Hey, Hürriyet! Orada kimse yok mu?..
Kemal Burkay
Hürriyet yazarı Yalçın Doğan, 29 Ekim tarihli
köşesinde “PKK’nın Şehit Ailelerini Ziyareti”
başlığı altındaki yazısında
Diasporadaki Kürt ve Ermenilere ve bu arada bana çatıyor,
“Avrupa’da rahat bir yaşam” sürdüğümü, “tuzumun
kuru” olduğunu, “bir elimin yağda bir elimin balda”
olduğunu, bu nedenle de rahat konuştuğumu söylüyor
ve “Kelepir Fiyatına Çözüm” adlı yazımı
buna örnek gösteriyor, “Atış serbest!” diyor.
Acaba Yalçın Doğan bu söylediklerine kendisi inanıyor
mu?
“Diaspora”, sürgünde olan ve ülkesine dönemeyenlerle ilgili
bir kavram. Önce Yahudilerle, sonra Ermenilerle ilgili olarak
kullanıldı. Kürt aydın ve yurtseverleri de
geçmişten beri, Kürt ayaklanmalarının ardından
zaman zaman bunu yaşadılar. Bizim kuşağımız
12 Mart ve 12 Eylül darbelerinin ardından bunu yaşadı.
Ben de bu anlamda sürgünde sayılırım. Çünkü
daha 12 Eylül öncesinde, başında bulunduğum
örgüte, Kürdistan Sosyalist Partisi’ne karşı bir
operasyon düzenlendi ve Mart 1980'de yurt dışına
çıkmak zorunda kaldım. Partim herhangi bir silahlı
eyleme karışmadığı halde, yoldaşlarım
15 yılı aşan cezalara çarptırıldılar.
Bu nedenle dönemedim.
Benim durumumda olanların sayısı aslında
çok değil. 12 Eylül döneminde siyasi nedenlerle yurt
dışına çıkan Kürtlerin de Türklerin de
bir bölümü döndü, bir bölümü istese dönebilir; en azından
tatillerde gidip geliyorlar. Yurt dışına çalışmak
için gelmiş milyonlarla birlikte bunlar da diaspora sayılmaz.
Diaspora sayılanlara, yani sürgünde olanlara gelince.
Bizim sürgünde olmamız kimin suçu? Örneğin Ermeniler
keyiflerinden mi diasporalaştılar. Yalçın Doğan
Ermeni diasporasını da Kürt diasporasını
da sert olmakla, uzlaşmaz olmakla suçluyor. Ama onları
bu duruma düşüren soykırımcıların,
İttihat ve Terakkici çetenin ve 12 Eylül faşizminin,
hâlâ onların izinde gitmekte olanların yaptıklarına
değinmiyor.
Ne kolay, ne hoş!.. Milyonları bulan kitleleri,
halkları kırımdan geçir, ülkesinden kov, sür,
sonra da diasporayı sertlikle suçla!
Peki kendine sordun mu, sayın Doğan? Sürgündeki
Ermeniler neden sert? Senin mirasına sahip çıktığın
bu devlet, aradan nerdeyse yüz yıl geçtiği halde,”burası
sizin de ülkeniz, hadi dönün gelin!” diye bir jest yapmak
şurda kalsın (çünkü dese bile zaten artık dönemezler),
tüm o yapılanları kabul etti mi, bir özür bile diledi
mi?
Ya Kenan Evren faşisti, o ve 12 Eylül’ün öteki sorumluları
halktan bir özür dilediler mi? Onlardan hesap soruldu mu?
Peki benim sertliğim nerde, sayın Doğan? Benim,
“dağdakilerin inerek Kürt hareketini sattığını”
söylediğimi, “savaş devam etsin” demiş olduğumu
ileri sürüyorsun.
Ayıp değil mi sayın Doğan, sen de Taha
Akyol gibi bu kadar yılın gazetecisisin, saçı
sakalı ağartmışsın. Böyle demediğimi,
demiyeceğimi çok iyi biliyorsun. Bu ülkede Kürt ya da
Türk herkes böyle demediğimi bilir. Aksine, Hükümetin
başlattığı açılım sürecini desteklediğimi,
PKK’nın silah bırakmasının gereğini
ve yararını savunduğumu da.
O halde, sayın Doğan, sen de PKK’nın silah
bırakmasından yana isen, aramızdaki fark ne?
Sen ve senin gibilerle aramızdaki fark şu ki, siz
ayrıca PKK’nın burnunun sürtülmesini istiyorsunuz.
Silah bırakmakla kalmasınlar, gelip “teslim oluyoruz,
pişmanız!” desinler. Bununla da kalmayıp Kürt
halkının tüm temel haklarından vaz geçsinler.
Kürt halkından ve bizden de istediğiniz bu.
Yani haklarımızı tanımayan, bize bunca
zulüm-zorbalık yapan, bizi dağlara, gurbetlere düşüren,
böylece nice insanlık suçu işleyen bu rejim ve onun
sorumluları özür dilemeyecek, biz dileyeceğiz!..
Siz güçlüsünüz de ondan mı? Yani hem suçlu, hem güçlü?!.
Bakın, biz ise şunu söylüyoruz: PKK’nın silah
bırakması iyi olur. Hatta ben kaç kez, PKK’nın
silahlı güçleri, Türk tarafının atacağı
adımları da beklemeden, tek yanlı olarak silahlarını
Güney Kürdistan yönetimine bırakıp orada sivil yaşama
geçmelidirler, dedim. Ama bunu yapıp yapmamak elbet PKK’nın
bileceği iş. Türk devleti ise eğer bu kişilerin
silah bırakıp Türkiye’ye dönmesini istiyorsa, bunu
kolaylaştırıcı adımları atmalı,
yasaları iyileştirmeli, dağdan inenler cezaevine
gitmesinler. Ayrıca siyasetin yolları açılmalı;
Kürt partileri serbestçe örgütlenip çalışmalı
ve buna benzer iyileştirici adımlar atılmalı,
diyorum.
Şunu da ekliyorum, PKK’nın silah bırakması
PKK sorununun çözümü olsa bile, çatışma sona erse
bile –ki elbet bu önemlidir- Kürt sorununun çözümü olmaz,
bu yolda bir adım olur. Kürt sorunu ise ancak eşitlik
temelinde çözülür. Kürtler koca bir halk, bir ulus. Kürt sorunu
uluslararası hukuka ve örneklere göre, Kürtlerin tüm
temel hakları tanınarak çözülebilir. En temel hak
ise kendi kaderini tayin hakkıdır.
Kürtler eğer isterlerse, çoğunlukta oldukları
coğrafyada, kendi yurtlarında, yani Kürdistan’da,
kendi bağımsız devletlerini de kurabilmeliler.
Ama biz, öteden beri bir Kürt-Türk federasyonunu savunduk,
bugün de savunuyoruz. Güney Kürdistan’daki statü Kuzey’e tanınabilir.
Her iki halkın birlikte yaşamasının uygar
biçimi budur.
Şu örneği de sık sık verdik: “Kıbrıs’ta
150 bin Türk için federasyonu bile az bulup, iki bölgeli,
eşit siyasi haklara sahip, iki devletli bir konfederasyon
istiyorsunuz. Bu statü, Batıdaki 8-10 milyona ulaşan
Kürt nüfus bir yana, şu anki Kuzey Kürdistan coğrafyasında
yaşayan 15 milyon Kürde (Kıbrıs’taki Türklerin
yüz katı) neden tanınmasın?.”
Bunu istediğimiz için bize o denli öfkeleniyor, diaspora,
sertliği, uzlaşmazlığı ile suçluyorsunuz
değil mi?
Bay Doğan biz bunu ülkedeyken de savunuyorduk, Ben partimi
orada kurdum, yıllarca orada mücadele ettim.
Sen ve senin gibiler, federatif biçimde birlikte yaşama
arzusunu dile getirdiğimiz için bizi suçlayabilirsiniz.
Elbet, seni anlıyorum. Sen kendini Kürtlerin yerine koyup
düşünemiyorsun, Kürtleri asimile ve yok etmeye can atan
bir İttihatçı, bir Kemalist gibi düşünüyorsun.
Ama başka türlüsünü, temel haklarımızdan vaz
geçmeyi, eşitsizliği sineye çekmeyi, “tamam, ne
ayrı devlet, ne federasyon, ne otonomi istiyoruz; Kürtçe
resmi dil olmasın, eğitim dili de olmasın,”
vb. sözleri bizden beklemeyin. Bunu söyleyenler var, PKK
ve DTP söylüyor, varın anlaşın! Ama bunları
bana söyletemezsiniz, her Kürde, her örgüte söyletemezsiniz.
Kürt halkı dilenci değildir.
Bay Doğan, “Kemal Burkay neden ülkeye dönüp örgütünün
başına geçmiyor?” diye soruyor, ve “kimse engel
olmaz,” diyor...
Bir kere artık örgütün başkanı, ya da “onursal
başkanı” filan değilim. Bu işi altı
yıl önce bıraktım, yeniden herhangi bir örgütün
başkanı olmak gibi bir tutkum yok, ölüm döşeğine
kadar “başta” olmak isteyenlerden değilim. Ben bu
işi 30 yıl süreyle yaptım, yetişir. O
işi yapacak başka insanlar var ve yapıyorlar
da.. Ama susmadım. Görüşlerimi söyleyip yazıyorum.
Yurda dönmeyi elbet isterim. Benim yurda dönmemi siz de çok
arzulayan bir dost iseniz, “pişmanlık yasası”
gibi onur kırıcı tezgahlar yerine, bizim onurluca
dönmemize olanak sağlayacak bir yasal zemin için çaba
gösterin.
Benim dönüp partimi özgürce yönetebileceğim ve kimsenin
engel olmayacağı garantisini ise sayın Doğan
değil, hatta sayın Başbakan değil, ancak
ülkenin yasal sistemi verebilir. Sayın Doğan eğer
böylesine güvence olabiliyorsa, önce bu ülkede Orhan Pamuk’un
görüşlerini özgürce söylemesine güvence versin, yazdıkları
yüzünden her gün mahkemelere taşınan Ahmet Altan’ın
derdine bir çare bulsun...
Sayın Doğan’ın benimle ilgili olarak öteki
söylediklerine gelince... Ben hiçbir dönemde tuzu kurulardan
olmadım, bir eli yağda bir eli balda yaşamadım,
Avrupa’da da hiç rahat bir yaşamım olmadı.
Bay Doğan benimle ilgili bu sorumsuzca suçlamaları
yaparken, ya beni tanımıyor, hayat hikâyemi bilmiyor,
öğrenmek için çaba göstermiyor, ya da yine bile bile
çarpıtıyor, yani insanları kandırmaya
çalışıyor, “propaganda” yapıyor...
Ben daha yirmili yaşlarımda önüme çıkan zenginlik
ve kariyer olanaklarını ayağımla ittim.
Her zaman tuzu kuru olmayanların, ezilenlerin, sömürülenlerin
yanında oldum ve bundan payımı aldım;
yoksulluk da gördüm, işkence de, hapis de. Bir emekçi
gibi yaşadım; hatta bazen daha zor koşullarda.
Avrupa’daki yaşamım da farklı olmadı.
Çok merak ediyorsan gel gör, sayın Doğan! Sen Hürriyet’ten
ve TV’den ne kadar maaş alıyorsun bilemem ama, benim
gelirim, hiç kuşkum yok ki, seninkinin yirmide birini
bulmaz.
Bundan pişman değilim. Paranın, konforun sultanlığına
hiç yenilmedim. Onur en değer verdiğim şeydir.
Bir şey daha eklemeliyim: Bazı geçici dönemler
bir yana, sistem bana ve örgütüme hep ambargo uyguladı,
görüşlerimizin kitlelere ulaşmasından korktu.
Bunu sen de iyi bilirsin. 1990’lı yılların
ortalarında iki kez, Kanal D adına benimle söyleşi
yapmak istedin, bunun için randevulaştık, Köln’e
gelecektin; hatta TV’de spot olarak haber bile verdiniz, sonra
vazgeçtiniz. Neden? Çünkü yukardan sizi uyardılar. Bu
işte sen yalnız da değildin. Birçok gazete
ve TV’nin başına geldi o. “Yukarısı”nın
(bu belki MİT, belki Genelkurmay veya ikisi birdendi)
o dönemde tüm basına talimat -evet “talimat!”- verdiğini
biliyorum, “Kemal Burkay’la herhangi bir söyleşi yapmayın!”
diye.
Sayın Doğan, bütün bunları bizzat yaşayan,
bilen biri olarak, bari şimdi bu çarpıtmaları
yapmamalıydın; çünkü bu dönem artık sansür
yok, ya da etkili olamıyor. Taraf’ın, Sabah’ın,
Star’ın, Zaman’ın, Hatta Milliyet ve Radikal’deki
birçok onurlu gazetecinin tutumu ortada.
Hey, Hürriyet! Orada kimse yok mu?..
Son olarak: Benim “Kelepir Fiyatına Çözüm” adlı
yazımı suçlamalarına örnek göstermişsin.
Madem öyle, o yazıyı –veya bu yazıyı-
Hürriyet’te yayımlayabilir misin? Öyle ki Hürriyet okurları
da görüp karar versinler...
Yazarın önceki yazılarından:
Aptallık
insana özgüdür
Alevi
sorununu çözmeye Munzur’dan başlayın!
Abdülmelik
Fırat’ın ardından
Aldatanlar
ve aldananlar...
Sisteme
kurban edilenler...
Ayıp
diye bir şey vardır, Bay Akyol!
Şu
bölme, bölünme hikâyesi...
Dema
Nu ile söyleşi
Ne
yazmalı?
Bu
nasıl devlet, bu nasıl yargı?!
Statüko
ile değişim arasında
Ahmet
Altan sapla samanı karıştırıyor
Kelepir fiyatına çözüm!
Barış
ve çözüm ortamı var mı?
Mardin
olayı üzerine
Nesimi,
Mahzuni, İhsani…
“Korku
imparatorluğu”
ve arkadaşım Turgut Kazan...
Hizbullah-PKK,
Jandarma silahları;
DTP’ye yönelik son operasyon
Güngören
bombaları
Ve bir kez daha haklı çıkarken…
Ergenekon
davası
Ve hukuk adına telaşlı çığlıklar...
Obama’nın
ziyareti derde derman oldu mu?
29
Mart Yerel Seçimlerinin Sonuçları
Gül
Kürdistan deyince...
Kar,
bahar ve Newroz üzerine…
DTP
sorumluları bu işlere ne der?
Bir
hastane yazısı
Yerel
Seçimler Üzerine
“Ergenekon”un
kısa bir tarihçesi
İşte
buna şaşıyorum!
Ergenekon
üstüne titreyenler...
Bu telaş neyin nesi?
Onlar
yalnız Ermenilerin değil, kendi halklarının
da düşmanı
Din-siyaset
ilişkileri
Ergenekon
ve 33 asker
Din
üzerine bir sohbet
Takke
düştü, kel göründü
Türkiye
sorunlarını neden çözemiyor?
Bezele
de Dağlıca gibi bir provokasyon
Ergenekon
ve Sol
Pirçandî û Pirsa Kurd
İçe kapanma olayı ya da kaplumbağa politikası
Kürtçe ve Türkçe yazma üzerine
Cambaza
mı bakalım, hırsıza mı?
Komplolar,
cinayetler, provokasyonlar… ”Devlet sırları!”
Sistemde açılan bu gedik önemlidir
Abant Platformu ve sömürgeci tezlerin yeni versiyonları
Ergenekon
ve Dağlıca
”Bilgi
Destek Planı” yıllardır yürürlükte..
Baskın
Hoca’nın genellemeleri…
Bu
nasıl bir ülkedir?
Umut ne AKP’de, ne Kemalizmde
AKP’nin “çözüm” paketi ve GAP
Kürt
sorununda ekonomi ve siyasetin bağı
Sabancı
Cinayeti’nin belgeleri de ortaya dökülürken...
AKP
değişimin partisi değil
Eski
film yeniden gösterimde mi?
Kedinin
boynuna çanı kim takacak?
Ülkeyi
batağa sokanlardan çözüm beklenemez
Yeni bir halk hareketine
gerek var
Canım
tepki göstermek istemiyor
Sadun
Hoca ve Hasretyan
Geçmiş olsun Sırp yoldaşlar!
Aslan
Asker Şwayk ”Panodaki Şiir”e Karşı!
Türban
ve laiklik üzerine
Ergenekon
ve Türk medyasının çözülen dili
Düzenli köşe yazılarıma
son verirken…
Hrant
Dink’i anarken
AKP
sistemle kaynaşırken..
Sekiz
asker, bomba olayı ve Erdoğan…
Tarih,
akıl ve ahmaklık üzerine
Kandil
Operasyonu; hedefler, sonuçlar
Kürtlerin
temsil sorunu
Sabah’taki
söyleşi, DTP ve temsil sorunu üzerine
Oyunun yeni perdesi ve değişen
taktikler
DTP’ye
yönelik kapatma davası
Bush-Erdoğan
görüşmesi ne sonuç verdi?
Militarizm
Türkiye’yi teslim almak istiyor
Katil
kim?.
PKK’nın
silah bırakmasına veya yeni bir ateşkese karşıyım!
Bu çılgınlıkla
nereye?..
Nasıl
bir anayasa? – 3
Militarizm barışa, demokrasiye, gelişmeye engel
Türkiye
Malezya olur mu? Keşke olabilse!
Nasıl
bir anayasa? – 2 Kemalizm ayak bağı oldu
Nasıl bir anayasa?
Bir
genel af ”PKK sorununu” bitirir mi?
DTP’nin
temel yanlışı ne?
Yedi
kızın acı öyküsü Yaşamadan Öldüler
Yakın
tarihe kısa bir gezinti
Kürdistan gerçeği, Kürt ulusal sorunu ve onurlu tavır
Türk
dış politikasının rüşvetleri…
Yezidi
Kürtlere yapılan saldırı
Türk
Parlamentosu ve Kürtler
Seçimlerde
Türkiye solu, Kürt Ulusal hareketi
22
Temmuz Seçimleri üzerine
Orman
yangınları kimin işi?
Dink
Davası ve Sivas
Bir
mum yakmaya devam…
Kuzeyde
bir hafta
Norveç sınırı, Laponlar, beyaz geceler…
Darbe
ayağa düştü
Darbe
planı işlemekte
Barzani
“PKK terörü”nü destekliyor mu?
Hükümet
gerçekleri halka anlatmalı
Sayın
Sezer, nereden nereye!
Son
terör eylemlerinin ardında kimlerin eli var?
Sistem
ne laik ne demokrat
“Dil
Devrimi” ve “Güneş Dil Teorisi” komedisi
“Türk
Tarih Tezi” komedisi
Paşalar
Cumhuriyeti, berdevam mı?.
Kürt
Dili nasıl kurtulur?
Türk
medyası ya da Yalancı Çoban
General,
istifa et!
Heyy,
orada bir Müslüman yok mu?!.
Irkçı
görüşlerin temeli yalan ve safsata-2
Türk-İslam
sentezi ve Kürtler, Aleviler...
Irkçı
görüşlerin temeli yalan ve safsata-1
Kim
olursa olsun!
“Bu
ırkçılık nerden çıktı?!”
Aman,
301’i değiştirmeyin!
Yanlışta
direnenler, Sopayı çözüm sananlar...
“Halkın
oyları” ve çıkar yol
Türkiye
batağa nasıl saplandı..
Kerkük
Kürdistan’a katılırsa...
Gerçek
katil kim?
Ankara
Konferansı üzerine
AB’ye
sırtını dönen Türkiye’de Savaş hazırlığı
mı, blöf mü?
Saddam
cezasını buldu
Çıkara
dayalı yanlış hesaplar
AB’nin
son kararı üzerine
Baker
Raporu ölü mü doğdu?
PKK
neden taktik değiştirdi?
İlkesizlik
ve Irak’ta çözüm
Bir
kez daha Ermeni sorunu üzerine
Değişime
direnen Türkiye
Sel,
yangın vb. “doğal felaketler” üzerine..
Kürdistan,
zenginlik içinde yoksul ülke..
Bir
şarkı, bir şiir
Fransız
Parlamentosu’nun kararı Ve Cezayir..
En
büyük devletsiz ulus..
Oyunu
gerçek sanmak-2
Oyunu
gerçek sanmak.. (1)
Ana-babalar
kirli savaşı sorgulamalı
Linç
salgını yayılırken…
Lübnan’dan
uzak dur, Kürdistan’a hücum!..
Uygarlıklar
Savaşı mı?
Türkiye’nin
Kerkük Sorunu!
Halkı
yalanla besleyen rejimler…
Irak’ı
bekleyen: Ya üçlü konfederasyon, ya üç ayrı devlet
Bölgemizde
ve Dünyada barış ve istikrar için..
Statükonun
yıkımına kim ağlar?
Terör
ve PKK bahane, Hedefler çok başka…
Hürriyet’in tehlike çanları!
Kırk katır mı, kırk satır mı?..
Demirel, Çiller, Ağar, Güreş… Bunlar tanık
mı, sanık mı?.
Şemdin’in
yakalanması, destanlar, balonlar…
Başı
türbanlı bir kadın neden cumhurbaşkanı
olmasın?..
Çetelerle
mücadelede hükümete destek vermeli
Ülkeyi
esir alan ahtapot...
Sular
ısınırken...
”Sanki
herkes kör, herkes zincirlerle bağlı…”
Bu
bir darbe değil mi?
Terör
ne, terörizm ne?
TBMM
Başkanı Arınç’ın kunuşması ve
demokrasi üzerine..
Şemdinli’deki
askeri yığınak neyin nesi?..
Rejimin
Kürt halkına topyekün saldırısı
Baş
terörist kim, PKK mı, Türk devleti mi?
Önyargı,
tutku ve akıl...
Derin
devlet oyununda Rejisör, figüran ve seyirci…
Suç
ve Ceza
Yine
bir şeyler dönüyor…
Sistem
çürümüş, dökülüyor
Irak’ta
iç savaş kaygısı ve kendi kendine gelin güvey
olanlar..
ŞOVENİZMİN
ESİR ALDIĞI BEYİNLER (*)
At
izi it izine karışırken..
HAMAS
ve PKK…
Sağduyu
ve hoşgörü gerekli
Şemdinli’nin
üstü örtülüyor
Adalet
mi rezalet mi?.
Genelkurmay
Gladyosuna sahip çıktı!
Türk
Gladyosu tasfiye edilmedikçe…
Yalancının
mumu yatsıya kadar yanar
“Demokratik
Cumhuriyet”in patenti Bay Öcalan’ın mı?
Türk
rejimi neden Apo´ya sarıldı?
Kürt
sorununa çözüm çeşitlemeleri üzerine…
Türkiye
Kürtler konusunda İran’ın bile çok gerisinde…
Erdoğan’ın
Şemdinli ziyareti ve alt kimlik-üst kimlik üzerine
Paris
olayları ve küreselleşme üzerine
Olaylar
böyle mi aydınlanacak?
Şemdinli
bir fırsattır
Bu
nasıl bir ilerleme?
Değişimi
anlamak ve Kürt sorununda akılcı çözüm
Bilimsiz
üniversite, hukuksuz adliye..
Türkiye’nin
AB üyeliği ne Sevr’dir, ne de Lozan…
AB ile müzakereler başlarken umutlar - kaygılar...
3
Ekim bir dönüm noktası olacak
Sevgisiz
bir ülke..
“Demokrat,
özgür ve çağdaş Kürtlerin sesi…”
Provokasyon
dumanları…
Asıl
ölüm susmaktır
PKK’yı muhatap yapan kim?
Erdoğan’ın son tavrı
Doğu Kürdistan’daki son
gelişmeler üzerine
Kürtçe
şu anda zincirlerle bağlı
Öcalan
İmralı´dan alınmalı
Derin Devlet ve PKK el ele..
Bir kez daha terör ve uluslararası sorunlar
üzerine
Bir toplum nasıl kandırılır?
Bazı dostların ardından
AKP Alevileri yok sayıyor
ÇIKAR YOL - III Buyrun,
örgüt de var, iş de!
Erdoğan’ın ABD gezisi: Türk tarafı
için düş kırıklığıürk
tarafı için düş kırıklığı
ÇIKAR YOL – II
Teslimiyete karşı ulusal seçenek
Fransız Referandumu üzerine düşünceler
ÇIKAR
YOL - I En başta umut gerekli
İşe
yaramaz bir karar…
NE
DEĞİŞMİŞ?.
Soykırım ve Yüzyıllık Nazizm
Kendi
ordusunun işgali altında…
Türkiye’nin
Kürt Politikası: Döverek Islah..
PKK’yı
kim çözsün?.
Dün
cami, bugün bayrak…
İstanbul
sorunu artık Kürdistan sorunudur
Ermeni Soykırımı ve Orhan Pamuk Olayı
Bir
kez daha laiklik sorunu ve Aleviler konusu
Ş
I M A R I K…
Kürt
Devleti ve Deli Dumrullar…
Dezînformasyon û Prowokasyon
Derin
Devlet Tiyatrosunda Kürtler
ve Türkler...
|