İçe kapanma olayı
ya da kaplumbağa politikası
Kemal Burkay
Biz insanlar başkaları hakkında kolayca karar
veririz. İyi mi kötü müdürler? Kıskanç mı,
aptal mı, gözü doymaz mıdırlar? Söyledikleri
doğru ve haklı şeyler mi, yoksa yanlış
içindeler mi?.. Dost mu, düşman mıdırlar?
Ame en zor şey kendini yargılamaktır. Kendi
düşüncesini, eylemini…
Örneğin kavga eden bir karı-kocanın dediklerine
bakın. Hangisini dinleseniz kendisini haklı çıkaracak,
ötekinin olumsuzluklarını sayıp dökecektir.
En azından kavgaya neden olan kendi söz ve davranışları
hakkında susacaktır. İçtenlikle, ”hata bende,
öyle yapmamalı, öyle dememeliydim,” diyen bir eşe
rastlamak yeryüzünde uzaylı görmek gibi bir şeydir…
Karısına haksızlık eden bir erkek düşünün.
Kendi davranışlarını yargılayabilse,
bunu açık yüreklilikle söyleyebilse, bununla kalmayıp
aynı yanlışı tekrarlamamak için çaba gösterse
herhalde eşiyle ilişkileri çok daha iyi olurdu.
Ya gereksiz yere maraza çıkaran, kocasının
başının etini yiyen bir kadın? Böyle birinin
kendi davranışlarını yargılaması
kolay mı? Zaten bunu yapabilse evlilik yaşamı
çok daha çekilir olurdu.
Bu neden böyle? Çünkü biz insanlar çoğu zaman aklımızla,
mantığımzla değil, duygularımızla
davranırız. Bu duyguların kökü ise asıl
olarak biyolojik varlığımıza ve uzun bir
geçmişe dayanır. Bu duygular hayvansal içgüdülerimizin
üzerinde şekillenmiştir. Açlığını
gidermek, sevmek; kendisini, çevresini, ailesini ve grubunu
korumak; buna bağlı olarak sevinç, keder, öfke,
kin ve hırs…
İnsanoğlu, daha bir maymunken milyonlarca yıl
böyle yaşadı. Akıl ve mantık dediğimiz
şey maymundan insana dönüşme sürecinde şekillendi.
Bu süreç ise yüzbinlerce yıl sürdü. Öyle olunca da o
hayvansal içgüdülerimiz bir anda uçup gitmediler. Onlar hâlâ
içimizde yaşıyorlar. Akıl ve mantık dediğimiz
şey, bu elektronik ve uzay çağında bile hâlâ
gereği gibi öne geçmiş değil. İçimizde
bir hayvan yaşıyor!
Bunun içindir ki öfkelendiğimizde vurma kırma eğilimlerimiz
depreşir, sesimiz bir kavga çığlığına
dönüşür. Sorunlarımızı, yüzyıllar
içinde geliştirdiğimiz hoşgörü, hukuk, adalet
gibi insani ve evrensel değerlerle değil, güçle
çözmeye kalkışırız.
Dünyamızdaki ulusların, etnik grupların, sosyal
sınıfların ilişkileri de bu türdendir.
O yüzdendir ki, insanlığın bugün ulaştığı
olağanüstü bilimsel ve teknik düzeye ragmen dünyamızda
barış yok. İnsanların, grupların,
ulusların, sınıfların bencilce bir boğuşması,
kanlı kavgaları sürüp gidiyor.
Adalet ve barış dediğimiz şey henüz insanlığa
ne kadar uzak…
Adalet, eşitlik, özgürlük üstüne düşünce ve tasarımlarımızsa
hâlâ bir ütopya gibi…
Belki de biz gerçekçi değiliz, içimizdeki hayvanın
buyruklarına göre daranmadığımız
için… İnsanlığın bugüne dek geliştirdiği,
onun en güzel ürenleri olan akıl ve mantığa,
evrensel değerlere göre düşündüğümüz ve davrandığımız
için…
Şu Ortadoğu politikası Saddamları, Humeynileri,
Suudi ve Körfez Şeyhleri, Talibanları, El Kaideleri,
Hizbullahları, Hamaslarıyla; hâla gözleri seferde
Türk paşaları, Ergenekonları ve onunla iç içe
geçmiş ”devrimci sol örgütleri” ve PKK’larıyla;
petrol kokusuyla başı dönüp burnunu buralara kadar
sokmuş petrol ve silah şirketleriyle; kanlı
boğuşmaları, füzeleri, savaş uçaklarıyla;
canlı bombaların ve mayınların parçaladığı
bedenleriyle ne kadar gerçekçi değil mi?!.
Böyle yerde aklı başında ve iyi yürekli insan
ayak altında gidebilir, dostlar!
Peki, ayak altında gitmeden doğru bir yolda yürümenin
çaresi yok mu?
Böyle durumda ne yapılır? Onlar gibi olmak, onlar
gibi yapmak mı? Bu meydanda tepişen fillerden, at
ve katırlardan birinin yanında saf tutmak mı;
yoksa, bizim gibi düşünenlerle el ele verip doğru
bildiğimiz yolda yürümek mi?
Bizce, her şeye rağmen, yapılması gereken
bu ikincisidir. Bizim gibi düşünenler az değildir
ve insanlığın çıkarı bundadır.
Yeter ki parça bölük olmayalım. Hem haksızlıktan,
baskıdan yakınıp hem de köşemizde oturmayı
seçmeyelim. Biz el ele verirsek sayımız da gücümüz
de artar.
Adil ve özgür bir dünyaya eğer bir gün ulaşılacaksa
böyle ulaşılacak. Eğer hayatımız
adım adım iyileşecek, dünya daha yaşanılır
hale gelecekse o da ancak böyle olacak.
Elbet üçüncü bir yol da var. Haksızlığa uğrayanların,
zulüm görenlerin, görece zayıf ve güçsüz olanların
kendi içlerine kapanması…
Bu da bir yöntemdir. Doğada da böyle yaparak varlıklarını
sürdüren canlılar var. Düşmanlarına güç yetiremeyen
ve hızlı kaçamayan kaplumbağa kendine sert
bir kabuk örmüştür. Ağır ağır, sürünerek
giden salyangoz da tehlike durumunda ördüğü sert kabuğun
içine çekilir…
İnsan bedeni de dışardan gelen tehlikelere
karşı bazen böylesi savunma biçimleri oluşturur.
Örneğin vücut bazen, kendisine saplanıp herhangi
bir organın içinde kalan kurşunun çevresini bir
kistle sarıp onu zararsız hale getirir…
Toplumsal hayatta da bunu yaparak farkını ve varlığını
sürdürmeye çalışan gruplar vardır. Ama bu bir
çözüm değil, uzun vadede söz konusu grupların varlığına
yönelik riski ortadan kaldırmaz. Böylesi bir tutum söz
konusu sosyal grupların sorunlarını çözmez,
ama belki onları bir kaplumbağaya, bir salyangoza,
bir kiste çevirir.
Toplumsal hayatta, bizim tarikat dediğimiz çeşitli
türden sektler böyle oluşur. Bunlar genellikle azınlıkta
kalanların, ya da zayıfların, çaresizlerin
başvurduğu mekanizmalardır. Kendilerini, görüşlerini,
hayat tarzlarını korumak için içine kapanmak, kendi
çevresinde bir koza örmek…
Yüzyıllardır baskı gören, ezilen, sömürülen
Kürt toplumunda böylesi eğilimlere ve sosyal oluşumlara
rastlamak şaşırtıcı değil. Kürdistan’da
tarikatlerin çokluğu, ve etkinliği nedensiz değil.
Öyle ki bizim ülkemizde bazen siyasi örgütler bile tarikatlere
dönüşüyorlar. İçine kapanma, çevresine bir koza
örerek varlığını sürdürme çabası
çeşitli biçimlerde yüze vuruyor.
Örneğin Kürt milliyetçiliği bir dönem, 1960’lı
yıllarda ve 1970’li yılların başlarında,
Kürdistan’da da gelişen sosyalist harekete karşı
oldukça tepkiliydi. Sanki Kürt toplumunda sosyalizm gelişirse
Kürt davasının bir yana itileceği gibi bir
duygu… Oysa Kürt halkının özgürlük davası haklı
bir dava idi ve bu, en başta da her türlü baskı
ve sömürüye karşı olan sosyalistlerin gündeminde
idi. O yıllarda birçok sömürge ve bağımlı
ülkede ulusal kurtuluş hareketinin başını
komünist ve sosyalist partiler çekmekteydi. Kürdistan’da bu
neden olmasındı?
Kürt milliyetçilerinin bu kaygısı bir işe
yaramadı, sosyalist hareket hızla gelişti.
Öyle ki onların kendileri de hızla sola çark edip
bizleri solladılar. Ama bu moda 1980’lerin sonuna, çarpık
ve çürümüş ”sosyalist sistem”in çöküşüne kadar sürdü.
O zaman bu zoraki solcular, geldikleri gibi hızla döndüler,
üstlerindeki sosyalist gömleği çıkarıp attılar…
Sosyalizm karşıtlığı bir içe kapanma
olayı idi. Bu içe kapanma, bazen aşiret yapısını
savunmaya kadar varıyordu. Bazı Kürt milliyetçileri
aşiretin, hatta ağalık-şeyhlik gibi feodal
kurumların Kürt varlığını koruduğu
kanısında idiler! Oysa bu kurumlar Kürtlerin uluslaşmasının
önündeki en ciddi engellerdi ve bunu en iyi, söz konusu kurumlarla
ittifak yapan sömürgeci Türk rejimi bilmekte idi.
Bir halkın uluslaşması, hem ekonomik, hem
ideolojik ve kültürel planda dar feodal duvarları, aşiret,
mezhep ve bölge anlayışlarını aşıp
ulusal planda bir dil ve kültürle harman olmayı ve ulusal
bir ufka ulaşmayı gerektirir. Sosyalizm ve enternasyonalizm
ise çok daha geniş bir ufuktur ve bu, bazılarının
sandığı gibi ulusal baskıya, eşitsizliğe
karşı sessiz ve ilgisiz kalmayı değil,
aksine zulme, haksızlığa, sömürüye karşı
dünya ölçüsünde bir tavır takınma anlamına
gelir ve çağımız insanına yakışan
da budur.
Bu nedenledir ki Kürt halkının en kararlı,
en tutarlı özgürlük savaşçıları Kürt sosyalistleri
olmuştur.
Yazarın önceki yazılarından:
Kürtçe ve Türkçe yazma üzerine
Cambaza
mı bakalım, hırsıza mı?
Komplolar,
cinayetler, provokasyonlar… ”Devlet sırları!”
Sistemde açılan bu gedik önemlidir
Abant Platformu ve sömürgeci tezlerin yeni versiyonları
Ergenekon
ve Dağlıca
”Bilgi
Destek Planı” yıllardır yürürlükte..
Baskın
Hoca’nın genellemeleri…
Bu
nasıl bir ülkedir?
Umut ne AKP’de, ne Kemalizmde
AKP’nin “çözüm” paketi ve GAP
Kürt
sorununda ekonomi ve siyasetin bağı
Sabancı
Cinayeti’nin belgeleri de ortaya dökülürken...
AKP
değişimin partisi değil
Eski
film yeniden gösterimde mi?
Kedinin
boynuna çanı kim takacak?
Ülkeyi
batağa sokanlardan çözüm beklenemez
Yeni bir halk hareketine
gerek var
Canım
tepki göstermek istemiyor
Sadun
Hoca ve Hasretyan
Geçmiş olsun Sırp yoldaşlar!
Aslan
Asker Şwayk ”Panodaki Şiir”e Karşı!
Türban
ve laiklik üzerine
Ergenekon
ve Türk medyasının çözülen dili
Düzenli köşe yazılarıma
son verirken…
Hrant
Dink’i anarken
AKP
sistemle kaynaşırken..
Sekiz
asker, bomba olayı ve Erdoğan…
Tarih,
akıl ve ahmaklık üzerine
Kandil
Operasyonu; hedefler, sonuçlar
Kürtlerin
temsil sorunu
Sabah’taki
söyleşi, DTP ve temsil sorunu üzerine
Oyunun yeni perdesi ve değişen
taktikler
DTP’ye
yönelik kapatma davası
Bush-Erdoğan
görüşmesi ne sonuç verdi?
Militarizm
Türkiye’yi teslim almak istiyor
Katil
kim?.
PKK’nın
silah bırakmasına veya yeni bir ateşkese karşıyım!
Bu çılgınlıkla
nereye?..
Nasıl
bir anayasa? – 3
Militarizm barışa, demokrasiye, gelişmeye engel
Türkiye
Malezya olur mu? Keşke olabilse!
Nasıl
bir anayasa? – 2 Kemalizm ayak bağı oldu
Nasıl bir anayasa?
Bir
genel af ”PKK sorununu” bitirir mi?
DTP’nin
temel yanlışı ne?
Yedi
kızın acı öyküsü Yaşamadan Öldüler
Yakın
tarihe kısa bir gezinti
Kürdistan gerçeği, Kürt ulusal sorunu ve onurlu tavır
Türk
dış politikasının rüşvetleri…
Yezidi
Kürtlere yapılan saldırı
Türk
Parlamentosu ve Kürtler
Seçimlerde
Türkiye solu, Kürt Ulusal hareketi
22
Temmuz Seçimleri üzerine
Orman
yangınları kimin işi?
Dink
Davası ve Sivas
Bir
mum yakmaya devam…
Kuzeyde
bir hafta
Norveç sınırı, Laponlar, beyaz geceler…
Darbe
ayağa düştü
Darbe
planı işlemekte
Barzani
“PKK terörü”nü destekliyor mu?
Hükümet
gerçekleri halka anlatmalı
Sayın
Sezer, nereden nereye!
Son
terör eylemlerinin ardında kimlerin eli var?
Sistem
ne laik ne demokrat
“Dil
Devrimi” ve “Güneş Dil Teorisi” komedisi
“Türk
Tarih Tezi” komedisi
Paşalar
Cumhuriyeti, berdevam mı?.
Kürt
Dili nasıl kurtulur?
Türk
medyası ya da Yalancı Çoban
General,
istifa et!
Heyy,
orada bir Müslüman yok mu?!.
Irkçı
görüşlerin temeli yalan ve safsata-2
Türk-İslam
sentezi ve Kürtler, Aleviler...
Irkçı
görüşlerin temeli yalan ve safsata-1
Kim
olursa olsun!
“Bu
ırkçılık nerden çıktı?!”
Aman,
301’i değiştirmeyin!
Yanlışta
direnenler, Sopayı çözüm sananlar...
“Halkın
oyları” ve çıkar yol
Türkiye
batağa nasıl saplandı..
Kerkük
Kürdistan’a katılırsa...
Gerçek
katil kim?
Ankara
Konferansı üzerine
AB’ye
sırtını dönen Türkiye’de Savaş hazırlığı
mı, blöf mü?
Saddam
cezasını buldu
Çıkara
dayalı yanlış hesaplar
AB’nin
son kararı üzerine
Baker
Raporu ölü mü doğdu?
PKK
neden taktik değiştirdi?
İlkesizlik
ve Irak’ta çözüm
Bir
kez daha Ermeni sorunu üzerine
Değişime
direnen Türkiye
Sel,
yangın vb. “doğal felaketler” üzerine..
Kürdistan,
zenginlik içinde yoksul ülke..
Bir
şarkı, bir şiir
Fransız
Parlamentosu’nun kararı Ve Cezayir..
En
büyük devletsiz ulus..
Oyunu
gerçek sanmak-2
Oyunu
gerçek sanmak.. (1)
Ana-babalar
kirli savaşı sorgulamalı
Linç
salgını yayılırken…
Lübnan’dan
uzak dur, Kürdistan’a hücum!..
Uygarlıklar
Savaşı mı?
Türkiye’nin
Kerkük Sorunu!
Halkı
yalanla besleyen rejimler…
Irak’ı
bekleyen: Ya üçlü konfederasyon, ya üç ayrı devlet
Bölgemizde
ve Dünyada barış ve istikrar için..
Statükonun
yıkımına kim ağlar?
Terör
ve PKK bahane, Hedefler çok başka…
Hürriyet’in tehlike çanları!
Kırk katır mı, kırk satır mı?..
Demirel, Çiller, Ağar, Güreş… Bunlar tanık
mı, sanık mı?.
Şemdin’in
yakalanması, destanlar, balonlar…
Başı
türbanlı bir kadın neden cumhurbaşkanı
olmasın?..
Çetelerle
mücadelede hükümete destek vermeli
Ülkeyi
esir alan ahtapot...
Sular
ısınırken...
”Sanki
herkes kör, herkes zincirlerle bağlı…”
Bu
bir darbe değil mi?
Terör
ne, terörizm ne?
TBMM
Başkanı Arınç’ın kunuşması ve
demokrasi üzerine..
Şemdinli’deki
askeri yığınak neyin nesi?..
Rejimin
Kürt halkına topyekün saldırısı
Baş
terörist kim, PKK mı, Türk devleti mi?
Önyargı,
tutku ve akıl...
Derin
devlet oyununda Rejisör, figüran ve seyirci…
Suç
ve Ceza
Yine
bir şeyler dönüyor…
Sistem
çürümüş, dökülüyor
Irak’ta
iç savaş kaygısı ve kendi kendine gelin güvey
olanlar..
ŞOVENİZMİN
ESİR ALDIĞI BEYİNLER (*)
At
izi it izine karışırken..
HAMAS
ve PKK…
Sağduyu
ve hoşgörü gerekli
Şemdinli’nin
üstü örtülüyor
Adalet
mi rezalet mi?.
Genelkurmay
Gladyosuna sahip çıktı!
Türk
Gladyosu tasfiye edilmedikçe…
Yalancının
mumu yatsıya kadar yanar
“Demokratik
Cumhuriyet”in patenti Bay Öcalan’ın mı?
Türk
rejimi neden Apo´ya sarıldı?
Kürt
sorununa çözüm çeşitlemeleri üzerine…
Türkiye
Kürtler konusunda İran’ın bile çok gerisinde…
Erdoğan’ın
Şemdinli ziyareti ve alt kimlik-üst kimlik üzerine
Paris
olayları ve küreselleşme üzerine
Olaylar
böyle mi aydınlanacak?
Şemdinli
bir fırsattır
Bu
nasıl bir ilerleme?
Değişimi
anlamak ve Kürt sorununda akılcı çözüm
Bilimsiz
üniversite, hukuksuz adliye..
Türkiye’nin
AB üyeliği ne Sevr’dir, ne de Lozan…
AB ile müzakereler başlarken umutlar - kaygılar...
3
Ekim bir dönüm noktası olacak
Sevgisiz
bir ülke..
“Demokrat,
özgür ve çağdaş Kürtlerin sesi…”
Provokasyon
dumanları…
Asıl
ölüm susmaktır
PKK’yı muhatap yapan kim?
Erdoğan’ın son tavrı
Doğu Kürdistan’daki son
gelişmeler üzerine
Kürtçe
şu anda zincirlerle bağlı
Öcalan
İmralı´dan alınmalı
Derin Devlet ve PKK el ele..
Bir kez daha terör ve uluslararası sorunlar
üzerine
Bir toplum nasıl kandırılır?
Bazı dostların ardından
AKP Alevileri yok sayıyor
ÇIKAR YOL - III Buyrun,
örgüt de var, iş de!
Erdoğan’ın ABD gezisi: Türk tarafı
için düş kırıklığıürk
tarafı için düş kırıklığı
ÇIKAR YOL – II
Teslimiyete karşı ulusal seçenek
Fransız Referandumu üzerine düşünceler
ÇIKAR
YOL - I En başta umut gerekli
İşe
yaramaz bir karar…
NE
DEĞİŞMİŞ?.
Soykırım ve Yüzyıllık Nazizm
Kendi
ordusunun işgali altında…
Türkiye’nin
Kürt Politikası: Döverek Islah..
PKK’yı
kim çözsün?.
Dün
cami, bugün bayrak…
İstanbul
sorunu artık Kürdistan sorunudur
Ermeni Soykırımı ve Orhan Pamuk Olayı
Bir
kez daha laiklik sorunu ve Aleviler konusu
Ş
I M A R I K…
Kürt
Devleti ve Deli Dumrullar…
Dezînformasyon û Prowokasyon
Derin
Devlet Tiyatrosunda Kürtler
ve Türkler...
|