PSK PSK Bulten KOMKAR Roja Nû Weşan / Yayın Link Arşiv
Dengê Kurdistan
PSK
PSK Bulten
KOMKAR
Roja Nû
Weşan/Yayın
Arşiv
Link
Webmaster
psk@kurdistan.nu
 
Anılarımın 2. Cildi ve
Pusulayı şaşıranlar...
(2. Bölüm)

Kemal Burkay

Geçen yazımda, anılarıma yönelik tepkiler ve bana yönelik kampanya hakkında genel nitelikte  bir değerlendirme yapmış ve söz konusu koroda yer alanlara tek tek cevap vermeyeceğimi söylemiştim. Bu kişilerin kitabım ve benim hakkımda söyledikleri ciddiye almayacağım türden. Eminim ki beni tanıyan ve kitabı okuyan başkaları da ciddiye almıyordur. Ama kitabı okuma zahmetine katlanmayan, öteden beri okuma alışkanlığı olmayan, dedi kodu ve polemiklerle idare eden, rivayetlere kulak kabartan insanların sayısı da ne yazık ki az değil. Bu da ülkemizin, toplumumuzun bir gerçeği. Sağda solda söylenenlere inanan, en azından bunlardan etkilenen iyi niyetli insanlar da var. Öyle olunca, kitabımla ilgili dile getirilen bazı iddialar üzerinde durmak istiyorum.

Bunlardan biri, anılarımda eski çalışma arkadaşlarımı kötü gösterdiğim, “tembel, hırsız, katil, işe yaramaz” filan dediğim, kendilerine hakaret ettiğim tarzındaki iddia.

Öncelikle şunu açığa kavuşturalım: “eski çalışma arkadaşlarım”la kastedilenler kimlerdir? Bir dönem örgütte çalışıp ayrılmış olanlar mı? Yoksa genel sekreter olduğum dönemde birlikte çalıştığım herkes mi? Çünkü yurt içi bir yana, yurt dışında bile yüzlerce arkadaşım, dostum var. Daha şu son aylarda çeşitli ülkelerde düzenlediğim ve hem “Açılım” sürecini değerlendirdiğim, hem de kitaplarımı izmaladığım toplantılara toplam olarak binlerce insan katıldı.

Ama ister şu 30 yıllık genel sekreterliğim boyunca kısa ya da uzun dönem birlikte çalıştıklarım olsun, isterse örgütten hiç ayrılmamış olup bugün de hâlâ arkadaşım olanlar olsun,  yani eskisi ve yenisiyle çalışma arkadaşlarımı toptan kötülediğim, suçladığım tarzındaki iddialar tümüyle zırvadır, gerçekle bir ilgisi yoktur. Öyle olsa bunca sevenim dostum olur mu, toplantılarıma bunca insan katılır mı?

Arkadaşlarıma, hakaret etmediğimi, etmeyeceğimi, onlar için kötü sözler kullanmayacağımı, onlarla her zaman yoldaşlığa yakışır demokratik ilişkiler içinde olduğumu bu örgütte ve örgüt dışında beni yakından tanıyan herkes bilir. Aslında bana bu suçlamaları yöneltenlerin kendileri de bilir. Sorun çıkarıp giden ve örgüte ciddi zararlar veren bazılarını ise, sert biçimde eleştirmiş olsam da, onlar için bile hiçbir yerde “katil” ya da “hırsız” biçiminde bir tabir kullanmadım. Ama içlerinde, demokratik tartışma ve eleştiri yerine örgütten ayrılanları hemen infaz etmek isteyen vardı, parti parasını kötüye kullanan vardı vb... Zaten yollarımız bu nedenle ayrıldı. Bunu dile getirmek “eski arkadaşlarıma hakaret” midir?

Bana bu haksız ve insafsızca suçlamayı yöneltenler, eğer yoldaşlarına hakaret eden türden  “liderler” arıyorlarsa başka yana baksınlar; onları karşısına dizip küfrün ve hakaretin binbir türlüsünü, hem de TV ekranlarında, binlerce seyircinin önünde yağdıranları görsünler... Ama onlar, ne yazık ki bunu yapacak kadar dürüst ve cesur değiller.

Bazıları bundan da öte, beni diktatörlükle suçlayacak kadar küçüldüler. Ne demeli, sevgili okurlar, dilin kemiği yok. Ama varsın söylesinler! Söylemek kolay, bir de inanacak kadar avanak birilerini bulmak gerekir...

Arkadaşlarımla ilgili elbet çetele tutmadım, parti üyelerinin tek tek sevap ve günahlarının dökümünü yapmadım. Ama yeri geldikçe arkadaşlarımın olumlu katkılarından, niteliklerinden söz ettiğim gibi, bazı durumlarda da yanlışlarına, yarattıkları sorunlara değindim. Bunlar daha çok da merkez komitesinde olup ön planda görev yapan, hem katkıları, hem de yanlışları örgüt bakımından önem taşıyan kişilerdi. Bunu yapmak doğal değil mi?

Örneğin bazılarına tembel dediğim doğru. Tembel, görevden kaçan, yapabileceklerini yapmayan MK üyeleri oldu ve ben bunları örnekleriyle anlattım. Bunları yazmak ayıp mı oldu?

Bunun gibi, eline yetki ve olanaklar geçince yozlaşan, bu olanağı halka hizmet için kullanacağına, kendi çıkarına kullanan kişilere de rastladım. Bunları uyardık ve yanlıştan dönderemeyince örgütle ilişkilerini kestik. Anılarımda bunun da örneği var. Bunu yazmasa mı idim?

Hem devrimci geçinip, büyük iddialarla ortaya çıkıp ardından böylesine yoz  tavırlar göstermek hoş görülebilir mi? Biz Kürt yurtseverleri ve sosyalistleri, bu tür durumlarda ilkeli davranmazsak, sözümüz ve eylemimiz birbirine uymazsa, halka nasıl güven verebiliriz?..

Bir başka MK üyesi, örgüt politikasına aykırı biçimde, siyasal çalışmada şiddet yöntemlerini öne almaya çabaladı ve yol açtığı bazı eylemlerle de örgütümüze zarar verdi. Onun bu tutumu ciddi sorunlara yol açtı. Kendisini yanlıştan dönderemeyince yollarımız ayrıldı. Anılarımda buna yer vermem, sorunun nedenlerini göstermem yanlış mıdır? “Eski arkadaşlarıma haksızlık ve onları karalamak” mıdır?

Bir başka yerde, sosyalist bir ülkenin parti akademisine gönderdiğimiz kişilerden verim alamadığımızı, bunların dönüşlerinde yarattıkları sorunlarla kısa süre sonra partimizden ayrıldıklarını anlatıyorum. Kıssadan hisse olarak da iyi devrimcilerin parti akademilerinde değil, mücadelenin içinde yetişeceğini söylüyorum. Bunu yazmak da mı gereksizdi?

Sevgili okurlar, verdiğim örneklerde görüldüğü üzere, parti hayatı bakımından önem taşıyan sorunlardan, tipik, ibret alınacak olaylardan söz etmişim. Bundan amacım ise insanları kötülemek değil, geçmişteki olaylara ışık tutmaktır, yaşananlardan geleceğe yönelik dersler çıkarmaktır. Bazı eski arkadaşlarımın öfkeleneceğini bilsem de bunu yapmayı bir görev bildim. Bunu yapmasam, suya sabuna dokunmasam, anılar anı olmazdı.

Ama çalışkan, dürüst arkadaşlarımla ilgili olarak, onlar, şu veya bu nedenle örgütten ayrılıp gitmiş olsalar bile, yazdığım övgü dolu belirlemeler de ortada. Hatta, sorun yaratıp, örgüte zarar verip giden kişilerin bile katkılarını, olumlu yanlarını dile getirdim. İyi niyetli, vicdanlı her okuyucu bunu fark edecektir. Bu iyi niyeti ve vicdanı olmayanlara ise söyleyecek sözüm yok zaten.

Elbet, bu eleştirilere hedef olan söz konusu eski arkadaşların veya onların yakınlarının canları sıkıldı. Bu sıkıntıyı anlıyorum. Ama yazdıklarımın gerçek olduğunu çok iyi bildikleri halde, hiç değilse ağırbaşlılıkla kabul edip susacaklarına öfkeyle kaleme sarıldılar. Onlarla birlikte bazı yakınları, arkadaşları, hemşehrileri de...

Anılarımda örgütümüz içinde yaşanan sorunların ötesinde, elbet Kürdistan ve Türkiye sahnesindeki başka örgütlerden ve uzun siyasal mücadele hayatım içinde yüz yüze geldiğimiz, muhatap olduğumuz insanlardan da söz ediyorum. Onlarla ilgili kısa da olsa değerlendirmeler yapmışım; yani övgü de yergi de var. Ama verdiğim ibret verici örnekler nedeniyle onlardan veya taraftarlarından da bana kızanlar oldu. Bazıları “Kürdistani” partileri kötü gösterdiğimi iddia ediyorlar.

Buyrun, buradan yakın!

TKP’yi, Dev-Yol’u, Maocu örgütleri eleştirince hoş, ama Kürt partilerini eleştirince kötü! Örneğin faşizme, sömürgeci rejime karşı bir an önce ortak bir program üzerinde bir araya gelip çalışacaklarına, kitleleri harekete geçireceklerine, yıllar yılı süren toplantılarla havanda su döven, sonunda da un ufak olup giden Kürt örgütlerinden söz etmemeli, onları eleştirmemeliydim...

Ya da tanınmış, örgütlerde yöneticilik yapan bazı Kürtlerin, Kürt hareketi hakkında bilgi vermek üzere polisle diyalog kurmuş olmalarını, veya kendi ayaklarıyla gidip teslim olarak bildiklerini sayıp dökmelerini (bunlar dava dosyalarına yansıdı, yani belgelidir) yazmış olmam... Böyle yapmakla “kadroları kötü göstermiş” oluyorum!..

Herhangi bir duvara tuğla ya da köşe taşı olamayan, habire örgüt değiştiren, girdiği her örgütü bıdı bıdılarla uğraştıran, örgüt kurup yaşatmayı değil, dağıtmayı meslek edinen; aşiretçilikten, mezhepçilikten, ulusal harekete, ordan sosyalizme varmışken, işlerin kötü gittiği dönemlerde yüzünü geriye dönüp mezhepçiliğe, yöreciliğe rücu eden “kadrolar”dan söz edince de ayıplanıyorum...

Yani söz konusu “kadrolar”ın böyle olması ayıp değil, kötü değil, benim onları deşifre etmem, eleştirmem ayıp ve kötü!

Baylar, gerçekten çok şaşkın durumdasınız, pusulayı şaşırmışsınız.

Suçlamalardan biri de kendimden çokça söz ettiğim ve sanki her şeyi ben yapmışım gibi gösterdiğim... Bunun birinci bölümü doğru, ikinci bölümü ise değil.

Kendimden çokça söz ettiğim doğru, ama bunu bir kusur gibi göstermeleri komik. Ya en çok kimden söz edecektim, anılarımı yazdığıma göre bu doğal değil mi?.. Bu arada emeğimden ve ürünlerimden söz etmişsem, ayıp mı? Tevazu adına utanıp onları gizlese miydim?

Elbet bu kitap, aynı zamanda bu anıların penceresinden belli bir tarihi döneme ışık tutuyor; ama doğrudan bir tarih kitabı değil. Kendimden söz edip etmemek eğer olgunluğun ve tevazunun bir ölçüsüyse, o zaman 1990 yılında basılan ve Kürt dili-edebiyatına ilişkin geniş bir bölümü de içeren “Kürdistan ve Kürtler” adlı tarih kitabıma baksınlar; orada, çağdaşlarım ve yaşça benden küçükler de dahil, pek çok  kişinin adını, ürünlerini sayıp dökmüşüm de kendi eserlerime değinmemişim bile.

Koro, yayımladığı ortak bildiri ile benim bir dönem TİP’te yer almamı da “Kürdistani”liğe aykırı buluyor! CHP, AP, DYP ve benzeri düzen partilerinde yıllarca politika yapmış, milletvekili, bakan olmuş “yurtsever”leri eleştirdiklerine tanık olmadığımız kişiler, bana karşı açtıkları kampanyada, 40-45 yıl önce bir sosyalist partide Türk yoldaşlarla birlikte çalışmış olmamı büyük bir günah ve kusur gibi gösteriyorlar!

Bu konuda geçmişte de zaman zaman yazdım. Ama belli ki bu baylar unutmuşlar. Onlara hatırlatırım: Bir dönem TİP içinde, Kürt ve Türk yoldaşlarla birlikte çalışmış olmayı onur sayıyorum. Bunun öyküsünü anılarımın 1. Cildi’nde uzun uzun yazdım. Daha sonra ise Kürdistan Sosyalist Partisi’nin kuruluşuna öncülük ettim. Hem TİP döneminde hem Kürdistan Sosyalist Partisi’ni kurduktan sonra bazı Kürt milliyetçileri bize soğuk baktılar. Sanki solcu olmak Kürtler için ayıpmış gibi. Ama 1970’li yıllarda sol hareket Kürdistan’da hızlı bir gelişme gösterince moda değişti ve bizi suçlayanlar solda görünmek için yarışır oldular, mevcut irili ufaklı örgütler bizi solladılar. “Biricik Proletarya Partisi” olan mı dersin, Marksizm-Leninizm ve Maoizm adına bizi reformizmle, revizyonizmle suçlayan mı dersin!.. Peki sonra ne oldu? SSCB ve Doğu Avrupa’da bir bütün olarak sosyalist sistem çökünce bu partilerin ve kişilerin sahnede kalabilenleri de yeniden eski mevzilerine döndüler ve sosyalizm kala kala yine bize kaldı! Ama ne ilginçtir ki şimdi de, kendilerini eleştirdiğimiz için bizi “Kürdi ve Kürdistani” olmamakla suçlayan söz konusu örgüt kalıntılarının arasında bizim bazı “eski yoldaşlarımız” da var... Bu da tarihin bir cilvesi!

“Benim oğlum bina okur, döner döner yine okur!” diye bir söz vardır. (*) Tam bunlara göre...

Bana karşı söz konusu kampanyayı açan ve yayınladıkları çağrıda seviyesiz ve saldırgan bir dil ve üslup kullanan bu kişilerin istedikleri ne? Herhalde bütün pisliklerin üstünü örtmek... Can sıkıcı örnekleri görmezden gelmek, geçmişe bir sünger çekmek... Tüm olup bitenler konusunda üç maymunu oynamak...

Birinin gerçekleri yazması onları çileden çıkardı.

Bu anlayışla mı halkın davasına hizmet edilir? Bu anlayışla mı “Kürdistani” olunur?

Bazı yoldaşlarım, tanıdık ve dostlarım, bu kişilere hak ettikleri cevapları verdiler. Ben de eger uzun süre sustuktan sonra bunları yazma gereğini duydumsa böylelerini ikna için değil, -onların iflah olmayacağını biliyorum- ama kamuoyunu ve bu gürültüden belki kafası karışan bazı iyi niyetli insanları aydınlatmak içindir.

--------------------------------------------

(*) “Bina”: eski mekteplerde, “iptidai’nin birinci sınıfında, arapça öğrenimi için okunan bir kitap. Bu söz ise, bir türlü birinci sınıftan ikiye geçemeyenler içindir...

Anılarımın 2. Cildi ve
Gerçeğin aynasına öfke duyanlar... (1. Bölüm)

(Devam edecek.)

 

----------------------------------

Yazarın önceki yazılarından:

Viyana-İzlanda, Dil ve Şiir
Bir Dünyalıyım
Kovancılar Depremi, Lazaref, Dema Nû ve Newroz...
Geçmişten bir sayfa...
Çok laf değil, somut adımlar...
KÜRT SORUNUNDA BU DURUMA NASIL GELİNDİ? 1960 VE SONRASI...
Pervasızlığın bu kadarı:
“Balyoz” derbe planı...
Kar – Şiir
Ali Baba Kırk Haramiler Mağarasında
Açılımda eksikler ve yanlışlar
İki ihtimal
Ergenekon eylemde
Tüm barış ve demokrasi güçleri uyanık olmalı
TBMM’de Kürt Sorunu ve Dersim…
Statükocu güçler, Ergenekon ve şiddet birbirine bağlı
Hey, Hürriyet! Orada kimse yok mu?..
Aptallık insana özgüdür
Alevi sorununu çözmeye Munzur’dan başlayın!
Abdülmelik Fırat’ın ardından
Aldatanlar ve aldananlar...
Sisteme kurban edilenler...
Ayıp diye bir şey vardır, Bay Akyol!
Şu bölme, bölünme hikâyesi...
Dema Nu ile söyleşi
Ne yazmalı?
Bu nasıl devlet, bu nasıl yargı?!
Statüko ile değişim arasında
Ahmet Altan sapla samanı karıştırıyor
Kelepir fiyatına çözüm!
Barış ve çözüm ortamı var mı?
Mardin olayı üzerine
Nesimi, Mahzuni, İhsani…
“Korku imparatorluğu”
ve arkadaşım Turgut Kazan...
Hizbullah-PKK, Jandarma silahları;
DTP’ye yönelik son operasyon

Güngören bombaları
Ve bir kez daha haklı çıkarken…
Ergenekon davası
Ve hukuk adına telaşlı çığlıklar..
.
Obama’nın ziyareti derde derman oldu mu?
29 Mart Yerel Seçimlerinin Sonuçları
Gül Kürdistan deyince...
Kar, bahar ve Newroz üzerine…
DTP sorumluları bu işlere ne der?
Bir hastane yazısı
Yerel Seçimler Üzerine
“Ergenekon”un kısa bir tarihçesi
İşte buna şaşıyorum!
Ergenekon üstüne titreyenler...
Bu telaş neyin nesi?
Onlar yalnız Ermenilerin değil, kendi halklarının da düşmanı
Din-siyaset ilişkileri
Ergenekon ve 33 asker
Din üzerine bir sohbet
Takke düştü, kel göründü
Türkiye sorunlarını neden çözemiyor?
Bezele de Dağlıca gibi bir provokasyon
Ergenekon ve Sol
Pirçandî û Pirsa Kurd
İçe kapanma olayı ya da kaplumbağa politikası
Kürtçe ve Türkçe yazma üzerine
Cambaza mı bakalım, hırsıza mı?
Komplolar, cinayetler, provokasyonlar… ”Devlet sırları!”
Sistemde açılan bu gedik önemlidir
Abant Platformu ve sömürgeci tezlerin yeni versiyonları
Ergenekon ve Dağlıca
”Bilgi Destek Planı” yıllardır yürürlükte..
Baskın Hoca’nın genellemeleri…
Bu nasıl bir ülkedir?
Umut ne AKP’de, ne Kemalizmde
AKP’nin “çözüm” paketi ve GAP
Kürt sorununda ekonomi ve siyasetin bağı
Sabancı Cinayeti’nin belgeleri de ortaya dökülürken...
AKP değişimin partisi değil
Eski film yeniden gösterimde mi?
Kedinin boynuna çanı kim takacak?
Ülkeyi batağa sokanlardan çözüm beklenemez
Yeni bir halk hareketine
gerek var
Canım tepki göstermek istemiyor
Sadun Hoca ve Hasretyan
Geçmiş olsun Sırp yoldaşlar!
Aslan Asker Şwayk ”Panodaki Şiir”e Karşı!
Türban ve laiklik üzerine
Ergenekon ve Türk medyasının çözülen dili
Düzenli köşe yazılarıma son verirken…
Hrant Dink’i anarken
AKP sistemle kaynaşırken..
Sekiz asker, bomba olayı ve Erdoğan…
Tarih, akıl ve ahmaklık üzerine
Kandil Operasyonu; hedefler, sonuçlar
Kürtlerin temsil sorunu
Sabah’taki söyleşi, DTP ve temsil sorunu üzerine
Oyunun yeni perdesi ve değişen taktikler
DTP’ye yönelik kapatma davası
Bush-Erdoğan görüşmesi ne sonuç verdi?
Militarizm Türkiye’yi teslim almak istiyor
Katil kim?.
PKK’nın silah bırakmasına veya yeni bir ateşkese karşıyım!
Bu çılgınlıkla nereye?..
Nasıl bir anayasa? – 3
Militarizm barışa, demokrasiye, gelişmeye engel
Türkiye Malezya olur mu? Keşke olabilse!
Nasıl bir anayasa? – 2 Kemalizm ayak bağı oldu
Nasıl bir anayasa?
Bir genel af  ”PKK sorununu” bitirir mi?
DTP’nin temel yanlışı ne?
Yedi kızın acı öyküsü Yaşamadan Öldüler
Yakın tarihe kısa bir gezinti
Kürdistan gerçeği, Kürt ulusal sorunu ve onurlu tavır
Türk dış politikasının rüşvetleri…
Yezidi Kürtlere yapılan saldırı
Türk Parlamentosu ve Kürtler
Seçimlerde Türkiye solu, Kürt Ulusal hareketi
22 Temmuz Seçimleri üzerine
Orman yangınları kimin işi?
Dink Davası ve Sivas
Bir mum yakmaya devam…
Kuzeyde bir hafta
Norveç sınırı, Laponlar, beyaz geceler…
Darbe ayağa düştü
Darbe planı işlemekte
Barzani “PKK terörü”nü destekliyor mu?
Hükümet gerçekleri halka anlatmalı
Sayın Sezer, nereden nereye!
Son terör eylemlerinin ardında kimlerin eli  var?
Sistem ne laik ne demokrat
“Dil Devrimi” ve “Güneş Dil Teorisi” komedisi
“Türk Tarih Tezi” komedisi
Paşalar Cumhuriyeti, berdevam mı?.
Kürt Dili nasıl kurtulur?
Türk medyası ya da Yalancı Çoban
General, istifa et!
Heyy, orada bir Müslüman yok mu?!.
Irkçı görüşlerin temeli yalan ve safsata-2
Türk-İslam sentezi ve Kürtler, Aleviler...
Irkçı görüşlerin temeli yalan ve safsata-1
Kim olursa olsun!
“Bu ırkçılık nerden çıktı?!”
Aman, 301’i değiştirmeyin!
Yanlışta direnenler, Sopayı çözüm sananlar...
“Halkın oyları” ve çıkar yol
Türkiye batağa nasıl saplandı..
Kerkük Kürdistan’a katılırsa...
Gerçek katil kim?
Ankara Konferansı üzerine
AB’ye sırtını dönen Türkiye’de Savaş hazırlığı mı, blöf mü?
Saddam cezasını buldu
Çıkara dayalı yanlış hesaplar
AB’nin son kararı üzerine
Baker Raporu ölü mü doğdu?
PKK neden taktik değiştirdi?
İlkesizlik ve Irak’ta çözüm
Bir kez daha Ermeni sorunu üzerine
Değişime direnen Türkiye
Sel, yangın vb. “doğal felaketler” üzerine..
Kürdistan, zenginlik içinde yoksul ülke..
Bir şarkı, bir şiir
Fransız Parlamentosu’nun kararı Ve Cezayir..
En büyük devletsiz ulus..
Oyunu gerçek sanmak-2
Oyunu gerçek sanmak.. (1)
Ana-babalar kirli savaşı sorgulamalı
Linç salgını yayılırken…
Lübnan’dan uzak dur, Kürdistan’a hücum!..
Uygarlıklar Savaşı mı?
Türkiye’nin Kerkük Sorunu!
Halkı yalanla besleyen rejimler…
Irak’ı bekleyen: Ya üçlü konfederasyon, ya üç ayrı devlet
Bölgemizde ve Dünyada barış ve istikrar için..
Statükonun yıkımına kim ağlar?
Terör ve PKK bahane, Hedefler çok başka…
Hürriyet’in tehlike çanları!
Kırk katır mı, kırk satır mı?..
Demirel, Çiller, Ağar, Güreş… Bunlar tanık mı, sanık mı?.
Şemdin’in yakalanması, destanlar, balonlar…
Başı türbanlı bir kadın neden cumhurbaşkanı olmasın?..
Çetelerle mücadelede hükümete destek vermeli
Ülkeyi esir alan ahtapot...
Sular ısınırken...
”Sanki herkes kör, herkes zincirlerle bağlı…”
Bu bir darbe değil mi?
Terör ne, terörizm ne?
TBMM Başkanı Arınç’ın kunuşması ve demokrasi üzerine..
Şemdinli’deki askeri yığınak neyin nesi?..
Rejimin Kürt halkına topyekün saldırısı
Baş terörist kim, PKK mı, Türk devleti mi?
Önyargı, tutku ve akıl...
Derin devlet oyununda Rejisör, figüran ve seyirci…
Suç ve Ceza
Yine bir şeyler dönüyor…
Sistem çürümüş, dökülüyor
Irak’ta iç savaş kaygısı ve kendi kendine gelin güvey olanlar..
ŞOVENİZMİN ESİR ALDIĞI BEYİNLER (*)
At izi it izine karışırken..
HAMAS ve PKK…

Sağduyu ve hoşgörü gerekli
Şemdinli’nin üstü örtülüyor
Adalet mi rezalet mi?.
Genelkurmay Gladyosuna sahip çıktı!
Türk Gladyosu tasfiye edilmedikçe…
Yalancının mumu yatsıya kadar yanar
“Demokratik Cumhuriyet”in patenti Bay Öcalan’ın mı?
Türk rejimi neden Apo´ya sarıldı?
Kürt sorununa çözüm çeşitlemeleri üzerine…
Türkiye Kürtler konusunda İran’ın bile çok gerisinde…
Erdoğan’ın Şemdinli ziyareti ve alt kimlik-üst kimlik üzerine
Paris olayları ve küreselleşme üzerine
Olaylar böyle mi aydınlanacak?
Şemdinli bir fırsattır
Bu nasıl bir ilerleme?

Değişimi anlamak ve Kürt sorununda akılcı çözüm
Bilimsiz üniversite, hukuksuz adliye..
Türkiye’nin AB üyeliği ne Sevr’dir, ne de Lozan…
AB ile müzakereler başlarken umutlar - kaygılar...
3 Ekim bir dönüm noktası olacak
Sevgisiz bir ülke..
“Demokrat, özgür ve çağdaş Kürtlerin sesi…”
Provokasyon dumanları…
Asıl ölüm susmaktır
PKK’yı muhatap yapan kim?
Erdoğan’ın son tavrı
Doğu Kürdistan’daki son gelişmeler üzerine
Kürtçe şu anda zincirlerle bağlı
Öcalan İmralı´dan alınmalı
Derin Devlet ve PKK el ele..
Bir kez daha terör ve uluslararası sorunlar üzerine
Bir toplum nasıl kandırılır?
Bazı dostların ardından
AKP Alevileri yok sayıyor
ÇIKAR YOL - III Buyrun, örgüt de var, iş de!
Erdoğan’ın ABD gezisi: Türk tarafı için düş kırıklığıürk tarafı için düş kırıklığı
ÇIKAR YOL – II Teslimiyete karşı ulusal seçenek
Fransız Referandumu üzerine düşünceler

ÇIKAR YOL - I En başta umut gerekli
İşe yaramaz bir karar…
NE DEĞİŞMİŞ?.
Soykırım ve Yüzyıllık Nazizm
Kendi ordusunun işgali altında…
Türkiye’nin Kürt Politikası: Döverek Islah..
PKK’yı kim çözsün?.
Dün cami, bugün bayrak…
İstanbul sorunu artık Kürdistan sorunudur
Ermeni Soykırımı ve Orhan Pamuk Olayı
Bir kez daha laiklik sorunu ve Aleviler konusu
Ş I M A R I K…
Kürt Devleti ve Deli Dumrullar…
Dezînformasyon û Prowokasyon

Derin Devlet Tiyatrosunda Kürtler ve Türkler...

 
PSK Bulten © 2010