PSK PSK Bulten KOMKAR Roja Nû Weşan / Yayın Link Arşiv
Dengê Kurdistan
PSK
PSK Bulten
KOMKAR
Roja Nû
Weşan/Yayın
Arşiv
Link
Webmaster
psk@kurdistan.nu
 
 
İçe kapanma olayı ya da kaplumbağa politikası

Kemal Burkay

Biz insanlar başkaları hakkında kolayca karar veririz. İyi mi kötü müdürler? Kıskanç mı, aptal mı, gözü doymaz mıdırlar? Söyledikleri doğru ve haklı şeyler mi, yoksa yanlış içindeler mi?.. Dost mu, düşman mıdırlar?

Ame en zor şey kendini yargılamaktır. Kendi düşüncesini, eylemini…

Örneğin kavga eden bir karı-kocanın dediklerine bakın. Hangisini dinleseniz kendisini haklı çıkaracak, ötekinin olumsuzluklarını sayıp dökecektir. En azından kavgaya neden olan kendi söz ve davranışları hakkında susacaktır. İçtenlikle, ”hata bende, öyle yapmamalı, öyle dememeliydim,” diyen bir eşe rastlamak yeryüzünde uzaylı görmek gibi bir şeydir…

Karısına haksızlık eden bir erkek düşünün. Kendi davranışlarını yargılayabilse, bunu açık yüreklilikle söyleyebilse, bununla kalmayıp aynı yanlışı tekrarlamamak için çaba gösterse herhalde eşiyle ilişkileri çok daha iyi olurdu. Ya gereksiz yere maraza çıkaran, kocasının başının etini yiyen bir kadın? Böyle birinin kendi davranışlarını yargılaması kolay mı? Zaten bunu yapabilse evlilik yaşamı çok daha çekilir olurdu.

Bu neden böyle? Çünkü biz insanlar çoğu zaman aklımızla, mantığımzla değil, duygularımızla davranırız. Bu duyguların kökü ise asıl olarak biyolojik varlığımıza ve uzun bir geçmişe dayanır. Bu duygular hayvansal içgüdülerimizin üzerinde şekillenmiştir. Açlığını gidermek, sevmek; kendisini, çevresini, ailesini ve grubunu korumak; buna bağlı olarak sevinç, keder, öfke, kin ve hırs…

İnsanoğlu, daha bir maymunken milyonlarca yıl böyle yaşadı. Akıl ve mantık dediğimiz şey maymundan insana dönüşme sürecinde şekillendi. Bu süreç ise yüzbinlerce yıl sürdü. Öyle olunca da o hayvansal içgüdülerimiz bir anda uçup gitmediler. Onlar hâlâ içimizde yaşıyorlar. Akıl ve mantık dediğimiz şey, bu elektronik ve uzay çağında bile hâlâ gereği gibi öne geçmiş değil. İçimizde bir hayvan yaşıyor!

Bunun içindir ki öfkelendiğimizde vurma kırma eğilimlerimiz depreşir, sesimiz bir kavga çığlığına dönüşür. Sorunlarımızı, yüzyıllar içinde geliştirdiğimiz hoşgörü, hukuk, adalet gibi insani ve evrensel değerlerle değil, güçle çözmeye kalkışırız.

Dünyamızdaki ulusların, etnik grupların, sosyal sınıfların ilişkileri de bu türdendir. O yüzdendir ki, insanlığın bugün ulaştığı olağanüstü bilimsel ve teknik düzeye ragmen dünyamızda barış yok. İnsanların, grupların, ulusların, sınıfların bencilce bir boğuşması, kanlı kavgaları sürüp gidiyor.

Adalet ve barış dediğimiz şey henüz insanlığa ne kadar uzak…

Adalet, eşitlik, özgürlük üstüne düşünce ve tasarımlarımızsa hâlâ bir ütopya gibi…

Belki de biz gerçekçi değiliz, içimizdeki hayvanın buyruklarına göre daranmadığımız için… İnsanlığın bugüne dek geliştirdiği, onun en güzel ürenleri olan akıl ve mantığa, evrensel değerlere göre düşündüğümüz ve davrandığımız için… 

Şu Ortadoğu politikası Saddamları, Humeynileri, Suudi ve Körfez Şeyhleri, Talibanları, El Kaideleri, Hizbullahları, Hamaslarıyla; hâla gözleri seferde Türk paşaları, Ergenekonları ve onunla iç içe geçmiş ”devrimci sol örgütleri” ve PKK’larıyla; petrol kokusuyla başı dönüp burnunu buralara kadar sokmuş petrol ve silah şirketleriyle; kanlı boğuşmaları,  füzeleri, savaş uçaklarıyla; canlı bombaların ve mayınların parçaladığı bedenleriyle ne kadar gerçekçi değil mi?!.

Böyle yerde aklı başında ve iyi yürekli insan ayak altında gidebilir, dostlar!

Peki, ayak altında gitmeden doğru bir yolda yürümenin çaresi yok mu?

Böyle durumda ne yapılır? Onlar gibi olmak, onlar gibi yapmak mı? Bu meydanda tepişen fillerden, at ve katırlardan birinin yanında saf tutmak mı; yoksa, bizim gibi düşünenlerle el ele verip doğru bildiğimiz yolda yürümek mi?

Bizce, her şeye rağmen, yapılması gereken bu ikincisidir. Bizim gibi düşünenler az değildir ve insanlığın çıkarı bundadır. Yeter ki parça bölük olmayalım. Hem haksızlıktan, baskıdan yakınıp hem de köşemizde oturmayı seçmeyelim. Biz el ele verirsek sayımız da gücümüz de artar.

Adil ve özgür bir dünyaya eğer bir gün ulaşılacaksa böyle ulaşılacak. Eğer hayatımız adım adım iyileşecek, dünya daha yaşanılır hale gelecekse o da ancak böyle olacak.

Elbet üçüncü bir yol da var. Haksızlığa uğrayanların, zulüm görenlerin, görece zayıf ve güçsüz olanların kendi içlerine kapanması…

Bu da bir yöntemdir. Doğada da böyle yaparak varlıklarını sürdüren canlılar var. Düşmanlarına güç yetiremeyen ve hızlı kaçamayan kaplumbağa kendine sert bir kabuk örmüştür. Ağır ağır, sürünerek giden salyangoz da tehlike durumunda ördüğü sert kabuğun içine çekilir…

İnsan bedeni de dışardan gelen tehlikelere karşı bazen böylesi savunma biçimleri oluşturur. Örneğin vücut bazen, kendisine saplanıp herhangi bir organın içinde kalan kurşunun çevresini bir kistle sarıp onu zararsız hale getirir…

Toplumsal hayatta da bunu yaparak farkını ve varlığını sürdürmeye çalışan gruplar vardır. Ama bu bir çözüm değil, uzun vadede söz konusu grupların varlığına yönelik riski ortadan kaldırmaz. Böylesi bir tutum söz konusu sosyal grupların sorunlarını çözmez, ama belki onları bir kaplumbağaya, bir salyangoza, bir kiste çevirir.

Toplumsal hayatta, bizim tarikat dediğimiz çeşitli türden sektler böyle oluşur. Bunlar genellikle azınlıkta kalanların, ya da zayıfların, çaresizlerin başvurduğu mekanizmalardır. Kendilerini, görüşlerini, hayat tarzlarını korumak için içine kapanmak, kendi çevresinde bir koza örmek…

Yüzyıllardır baskı gören, ezilen, sömürülen Kürt toplumunda böylesi eğilimlere ve sosyal oluşumlara rastlamak şaşırtıcı değil. Kürdistan’da tarikatlerin çokluğu, ve etkinliği nedensiz değil. Öyle ki bizim ülkemizde bazen siyasi örgütler bile tarikatlere dönüşüyorlar. İçine kapanma, çevresine bir koza örerek varlığını sürdürme çabası çeşitli biçimlerde yüze vuruyor.

Örneğin Kürt milliyetçiliği bir dönem, 1960’lı yıllarda ve 1970’li yılların başlarında, Kürdistan’da da gelişen sosyalist harekete karşı oldukça tepkiliydi. Sanki Kürt toplumunda sosyalizm gelişirse Kürt davasının bir yana itileceği gibi bir duygu… Oysa Kürt halkının özgürlük davası haklı bir dava idi ve bu, en başta da her türlü baskı ve sömürüye karşı olan sosyalistlerin gündeminde idi. O yıllarda birçok sömürge ve bağımlı ülkede ulusal kurtuluş hareketinin başını komünist ve sosyalist partiler çekmekteydi. Kürdistan’da bu neden olmasındı?

Kürt milliyetçilerinin bu kaygısı bir işe yaramadı, sosyalist hareket hızla gelişti. Öyle ki onların kendileri de hızla sola çark edip bizleri solladılar. Ama bu moda 1980’lerin sonuna, çarpık ve çürümüş ”sosyalist sistem”in çöküşüne kadar sürdü. O zaman bu zoraki solcular, geldikleri gibi hızla döndüler, üstlerindeki sosyalist gömleği çıkarıp attılar…

Sosyalizm karşıtlığı bir içe kapanma olayı idi. Bu içe kapanma, bazen aşiret yapısını savunmaya kadar varıyordu. Bazı Kürt milliyetçileri aşiretin, hatta ağalık-şeyhlik gibi feodal kurumların Kürt varlığını koruduğu kanısında idiler! Oysa bu kurumlar Kürtlerin uluslaşmasının önündeki en ciddi engellerdi ve bunu en iyi, söz konusu kurumlarla ittifak yapan sömürgeci Türk rejimi bilmekte idi.

Bir halkın uluslaşması, hem ekonomik, hem ideolojik ve kültürel planda dar feodal duvarları, aşiret, mezhep ve bölge anlayışlarını aşıp ulusal planda bir dil ve kültürle harman olmayı ve ulusal bir ufka ulaşmayı gerektirir. Sosyalizm ve enternasyonalizm ise çok daha geniş bir ufuktur ve bu, bazılarının sandığı gibi ulusal baskıya, eşitsizliğe karşı sessiz ve ilgisiz kalmayı değil, aksine zulme, haksızlığa, sömürüye karşı dünya ölçüsünde bir tavır takınma anlamına gelir ve çağımız insanına yakışan da budur.

Bu nedenledir ki Kürt halkının en kararlı, en tutarlı özgürlük savaşçıları Kürt sosyalistleri olmuştur.

Yazarın önceki yazılarından:

Kürtçe ve Türkçe yazma üzerine
Cambaza mı bakalım, hırsıza mı?
Komplolar, cinayetler, provokasyonlar… ”Devlet sırları!”
Sistemde açılan bu gedik önemlidir
Abant Platformu ve sömürgeci tezlerin yeni versiyonları
Ergenekon ve Dağlıca
”Bilgi Destek Planı” yıllardır yürürlükte..
Baskın Hoca’nın genellemeleri…
Bu nasıl bir ülkedir?
Umut ne AKP’de, ne Kemalizmde
AKP’nin “çözüm” paketi ve GAP
Kürt sorununda ekonomi ve siyasetin bağı
Sabancı Cinayeti’nin belgeleri de ortaya dökülürken...
AKP değişimin partisi değil
Eski film yeniden gösterimde mi?
Kedinin boynuna çanı kim takacak?
Ülkeyi batağa sokanlardan çözüm beklenemez
Yeni bir halk hareketine
gerek var
Canım tepki göstermek istemiyor
Sadun Hoca ve Hasretyan
Geçmiş olsun Sırp yoldaşlar!
Aslan Asker Şwayk ”Panodaki Şiir”e Karşı!
Türban ve laiklik üzerine
Ergenekon ve Türk medyasının çözülen dili
Düzenli köşe yazılarıma son verirken…
Hrant Dink’i anarken
AKP sistemle kaynaşırken..
Sekiz asker, bomba olayı ve Erdoğan…
Tarih, akıl ve ahmaklık üzerine
Kandil Operasyonu; hedefler, sonuçlar
Kürtlerin temsil sorunu
Sabah’taki söyleşi, DTP ve temsil sorunu üzerine
Oyunun yeni perdesi ve değişen taktikler
DTP’ye yönelik kapatma davası
Bush-Erdoğan görüşmesi ne sonuç verdi?
Militarizm Türkiye’yi teslim almak istiyor
Katil kim?.
PKK’nın silah bırakmasına veya yeni bir ateşkese karşıyım!
Bu çılgınlıkla nereye?..
Nasıl bir anayasa? – 3
Militarizm barışa, demokrasiye, gelişmeye engel
Türkiye Malezya olur mu? Keşke olabilse!
Nasıl bir anayasa? – 2 Kemalizm ayak bağı oldu
Nasıl bir anayasa?
Bir genel af  ”PKK sorununu” bitirir mi?
DTP’nin temel yanlışı ne?
Yedi kızın acı öyküsü Yaşamadan Öldüler
Yakın tarihe kısa bir gezinti
Kürdistan gerçeği, Kürt ulusal sorunu ve onurlu tavır
Türk dış politikasının rüşvetleri…
Yezidi Kürtlere yapılan saldırı
Türk Parlamentosu ve Kürtler
Seçimlerde Türkiye solu, Kürt Ulusal hareketi
22 Temmuz Seçimleri üzerine
Orman yangınları kimin işi?
Dink Davası ve Sivas
Bir mum yakmaya devam…
Kuzeyde bir hafta
Norveç sınırı, Laponlar, beyaz geceler…
Darbe ayağa düştü
Darbe planı işlemekte
Barzani “PKK terörü”nü destekliyor mu?
Hükümet gerçekleri halka anlatmalı
Sayın Sezer, nereden nereye!
Son terör eylemlerinin ardında kimlerin eli  var?
Sistem ne laik ne demokrat
“Dil Devrimi” ve “Güneş Dil Teorisi” komedisi
“Türk Tarih Tezi” komedisi
Paşalar Cumhuriyeti, berdevam mı?.
Kürt Dili nasıl kurtulur?
Türk medyası ya da Yalancı Çoban
General, istifa et!
Heyy, orada bir Müslüman yok mu?!.
Irkçı görüşlerin temeli yalan ve safsata-2
Türk-İslam sentezi ve Kürtler, Aleviler...
Irkçı görüşlerin temeli yalan ve safsata-1
Kim olursa olsun!
“Bu ırkçılık nerden çıktı?!”
Aman, 301’i değiştirmeyin!
Yanlışta direnenler, Sopayı çözüm sananlar...
“Halkın oyları” ve çıkar yol
Türkiye batağa nasıl saplandı..
Kerkük Kürdistan’a katılırsa...
Gerçek katil kim?
Ankara Konferansı üzerine
AB’ye sırtını dönen Türkiye’de Savaş hazırlığı mı, blöf mü?
Saddam cezasını buldu
Çıkara dayalı yanlış hesaplar
AB’nin son kararı üzerine
Baker Raporu ölü mü doğdu?
PKK neden taktik değiştirdi?
İlkesizlik ve Irak’ta çözüm
Bir kez daha Ermeni sorunu üzerine
Değişime direnen Türkiye
Sel, yangın vb. “doğal felaketler” üzerine..
Kürdistan, zenginlik içinde yoksul ülke..
Bir şarkı, bir şiir
Fransız Parlamentosu’nun kararı Ve Cezayir..
En büyük devletsiz ulus..
Oyunu gerçek sanmak-2
Oyunu gerçek sanmak.. (1)
Ana-babalar kirli savaşı sorgulamalı
Linç salgını yayılırken…
Lübnan’dan uzak dur, Kürdistan’a hücum!..
Uygarlıklar Savaşı mı?
Türkiye’nin Kerkük Sorunu!
Halkı yalanla besleyen rejimler…
Irak’ı bekleyen: Ya üçlü konfederasyon, ya üç ayrı devlet
Bölgemizde ve Dünyada barış ve istikrar için..
Statükonun yıkımına kim ağlar?
Terör ve PKK bahane, Hedefler çok başka…
Hürriyet’in tehlike çanları!
Kırk katır mı, kırk satır mı?..
Demirel, Çiller, Ağar, Güreş… Bunlar tanık mı, sanık mı?.
Şemdin’in yakalanması, destanlar, balonlar…
Başı türbanlı bir kadın neden cumhurbaşkanı olmasın?..
Çetelerle mücadelede hükümete destek vermeli
Ülkeyi esir alan ahtapot...
Sular ısınırken...
”Sanki herkes kör, herkes zincirlerle bağlı…”
Bu bir darbe değil mi?
Terör ne, terörizm ne?
TBMM Başkanı Arınç’ın kunuşması ve demokrasi üzerine..
Şemdinli’deki askeri yığınak neyin nesi?..
Rejimin Kürt halkına topyekün saldırısı
Baş terörist kim, PKK mı, Türk devleti mi?
Önyargı, tutku ve akıl...
Derin devlet oyununda Rejisör, figüran ve seyirci…
Suç ve Ceza
Yine bir şeyler dönüyor…
Sistem çürümüş, dökülüyor
Irak’ta iç savaş kaygısı ve kendi kendine gelin güvey olanlar..
ŞOVENİZMİN ESİR ALDIĞI BEYİNLER (*)
At izi it izine karışırken..
HAMAS ve PKK…

Sağduyu ve hoşgörü gerekli
Şemdinli’nin üstü örtülüyor
Adalet mi rezalet mi?.
Genelkurmay Gladyosuna sahip çıktı!
Türk Gladyosu tasfiye edilmedikçe…
Yalancının mumu yatsıya kadar yanar
“Demokratik Cumhuriyet”in patenti Bay Öcalan’ın mı?
Türk rejimi neden Apo´ya sarıldı?
Kürt sorununa çözüm çeşitlemeleri üzerine…
Türkiye Kürtler konusunda İran’ın bile çok gerisinde…
Erdoğan’ın Şemdinli ziyareti ve alt kimlik-üst kimlik üzerine
Paris olayları ve küreselleşme üzerine
Olaylar böyle mi aydınlanacak?
Şemdinli bir fırsattır
Bu nasıl bir ilerleme?

Değişimi anlamak ve Kürt sorununda akılcı çözüm
Bilimsiz üniversite, hukuksuz adliye..
Türkiye’nin AB üyeliği ne Sevr’dir, ne de Lozan…
AB ile müzakereler başlarken umutlar - kaygılar...
3 Ekim bir dönüm noktası olacak
Sevgisiz bir ülke..
“Demokrat, özgür ve çağdaş Kürtlerin sesi…”
Provokasyon dumanları…
Asıl ölüm susmaktır
PKK’yı muhatap yapan kim?
Erdoğan’ın son tavrı
Doğu Kürdistan’daki son gelişmeler üzerine
Kürtçe şu anda zincirlerle bağlı
Öcalan İmralı´dan alınmalı
Derin Devlet ve PKK el ele..
Bir kez daha terör ve uluslararası sorunlar üzerine
Bir toplum nasıl kandırılır?
Bazı dostların ardından
AKP Alevileri yok sayıyor
ÇIKAR YOL - III Buyrun, örgüt de var, iş de!
Erdoğan’ın ABD gezisi: Türk tarafı için düş kırıklığıürk tarafı için düş kırıklığı
ÇIKAR YOL – II Teslimiyete karşı ulusal seçenek
Fransız Referandumu üzerine düşünceler

ÇIKAR YOL - I En başta umut gerekli
İşe yaramaz bir karar…
NE DEĞİŞMİŞ?.
Soykırım ve Yüzyıllık Nazizm
Kendi ordusunun işgali altında…
Türkiye’nin Kürt Politikası: Döverek Islah..
PKK’yı kim çözsün?.
Dün cami, bugün bayrak…
İstanbul sorunu artık Kürdistan sorunudur
Ermeni Soykırımı ve Orhan Pamuk Olayı
Bir kez daha laiklik sorunu ve Aleviler konusu
Ş I M A R I K…
Kürt Devleti ve Deli Dumrullar…
Dezînformasyon û Prowokasyon

Derin Devlet Tiyatrosunda Kürtler ve Türkler...

 
 
PSK Bulten © 2008