Din üzerine bir sohbet
Kemal Burkay
Din nerdeyse insanlığa yaşıt.
Maymundan insana evrimlenen, iki ayağının
üstüne kalkan, avlanmak ve kendini korumak için sopa ve taş
kullanan, giderek taşı birbirine sürtüp yontan,
cilalayan, çakmaktaşından balta ve bıçak yapan,
sırtlarına hayvan postlarını geçirerek
soğuktan korunan ilk atalarımız, gecenin karanlığını
bitiren şafağa, orada akkordan bir alev yumağı
gibi görünen güneşe baktıkları zaman neler
duymuşlardı acaba? Besbelli bir huşu, bir hoşnutluk...
Işığı ve sıcağı, bir başka
deyişle hayatı getiren her günkü bu değişimi
hep şükranla karşılamışlardır
sanırım.
Güneş onlar için olağanüstü bir şeydi, kutsaldı
ve bir tanrıydı.
Geceleri karanlık bastıktan sonra gökyüzünde görünen
ay da...
Bu nedenle onlar ufukta bir “nur topu” gibi belirdiği
zaman ellerini yüzlerine götürüp güzel sözler söylediler onlara,
teşekkür ettiler, minnettarlıklarını dile
getirdiler. Bu sözler ilk dualara dönüştü.
Atalarımız hem sevdiler onları, hem korktular
onlardan. Çünkü güneş ve ay gidince ürkütücü karanlık
basardı. Bazen soğuk onları dondururdu. Bu
yüzden baharları, yaz mevsimini hep coşkuyla karşıladılar...
Baharları kutlanan nice fest gibi, Newroz geleneği
de kayanağını o dönemlerden alır.
Fırtınadan, selden, yangından da korktu atalarımız.
Doğa içindeki esrarengiz ya da doğaüstü bir gücün
onları harekete geçirdiği kanısındaydılar...
Bu nedenle ateşi ve fırtınayı da birer
kutsal özne gibi açıkladılar, ya da onların
her birinin ardında bir tanrının elini aradılar.
Böylece atalarımızın tanrıları çoğaldı:
Güneş, ay, fırtına, deniz tanrıları
vb...
Erkek tanrılar, kadın tanrıçalar... Savaşı,
güzelliği, adaleti, bereketi temsil eden tanrılar...
Çoğu zaman da aralarında bir ana tanrıça ya
da baba tanrı, baş tanrı... Bir başka
deyişle insanlar tanrıları yere indirdiler;
hırsları, tutkuları, aşkları, kavgaları,
güçleri, erdemleri ve zaaflarıyla kendilerine benzettiler...
Bu işin ustaları, bir dönem sözün ve sanatın
da ustası eski Yunanlılar oldular; onların
herkesten çok tanrıları vardı.
Sonra sonra Medlerin bilgesi, peygamberi Zerdüşt, nasıl
ettiyse bu eski tanrıların çoğunu, güneşi,
ayı, fırtınayı ve ötekileri tanrılık
elbiselerinden soydu, sadece iki soyut, göze görünmeyen tanrı
bıraktı: İyilik, sıcaklık, bereket
tanrısı Ahuramazda (Hürmüz) ile kötülük, soğuk,
kıtlık ve savaş tanrısı Ahriman...
Bu ikisi birbirleriyle çekişip durdular.
Bu da yüzlerce yıl sürdü...
Derken Musa insanlara tanrının tek olduğunu
vaaz eden ilk peygamber olarak sahneye çıktı. Musa’nın
tek tanrısı, tüm iyi vasıflarıyla Zerdüşt’ün
Hürmüzü’ne denk düşüyor. İşi kötülük yapmak,
savaş çıkarmak, insanların canını
yakmak olan Ahriman ise tanrı mertebesinden böylece indirilmiş,
giderek “Şeytan” olarak sıfatlandırılmış
oldu... Böylece dinde düalizmden tekçiliğe ilk büyük
adım atılmış oldu.
Ama bizim kökleri ta Zerdüştiliğe uzanan Yezidi
(Êzdi) kardeşlerimiz bu işe itiraz ettiler. Onların,
tek tanrılı dinler mensuplarının şeytana
karşı küçümseyici ve öfkeli tavrından rahatsız
olmalarının kökeninde, Zerdüştiliğe göre
Hürmüzle eşdeğer bir tanrı olan Ahriman’a yapılan
bu haksızlık yatar. Onlar, her inanç sahibi gibi
bu konuda çok hassastırlar ve belki benim bu yazdıklarım
bile canlarını sıkabilir... Oysa Êzdi kardeşlerimiz
aynı zamanda benim kendilerine dost olduğumu, onların
inancını –aslında hiçbir inancı- hor görmediğimi,
dini inançlar arasında hiçbir ayırım yapmadığımı
bilirler.
Niyetim hiç kimsenin inancını küçümsemek değil,
dinlerin tarihsel gelişimi yönünde birkaç söz etmek.
Êzdiliğe gelince, Kürtlere özgü bir inanç, ya da, bilindiği
kadarıyla ilk kez Kürdistan’da ortaya çıkmış
ve Kürtlerin dışına yayılmamış,
orada kalmış. Bir dönem Êzdi inancı Kürtler
arasında oldukça yaygındı. Sonra Hıristiyanlığın,
ardından Müslümanlığın sıkıştırması
ve bölgedeki egemen güçlerin türlü baskılarıyla
mensupları giderek azaldı, bir çok Kürt aşireti
bu inancı terk ederek Müslümanlığı seçtiler.
Yine de Êzdilik tümden silinip gitmedi. Onun kutsal merkezi
olan Güney Kürdistan’daki Laleş ve çevresi başta
olmak üzere, hâlâ Kürdistan’ın tüm parçalarında,
Ermenistan ve Gürcistan’da ve şimdi bir bölümü Avrupa’da
yaşayan epeyce Êzdi Kürt var.
Tekrar konumuza, dinlerin gelişim sürecine dönersek,
Musa Peygamber’le gelen ilk tek tanrılı dinin, Museviliğin
ardından başka peygamberler ve başka dinler
de geldi. Bunların en önemlileri İsa ve Muhammed
peygamberlerin eliyle vaaz edilmiş olan Hıristiyanlık
ve Müslümanlıktır.
Elbet hepsi bundan ibaret değil; dünyanın başka
yerlerinde, Budizm, Brahmanizm gibi yaygın ya da daha
küçük boyutta, adlarını bile bilmediğimiz bir
dizi farklı dini inanç var. Şu son yüzyıllarda
Afrika, Latin Amerika, Okyanus adaları bir bölümüyle
Müslüman, bir bölümüyle Hıristiyan olmadan önce kim bilir
oralarda nice kabile dini vardı, o dinleri temsil eden
nice ruhani lider, nice büyücü...
Böyle olması doğal. İnsanoğlunun ve de
kızının hayat sürecinde her şey gibi din
olgusu da büyük bir çeşitlilik, renklilik gösteriyor.
Yani her şey şu bizim Kemalist ve de Müslüman “tekçiler”in,
gösterdiği gibi değil. Doğada ve toplumda tek
renk, tek biçim yok. İyi ki yok; öyle olsa bu dünyada
yaşanmazdı. (Türkiye’de yaşamanın zorluğu
ortada; zaten bu yüzden, bir yandan generaller, bir yandan
sevgili Recep bize habire, “Ya bizim gibi olun ya da çekip
gidin!” diyorlar...)
Tabi dinin bir özelliği, adı üzerinde “inanç” olması.
Yani öyle inandığın için öyledir. İnandığın
şey üzerinde tartışmazsın da... Her inancın
mensubu tapındığı şeyin, izlediği
inancın en doğru, en “hak” olduğu kanısındadır.
Bu yüzdendir ki onu değiştirmek, başka bir
inanca yönelmek kolay bir iş değil. Bu bazen kılıç
zoruyla olur, ya da olmuş gibi görünür; gerçekte olmaz.
Çünkü inanç yürekte, asıl olarak da beyindedir; değişmiş
gibi görünse de içten içe yaşar. İnancın değişmesi
için o yüreğin ve beynin değişmesi gerek. Bu
da zordan çok ikna ile olabilecek bir şey.
Bunun içindir ki, Musa’nın, Apis öküzüne tapınmaktan
kurtardığını sandığı ve
Nil’i ortasından yararak Firavun’un kılıcından
da kurtarıp Kenaneli’ne götürdüğü Yahudiler, orda
da ilk fırsatta altından bir dana putu yapıp
önünde yeniden secdeye durmuşlardı. Neyse ki Musa’ya
Turi Sina’dan gelen “On Emir” imdada yetişti... Kısacası
bu iş öyle kolay olmadı!
Sevgili okurlar, ben Musa ile Apis öküzüne tapanlar arasındaki
çekişmeyi anlarım da, tek tanrıya inanan Museviler,
Hıristiyanlar ve Müslümanlar arasındaki bu kan davalarını,
bu acımasız savaşları anlayamam.
Kendi inançlarına göre hem Musa, hem İsa, hem Muhammed,
Tanrı’nın peygamberi değiller mi? Üçüne de
birer kutsal kitap inmemiş mi? Bu kutsal kitapları
gönderen aynı Tanrı değil mi? Öyleyse neyi
paylaşamazlar; niçin yüzyıllar, hatta binyıllardır
böylesine birbirlerini yok etmeye çalışırlar,
birbirleriyle savaşırlar, birbirlerinin canını
acıtırlar, anlayamam.
Acaba öbür dünyada cennete gidince orayı nasıl
paylaşıyorlar? Yoksa her birinin cenneti, cehennemi
ayrı mı?..
Yoksa aslında başka şeylerin kavgasını
ederler de din bir bahane mi? Yani onu bir araç olarak mı
kullanırlar?
Ben bugün aslında tümüyle din-siyaset ilişkilerini
konu alan bir yazı yazmak için bilgisayarımın
başına oturmuştum. Ama şansınıza
din üzerine böylesi bir sohbet çıktı. Ne yapalım,
bu haftalık bununla idare edin!
Yazarın önceki yazılarından:
Takke
düştü, kel göründü
Türkiye
sorunlarını neden çözemiyor?
Bezele
de Dağlıca gibi bir provokasyon
Ergenekon
ve Sol
Pirçandî û Pirsa Kurd
İçe kapanma olayı ya da kaplumbağa politikası
Kürtçe ve Türkçe yazma üzerine
Cambaza
mı bakalım, hırsıza mı?
Komplolar,
cinayetler, provokasyonlar… ”Devlet sırları!”
Sistemde açılan bu gedik önemlidir
Abant Platformu ve sömürgeci tezlerin yeni versiyonları
Ergenekon
ve Dağlıca
”Bilgi
Destek Planı” yıllardır yürürlükte..
Baskın
Hoca’nın genellemeleri…
Bu
nasıl bir ülkedir?
Umut ne AKP’de, ne Kemalizmde
AKP’nin “çözüm” paketi ve GAP
Kürt
sorununda ekonomi ve siyasetin bağı
Sabancı
Cinayeti’nin belgeleri de ortaya dökülürken...
AKP
değişimin partisi değil
Eski
film yeniden gösterimde mi?
Kedinin
boynuna çanı kim takacak?
Ülkeyi
batağa sokanlardan çözüm beklenemez
Yeni bir halk hareketine
gerek var
Canım
tepki göstermek istemiyor
Sadun
Hoca ve Hasretyan
Geçmiş olsun Sırp yoldaşlar!
Aslan
Asker Şwayk ”Panodaki Şiir”e Karşı!
Türban
ve laiklik üzerine
Ergenekon
ve Türk medyasının çözülen dili
Düzenli köşe yazılarıma
son verirken…
Hrant
Dink’i anarken
AKP
sistemle kaynaşırken..
Sekiz
asker, bomba olayı ve Erdoğan…
Tarih,
akıl ve ahmaklık üzerine
Kandil
Operasyonu; hedefler, sonuçlar
Kürtlerin
temsil sorunu
Sabah’taki
söyleşi, DTP ve temsil sorunu üzerine
Oyunun yeni perdesi ve değişen
taktikler
DTP’ye
yönelik kapatma davası
Bush-Erdoğan
görüşmesi ne sonuç verdi?
Militarizm
Türkiye’yi teslim almak istiyor
Katil
kim?.
PKK’nın
silah bırakmasına veya yeni bir ateşkese karşıyım!
Bu çılgınlıkla
nereye?..
Nasıl
bir anayasa? – 3
Militarizm barışa, demokrasiye, gelişmeye engel
Türkiye
Malezya olur mu? Keşke olabilse!
Nasıl
bir anayasa? – 2 Kemalizm ayak bağı oldu
Nasıl bir anayasa?
Bir
genel af ”PKK sorununu” bitirir mi?
DTP’nin
temel yanlışı ne?
Yedi
kızın acı öyküsü Yaşamadan Öldüler
Yakın
tarihe kısa bir gezinti
Kürdistan gerçeği, Kürt ulusal sorunu ve onurlu tavır
Türk
dış politikasının rüşvetleri…
Yezidi
Kürtlere yapılan saldırı
Türk
Parlamentosu ve Kürtler
Seçimlerde
Türkiye solu, Kürt Ulusal hareketi
22
Temmuz Seçimleri üzerine
Orman
yangınları kimin işi?
Dink
Davası ve Sivas
Bir
mum yakmaya devam…
Kuzeyde
bir hafta
Norveç sınırı, Laponlar, beyaz geceler…
Darbe
ayağa düştü
Darbe
planı işlemekte
Barzani
“PKK terörü”nü destekliyor mu?
Hükümet
gerçekleri halka anlatmalı
Sayın
Sezer, nereden nereye!
Son
terör eylemlerinin ardında kimlerin eli var?
Sistem
ne laik ne demokrat
“Dil
Devrimi” ve “Güneş Dil Teorisi” komedisi
“Türk
Tarih Tezi” komedisi
Paşalar
Cumhuriyeti, berdevam mı?.
Kürt
Dili nasıl kurtulur?
Türk
medyası ya da Yalancı Çoban
General,
istifa et!
Heyy,
orada bir Müslüman yok mu?!.
Irkçı
görüşlerin temeli yalan ve safsata-2
Türk-İslam
sentezi ve Kürtler, Aleviler...
Irkçı
görüşlerin temeli yalan ve safsata-1
Kim
olursa olsun!
“Bu
ırkçılık nerden çıktı?!”
Aman,
301’i değiştirmeyin!
Yanlışta
direnenler, Sopayı çözüm sananlar...
“Halkın
oyları” ve çıkar yol
Türkiye
batağa nasıl saplandı..
Kerkük
Kürdistan’a katılırsa...
Gerçek
katil kim?
Ankara
Konferansı üzerine
AB’ye
sırtını dönen Türkiye’de Savaş hazırlığı
mı, blöf mü?
Saddam
cezasını buldu
Çıkara
dayalı yanlış hesaplar
AB’nin
son kararı üzerine
Baker
Raporu ölü mü doğdu?
PKK
neden taktik değiştirdi?
İlkesizlik
ve Irak’ta çözüm
Bir
kez daha Ermeni sorunu üzerine
Değişime
direnen Türkiye
Sel,
yangın vb. “doğal felaketler” üzerine..
Kürdistan,
zenginlik içinde yoksul ülke..
Bir
şarkı, bir şiir
Fransız
Parlamentosu’nun kararı Ve Cezayir..
En
büyük devletsiz ulus..
Oyunu
gerçek sanmak-2
Oyunu
gerçek sanmak.. (1)
Ana-babalar
kirli savaşı sorgulamalı
Linç
salgını yayılırken…
Lübnan’dan
uzak dur, Kürdistan’a hücum!..
Uygarlıklar
Savaşı mı?
Türkiye’nin
Kerkük Sorunu!
Halkı
yalanla besleyen rejimler…
Irak’ı
bekleyen: Ya üçlü konfederasyon, ya üç ayrı devlet
Bölgemizde
ve Dünyada barış ve istikrar için..
Statükonun
yıkımına kim ağlar?
Terör
ve PKK bahane, Hedefler çok başka…
Hürriyet’in tehlike çanları!
Kırk katır mı, kırk satır mı?..
Demirel, Çiller, Ağar, Güreş… Bunlar tanık
mı, sanık mı?.
Şemdin’in
yakalanması, destanlar, balonlar…
Başı
türbanlı bir kadın neden cumhurbaşkanı
olmasın?..
Çetelerle
mücadelede hükümete destek vermeli
Ülkeyi
esir alan ahtapot...
Sular
ısınırken...
”Sanki
herkes kör, herkes zincirlerle bağlı…”
Bu
bir darbe değil mi?
Terör
ne, terörizm ne?
TBMM
Başkanı Arınç’ın kunuşması ve
demokrasi üzerine..
Şemdinli’deki
askeri yığınak neyin nesi?..
Rejimin
Kürt halkına topyekün saldırısı
Baş
terörist kim, PKK mı, Türk devleti mi?
Önyargı,
tutku ve akıl...
Derin
devlet oyununda Rejisör, figüran ve seyirci…
Suç
ve Ceza
Yine
bir şeyler dönüyor…
Sistem
çürümüş, dökülüyor
Irak’ta
iç savaş kaygısı ve kendi kendine gelin güvey
olanlar..
ŞOVENİZMİN
ESİR ALDIĞI BEYİNLER (*)
At
izi it izine karışırken..
HAMAS
ve PKK…
Sağduyu
ve hoşgörü gerekli
Şemdinli’nin
üstü örtülüyor
Adalet
mi rezalet mi?.
Genelkurmay
Gladyosuna sahip çıktı!
Türk
Gladyosu tasfiye edilmedikçe…
Yalancının
mumu yatsıya kadar yanar
“Demokratik
Cumhuriyet”in patenti Bay Öcalan’ın mı?
Türk
rejimi neden Apo´ya sarıldı?
Kürt
sorununa çözüm çeşitlemeleri üzerine…
Türkiye
Kürtler konusunda İran’ın bile çok gerisinde…
Erdoğan’ın
Şemdinli ziyareti ve alt kimlik-üst kimlik üzerine
Paris
olayları ve küreselleşme üzerine
Olaylar
böyle mi aydınlanacak?
Şemdinli
bir fırsattır
Bu
nasıl bir ilerleme?
Değişimi
anlamak ve Kürt sorununda akılcı çözüm
Bilimsiz
üniversite, hukuksuz adliye..
Türkiye’nin
AB üyeliği ne Sevr’dir, ne de Lozan…
AB ile müzakereler başlarken umutlar - kaygılar...
3
Ekim bir dönüm noktası olacak
Sevgisiz
bir ülke..
“Demokrat,
özgür ve çağdaş Kürtlerin sesi…”
Provokasyon
dumanları…
Asıl
ölüm susmaktır
PKK’yı muhatap yapan kim?
Erdoğan’ın son tavrı
Doğu Kürdistan’daki son
gelişmeler üzerine
Kürtçe
şu anda zincirlerle bağlı
Öcalan
İmralı´dan alınmalı
Derin Devlet ve PKK el ele..
Bir kez daha terör ve uluslararası sorunlar
üzerine
Bir toplum nasıl kandırılır?
Bazı dostların ardından
AKP Alevileri yok sayıyor
ÇIKAR YOL - III Buyrun,
örgüt de var, iş de!
Erdoğan’ın ABD gezisi: Türk tarafı
için düş kırıklığıürk
tarafı için düş kırıklığı
ÇIKAR YOL – II
Teslimiyete karşı ulusal seçenek
Fransız Referandumu üzerine düşünceler
ÇIKAR
YOL - I En başta umut gerekli
İşe
yaramaz bir karar…
NE
DEĞİŞMİŞ?.
Soykırım ve Yüzyıllık Nazizm
Kendi
ordusunun işgali altında…
Türkiye’nin
Kürt Politikası: Döverek Islah..
PKK’yı
kim çözsün?.
Dün
cami, bugün bayrak…
İstanbul
sorunu artık Kürdistan sorunudur
Ermeni Soykırımı ve Orhan Pamuk Olayı
Bir
kez daha laiklik sorunu ve Aleviler konusu
Ş
I M A R I K…
Kürt
Devleti ve Deli Dumrullar…
Dezînformasyon û Prowokasyon
Derin
Devlet Tiyatrosunda Kürtler
ve Türkler...
|