Geçmişten bir sayfa...
Kemal Burkay
Şu günlerde Avrupa’da PKK’ya ve yandaş kuruluşlarına
karşı yeni ve önemli bir operasyon var. Önce İtalya
ve Fransa’da başlayan operasyonları Belçika’dakiler
izledi. ROJ TV’nin Belçika’daki merkezi kapatıldı,
onlarca kişi gözaltına alındı ve aralarında
Zübeyir Aydar ile Remzi Kartal’ın olduğu 8 kişi
tutuklandı. Belli ki bu AB çerçevesinde merkezi bir operasyon.
İşin içinde ABD’nin de olduğuna kuşku
yok. Zaten ABD’nin geçtiğimiz yıl, PKK’yı uyuşturu
işinden suçlaması ve isimler vermesinin bu operasyonu
tetiklediği anlaşılıyor.
Operasyonun gerekçesi uyuşturucu ticareti olarak gösterilse
bile, kanımca bu ancak nedenlerden biri ve asıl
neden değil. Asıl neden PKK’nın silahlı
bir güç olarak bölgede varlığının, yeni
bölge ve dünya koşullarında ABD ve Avrupa tarafından
da istenmemesi, kendi çıkarları bakımından
bir risk olarak görülmesidir. Gerek ABD gerekse Batı
Avrupa, Ortadoğu ve Hazar’ın enerji kaynaklarına
muhtaçlar ve bu kaynakları batıya aktarmak için
son yıllarda önemli projeler devreye kondu. Bu yolların
güvencede olması gerek. PKK ise ne zaman ne yapacağı
belli olmayan bir güç. ABD’nin yanı sıra Irak’ta
istikrar isteyen yeni yönetim de (Güney Kürdistan’deki federe
yönetim dahil) PKK’nın Güney Kürdistan’daki varlığından
rahatsızlar. PKK buradaki dağlarda üslenmiş
ve Türkiye ile İran’ın tehdit ve saldırıları
için bahane oluşturuyor.
Türkiye’de Kürt sorununu yok sayan ve bir terör olayı
gibi göstermeyi gelenek haline getirmiş olan belli çevreler,
yıllar yılı ısrarla “PKK terörünün arkasında”
ABD ve AB’yi gösterdiler. Ne var ki bu ezber birçok bakımdan
gerçeklerle çelişiyor. Özellikle de soğuk savaş
sonrasının gerçekleriyle. Öcalan’ı Suriye’den
çıkarmak için ağırlığını
koyan ve herhangi bir ülkede barınmasına engel olup
Türkiye’ye teslim eden ABD idi. AB ise daha 1980’li yıllardan
bu yana Kürt hareketine sempati duysa bile PKK’ya duymadı.
Bunun başlıca nedeni ise PKK’nın bu ülkelerde
yol açtığı şiddet eylemleri idi. PKK kendisini
Avrupa’da terörist ilan ettirmek için ne lazımsa yaptı.
Şu günlerde PKK’ya karşı Avrupa çapında
bir operasyon sürerken geçmişte olup bitenleri hatırladım
ve bu konuda yeni bir yazı yazıp, PKK’nın geçmişten
bu yana yaptığı yanlışlarla nasıl
kendisini uluslararası planda soyutladığını,
böylece hem kendisine hem Kürt ulusal mücadelesine büyük zararlar
verdiğini uzun uzun yazacağıma, anılarımın
3. cildinde yayınlanacak olan bir bölümü okurlarla paylaşmayı
uygun buldum. Çünkü sözünü ettiğim olaylar, ders almasını
bilenler için yeterince öğreticidir.
Bilindiği üzere Mart 1993’te PKK tek yanlı ateşkes
ilan etmiş ve ardından 19 Mart’ta Şam’da Öcalan’la
bir protokol imzalamıştık. İşte o
günlere dair anılarımdan bir bölüm:
Avrupa Paralamentosu Politik Komisyonu’nda
Gerek ateşkes, gerekse Öcalan’la yaptığımız
protokol uluslararası kamuoyunda, özellikle de Batı
Avrupa’daki demokratik kamuoyunda ve diplomatik çevrelerde
önemli bir yankı yapmıştı. Batılı
ülkelerin hükümetleri ve demokratik kurumlar, barış
ve diyalog için Türkiye üzerinde baskılarını
arttırmaya hazırlanıyorlardı. Avrupa Parlamentosu
da bu doğrultuda harekete geçmişti. AP Politik Komisyonu,
Kürt sorunu konusunda bilgilenmek üzere 26 Mayıs 1993’te
bir toplantı düzenlemiş ve Türkiye Kürdistanı’ndan
Partimizi temsilen beni, diğer parçalardan ise İran
ve Irak KDP ile YNK liderlerini davet etmişti. Çağrı
Avrupa Parlamentosu Başkan Yardımcısı
ve aynı zamanda Politik Komisyon Başkanı Joao
Cravinho tarafından yapılmıştı. Bu
nedenle Beko ve Sertaç’la birlikte Strasburg’a gittim. Bu
toplantıya İran KDP Genel Sekreteri Mustafa Hicri
ile Irak KDP ve YNK’yı temsilen Dilşad Barzani de
katılıp konuşma yaptılar.
Ne yazık ki, tam da AP toplatısının
iki gün öncesine rastlayan 24 Mayıs’ta Bingöl’de 33 silahsız
askerin PKK tarafından öldürülmesi olayı yaşandı.
Bu olay kamuoyunda bir bamba etkisi yaptı ve diyaloga
yanaşmamakta ısrar eden, bölgedeki operasyonlarını
sürdüren Türk devletine adeta soluk aldırdı. Bu
olay AP toplantısının etkisini de ister istemez
azalttı.
Toplantıyı Politik Komisyon Başkanı
Joao Cravinho yönetti. Ayrıca AP-Türkiye Karma Parlamento
Komisyonu Başkanı Marc Galle ile komisyonun diğer
18 üyesi, AP İnsan Hakları Komisyonu Başkanı
olan İspanyol Sosyalistlerinden Baron Crespo ile Parlamento’daki
çeşitli gruplara mensup çok sayıda parlamenter katılmıştı.
Türk Elçiliği’nin mensupları da toplantıyı
izleyenler arasındaydı.
Toplantı açıldıktan sonra ilk söz bana verildi.
Konuşmamı Kürtçe yaptım. Böylece, Kürt dilinin
böylesine üst düzey bir politik toplantıda görüş
ve düşüncelerimizi iletmeye yeterli olduğunu kanıtlamak
istedim. Konuşma Beko tarafından Almanca’ya, ve
diğer çevirmenler tarafından da AP parlamentosunda
kullanılan diğer dillere çevrildi. Konuşmamda
PKK’nın tek yanlı ateşkesinden, bunu izleyen
ortak protokolümüzden ve sorunun barışçı çözümü
için Türk tarafına sunduğumuz önerilerden söz ettim,
şöyle dedim:
“Biz eşitlik temelinde Türk halkıyla bir arada
yaşamaya evet diyoruz. Bunun biçimi ise demokratik federasyondur.
Böylece Türkiye’nin bugünkü sınırlarının
değişmesine, diğer tarafın deyişiyle
‚ülkenin parçalanmasına’ gerek kalmıyor.“ (Konuşmanın
tamamı için bak: Seçme Yazılar, Cilt 2, s. 322-325).
Benden sonra Mustafa Hicri ve Dılşad Barzani de
kendi parçalarıyla ilgili kısa birer konuşma
yaptılar. Dikkatler Türkiye Kürdistanı’ndaki gelişmeler
üzerine yoğunlaşmıştı, bu nedenle
sorular da daha çok bana yöneldi. Bunlardan biri henüz dumanı
tütmekte olan Bingöl olayı ile ilgiliydi. Ben olayın
üzüntü verici olduğunu söyledim ve nasıl cereyan
ettiğine dair henüz ayrıntılı bilgiler
ulaşmadığını belirttim. PKK’nın
tek yanlı ateşkesine rağmen Türk devletinin
diyaloga yanaşmadığını, bölgedeki
askeri operasyonları sürdürdüğünü, bu olayın
cereyan ettiği bölgede köylerin yakılıp boşaltılmasının,
sivilleri de kapsayan kıyımların sürdüğünü,
olaya bunun yarattığı tepkilerin yol açmış
olabileceğini söyledim.
Sorulardan biri ne tür bir federasyon istediğimize
ilişkindi. Irak Kürdistanı’ndaki yeni oluşumu
örnek verdim; ayrıca İsviçre, İspanya ve Federal
Almanya örneklerini gösterdim. „Karşı taraf da ilke
olarak federasyona evet derse, ülkemizin gerçeklerine uygun
bir biçim bulmak zor olmaz,“ dedim.
Bu toplantı gerek genel olarak Kürt ulusal hareketi,
gerekse Partimiz açısından son derece önemli bir
gelişmeydi. Bingöl olayının yarattığı
olumsuz etkiye rağmen, hem Konuşmam, hem de sorulara
verdiğim cevaplar büyük onay gördü.
İşine geldiği zaman pireyi deve yapan Türk
yönetimi ve basını bu önemli toplantıyı
küçümsemeye, olan biteni çarpıtmaya çalıştı.
Türk medyasında toplantıya ilişkin çıkan
haberlerde benim Avrupa Parlamentosu’nda umduğumu bulamadığım,
sorguya çekildiğim ileri sürüldü.. (Bu toplantıyla
ilgili daha geniş bilgi için bak: Azadi Gazetesi, sayı
55).
Londra, Stokholm ve Bonn Yürüyüşleri
Apo ile yaptığımız protokol, yalnız
iki örgütün ilişkileri üzerinde değil, genel olarak
Kuzey Kürdistanlı örgütlerin ilişkileri üzerinde
olumlu etki yaptı ve yurtsever kamuoyunda görülmemiş
bir coşku yarattı. Bu olumlu ortamda, bir yandan
Kürtler arasında birlik yolunda olumlu bir süreç başlarken
(İçerde DEP’in kuruluşu, dışarda bir cephe
çalışmasının başlaması) öte
yandan, Kürtlerin sesini ve istemlerini uluslararası
kamuoyuna duyurmak ve Türk tarafını ateşkese
ve diyaloga zorlamak için yurt dışında ortak
kitle hareketleri düzenlendi. Bu çerçevede, 29 Mayıs’ta
Londra, Stokholm ve Bonn’da ortak yürüyüşler yapıldı.
Londra ve Stokholm yürüyüşlerine ikişer bin kişi
katıldı. Asıl büyük yürüyüş Bonn’daki
merkezi yürüyüştü. Sekiz Kürdistanlı örgütün (PSK,
PKK, PDK-Hevgırtın, Yekbûn, KAVA, RNK, PRK, TSK)
çağrısı üzerine Almanya’dan ve Avrupa’nın
dörtbir yanından Kürtler, kadınlı erkekli,
yaşlı ve genç bu mitinge koştular. Bonn’da
yüzbin kişi bir araya geldi. Kürtler miting alanına
üç koldan, rengarenk parti bayrakları ve ulusal bayraklarla,
sloganlarla, marşlarla girdiler. Bu dev bir gösteriydi.
Özellikle Kürtler bakımından, Avrupa’da, yabancı
bir başkentte şimdiye kadar görülmemiş bir
şeydi. Bu yürüyüş sırasında 20 binin üzerinde
bir kitle bizim kortejimizde, PSK flamasının ardında
yürüdü. (Bu yürüyüşle ilgili daha geniş bilgi için
bak: Azadi gazetesi, sayı 56).
Yürüyüşe çeşitli Avrupa ülkelerinden, siyasi parti
ve liderlerden mesajlar geldi, ve değişik ülkelerden
parlamenterler katılıp konuşma yaptılar.
Mitingde benim, Öcalan’ın ve Hamreş’in gönderdiği
mesajlar da okundu. Ancak Bingöl eylemi Bonn yürüyüşüne
uluslararası desteği birhayli düşürdü. Bu nedenle
basın-yayın organları da bu görkemli yürüyüşten
söz etmediler. Bingöl eylemi ne yazık ki, uluslararası
planda Kürtlerden yana yükselen ilgiyi bir anda, iğne
yemiş bir balon gibi söndürdü.
Bingöl Eylemi ve PKK’nın 1. Ateşkesinin Sona Ermesi
24 Mayıs’ta Bingöl’de meydana gelen ve 33 askerin ölümüyle
sona eren olayın kimin tarafından planlandığı
ve yapıldığı net biçimde ortaya çıkmadı.
Apo bu olayı önce şaşkınlıkla karşıladı,
ama daha sonra sahiplendi ve misilleme olduğunu söyledi.
Oysa kendisiyle yaptığım konuşmalardan
edindiğim izlenim de, olayın kendi bilgisi dışında
cereyan ettiği idi. (*)
Kimileri bu olayın bölgedeki komutan Şemdin Sakık’ın
inisiyatifiyle gerçekleştiğini ileri sürdüler. Türk
ordusunun yörede süregelen operasyonlarından onun gerillaları
birhayli kayıp vermiş ve kendi aşiret köyleri
yakılmıştı. Bu olayda PKK içindeki Suriye
ajanlarının rol oynadığını söyleyenler
de oldu. Ama bizzat Türk devletinin tutumu ilginçti. Bir yandan
ateşkese olumlu cevap vermez ve bölgede operasyonlarını
sürdürürken, öte yandan bunca askeri otobüslerle, silahsız
ve korumasız yola çıkarmak nasıl bir şeydi?
PKK bundan nasıl haberdar olmuş ve pusu kurmuştu?
Acaba bu askerler, ateşkesi boşa çıkarmak isteyen
Türk savaş güçlerince PKK’ya bir yem olarak mı sunuldular?..
Biz, 9 Haziran tarihli parti bildirisinde, rejimin bu işte
bir tezgahı olabileceğini söyledik. Nitekim, daha
sonraları bu tür kuşkular bizzat Türk basınına
da yansıdı; ama sonuçta, devlet politikalarına
güdümlü basın, tüm benzer olaylarda olduğu gibi
bu işin üstüne de gidemedi...
Plan kimin, ya da kimlerin eseri olursa olsun, barış
ve diyalog yönünde işleyen ateşkes sürecini durdurdu,
rejimin içindeki savaş yanlılarına soluk aldırdı.
Bu işten yalnız Türk savaş lobisi değil,
Kürtlerle Türklerin savaşının sürmesini isteyen
bazı komşular da son derece memnun oldular...
Bingöl eyleminin ardından Türkiye’de barış
yanlısı sesler sindi, kirli savaş yanlısı
güçlerin borusu ötmeye başladı. Operasyonlar hızlandı,
bir bütün olarak Kürt halkına yönelik saldırı
ve işkence çarkı yoğunlaştı. Öcalan,
8 Haziran’da yine Bar Elias’ta yaptığı basın
toplantısında ateşkese son verdiğini açıkladı.
-------------------------------------------
(*) Prototokolden sonra acil durumlarda telefonla konuşmak
için karşılıklı olarak birer telefon numarası
vermiştik. Bingöl olayından sonra kendisini aradım
ve ateşkes sürecine zarar verecek olan böylesi bir eylemi
neden yaptıklarını sordum. Apo “Benim de haberim
yok,” dedi ve ardından ekledi, “ama sahip çıkmak
zorunda kaldım!..” Kanımca söyledikleri doğruydu.
PKK’nın Avrupa’daki Yeni Terör Dalgası
1993 protokolüyle birlikte Kürdistanlı örgütler arasında
başlayan yakınlaşma ve görkemli Bonn eylemi
yurt dışındaki Kürtler arasında morali
oldukça yükseltti ve PKK’nın daha da kitleselleşmesine
yolaçtı. Ne var ki PKK, 1990’lı yılların
başında Kürdistan’da ele geçirdiği kitleselleşme
fırsatını nasıl iyi kullanamadı ve
hovardaca heder ettiyse, bu kez de öyle yaptı.
Bingöl olayının ardından Türk devletinin
Kürdistan’da azgınlaşan terörü, yurt dışındaki
Kürt kitlesinin yeni protestolarına yol açtı. PKK
ise, Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde yasadışı
eylemlere ve şiddete yöneldi. 24 Haziran günü Almanya’nın
çeşitli kentlerinde, bunun yanı sıra İsviçre,
Fransa, Danimarka ve İsveç’te Türk elçilik ve konsolosluklarına,
banka şubelerine ve seyahat acentalarına yönelik
eylemler yapıldı. Bazıları işgal
edildi, molotof kokteylleri atıldı; yaralananlar
oldu ve maddi zarara yol açıldı. Bern’deki büyükelçiliğe
yönelik işgal eylemi sırasında elçilikten ateş
açıldı, bir kişi öldü, sekiz kişi de yaralandı.
Türkiye’nin Münih Konsolosluğu işgal edildi ve içindekiler
rehin alındı. İşgal iki gün sürdü.
Aynı dönemde Türkiye’nin turistik kenti Antalya’da
da turistik tesislerde patlamalar olmuş ve çoğu
yabancı olmak üzere turistlerden yaralananlar olmuştu.
Söz konusu eylemler büyük yankı yaptı. Türkiye’nin
ve başta batılı ülkeler olmak üzere çeşitli
ülkelerin basın yayın organları günlerce bu
eylemlere yer verdiler. Eylemlerin planlı olduğu,
tek merkezden yönetildiği belliydi ve zaten PKK’nın
cephe kuruluşu olan ERNK tarafından üstlenildi.
Batılı ülkeler ve kamuoyu sert tepki gösterdi. Kürtlerin
kendi ülkelerinde bu tür terör eylemlerine hakları olmadığı
dile getirildi. Ne var ki PKK eylem sarhoşluğuna
kapılmıştı ve bu yoldan yarattığı
yankıyı büyük başarı sayıyordu.
Biz, daha baştan, yasal sınırları aşan
ve şiddete yönelen bu eylemlerin yanlış olduğunu
söyledik, PKK’yı ve Kürt kamuoyunu uyardık. Parti
olarak yaptığımız 28 Haziran tarihli basın
açıklamasında şöyle diyorduk:
„Türk yönetimi arı kovanına çomak sokmuştur.
Giderek büyüyen ve çığırından çıkan
şiddet ortamının, dökülen kanların sorumlusu
odur.
„Diğer yandan, Kürt ulusal hareketi de yanlış
eylemlerden uzak durmalıdır.
„Kürt halkı yurt içinde, zulme karşı tüm
meşru yöntemlerle direnme hakkına sahiptir. Ancak
yurt dışındaki tepki ve gösterilerin barışçı
ve demokratik bir çerçevede kalması gerekir. Dış
ülkelerde şiddete varan eylemler yarardan çok zarar getirir.
Yurt içindeki eylemlerin ise sivil ve masum insanlara zarar
vermemesine dikkat edilmelidir. Bu tür şiddet eylemleri
Kürt halkına uluslararası desteği zayıflatır,
onu tecrit eder ve sömürgeci rejimin ekmeğine yağ
sürer.
„Türk devletinin sınır tanımayan terörüne,
barbarlığına rağmen, yurtsever örgüt
ve kişiler serinkanlı olmalı ve davaya zarar
veren eylem türlerinden uzak durmalıdırlar.“
Görüşümüzü PKK sorumlularına sözlü olarak da ilettik.
Bu eylemler, aynı zamanda cephe çalışmasının
başladığı bir döneme rastladı. Konuyu
hem oraya, hem de Kürt örgütlerinin bulunduğu çeşitli
platformlara götürüp tartıştık. Bu eylemlerin
yanlış olduğunu, Kürtler konusundaki olumlu
imajı bozabileceğini ve Kürtlerin uluslararası
ilişkilerine zarar vereceğeni söyledik. Ama ne ilginçtir
ki, Kürdistan’ın diğer parçalarından örgütler
genellikle aldırmadılar. Kuzey Kürdistanlı
örgütler ise, bizim dışımızda, PKK’nın
Kürt ulusal hareketine ciddi zararlar veren bu eylemleri karşısında
ya hayranlık duyup destekleyici oldular, ya da sessiz
kalmayı tercih ettiler. Bu da PKK’nın yanlış
yolda yürümesini kolaylaştırdı.
PKK lideri Abdullah Öcalan’a bir mektup yazarak o dönem
gündemde olan bazı konuların yanı sıra,
özellikle bu konudaki görüşlerimi ilettim ve kendisini
yapılan yanlışlar konusunda uyarmaya çalıştım.
23 Temmuz 1993 tarihli mektupta şöyle diyordum:
„Kontrgerilla ve özel timlerin Diyadin’de, Bahçesaray’da
(Sündüz Yaylası) olduğu gibi, sivil halka karşı
kıyım yapıp size yüklemek istedikleri görülüyor.
Bunu dünya kamuoyuna iyi duyurmak lazım ve biz de bunun
için çaba göstereceğiz.
„Biz, bildiğiniz gibi geçmişte, PKK’nın sahiplendiği
bu tür eylemler için sizi eleştirmiştik. Bu tür
eylemlerin hem size, hem de bir bütün olarak yurtsever harekete
zarar verdiği kanısındayız. Türk güvenlik
güçleri bundan yararlanarak uzunca bir zamandan beri bu tür
eylemleri yapmakta ve böylece sizi kamuoyunda yıpratmaya
çalışmaktadır. Okul yakma, öğretmen öldürme
türünden eylemler de öyle.
„Eğer sivil kesime (kadın ve çocuklara, öğretmenlere
vb.) yönelik bu tür eylemler konusunda PKK net bir tutum alır,
onları benimsemediğini, yapmadığını
belirtirse, Türk güvenlik güçlerinin bu tür provokasyonlarını,
kıyımlarını açığa kavuşturmak
daha da kolaylaşır.
„Haziran ayında yurt dışında cereyan
eden bazı eylemlere ilişkin görüşümüzü de biliyorsunuz.
Bunların çok ses çıkardıkları doğru.
Ama ne yazık ki kamuoyunda örgütünüzün ve genel olarak
Kürt hareketinin aleyhinde bir hava esmesine yol açtılar.
Yani zararları yararlarından çok fazla oldu. Aslında
Bonn eylemi gibi yüz bine yakın bir kitlenin katıldığı
dev bir eylemden sonra bu tür eylemlere gerek yoktu.
„Kürt yurtsever hareketinin dış kamuoyuna yönelik
çalışması uzun vadeli ve destek kazanmaya yönelik
olmalıdır. Bu ülkelerde elbet Türk diplomatik misyonları,
uluslararası kuruluşlar ve benzeri yerlerin önünde
eylem koymalıyız. Ama bunlar, bu ülkelerin yasalarına
uygun biçimde, yani barışçı bir çerçevede kalmalı.
Geçmişte bu türden birhayli eylem yapıldı ve
gelecekte de yapılabilir.“
Ne yazık ki tüm bu uyarıların PKK’ya bir
yararı olmadı. Öcalan mektubuma verdiği 16
Ağustos 1993 tarihli mektupta yurt içindeki provokatif
eylemlerle ilgili açık bir şey söylemekten kaçınıyor,
yurt dışındaki şiddet eylemleri ile ilgili
olarak ise şunları söylüyordu:
„Son dönemlerde Avrupa örgütümüzün geliştirdiği
bazı durumlara ilişkin olarak şunlar söylenebilinir.
Kuşkusuz gelişmeler Avrupa kamuoyunu rahatsız
etmiyor. Daha çok TC ile ilişki içindeki bazı güç
odaklarını rahatsız etmiş olabilir. Gelişmelerin
oldukça büyük bir etki yarattığı da görülüyor.
Avrupa’da uygun, geliştirici ve olumlu etki bırakan
etkinliklere ağırlık vermek gerektiği
de doğrudur. Bu konuda gerekenler için baştan beri
ilgili örgütümüze talimatlar verilmiştir. Bu alanda da
birlikte önemli adımların atılabileceğine
inanmaktayım.“
Görüldüğü üzere, Apo, „büyük etki yaratan“ bu eylemleri
savunmakta, Avrupa kamuoyunun değil, sadece „TC ile ilişki
içindeki bazı güç odaklarının“ onlardan rahatsız
olduğunu ileri sürmektedir.
PKK, Apo’nun bu mantığına uygun olarak yanlışı
sürdürdü. 4 Kasım 1993 tarihinde de Avrupa’nın çeşitli
ülkelerinde Türk konsolosluklarına, turizm bürolarına
ve işyerlerine saldırılar düzenlendi. Viesbaden’de
bir kişi yaşamını yitirdi ve birçok kişi
yaralandı. Federal Almanya’da eylemler otoban yakmaya,
polise yönelik linç girişimlerine kadar vardırıldı.
Bu ise, PKK’yı batılı ülkelerle karşı
karşıya getirdi. PKK gereksiz yere kendisine yeni
düşmanlar yarattı. Almanya ve bir dizi Batı
Avrupa ülkesi PKK’yı ve yan kuruluşlarını
yasakladılar. Bu ülkelerde polis ve yargı mekanizması
harekete geçti, birçok PKK’lı tutuklandı. PKK’nın
Avrupa’daki manevra alanı daraldı. Onun yanı
sıra, genel olarak Kürt hareketi büyük imaj kaybına
uğradı, demokratik çevrelerin dayanışması
zayıfladı. Bu durum bizim ve öteki Kürt örgütlerinin
yurt dışındaki çalışmalarını
da olumsuz yönde etkiledi. Newroz şenlikleri için salon
bulmak, otobüs sağlamak bile güçleşti. Hatta Kürtler
kiralık ev bulmakta daha fazla sorunla karşılaşır
oldular. Buna en çok sevinen ise Türk devleti oldu. Kürt hareketi
bu eylemlerden hiçbir şey kazanmadı, sadece yitirdi.
Apo bunu ancak yıllar sonra, batılılarla
ilişki kurmak için çaba gösterirken karşılaştığı
güçlüklerle anladı. Aradan dört yıl geçtikten sonra,
1997 yılında, bir Alman televizyonuna verdiği
demeçle Almanya’dan özür diledi. Bunu daha sonra tekrarladı
ve artık bu tür eylemler yapmayacağını
söyledi. Ama bir kez daha iş işten geçmiş,
bir çuval inciri berbat etmişti…
* * *
Ama PKK, dün olduğu gibi bugün de Avrupa’da yüz yüze
kaldığı operasyonlardan dolayı Türk devletinin
yanı sıra ABD’yi ve Avrupalıları suçluyor.
Onları suçlamak kolaydır, ama derde deva olmaz.
Türk devletinin PKK’yı ve onunla birlikte Kürt hareketini
bir bütün olarak köşeye sıkıştırmak
istemesinde ve bu tür operasyonları isteyip desteklemesinde
şaşacak bir şey yok. Batılılar da
elbet babamızın oğlu değiller, her şeyden
önce kendi çıkarlarını gözetirler. Peki işlerin
bu duruma gelmesinde PKK’nın kendi kusurları, bundan
da öte tercihleri ve sorumluluğu yok mu?
Geçmişte olup biten ve bir bölümüne yukarda değindiğim
akıl almaz yanlışlar bir yana, son dönemde,
„açılım“ süreci sırasında yapılanlar
ne? Örneğin Öcalan’ın koşullarını
bahane edip gençleri, çocukları sokağa dökmek ve
sağa sola, molotof kokteylleri yağdırmak, sivil,
masum insanlara zarar vermek?.. Ya tam bir provokasyon olan
Reşadiye olayı? Hangi nedenler PKK’yı bu provokasyona
itti, ya da –büyük ihtimalle- yapmadığı halde
sahip çıkmaya zorladı? Açılım sürecinin
sekteye uğramasında ve ABD’nin yanı sıra
Avrupa’nın PKK’ya karşı son tepkilerinde bu
eylemlerin payı yok mudur?
Görülüyor ki PKK baltayı kendi ayağına ve
Kürt davasına vurmaya devam ediyor.
Sevgili okurlar, Roj TV’nin ve PKK’nın öteki yandaş
kurumlarının bugün Avrupa’da yüz yüze kaldıkları
muamele, saçı sakalı ağarmış kimi
Kürtlerin, eski parlamenterlerin yaka paça göz altına
alınması, eminim ki pek çok Kürt için üzüntü verici,
hatta öfke uyandırıcı bir manzara. Ben kendim
de yıllar yılı, kişi ve parti olarak PKK
tarafından karşılaştığımız
nice haksız karalamalara, tehdit ve saldırılara
rağmen bu manzaradan acı duyuyorum. Yıllar
önce Öcalan Türk devletinin eline geçip de bağlı
elleri ve gözleriyle bir TV ekranında teşhir edildiği
zaman da yine acı duymuştum.
Ne var ki geçmişten ders almadıkça ne acı,
ne öfke sorunlara bir çözüm olmuyor. Önemli olan oyuna gelmemek
ve baltayı kendi ayağımıza indirmemek…
Yazarın önceki yazılarından:
Çok
laf değil, somut adımlar...
KÜRT
SORUNUNDA BU DURUMA NASIL GELİNDİ? 1960 VE SONRASI...
Pervasızlığın
bu kadarı:
“Balyoz” derbe planı...
Kar
– Şiir
Ali
Baba Kırk Haramiler Mağarasında
Açılımda eksikler ve yanlışlar
İki
ihtimal
Ergenekon
eylemde
Tüm barış ve demokrasi güçleri
uyanık olmalı
TBMM’de
Kürt Sorunu ve Dersim…
Statükocu
güçler, Ergenekon ve şiddet birbirine bağlı
Hey,
Hürriyet! Orada kimse yok mu?..
Aptallık
insana özgüdür
Alevi
sorununu çözmeye Munzur’dan başlayın!
Abdülmelik
Fırat’ın ardından
Aldatanlar
ve aldananlar...
Sisteme
kurban edilenler...
Ayıp
diye bir şey vardır, Bay Akyol!
Şu
bölme, bölünme hikâyesi...
Dema
Nu ile söyleşi
Ne
yazmalı?
Bu
nasıl devlet, bu nasıl yargı?!
Statüko
ile değişim arasında
Ahmet
Altan sapla samanı karıştırıyor
Kelepir fiyatına çözüm!
Barış
ve çözüm ortamı var mı?
Mardin
olayı üzerine
Nesimi,
Mahzuni, İhsani…
“Korku
imparatorluğu”
ve arkadaşım Turgut Kazan...
Hizbullah-PKK,
Jandarma silahları;
DTP’ye yönelik son operasyon
Güngören
bombaları
Ve bir kez daha haklı çıkarken…
Ergenekon
davası
Ve hukuk adına telaşlı çığlıklar...
Obama’nın
ziyareti derde derman oldu mu?
29
Mart Yerel Seçimlerinin Sonuçları
Gül
Kürdistan deyince...
Kar,
bahar ve Newroz üzerine…
DTP
sorumluları bu işlere ne der?
Bir
hastane yazısı
Yerel
Seçimler Üzerine
“Ergenekon”un
kısa bir tarihçesi
İşte
buna şaşıyorum!
Ergenekon
üstüne titreyenler...
Bu telaş neyin nesi?
Onlar
yalnız Ermenilerin değil, kendi halklarının
da düşmanı
Din-siyaset
ilişkileri
Ergenekon
ve 33 asker
Din
üzerine bir sohbet
Takke
düştü, kel göründü
Türkiye
sorunlarını neden çözemiyor?
Bezele
de Dağlıca gibi bir provokasyon
Ergenekon
ve Sol
Pirçandî û Pirsa Kurd
İçe kapanma olayı ya da kaplumbağa politikası
Kürtçe ve Türkçe yazma üzerine
Cambaza
mı bakalım, hırsıza mı?
Komplolar,
cinayetler, provokasyonlar… ”Devlet sırları!”
Sistemde açılan bu gedik önemlidir
Abant Platformu ve sömürgeci tezlerin yeni versiyonları
Ergenekon
ve Dağlıca
”Bilgi
Destek Planı” yıllardır yürürlükte..
Baskın
Hoca’nın genellemeleri…
Bu
nasıl bir ülkedir?
Umut ne AKP’de, ne Kemalizmde
AKP’nin “çözüm” paketi ve GAP
Kürt
sorununda ekonomi ve siyasetin bağı
Sabancı
Cinayeti’nin belgeleri de ortaya dökülürken...
AKP
değişimin partisi değil
Eski
film yeniden gösterimde mi?
Kedinin
boynuna çanı kim takacak?
Ülkeyi
batağa sokanlardan çözüm beklenemez
Yeni bir halk hareketine
gerek var
Canım
tepki göstermek istemiyor
Sadun
Hoca ve Hasretyan
Geçmiş olsun Sırp yoldaşlar!
Aslan
Asker Şwayk ”Panodaki Şiir”e Karşı!
Türban
ve laiklik üzerine
Ergenekon
ve Türk medyasının çözülen dili
Düzenli köşe yazılarıma
son verirken…
Hrant
Dink’i anarken
AKP
sistemle kaynaşırken..
Sekiz
asker, bomba olayı ve Erdoğan…
Tarih,
akıl ve ahmaklık üzerine
Kandil
Operasyonu; hedefler, sonuçlar
Kürtlerin
temsil sorunu
Sabah’taki
söyleşi, DTP ve temsil sorunu üzerine
Oyunun yeni perdesi ve değişen
taktikler
DTP’ye
yönelik kapatma davası
Bush-Erdoğan
görüşmesi ne sonuç verdi?
Militarizm
Türkiye’yi teslim almak istiyor
Katil
kim?.
PKK’nın
silah bırakmasına veya yeni bir ateşkese karşıyım!
Bu çılgınlıkla
nereye?..
Nasıl
bir anayasa? – 3
Militarizm barışa, demokrasiye, gelişmeye engel
Türkiye
Malezya olur mu? Keşke olabilse!
Nasıl
bir anayasa? – 2 Kemalizm ayak bağı oldu
Nasıl bir anayasa?
Bir
genel af ”PKK sorununu” bitirir mi?
DTP’nin
temel yanlışı ne?
Yedi
kızın acı öyküsü Yaşamadan Öldüler
Yakın
tarihe kısa bir gezinti
Kürdistan gerçeği, Kürt ulusal sorunu ve onurlu tavır
Türk
dış politikasının rüşvetleri…
Yezidi
Kürtlere yapılan saldırı
Türk
Parlamentosu ve Kürtler
Seçimlerde
Türkiye solu, Kürt Ulusal hareketi
22
Temmuz Seçimleri üzerine
Orman
yangınları kimin işi?
Dink
Davası ve Sivas
Bir
mum yakmaya devam…
Kuzeyde
bir hafta
Norveç sınırı, Laponlar, beyaz geceler…
Darbe
ayağa düştü
Darbe
planı işlemekte
Barzani
“PKK terörü”nü destekliyor mu?
Hükümet
gerçekleri halka anlatmalı
Sayın
Sezer, nereden nereye!
Son
terör eylemlerinin ardında kimlerin eli var?
Sistem
ne laik ne demokrat
“Dil
Devrimi” ve “Güneş Dil Teorisi” komedisi
“Türk
Tarih Tezi” komedisi
Paşalar
Cumhuriyeti, berdevam mı?.
Kürt
Dili nasıl kurtulur?
Türk
medyası ya da Yalancı Çoban
General,
istifa et!
Heyy,
orada bir Müslüman yok mu?!.
Irkçı
görüşlerin temeli yalan ve safsata-2
Türk-İslam
sentezi ve Kürtler, Aleviler...
Irkçı
görüşlerin temeli yalan ve safsata-1
Kim
olursa olsun!
“Bu
ırkçılık nerden çıktı?!”
Aman,
301’i değiştirmeyin!
Yanlışta
direnenler, Sopayı çözüm sananlar...
“Halkın
oyları” ve çıkar yol
Türkiye
batağa nasıl saplandı..
Kerkük
Kürdistan’a katılırsa...
Gerçek
katil kim?
Ankara
Konferansı üzerine
AB’ye
sırtını dönen Türkiye’de Savaş hazırlığı
mı, blöf mü?
Saddam
cezasını buldu
Çıkara
dayalı yanlış hesaplar
AB’nin
son kararı üzerine
Baker
Raporu ölü mü doğdu?
PKK
neden taktik değiştirdi?
İlkesizlik
ve Irak’ta çözüm
Bir
kez daha Ermeni sorunu üzerine
Değişime
direnen Türkiye
Sel,
yangın vb. “doğal felaketler” üzerine..
Kürdistan,
zenginlik içinde yoksul ülke..
Bir
şarkı, bir şiir
Fransız
Parlamentosu’nun kararı Ve Cezayir..
En
büyük devletsiz ulus..
Oyunu
gerçek sanmak-2
Oyunu
gerçek sanmak.. (1)
Ana-babalar
kirli savaşı sorgulamalı
Linç
salgını yayılırken…
Lübnan’dan
uzak dur, Kürdistan’a hücum!..
Uygarlıklar
Savaşı mı?
Türkiye’nin
Kerkük Sorunu!
Halkı
yalanla besleyen rejimler…
Irak’ı
bekleyen: Ya üçlü konfederasyon, ya üç ayrı devlet
Bölgemizde
ve Dünyada barış ve istikrar için..
Statükonun
yıkımına kim ağlar?
Terör
ve PKK bahane, Hedefler çok başka…
Hürriyet’in tehlike çanları!
Kırk katır mı, kırk satır mı?..
Demirel, Çiller, Ağar, Güreş… Bunlar tanık
mı, sanık mı?.
Şemdin’in
yakalanması, destanlar, balonlar…
Başı
türbanlı bir kadın neden cumhurbaşkanı
olmasın?..
Çetelerle
mücadelede hükümete destek vermeli
Ülkeyi
esir alan ahtapot...
Sular
ısınırken...
”Sanki
herkes kör, herkes zincirlerle bağlı…”
Bu
bir darbe değil mi?
Terör
ne, terörizm ne?
TBMM
Başkanı Arınç’ın kunuşması ve
demokrasi üzerine..
Şemdinli’deki
askeri yığınak neyin nesi?..
Rejimin
Kürt halkına topyekün saldırısı
Baş
terörist kim, PKK mı, Türk devleti mi?
Önyargı,
tutku ve akıl...
Derin
devlet oyununda Rejisör, figüran ve seyirci…
Suç
ve Ceza
Yine
bir şeyler dönüyor…
Sistem
çürümüş, dökülüyor
Irak’ta
iç savaş kaygısı ve kendi kendine gelin güvey
olanlar..
ŞOVENİZMİN
ESİR ALDIĞI BEYİNLER (*)
At
izi it izine karışırken..
HAMAS
ve PKK…
Sağduyu
ve hoşgörü gerekli
Şemdinli’nin
üstü örtülüyor
Adalet
mi rezalet mi?.
Genelkurmay
Gladyosuna sahip çıktı!
Türk
Gladyosu tasfiye edilmedikçe…
Yalancının
mumu yatsıya kadar yanar
“Demokratik
Cumhuriyet”in patenti Bay Öcalan’ın mı?
Türk
rejimi neden Apo´ya sarıldı?
Kürt
sorununa çözüm çeşitlemeleri üzerine…
Türkiye
Kürtler konusunda İran’ın bile çok gerisinde…
Erdoğan’ın
Şemdinli ziyareti ve alt kimlik-üst kimlik üzerine
Paris
olayları ve küreselleşme üzerine
Olaylar
böyle mi aydınlanacak?
Şemdinli
bir fırsattır
Bu
nasıl bir ilerleme?
Değişimi
anlamak ve Kürt sorununda akılcı çözüm
Bilimsiz
üniversite, hukuksuz adliye..
Türkiye’nin
AB üyeliği ne Sevr’dir, ne de Lozan…
AB ile müzakereler başlarken umutlar - kaygılar...
3
Ekim bir dönüm noktası olacak
Sevgisiz
bir ülke..
“Demokrat,
özgür ve çağdaş Kürtlerin sesi…”
Provokasyon
dumanları…
Asıl
ölüm susmaktır
PKK’yı muhatap yapan kim?
Erdoğan’ın son tavrı
Doğu Kürdistan’daki son
gelişmeler üzerine
Kürtçe
şu anda zincirlerle bağlı
Öcalan
İmralı´dan alınmalı
Derin Devlet ve PKK el ele..
Bir kez daha terör ve uluslararası sorunlar
üzerine
Bir toplum nasıl kandırılır?
Bazı dostların ardından
AKP Alevileri yok sayıyor
ÇIKAR YOL - III Buyrun,
örgüt de var, iş de!
Erdoğan’ın ABD gezisi: Türk tarafı
için düş kırıklığıürk
tarafı için düş kırıklığı
ÇIKAR YOL – II
Teslimiyete karşı ulusal seçenek
Fransız Referandumu üzerine düşünceler
ÇIKAR
YOL - I En başta umut gerekli
İşe
yaramaz bir karar…
NE
DEĞİŞMİŞ?.
Soykırım ve Yüzyıllık Nazizm
Kendi
ordusunun işgali altında…
Türkiye’nin
Kürt Politikası: Döverek Islah..
PKK’yı
kim çözsün?.
Dün
cami, bugün bayrak…
İstanbul
sorunu artık Kürdistan sorunudur
Ermeni Soykırımı ve Orhan Pamuk Olayı
Bir
kez daha laiklik sorunu ve Aleviler konusu
Ş
I M A R I K…
Kürt
Devleti ve Deli Dumrullar…
Dezînformasyon û Prowokasyon
Derin
Devlet Tiyatrosunda Kürtler
ve Türkler...
|