Aldatanlar ve aldananlar...
Kemal Burkay
Yazımın başlığını “yönetenler
ve yönetilenler”, “sömürenler ve sömürülenler”, “Ezenler ve
ezilenler” de koyabilirdim. Bu ülkenin yıllardır
çözüm bulamayan tüm önemli sorunlarında böylesine iki
taraf var: Bir yanda yönetenler, sömürenler, ezenler –ki bunlar
genellikle bir ve aynı taraftır- diğer yanda
yönetilenler, sömürülenler, ezilenler... Bunlar da öyle, yani
çoğu zaman bir ve aynı taraf...
Birinciler ikincilere karşı başlıca iki
yöntem kullanırlar: zor ve aldatma.
Kürt sorunu buna bir örnek. Kürdistan’ı aralarında
bölüşmüş devletler Kürt halkının direnişlerini
bastırmak için koca ordular besleyip en acımasız
baskı yöntemlerine başvurmakla yetinmiyorlar, aynı
zamanda Kürt halkının bilincini köreltmek için de
her şeyi yapıyorlar. Örneğin Türkiye’de yıllardır
Kürt dilini, tarihini, kültürünü inkâra, Kürtlerin Türk kökenli
oluşuna yönelik sistemli bir propaganda yürütülüyor.
Ülkemizin ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda geri kalmışlığının
gerekçesi olarak tümüyle başka ve gerçekdışı
nedenler gösteriliyor. Örneğin, “dağlık, kar-kış
memleketi” deniyor...
Haklarımızı istediğimiz zaman, bu ülkede
demokrasi olduğundan, seçip seçildiğimizden söz
ediyorlar. İçimizden bazılarının bakan,
başbakan, hatta cumhurbaşkanı olmasını
örnek gösteriyorlar.
Evet bütün bunlar oluyor: Kürt kimliğini inkâr eden,
Kürtler için hak ve özgürlük istemeyen, sömürgeci rejimin
hizmetine giren, onun kılıcını kuşananlar
için ikbal yolları açık. Bir Kürt bunu yaptıkça
devlet başkanı olup kırımımıza
ferman da çıkarabilir, cellat olup darağacında
ipimizi de çekebilir. Devlet yanlısı olup bize kurşun
sıktığı zaman silah taşıması
da serbest olur...
Aslında Kürtlerin durumu üzerine fazla söze gerek yok.
Bunlar biliniyor ve Kürtler de büyük ölçüde bu yalanlara kanmıyor,
inanmıyorlar.
Ama Kürt sorunuyla ilgili olarak bu ülkede aldatma çabasının
hedefi olan tek kesim Kürtler değil. Hatta diğer
toplum kesimleri, diğer gruplar, belki de buna daha fazla
maruz kalıyorlar. Çünkü bu haksız ve zorba politikayı
sürdürmek için eldeki zor araçları; ordu, polis, zindanlar;
sık sık devreye giren sindirme operasyonları
yetmiyor, onu kitlelere mal etmek şart.
Türk devletini yönetenler, ezip sömürdükleri emekçi Türk
halkını da bu politikalara koşullandırmak
için başından beri çok sistemli çabaların içindeler.
Türk milliyetçiliği ve ırkçılığı
bu nedenle her araçtan yararlanarak pompalandı. Halk
yalanla beslendi, şovenizm kışkırtıldı.
Kürt halkının hak istemleri onlara bir ihanet gibi
gösterildi.
Peki, Kürtlerin kendi dil ve kültürlerini özgürce kullanmaları,
çoğunlukta oldukları yerlerde, yani kendi ülkelerinde
kendilerini yönetmeleri Türk halkına zarar verir mi?
Neden versin?
Bu baskı, bu haksızlık olmasa, Kürtler de
özgür olsalar, Türkiye’de veya Irak’ta, İran’da, Suriye’de
yan yana yaşadıkları halklarla eşit haklara
sahip olsalar, Kürt-Türk, Kürt-Arap, Kürt-Fars çatışması
yaşanır, boşuna insanlar ölür müydü? Bu ülkeler
savaşa ve yıkıma harcadıkları kaynakları
gelişmeye harcamazlar mıydı?
Demek ki Kürdistan’ı bölen devletler, bizzat kendi halklarını
da aldatmaktalar.
Ülkeleri yönetenlerin bu aldatmadan yararı olabilir
ve vardır. İktidarlarını ve imtiyazlarını
sürdürmeleri, Kürdistan’ı talan etmeleri, aynı zamanda
kendi halklarını sömürmeleri buna bağlı.
Ama Kürt halkı gibi söz konusu halkların da bu işte
bir yararı yok.
Özel olarak Türkiye ve Türk devleti üzerinde durursak, bu
devlet geçmişten beri, Kürt halkına yönelik bu baskı
politikasını yürütebilmek için iki ideolojik araç
kullandı: Milliyetçilik ve din...
Irkçı milliyetçilikten, şovenizmden yukarda söz
ettim. Yıllar boyu Türk halkı bununla koşullandırıldı.
Ordu ve polisin bu tür eğitimi bir yana, gerektiği
zaman sivil kesim içinden de ırkçı-şoven örgütler
devşirdiler. Örneğin solun ve Kürt ulusal hareketinin
geliştiği !960’lı yıllarda ve devamında
sahneye Türkeş’in önderliğindeki faşist örgütler
çıktı. Bozkurtlar düzenin kılıcını
çekseler de, kendileri, aynen asker ve polisler gibi yoksul,
emekçi halk saflarından geliyorlardı. Sola ve Kürt
hareketine karşı kullanıldılar; ama fazla
palazlanmalarına, iktidarı ele geçirmelerine fırsat
verilmedi. İktidar zaten dünya görüşü bakımından
onlardan farkı olmayan güçlerde idi. 12 Eylül’de Türkeş
dahil, MHP kadroları, “Ülkücüler”, “Bozkurtlar” da zindanı
boyladılar. Birçoğu, solcular ve Kürtler kadar olmasa
da işkence gördü ve uzun yıllar hapiste kaldılar;
idam edilen bile oldu.
Bu nedenle Türkeş: “Düşüncemiz iktidarda, ama biz
hapisteyiz!” diye yakındı...
Irkçılar, düzenin söz konusu yıllarda kullandığı
iki yedek güçten, iki stepneden biri idiler. Ne denli beyinleri
yıkanmış olsa da kötü biçimde aldatıldıklarını,
harcandıklarını gördüler ve bu onların
en azından bir bölümünün gözlerini açtı, yaşananlardan
ders çıkarmasını bildiler. 12 Eylül’den yıllar
sonra yeniden çatışma alanına sürülmek istendikleri
zaman ihtiyatlı davrandılar. Ama ne yazık ki,
bu uyanış sınırlı oldu. Sistem bu
kesimi bu gün de kullanmayı sürdürüyor.
Sistemin diğer stepnesi ise “dinci” dediğimiz Sünni
Müslüman kesimdi. Bu kesim de geçmiş dönemde iç ve dış
güçler tarafından “İlim Yayma Cemiyetleri”, “Komünizmle
Mücadele Dernekleri”, “Akıncılar” ve benzer örgütler
içinde düzenin amaçlarına uygun şekilde eğitildi
ve mobilize edildi; ırkçı bozkurtlarla birlikte
sola ve Kürt hareketine karşı kullanıldı;
Malatya ve Maraş olaylarında, Sivas ve Çorum’da
sola, Alevilere ve Kürtlere saldırtıldı.
Ama sistem ırkçı bozkurtlara, yani beslemelerine
yönetimi teslim etmediği gibi dinci güçlere de teslim
etmek istemedi. Nitekim dinci hareket, şu malum “yeşil
kuşak” politikasının sonucu olarak birhayli
güçlenip hükümet ortağı olduğu zaman Türk Kemalist
sisteminde ziller çaldı. Hemen “irtica” yaygarasını,
“laiklik tehlikede” demagojisini gündeme getirdiler ve dinci
hareketi budadılar. 28 Şubat 1997 “Postmodern” darbesiyle
Erbakan yönetimden uzaklaştırıldı. Ne
var ki dünya koşulları değişmişti,
demokratik süreci tümden kesintiye uğratamadılar,
12 Eylül’de olduğu gibi hakoyunu tümden bir yana itemediler.
Bu kez de Refah Partisi’nin içinden çıkan diğer
bir kol, Erdoğan liderliğindeki AK Parti, seçimleri
kazanarak yeniden hükümet oldu. Ama o günden beri de dinci
kesim ile Kemalistler arasında kıran kırana
bir çekişme yaşanmakta. Bir kez daha darbe tezgâhlayan
Kemalistler başaramadılar. AK Parti ise darbe girişimlerine,
tehditlere karşı direndi ve AB’ye yanaştı;
böylece statükoyu savunan, gericileşen asker-sivil bürokrasiye
karşı ayakta kalmayı başardı.
Eğer bugün AK Parti sorunları çözme yönünde belli
çabalar gösteriyorsa nedeni bu. Sorunların yarattığı
istikrarsız ve gergin ortam en çok, sivil siyaset üzerinde
vesayetini sürdürmek isteyen militarist kesime yarıyor.
Dindar kesim, örneğin Kürt halkının baskı
altında tutulmasının, Kıbrıs sorununun
çözümsüz kalmasının kendisine bir yararı olmadığının
farkında. Türban konusunda getirilen yasağın
Kürt halkına veya emekçilere bir yararı olmadığı
gibi.
Ama sistem, başından beri değişik toplum
kesimlerini şu veya bu ölçüde aldatarak birini diğerine
karşı kullanmayı başardı. Örneğin
Kemalist rejim Alevilere dost gibi gösterilmek istendi. Oysa
sistemin zaman zaman irtica yaygarası yapması onun
ilerici, laik olduğunu göstermezdi. Nitekim Diyanet İşleri
Teşkilatını aynı rejim kurdu, okullara
zorunlu din derslerini onlar koydu. Bundan da öte, Kemalist
rejim başından beri İslamın Hanifi inancını
esas alarak dini kendi denetimine aldı, Aleviliği
ve öteki farklı inançları da yasakladı. Yasaklayamadığına
ise soluk aldırmadı.
Kısacası bu ülkede Türk halkı da kendi yönetimi
tarafından acımasızca ve pervasızca aldatılmakta.
Kürt ya da Türk, Sünni ya da Alevi, tüm baskı görenler,
sömürülenler, hakkı yenenler ne zaman bu acımasız
sisteme karşı el ele verip onun defterini dürmeyi
başarırlarsa, ülke o zaman barış yüzü
görecek, özgürleşecek ve herkes için yaşanılır
hale gelecektir.
Yazarın önceki yazılarından:
Sisteme
kurban edilenler...
Ayıp
diye bir şey vardır, Bay Akyol!
Şu
bölme, bölünme hikâyesi...
Dema
Nu ile söyleşi
Ne
yazmalı?
Bu
nasıl devlet, bu nasıl yargı?!
Statüko
ile değişim arasında
Ahmet
Altan sapla samanı karıştırıyor
Kelepir fiyatına çözüm!
Barış
ve çözüm ortamı var mı?
Mardin
olayı üzerine
Nesimi,
Mahzuni, İhsani…
“Korku
imparatorluğu”
ve arkadaşım Turgut Kazan...
Hizbullah-PKK,
Jandarma silahları;
DTP’ye yönelik son operasyon
Güngören
bombaları
Ve bir kez daha haklı çıkarken…
Ergenekon
davası
Ve hukuk adına telaşlı çığlıklar...
Obama’nın
ziyareti derde derman oldu mu?
29
Mart Yerel Seçimlerinin Sonuçları
Gül
Kürdistan deyince...
Kar,
bahar ve Newroz üzerine…
DTP
sorumluları bu işlere ne der?
Bir
hastane yazısı
Yerel
Seçimler Üzerine
“Ergenekon”un
kısa bir tarihçesi
İşte
buna şaşıyorum!
Ergenekon
üstüne titreyenler...
Bu telaş neyin nesi?
Onlar
yalnız Ermenilerin değil, kendi halklarının
da düşmanı
Din-siyaset
ilişkileri
Ergenekon
ve 33 asker
Din
üzerine bir sohbet
Takke
düştü, kel göründü
Türkiye
sorunlarını neden çözemiyor?
Bezele
de Dağlıca gibi bir provokasyon
Ergenekon
ve Sol
Pirçandî û Pirsa Kurd
İçe kapanma olayı ya da kaplumbağa politikası
Kürtçe ve Türkçe yazma üzerine
Cambaza
mı bakalım, hırsıza mı?
Komplolar,
cinayetler, provokasyonlar… ”Devlet sırları!”
Sistemde açılan bu gedik önemlidir
Abant Platformu ve sömürgeci tezlerin yeni versiyonları
Ergenekon
ve Dağlıca
”Bilgi
Destek Planı” yıllardır yürürlükte..
Baskın
Hoca’nın genellemeleri…
Bu
nasıl bir ülkedir?
Umut ne AKP’de, ne Kemalizmde
AKP’nin “çözüm” paketi ve GAP
Kürt
sorununda ekonomi ve siyasetin bağı
Sabancı
Cinayeti’nin belgeleri de ortaya dökülürken...
AKP
değişimin partisi değil
Eski
film yeniden gösterimde mi?
Kedinin
boynuna çanı kim takacak?
Ülkeyi
batağa sokanlardan çözüm beklenemez
Yeni bir halk hareketine
gerek var
Canım
tepki göstermek istemiyor
Sadun
Hoca ve Hasretyan
Geçmiş olsun Sırp yoldaşlar!
Aslan
Asker Şwayk ”Panodaki Şiir”e Karşı!
Türban
ve laiklik üzerine
Ergenekon
ve Türk medyasının çözülen dili
Düzenli köşe yazılarıma
son verirken…
Hrant
Dink’i anarken
AKP
sistemle kaynaşırken..
Sekiz
asker, bomba olayı ve Erdoğan…
Tarih,
akıl ve ahmaklık üzerine
Kandil
Operasyonu; hedefler, sonuçlar
Kürtlerin
temsil sorunu
Sabah’taki
söyleşi, DTP ve temsil sorunu üzerine
Oyunun yeni perdesi ve değişen
taktikler
DTP’ye
yönelik kapatma davası
Bush-Erdoğan
görüşmesi ne sonuç verdi?
Militarizm
Türkiye’yi teslim almak istiyor
Katil
kim?.
PKK’nın
silah bırakmasına veya yeni bir ateşkese karşıyım!
Bu çılgınlıkla
nereye?..
Nasıl
bir anayasa? – 3
Militarizm barışa, demokrasiye, gelişmeye engel
Türkiye
Malezya olur mu? Keşke olabilse!
Nasıl
bir anayasa? – 2 Kemalizm ayak bağı oldu
Nasıl bir anayasa?
Bir
genel af ”PKK sorununu” bitirir mi?
DTP’nin
temel yanlışı ne?
Yedi
kızın acı öyküsü Yaşamadan Öldüler
Yakın
tarihe kısa bir gezinti
Kürdistan gerçeği, Kürt ulusal sorunu ve onurlu tavır
Türk
dış politikasının rüşvetleri…
Yezidi
Kürtlere yapılan saldırı
Türk
Parlamentosu ve Kürtler
Seçimlerde
Türkiye solu, Kürt Ulusal hareketi
22
Temmuz Seçimleri üzerine
Orman
yangınları kimin işi?
Dink
Davası ve Sivas
Bir
mum yakmaya devam…
Kuzeyde
bir hafta
Norveç sınırı, Laponlar, beyaz geceler…
Darbe
ayağa düştü
Darbe
planı işlemekte
Barzani
“PKK terörü”nü destekliyor mu?
Hükümet
gerçekleri halka anlatmalı
Sayın
Sezer, nereden nereye!
Son
terör eylemlerinin ardında kimlerin eli var?
Sistem
ne laik ne demokrat
“Dil
Devrimi” ve “Güneş Dil Teorisi” komedisi
“Türk
Tarih Tezi” komedisi
Paşalar
Cumhuriyeti, berdevam mı?.
Kürt
Dili nasıl kurtulur?
Türk
medyası ya da Yalancı Çoban
General,
istifa et!
Heyy,
orada bir Müslüman yok mu?!.
Irkçı
görüşlerin temeli yalan ve safsata-2
Türk-İslam
sentezi ve Kürtler, Aleviler...
Irkçı
görüşlerin temeli yalan ve safsata-1
Kim
olursa olsun!
“Bu
ırkçılık nerden çıktı?!”
Aman,
301’i değiştirmeyin!
Yanlışta
direnenler, Sopayı çözüm sananlar...
“Halkın
oyları” ve çıkar yol
Türkiye
batağa nasıl saplandı..
Kerkük
Kürdistan’a katılırsa...
Gerçek
katil kim?
Ankara
Konferansı üzerine
AB’ye
sırtını dönen Türkiye’de Savaş hazırlığı
mı, blöf mü?
Saddam
cezasını buldu
Çıkara
dayalı yanlış hesaplar
AB’nin
son kararı üzerine
Baker
Raporu ölü mü doğdu?
PKK
neden taktik değiştirdi?
İlkesizlik
ve Irak’ta çözüm
Bir
kez daha Ermeni sorunu üzerine
Değişime
direnen Türkiye
Sel,
yangın vb. “doğal felaketler” üzerine..
Kürdistan,
zenginlik içinde yoksul ülke..
Bir
şarkı, bir şiir
Fransız
Parlamentosu’nun kararı Ve Cezayir..
En
büyük devletsiz ulus..
Oyunu
gerçek sanmak-2
Oyunu
gerçek sanmak.. (1)
Ana-babalar
kirli savaşı sorgulamalı
Linç
salgını yayılırken…
Lübnan’dan
uzak dur, Kürdistan’a hücum!..
Uygarlıklar
Savaşı mı?
Türkiye’nin
Kerkük Sorunu!
Halkı
yalanla besleyen rejimler…
Irak’ı
bekleyen: Ya üçlü konfederasyon, ya üç ayrı devlet
Bölgemizde
ve Dünyada barış ve istikrar için..
Statükonun
yıkımına kim ağlar?
Terör
ve PKK bahane, Hedefler çok başka…
Hürriyet’in tehlike çanları!
Kırk katır mı, kırk satır mı?..
Demirel, Çiller, Ağar, Güreş… Bunlar tanık
mı, sanık mı?.
Şemdin’in
yakalanması, destanlar, balonlar…
Başı
türbanlı bir kadın neden cumhurbaşkanı
olmasın?..
Çetelerle
mücadelede hükümete destek vermeli
Ülkeyi
esir alan ahtapot...
Sular
ısınırken...
”Sanki
herkes kör, herkes zincirlerle bağlı…”
Bu
bir darbe değil mi?
Terör
ne, terörizm ne?
TBMM
Başkanı Arınç’ın kunuşması ve
demokrasi üzerine..
Şemdinli’deki
askeri yığınak neyin nesi?..
Rejimin
Kürt halkına topyekün saldırısı
Baş
terörist kim, PKK mı, Türk devleti mi?
Önyargı,
tutku ve akıl...
Derin
devlet oyununda Rejisör, figüran ve seyirci…
Suç
ve Ceza
Yine
bir şeyler dönüyor…
Sistem
çürümüş, dökülüyor
Irak’ta
iç savaş kaygısı ve kendi kendine gelin güvey
olanlar..
ŞOVENİZMİN
ESİR ALDIĞI BEYİNLER (*)
At
izi it izine karışırken..
HAMAS
ve PKK…
Sağduyu
ve hoşgörü gerekli
Şemdinli’nin
üstü örtülüyor
Adalet
mi rezalet mi?.
Genelkurmay
Gladyosuna sahip çıktı!
Türk
Gladyosu tasfiye edilmedikçe…
Yalancının
mumu yatsıya kadar yanar
“Demokratik
Cumhuriyet”in patenti Bay Öcalan’ın mı?
Türk
rejimi neden Apo´ya sarıldı?
Kürt
sorununa çözüm çeşitlemeleri üzerine…
Türkiye
Kürtler konusunda İran’ın bile çok gerisinde…
Erdoğan’ın
Şemdinli ziyareti ve alt kimlik-üst kimlik üzerine
Paris
olayları ve küreselleşme üzerine
Olaylar
böyle mi aydınlanacak?
Şemdinli
bir fırsattır
Bu
nasıl bir ilerleme?
Değişimi
anlamak ve Kürt sorununda akılcı çözüm
Bilimsiz
üniversite, hukuksuz adliye..
Türkiye’nin
AB üyeliği ne Sevr’dir, ne de Lozan…
AB ile müzakereler başlarken umutlar - kaygılar...
3
Ekim bir dönüm noktası olacak
Sevgisiz
bir ülke..
“Demokrat,
özgür ve çağdaş Kürtlerin sesi…”
Provokasyon
dumanları…
Asıl
ölüm susmaktır
PKK’yı muhatap yapan kim?
Erdoğan’ın son tavrı
Doğu Kürdistan’daki son
gelişmeler üzerine
Kürtçe
şu anda zincirlerle bağlı
Öcalan
İmralı´dan alınmalı
Derin Devlet ve PKK el ele..
Bir kez daha terör ve uluslararası sorunlar
üzerine
Bir toplum nasıl kandırılır?
Bazı dostların ardından
AKP Alevileri yok sayıyor
ÇIKAR YOL - III Buyrun,
örgüt de var, iş de!
Erdoğan’ın ABD gezisi: Türk tarafı
için düş kırıklığıürk
tarafı için düş kırıklığı
ÇIKAR YOL – II
Teslimiyete karşı ulusal seçenek
Fransız Referandumu üzerine düşünceler
ÇIKAR
YOL - I En başta umut gerekli
İşe
yaramaz bir karar…
NE
DEĞİŞMİŞ?.
Soykırım ve Yüzyıllık Nazizm
Kendi
ordusunun işgali altında…
Türkiye’nin
Kürt Politikası: Döverek Islah..
PKK’yı
kim çözsün?.
Dün
cami, bugün bayrak…
İstanbul
sorunu artık Kürdistan sorunudur
Ermeni Soykırımı ve Orhan Pamuk Olayı
Bir
kez daha laiklik sorunu ve Aleviler konusu
Ş
I M A R I K…
Kürt
Devleti ve Deli Dumrullar…
Dezînformasyon û Prowokasyon
Derin
Devlet Tiyatrosunda Kürtler
ve Türkler...
|