…
Erdoğan’ın
Şemdinli ziyareti ve alt kimlik-üst kimlik üzerine
Paris
olayları ve küreselleşme üzerine
Olaylar
böyle mi aydınlanacak?
Şemdinli
bir fırsattır
Bu
nasıl bir ilerleme?
Değişimi
anlamak ve Kürt sorununda akılcı çözüm
Bilimsiz
üniversite, hukuksuz adliye..
Türkiye’nin
AB üyeliği ne Sevr’dir, ne de Lozan…
AB ile müzakereler başlarken umutlar - kaygılar...
3
Ekim bir dönüm noktası olacak
Sevgisiz
bir ülke..
“Demokrat,
özgür ve çağdaş Kürtlerin sesi…”
Provokasyon
dumanları…
Asıl
ölüm susmaktır
PKK’yı muhatap yapan kim?
Erdoğan’ın son tavrı
Doğu Kürdistan’daki son
gelişmeler üzerine
Kürtçe
şu anda zincirlerle bağlı
Öcalan
İmralı´dan alınmalı
Derin Devlet ve PKK el ele..
Bir kez daha terör ve uluslararası sorunlar
üzerine
Bir toplum nasıl kandırılır?
Bazı dostların ardından
AKP Alevileri yok sayıyor
ÇIKAR YOL - III Buyrun,
örgüt de var, iş de!
Erdoğan’ın ABD gezisi: Türk tarafı
için düş kırıklığıürk
tarafı için düş kırıklığı
ÇIKAR YOL – II
Teslimiyete karşı ulusal seçenek
Fransız Referandumu üzerine düşünceler
ÇIKAR
YOL - I En başta umut gerekli
İşe
yaramaz bir karar…
NE
DEĞİŞMİŞ?.
Soykırım ve Yüzyıllık Nazizm
Kendi
ordusunun işgali altında…
Türkiye’nin
Kürt Politikası: Döverek Islah..
PKK’yı
kim çözsün?.
Dün
cami, bugün bayrak…
İstanbul
sorunu artık Kürdistan sorunudur
Ermeni Soykırımı ve Orhan Pamuk Olayı
Bir
kez daha laiklik sorunu ve Aleviler konusu
Ş
I M A R I K…
Kürt
Devleti ve Deli Dumrullar…
Dezînformasyon û Prowokasyon
Derin
Devlet Tiyatrosunda Kürtler
ve Türkler...
|