Bir hastane yazısı
Kemal Burkay
Sevgili okurlar, bu yazım bir hastane yazısı
olacak…
Geçen mayıs ayından bu yana bir
karın ağrısı zaman zaman beni yokladı.
Meğer safra kesemde taş varmış. Bu
yüzden birkaç gün hastanede yattım. Kontroller,
tahliller filan yapıldı. Geçen
pazartesi (23 Şubat) ameliyat oldum, 2 cm. çapındaki
taşla birlikte safra kesemi de aldılar. Salı
günü ise taburcu oldum. Şimdi de birkaç gündür
evde dinleniyorum.
Ameliyat deyince aklınıza eski
tür kesip biçme gelmesin. Hastayı narkozla uyuttuktan
sonra karın boşluğunda üç-dört noktadan sonda
vurup giriyor, safra kesesini taşla birlikte alıp, yarayı da laserle onarıp
çıkıyorlar. Kendime geldikten
sonra herhangi bir ağrı sızı duymadım.
Sadece karnımda dört yerde bant vardı… Aradan bir
hafta geçtikten sonra ise şimdi söz konusu delikler bile
kaynamış durumda ve izleri zor seçiliyor.
Bunları size, eğer başınıza gelirse
bu tür operasyonlardan korkmayasınız diye anlatıyorum!
”Safra kesesiz ne yapacaksın?”
diye sorarsanız, doktorların
dediğine göre pek de zorunlu bir organ değilmiş.
Tanıdıklarım içinde safra kesesini genç yaşta
aldırmış olanlar var. Kaldı ki birgün bütün organları doğaya geri vereceğiz
nasıl olsa, şimdilik giden safra kesesi olsun!
Hatta, belki de bu işte bir hayır vardır; bilirsiniz,
safranın fazlası insanın tepesini arttırır!
Bu olay nedeniyle İsveç’te sağlık sisteminin
nasıl bir saat gibi düzenli işlediğine, sağlık
emekçilerinin (doktor, hemşire ve hastabakıcıların)
bir tüm olarak nasıl görev duygusuyla, itinayla ve güleryüzle
çalıştıklarına bir kez daha tanık
oldum. Hastaneye işi düşen herkes
için geçerli bu. İster başbakan olsun, ister
bir işyerinde kapıcı; ister milyar sahibi bir
işveren, ister işçi, işsiz, emekli…
Bu rahatsızlık nedeniyle başta eşim Suzan
olmak üzere, Stokholm’deki ailem ve arkadaşlarım
beni hastanede yalnız bırakmadılar. Gerek onlara,
gerekse, olayı duyan ve beni telefonla veya e-mail yoluyla
arayan yakınlarıma, dost ve arkadaşlarıma
çok teşekkür ediyorum.
* * *
Hastane odasındaki hasta arkadaşlarımdan
da kısaca söz etmek istiyorum. İlk üç gün odamızda Alström adında orta yaşlı
bir isveçli vardı. Onun da sorunu safradaki taştı. Yattığının ikinci günü
ameliyat oldu, üçüncü gün ise taburcu.
Beni ziyarete gelen eşim ve çocuklarımla sohbetimize
tanık olmuş ki, onlar gittikten sonra bana yakınlık
gösterdi ve ”Ben de sosyalistim,” diye açıklamada bulundu.
”Hıristiyan Demokrat” adlı partidenmiş.
”Bizi sağ biliyorlar, ama biz aslında Sosyal Demokratlardan
daha soldayız,” dedi. Dini inancımı
sorunca, ”ateistim,” diye cevapladım. Herhalde imana gelmem için daha zamanımın olduğunu
söylemek istercesine, ”Daha geç değil…” dedi.
Daha sonra üzüntülü bir dille, annesini
ve babasını hiç tanımadığını,
başkasının yanında evlatlık olarak
büyüdüğünü anlatı. ”Bu yüzden hayat zaman
zaman bana zor gelir,” dedi, ”ama Tanrı’ya sığındım;
o benim için sanki bir baba, bana direnme gücü veriyor…” diye
sürdürdü konuşmasını.
* * *
İsveç’li gittikten sonra yerine
Konya Kulu’dan, 80 yaşlarındaki Hamit Tümtürk adlı
yaşlı adam yattı. 1988 yılından beri
İsveç’te yaşayan ”Hamit Ağa” tek kelime isveççe
bilmiyor, çevirmenliğini oğlu yapıyordu.
”Tümtürk” soyadını duyunca, bu
mutlaka Türk değil diye düşündüm. Bu soyadı
bizim ülkemizde asıl olarak da Türk olmayanlara, özellikle
de Kürtlere verilir… Ne var ki Hamit Tümtürk Kürt değildi
ve Kürtleri pek de sevmediğini çok geçmeden fark ettim.
Türk müydü, onu bilemem. Başında
takkesi, uzunca boyu, kırmızı yüzü, ak sakalı
ile daha çok Kafkas ya da Balkan göçmenlerini andırıyordu.
Ama şivesi, İç Anadolu’nun Türk köylülerine özgü ”goruyon”lu,
”örüyon”lu, ”bilmeyom”lu tipik şive idi. Ağzından
hem bol Allah adı ve estağfurullah, hem de ”eşşoğlu”
türünden küfürler dökülüyordu…
Hemşire gittikten sonra kendilerine ”Geçmiş olsun!” diye seslendim. Benim Türkçe konuştuğumu
görünce şaşırdılar.
”Türkiye’nin neresindensin?” diye
sordular.
”Ben Doğudanım,” diye cevapladım.
Bu cevap bir suskunluğa neden oldu.
Az sonra Hamit Ağa bir daha sorma gereğini duydu:
”Doğu’nun neresindensin?”
”Dersimliyim” desem bir ”Tümtürk” için dozu fazla kaçar diye
düşündüm, ”Tunceli’den,” dedim.
Bu cevap daha derin bir suskunluğa
neden oldu. ”Tuncelili… Kürt, Alevi
ve de komünist…” diye düşünmüşlerse hiç şaşmam.
Odada bir PKK’lı pusuya yatmış gibi etki yaptığını
hissettim… Diyalogumuz koptu.
Hamit Tümtürk de şiddetli karın
ağrılarından şikâyetçiydi. Az
sonra röntgen çekimi için götürdüler. Dönüşlerinde
oğlu bana dönerek ”Geçmiş olsun!”
deme gereğini duydu. Yaşlı
adam bu diyalogdan rahatsız olduğunu açıkça
belli etti, ”Ne gonuşuyon!”
diye homurdanıp oğlunu azarladı.
Buna rağmen oğlu gitmeden önce
yanıma sokuldu, yavaş sesle, ”Babam dil bilmiyor,
yardımcı olsanız,” dedi.
”Benim de isveççem iyi sayılmaz, yine de yardımcı
olurum,” dedim. ”Zaten korkacak bir şey yok, hastalarla
ilgileniyor, gerekeni yapıyorlar,” diye ekledim.
Oğlu gittikten sonra Hamit Tümtürk bir süre kendi kendine
oflayıp pufladı, bol bol ”Allah sonumuzu hayretsin!” dedi ve hedefi belirsiz küfürler
savurdu. Bir ara yatağıyla
bir kavgaya tutuştu. Yatağının
çevresindeki perdeyi boydan boya çekip kendisini oda içinde
de soyutladığı için ne yaptığını
bilmiyordum. Ama herhalde yatağın
kalkık olan arka kısmını düzleştirmek
istiyordu. Kumanda aletini kullanmasını
bilmediği, hastabakıcıları yardıma
çağırmayı da düşünemediği için, bu
işi de pazu gücüyle yapmaya çalışıyordu.
Çıkan ”pat-küt!” seslerinden
karyolayı parçalamakta olduğunu sandım. Yanına
gidip kumanda aletiyle yatağa nasıl biçim verileceğini
gösterdim.
Böylece aramızda yavaş yavaş
diyalog süreci başladı. Buna
en çok da kendisinin ihtiyacı vardı. Ziyaretçilerimin
olmadığı zamanlar, onun deyişiyle kitap
denen ”oyuncağımla” oyalanıyor, pencereden
dışarıyı seyrediyor ve düşüncelere
dalıyordum; böylece vakit geçiyordu. Ama
Hamit Tümtürk darda idi, bir başına oflayıp
puflamakla zaman geçmiyordu. İster
istemez benimle konuşmak için kapıları araladı.
Önce hastalığıyla ilgili düşüncelerini sayıp
döktü: ”Allah bizi imtihan ediyor,” dedi. Çocukluğumda
babamdan da çok dinlediğim ”Hazreti Eyüb sabrına”
dair hikâyeler anlattı.
Ziyaretçilerimle Kürtçe konuştuğumu
görünce yine tedirgin oldu. Devlet-millet birliği
üzerine nutuklar çekti!
Hemşireler her kontrole geldiklerinde
ister istemez çevirmenliğini yaptım. Yıllar
önce Koçhisar’ın Sarıyahşi köyünde öğretmenlik
yaptığımı öğrenince ise bana biraz
daha ısındı. ”Okumuş,
bilgili adamsın!” dedi.
Hamit Tümtürk’ü çok geçmeden bir başka
servise kaldırdılar. Giderken oldukça dost
bir tavırla ”Hakkını helal et!”
dedi.
Hamit Tümtürk, hastalık, ölüm dahil, her türlü belanın
Tanrı’dan geldiğine, her şeye sabırla
katlanmanın gereğine inanan, devleti ne denli acımasız
ve zalim olursa olsun, paderşahi bir anlayışla
ona boyun eğmekten başka bir şeyi düşünemeyen,
itirazsız, isyansız Türk köylüsünün bir prototipi
idi. Yüzyıllar içinde dini ve siyasi
vaazlarla böyle şekillenmişti. Bu köylüden
ne isyan beklenirdi, ne devrim…
* * *
Ben hastanedeyken Stokholm’e lapa
lapa kar yağdı ve penceremin açıldığı
ara meydan, yan taraftaki çalılar ve ağaçlar bembeyaz
karla örtüldü. Böyle bir zamanda hastanede olduğum, açık
havada, bir orman kıyısında karlı manzarayı
doyunca yaşayamadığım için hayıflandım.
Alaca karganın biri ilerdeki ağaçta,
dallar arasında mekik dokuyor, birinden ötekine sıçrayarak
karları döküyordu. Belki bundan hoşlanıyor,
karla dansediyor, belki de göremediğim küçük bir kuşu
kovalıyordu.
Yazarın önceki yazılarından:
Yerel
Seçimler Üzerine
“Ergenekon”un
kısa bir tarihçesi
İşte
buna şaşıyorum!
Ergenekon
üstüne titreyenler...
Bu telaş neyin nesi?
Onlar
yalnız Ermenilerin değil, kendi halklarının
da düşmanı
Din-siyaset
ilişkileri
Ergenekon
ve 33 asker
Din
üzerine bir sohbet
Takke
düştü, kel göründü
Türkiye
sorunlarını neden çözemiyor?
Bezele
de Dağlıca gibi bir provokasyon
Ergenekon
ve Sol
Pirçandî û Pirsa Kurd
İçe kapanma olayı ya da kaplumbağa politikası
Kürtçe ve Türkçe yazma üzerine
Cambaza
mı bakalım, hırsıza mı?
Komplolar,
cinayetler, provokasyonlar… ”Devlet sırları!”
Sistemde açılan bu gedik önemlidir
Abant Platformu ve sömürgeci tezlerin yeni versiyonları
Ergenekon
ve Dağlıca
”Bilgi
Destek Planı” yıllardır yürürlükte..
Baskın
Hoca’nın genellemeleri…
Bu
nasıl bir ülkedir?
Umut ne AKP’de, ne Kemalizmde
AKP’nin “çözüm” paketi ve GAP
Kürt
sorununda ekonomi ve siyasetin bağı
Sabancı
Cinayeti’nin belgeleri de ortaya dökülürken...
AKP
değişimin partisi değil
Eski
film yeniden gösterimde mi?
Kedinin
boynuna çanı kim takacak?
Ülkeyi
batağa sokanlardan çözüm beklenemez
Yeni bir halk hareketine
gerek var
Canım
tepki göstermek istemiyor
Sadun
Hoca ve Hasretyan
Geçmiş olsun Sırp yoldaşlar!
Aslan
Asker Şwayk ”Panodaki Şiir”e Karşı!
Türban
ve laiklik üzerine
Ergenekon
ve Türk medyasının çözülen dili
Düzenli köşe yazılarıma
son verirken…
Hrant
Dink’i anarken
AKP
sistemle kaynaşırken..
Sekiz
asker, bomba olayı ve Erdoğan…
Tarih,
akıl ve ahmaklık üzerine
Kandil
Operasyonu; hedefler, sonuçlar
Kürtlerin
temsil sorunu
Sabah’taki
söyleşi, DTP ve temsil sorunu üzerine
Oyunun yeni perdesi ve değişen
taktikler
DTP’ye
yönelik kapatma davası
Bush-Erdoğan
görüşmesi ne sonuç verdi?
Militarizm
Türkiye’yi teslim almak istiyor
Katil
kim?.
PKK’nın
silah bırakmasına veya yeni bir ateşkese karşıyım!
Bu çılgınlıkla
nereye?..
Nasıl
bir anayasa? – 3
Militarizm barışa, demokrasiye, gelişmeye engel
Türkiye
Malezya olur mu? Keşke olabilse!
Nasıl
bir anayasa? – 2 Kemalizm ayak bağı oldu
Nasıl bir anayasa?
Bir
genel af ”PKK sorununu” bitirir mi?
DTP’nin
temel yanlışı ne?
Yedi
kızın acı öyküsü Yaşamadan Öldüler
Yakın
tarihe kısa bir gezinti
Kürdistan gerçeği, Kürt ulusal sorunu ve onurlu tavır
Türk
dış politikasının rüşvetleri…
Yezidi
Kürtlere yapılan saldırı
Türk
Parlamentosu ve Kürtler
Seçimlerde
Türkiye solu, Kürt Ulusal hareketi
22
Temmuz Seçimleri üzerine
Orman
yangınları kimin işi?
Dink
Davası ve Sivas
Bir
mum yakmaya devam…
Kuzeyde
bir hafta
Norveç sınırı, Laponlar, beyaz geceler…
Darbe
ayağa düştü
Darbe
planı işlemekte
Barzani
“PKK terörü”nü destekliyor mu?
Hükümet
gerçekleri halka anlatmalı
Sayın
Sezer, nereden nereye!
Son
terör eylemlerinin ardında kimlerin eli var?
Sistem
ne laik ne demokrat
“Dil
Devrimi” ve “Güneş Dil Teorisi” komedisi
“Türk
Tarih Tezi” komedisi
Paşalar
Cumhuriyeti, berdevam mı?.
Kürt
Dili nasıl kurtulur?
Türk
medyası ya da Yalancı Çoban
General,
istifa et!
Heyy,
orada bir Müslüman yok mu?!.
Irkçı
görüşlerin temeli yalan ve safsata-2
Türk-İslam
sentezi ve Kürtler, Aleviler...
Irkçı
görüşlerin temeli yalan ve safsata-1
Kim
olursa olsun!
“Bu
ırkçılık nerden çıktı?!”
Aman,
301’i değiştirmeyin!
Yanlışta
direnenler, Sopayı çözüm sananlar...
“Halkın
oyları” ve çıkar yol
Türkiye
batağa nasıl saplandı..
Kerkük
Kürdistan’a katılırsa...
Gerçek
katil kim?
Ankara
Konferansı üzerine
AB’ye
sırtını dönen Türkiye’de Savaş hazırlığı
mı, blöf mü?
Saddam
cezasını buldu
Çıkara
dayalı yanlış hesaplar
AB’nin
son kararı üzerine
Baker
Raporu ölü mü doğdu?
PKK
neden taktik değiştirdi?
İlkesizlik
ve Irak’ta çözüm
Bir
kez daha Ermeni sorunu üzerine
Değişime
direnen Türkiye
Sel,
yangın vb. “doğal felaketler” üzerine..
Kürdistan,
zenginlik içinde yoksul ülke..
Bir
şarkı, bir şiir
Fransız
Parlamentosu’nun kararı Ve Cezayir..
En
büyük devletsiz ulus..
Oyunu
gerçek sanmak-2
Oyunu
gerçek sanmak.. (1)
Ana-babalar
kirli savaşı sorgulamalı
Linç
salgını yayılırken…
Lübnan’dan
uzak dur, Kürdistan’a hücum!..
Uygarlıklar
Savaşı mı?
Türkiye’nin
Kerkük Sorunu!
Halkı
yalanla besleyen rejimler…
Irak’ı
bekleyen: Ya üçlü konfederasyon, ya üç ayrı devlet
Bölgemizde
ve Dünyada barış ve istikrar için..
Statükonun
yıkımına kim ağlar?
Terör
ve PKK bahane, Hedefler çok başka…
Hürriyet’in tehlike çanları!
Kırk katır mı, kırk satır mı?..
Demirel, Çiller, Ağar, Güreş… Bunlar tanık
mı, sanık mı?.
Şemdin’in
yakalanması, destanlar, balonlar…
Başı
türbanlı bir kadın neden cumhurbaşkanı
olmasın?..
Çetelerle
mücadelede hükümete destek vermeli
Ülkeyi
esir alan ahtapot...
Sular
ısınırken...
”Sanki
herkes kör, herkes zincirlerle bağlı…”
Bu
bir darbe değil mi?
Terör
ne, terörizm ne?
TBMM
Başkanı Arınç’ın kunuşması ve
demokrasi üzerine..
Şemdinli’deki
askeri yığınak neyin nesi?..
Rejimin
Kürt halkına topyekün saldırısı
Baş
terörist kim, PKK mı, Türk devleti mi?
Önyargı,
tutku ve akıl...
Derin
devlet oyununda Rejisör, figüran ve seyirci…
Suç
ve Ceza
Yine
bir şeyler dönüyor…
Sistem
çürümüş, dökülüyor
Irak’ta
iç savaş kaygısı ve kendi kendine gelin güvey
olanlar..
ŞOVENİZMİN
ESİR ALDIĞI BEYİNLER (*)
At
izi it izine karışırken..
HAMAS
ve PKK…
Sağduyu
ve hoşgörü gerekli
Şemdinli’nin
üstü örtülüyor
Adalet
mi rezalet mi?.
Genelkurmay
Gladyosuna sahip çıktı!
Türk
Gladyosu tasfiye edilmedikçe…
Yalancının
mumu yatsıya kadar yanar
“Demokratik
Cumhuriyet”in patenti Bay Öcalan’ın mı?
Türk
rejimi neden Apo´ya sarıldı?
Kürt
sorununa çözüm çeşitlemeleri üzerine…
Türkiye
Kürtler konusunda İran’ın bile çok gerisinde…
Erdoğan’ın
Şemdinli ziyareti ve alt kimlik-üst kimlik üzerine
Paris
olayları ve küreselleşme üzerine
Olaylar
böyle mi aydınlanacak?
Şemdinli
bir fırsattır
Bu
nasıl bir ilerleme?
Değişimi
anlamak ve Kürt sorununda akılcı çözüm
Bilimsiz
üniversite, hukuksuz adliye..
Türkiye’nin
AB üyeliği ne Sevr’dir, ne de Lozan…
AB ile müzakereler başlarken umutlar - kaygılar...
3
Ekim bir dönüm noktası olacak
Sevgisiz
bir ülke..
“Demokrat,
özgür ve çağdaş Kürtlerin sesi…”
Provokasyon
dumanları…
Asıl
ölüm susmaktır
PKK’yı muhatap yapan kim?
Erdoğan’ın son tavrı
Doğu Kürdistan’daki son
gelişmeler üzerine
Kürtçe
şu anda zincirlerle bağlı
Öcalan
İmralı´dan alınmalı
Derin Devlet ve PKK el ele..
Bir kez daha terör ve uluslararası sorunlar
üzerine
Bir toplum nasıl kandırılır?
Bazı dostların ardından
AKP Alevileri yok sayıyor
ÇIKAR YOL - III Buyrun,
örgüt de var, iş de!
Erdoğan’ın ABD gezisi: Türk tarafı
için düş kırıklığıürk
tarafı için düş kırıklığı
ÇIKAR YOL – II
Teslimiyete karşı ulusal seçenek
Fransız Referandumu üzerine düşünceler
ÇIKAR
YOL - I En başta umut gerekli
İşe
yaramaz bir karar…
NE
DEĞİŞMİŞ?.
Soykırım ve Yüzyıllık Nazizm
Kendi
ordusunun işgali altında…
Türkiye’nin
Kürt Politikası: Döverek Islah..
PKK’yı
kim çözsün?.
Dün
cami, bugün bayrak…
İstanbul
sorunu artık Kürdistan sorunudur
Ermeni Soykırımı ve Orhan Pamuk Olayı
Bir
kez daha laiklik sorunu ve Aleviler konusu
Ş
I M A R I K…
Kürt
Devleti ve Deli Dumrullar…
Dezînformasyon û Prowokasyon
Derin
Devlet Tiyatrosunda Kürtler
ve Türkler...
|