Kim kime karşı, kim kime rakip?
Kemal Burkay
1. Bölüm
Son iki-üç yıl içinde Türkiye medyasının benim
görüşlerime gösterdiği ilgi bazılarını,
özellikle de PKK çevresini rahatsız etti. Bunlar PKK’yı
eleştirdiğim, ”PKK karşıtlığı”
yaptığım için bu medyanın görüşlerime
yer verdiğini ileri sürüyorlar. Ama bundan rahatsız
olanlar, aynı medyanın neden yıllar yılı
benim ve partimin görüş ve çalışmalarına
karşı duvar gibi suskun kaldığı,
bize ambargo uyguladığı üzerinde hiç durmuyorlar.
Bir kere şu ”PKK’ya karşı” olduğumuz,
”onunla uğraştığımız” biçimindeki
laf ve iddialar tam bir zırva. Benim siyasal hayatım
50 yılı aşıyor. PKK’nın ömrü ise
32 yıl. Örgütlü siyasete 1965 yılında Türkiye
İşçi Partisi’nde başladım. O zaman PKK
da Abdullah Öcalan da sahnede yoktu. 1974 yılında
bir grup arkadaşla Kürdistan Sosyalist Partisi’ni kurduk.
O zaman da PKK sahnede yoktu. Öcalan’a gelince, o yıllarda
kimsenin tanımadığı bu adam Komünizmle
Mücadele Derneği’nin üyesiymiş ve Ankara’da bir
MİT derneğine gidip geliyormuş...
Derken, Kürt ulusal hareketinin hızla geliştiği,
kitleselleştiği, bizim Diyarbakır ve Ağrı’da
belediye başkanlığını kazandığımız
bir dönemde, 1970’li yılların sonlarına doğru,
karşımızda PKK’yı bulduk. Sahneye çıkar
çıkmaz bizi ve diğer tüm yurtsever örgütleri düşman
ilan etti ve bizimle savaşmaya başladı... O
günden beri de bu politikaları sürüp geldi.
Bu durumda kim kime karşı ve kim kiminle uğraşıyor.
Geçmiş yıllarda olup bitenleri bilen, aklı
ve vicdanı olan herkes için son derece açık.
Medyanın benim görüşlerime gösterdiği ilgiye
gelince... Şu uzun siyasal mücadelemde, Türk medyası
genellikle benim görüşlerime ve partimin eylem ve çalışmalarına
karşı suskun kaldı, ambargo uyguladı,
biz yokmuşuz gibi davrandı. Örneğin 1978 yılında
bir bağımsız adayla Diyarbakır Belediye
Başkanlığı’nı kazandığımızda,
ne devletin radyo ve televizyonu, ne gazeteler bundan hiç
söz etmediler. Diyarbakır seçimleriyle ilgili sustular.
1979’da Ağrı Belediye Başkanlığı’nı
kazandığımızda da aynı şey oldu.
Bu ambargo 12 Eylül darbesi sonrası yurt dışında
Cunta’ya karşı yürüttüğümüz yaygın ve
kitlesel eylemlerle ilgili olarak da devam etti. 12 Eylül
sonrası özellikle yurt dışında çok etkindik;
yürüyüşler, mitingler, bildiriler, raporlar, konferanslar,
diplomatik görüşmeler yıllarca birbirini izledi.
Bunlardan biri 1981 yılında Frankfurt’ta, KOMKAR
üyesi 23 işçinin yaptığı ve 41 gün süren
açlık grevi idi. Bu eylem sırasında diğer
birçok ülkede de taraftarlarımız dayanışma
amacıyla açlık grevleri düzenlediler, yüzbinlerce
bildiri dağıtıldı, ülkemizdeki baskı
ve işkenceleri dile getiren bir rapor pek çok kuruluşa
iletildi. Pek çok ajans, gazete, radyo ve televizyon eyleme
yer verdi; 200 kadar parti ve kuruluş, yüzlerce yazar
ve sanatçı, bilim adamı, hukukçu ve parlamenter
eyleme destek verdi. Avrupa Konseyi ve Parlamentosu yetkilileri
grevcilerden bir heyeti kabul ederek istem ve önerilerini
dikkate alacaklarını söylediler; Kürdistan’da inceleme
yapmak üzere tanınmış hukukçu, yazar ve bilim
adamlarından oluşun yedi kişilik bir heyet
oluştu; 7 Alman milletvekili, sorunu Federal Parlamento’ya
getirmeyi ve Türkiye’ye yapılan yardımların
durdurulması için çaba göstermeyi kabul ettiler. Ama
bu eylemle ilgili olarak Türkiye basınında tek ses
duyulmadı.
1989 yılında Bremen’de Kürdistan’da insan haklarıyla
ilgili olarak çeşitli ülkelerden 200 kadar seçkin siyaset
ve devlet adamının, gazetecinin, hukukçunun katıldığı
ve çok önemli kararların alındığı
konferansı topladığımızda da (ki
Kürtlerin düzenlediği bu türden ilk konferanstı)
Türk medyası bundan tek söz etmedi. Oysa bunu izleyen
Paris Konferansı ile ilgili olarak kıyameti kopardı.
1991 yılında Aşağı Saksonya Eyaleti
Başbakanı Gerhard Schröder’in (Daha sonra Federal
Almanya Şansölyeliği’ne seçildi) himayesinde toplanan
ve benim de konuşmacı olduğum, yine yüzlerce
seçkin devlet adamı, gazeteci, hukukçu ve bilim adamının
katıldığı Bonn Konferansı’nda da
Türk medyası aynı suskun tavrı takındı.
Davetli olarak Avrupa Parlamentosu’nda, iki kez Yeşiller
Grubu’nda, bir kez de Politik Komisyon’da konuşma yaptım.
Türk basını bunlardan da söz etmedi.
Bunlar sadece birkaç örnek ve uzatmaya gerek yok. Oysa aynı
Türk medyası, 1978’lerde marjinal bir grup olarak yeni
yeni ortaya çıkan ve şurda burda şiddete başvuran
PKK ile ilgili olarak daha baştan kıyameti kopardı.
PKK 1984’te sınır yöresinde silahlı eylem başlattıktan
sonra da bu devam etti. Örneğin 1987 yılında,
henüz PKK’nin silahlı eylemleri sınır yöresinden
iç kesimlere yayılmamışken, Dersim yöresinde
ve çevre illerde bir tek PKK gerillası yokken, rejimin
medyası –onun yanı sıra BBC- herhalde malum
derin devlet kanallarının yönlendirmesiyle, ”PKK
Tunceli’yi bastı, tugaya ve cezaevine saldırdı,
uzun menzilli silahların ve roketlerin kullanıldığı
çatışma sabaha kadar devam etti!” diyerek iç ve
dış kamuoyunu velveleye verdi. Oysa baskın
iddiası tam bir yalandı ve olay şuydu: Asker
ve polis, 12-13 Temmuz 1987 gecesi, Tunceli merkezini, halkın
evlerini, işyerlerini ateş altına almış,
sabaha kadar dehşet estirmiş ve bunu PKK’ye yüklemişti.
PKK de -tüm benzer durumlarda olduğu gibi- bu yalana
sahip çıkmış, provokasyonu üstlenmiş,
kenti basarak sabaha kadar çatıştığını
ve 300 asker öldürdüğünü ileri sürmüştü! (Bak: Riya
Azadi, Eylül 1987, sayı: 108).
Bu son derece bilinçli bir tutumdu. Devlet ve onun denetimindeki
medya bizimle ilgili suskundu, adımızı vermiyordu;
çünkü bunun bizden yana propaganda olacağını
biliyordu. Ama PKK ile ilgili böyle bir ambargo olmadığı
gibi tam tersine, koparılan şamata milyarlar harcansa
sağlanamaz olan bir propaganda idi. Bu şekilde dağdaki
çobandan Avustralya’daki göçmen Kürde kadar herkes PKK denen
bu “müthiş” örgütün, gerçek olan ve olmayan dehşetengiz
eylemlerini duydu ve hızla ona sempatizan bir kitle oluştu.
Devlet bu politikayla bir yandan bizi zayıflatırken
diğer yandan PKK eliyle Kürt hareketini terörize ediyor
ve bunu bahane edip kendi şiddet politikasını
uygulamaya koyuyor, Kürdistan’ı yakıp yıkıyor,
özellikle kırsal kesimi boşaltıyordu. O, PKK
gibi bir muhatap olmadan bunu yapamazdı.
Kürt hareketi iç ve dış kamuoyuna bir PKK ve terör
olayı gibi yansıtılıyor ve Kürt halkına
yönelik kirli savaş da “terörle mücadele” gibi “zorunlu
ve haklı bir savunma” diye gösterilmek isteniyordu.
Buna karşılık, benimle söyleşi yapmak
isteyen gazeteciler sistemli biçimde engellendiler. Türk gazete
ve televizyonları, benimle ve Partimizle ilgili haber
yapmamak için MİT ve Genelkurmayca uyarıldılar.
Bir bölümü son anda vazgeçirildiler, programlar iptal edildi.
Bunun onlarca örneğini sayabilirim. Gazetecilerden Yalçın
Doğan, Güneri Cıvaoğlu, Banu Güven, Koray Düzgören
ve daha onlarcası buna tanıktırlar. Bazıları,benimle
ilgili yaptıkları söyleşiler, ya da yayınladıkları
yazılar yüzünden yargılandılar (Örneğin
Yeni Yüzyıl Gazetesi’nin sahibi Dinç Bilgin ve Genel
Yayın Yönetmeni İsmet Berkan), bazıları
ceza aldılar (Örneğin o zamanki Cumhuriyet yazarı
Oral Çalışlar.)
Yurt içinde arkadaşlarımızın yönetiminde
çıkan aylık veya haftalık dergi ve gazeteler
ise tüm baskılara yiğitçe direnerek gerçekleri dobra
dobra yazmayı sürdürdüler. Bunlar üzerindeki ağır
baskılar, yasaklamalar, koğuşturma ve cezalar
saymakla bitmez. Bu periyodik yayınlara sahip ve sorumlu
müdür dayandıramaz olduk. Biri kapandıkça ötekisi
devreye girdi. Rubailerim bile toplandı, koğuşturma
konusu oldu.
Türk medyası bizim üzerimizdeki ambargoyu, 35 yılı
bulan bu uzun dönem boyunca iki kez kaldırdı veya
kaldırabildi. Biri Özal’ın cumhurbaşkanlığı
dönemiydi, diğeri de AK Parti’nin şu “açılım”
döneminde. Özal ilk kez Kürt sorununda farklı bir politikaya
yöneldi, çözüm arayışına girdi. Bu ise salt
şiddet yöntemleriyle olmazdı; sorunun tartışılması,
farklı görüşlerin, özellikle de barışçı
bir çözüme yönelik görüşlerin kamuoyuna yansıması
gerekiyordu. Sayın Talabani’nin girişimiyle PKK’nın
tek yanlı ateşkes ilan ettiği ve yine onun
girişimiyle Şam’da Öcalan’la bir araya gelip 1993
protokolünü imzaladığımız günlerdi. Türk
medyası, Cumhurbaşkanı Özal’dan aldığı
işaret ve cesaretle benimle söyleşi yapmak için
adeta yarışa girdi. Peş peşe onlarca TV,
gazete ve dergi ile söyleşiler yaptım.
Sonra Özal öldü veya zehirlenip öldürüldü, Bingöl’de 33 asker
olayı yaşandı, süreç kesintiye uğradı.
Bize yönelik ambargo da tekrar başladı. Şu
son yıllara, AK Parti’nin başlattığı
“açılım” dönemine kadar. Kirli savaşı
durdurmaya çalışan ve çözüm arayışlarına
giren AK Parti hükümeti de sorunun tartışılması
yönünde bir ortama gerek duydu ve bu konuda en azından
medya üzerindeki engelleyeci tutum kalktı. Son dönemde
Türkiye medyasının, bir bölümüyle de olsa, benim
ve benzer durumdaki Kürt aydınlarının, kurum
temsilcilerinin görüş ve önerilerine yer vermesi işte
bunun sonucudur.
Bu ambargo öyküsünü zaman zaman yazdım. Onu bilen var,
ama bilmeyen daha çok var. Bu nedenle tekrar yazdım.
(Devam edecek)
-------------------------------
Yazarın önceki yazılarından:
”Demokratik
Özerklik” üzerine
Siyam
İkizleri: Derin Devlet ve PKK
Militarist-faşist
güçlerin son çırpınışları
Biz
hiç susmadık;Ama bizi görüp duymadınız…
Kimlik
sorunu- 3
Kadın
sorunu ve sosyalizm
Kimlik sorunu -2
Kimlik
sorunu -1
27
Mayıs “Devrimi”
Viyana-İzlanda,
Dil ve Şiir
Bir
Dünyalıyım
Kovancılar
Depremi, Lazaref, Dema Nû ve Newroz...
Geçmişten
bir sayfa...
Çok
laf değil, somut adımlar...
KÜRT
SORUNUNDA BU DURUMA NASIL GELİNDİ? 1960 VE SONRASI...
Pervasızlığın
bu kadarı:
“Balyoz” derbe planı...
Kar
– Şiir
Ali
Baba Kırk Haramiler Mağarasında
Açılımda eksikler ve yanlışlar
İki
ihtimal
Ergenekon
eylemde
Tüm barış ve demokrasi güçleri
uyanık olmalı
TBMM’de
Kürt Sorunu ve Dersim…
Statükocu
güçler, Ergenekon ve şiddet birbirine bağlı
Hey,
Hürriyet! Orada kimse yok mu?..
Aptallık
insana özgüdür
Alevi
sorununu çözmeye Munzur’dan başlayın!
Abdülmelik
Fırat’ın ardından
Aldatanlar
ve aldananlar...
Sisteme
kurban edilenler...
Ayıp
diye bir şey vardır, Bay Akyol!
Şu
bölme, bölünme hikâyesi...
Dema
Nu ile söyleşi
Ne
yazmalı?
Bu
nasıl devlet, bu nasıl yargı?!
Statüko
ile değişim arasında
Ahmet
Altan sapla samanı karıştırıyor
Kelepir fiyatına çözüm!
Barış
ve çözüm ortamı var mı?
Mardin
olayı üzerine
Nesimi,
Mahzuni, İhsani…
“Korku
imparatorluğu”
ve arkadaşım Turgut Kazan...
Hizbullah-PKK,
Jandarma silahları;
DTP’ye yönelik son operasyon
Güngören
bombaları
Ve bir kez daha haklı çıkarken…
Ergenekon
davası
Ve hukuk adına telaşlı çığlıklar...
Obama’nın
ziyareti derde derman oldu mu?
29
Mart Yerel Seçimlerinin Sonuçları
Gül
Kürdistan deyince...
Kar,
bahar ve Newroz üzerine…
DTP
sorumluları bu işlere ne der?
Bir
hastane yazısı
Yerel
Seçimler Üzerine
“Ergenekon”un
kısa bir tarihçesi
İşte
buna şaşıyorum!
Ergenekon
üstüne titreyenler...
Bu telaş neyin nesi?
Onlar
yalnız Ermenilerin değil, kendi halklarının
da düşmanı
Din-siyaset
ilişkileri
Ergenekon
ve 33 asker
Din
üzerine bir sohbet
Takke
düştü, kel göründü
Türkiye
sorunlarını neden çözemiyor?
Bezele
de Dağlıca gibi bir provokasyon
Ergenekon
ve Sol
Pirçandî û Pirsa Kurd
İçe kapanma olayı ya da kaplumbağa politikası
Kürtçe ve Türkçe yazma üzerine
Cambaza
mı bakalım, hırsıza mı?
Komplolar,
cinayetler, provokasyonlar… ”Devlet sırları!”
Sistemde açılan bu gedik önemlidir
Abant Platformu ve sömürgeci tezlerin yeni versiyonları
Ergenekon
ve Dağlıca
”Bilgi
Destek Planı” yıllardır yürürlükte..
Baskın
Hoca’nın genellemeleri…
Bu
nasıl bir ülkedir?
Umut ne AKP’de, ne Kemalizmde
AKP’nin “çözüm” paketi ve GAP
Kürt
sorununda ekonomi ve siyasetin bağı
Sabancı
Cinayeti’nin belgeleri de ortaya dökülürken...
AKP
değişimin partisi değil
Eski
film yeniden gösterimde mi?
Kedinin
boynuna çanı kim takacak?
Ülkeyi
batağa sokanlardan çözüm beklenemez
Yeni bir halk hareketine
gerek var
Canım
tepki göstermek istemiyor
Sadun
Hoca ve Hasretyan
Geçmiş olsun Sırp yoldaşlar!
Aslan
Asker Şwayk ”Panodaki Şiir”e Karşı!
Türban
ve laiklik üzerine
Ergenekon
ve Türk medyasının çözülen dili
Düzenli köşe yazılarıma
son verirken…
Hrant
Dink’i anarken
AKP
sistemle kaynaşırken..
Sekiz
asker, bomba olayı ve Erdoğan…
Tarih,
akıl ve ahmaklık üzerine
Kandil
Operasyonu; hedefler, sonuçlar
Kürtlerin
temsil sorunu
Sabah’taki
söyleşi, DTP ve temsil sorunu üzerine
Oyunun yeni perdesi ve değişen
taktikler
DTP’ye
yönelik kapatma davası
Bush-Erdoğan
görüşmesi ne sonuç verdi?
Militarizm
Türkiye’yi teslim almak istiyor
Katil
kim?.
PKK’nın
silah bırakmasına veya yeni bir ateşkese karşıyım!
Bu çılgınlıkla
nereye?..
Nasıl
bir anayasa? – 3
Militarizm barışa, demokrasiye, gelişmeye engel
Türkiye
Malezya olur mu? Keşke olabilse!
Nasıl
bir anayasa? – 2 Kemalizm ayak bağı oldu
Nasıl bir anayasa?
Bir
genel af ”PKK sorununu” bitirir mi?
DTP’nin
temel yanlışı ne?
Yedi
kızın acı öyküsü Yaşamadan Öldüler
Yakın
tarihe kısa bir gezinti
Kürdistan gerçeği, Kürt ulusal sorunu ve onurlu tavır
Türk
dış politikasının rüşvetleri…
Yezidi
Kürtlere yapılan saldırı
Türk
Parlamentosu ve Kürtler
Seçimlerde
Türkiye solu, Kürt Ulusal hareketi
22
Temmuz Seçimleri üzerine
Orman
yangınları kimin işi?
Dink
Davası ve Sivas
Bir
mum yakmaya devam…
Kuzeyde
bir hafta
Norveç sınırı, Laponlar, beyaz geceler…
Darbe
ayağa düştü
Darbe
planı işlemekte
Barzani
“PKK terörü”nü destekliyor mu?
Hükümet
gerçekleri halka anlatmalı
Sayın
Sezer, nereden nereye!
Son
terör eylemlerinin ardında kimlerin eli var?
Sistem
ne laik ne demokrat
“Dil
Devrimi” ve “Güneş Dil Teorisi” komedisi
“Türk
Tarih Tezi” komedisi
Paşalar
Cumhuriyeti, berdevam mı?.
Kürt
Dili nasıl kurtulur?
Türk
medyası ya da Yalancı Çoban
General,
istifa et!
Heyy,
orada bir Müslüman yok mu?!.
Irkçı
görüşlerin temeli yalan ve safsata-2
Türk-İslam
sentezi ve Kürtler, Aleviler...
Irkçı
görüşlerin temeli yalan ve safsata-1
Kim
olursa olsun!
“Bu
ırkçılık nerden çıktı?!”
Aman,
301’i değiştirmeyin!
Yanlışta
direnenler, Sopayı çözüm sananlar...
“Halkın
oyları” ve çıkar yol
Türkiye
batağa nasıl saplandı..
Kerkük
Kürdistan’a katılırsa...
Gerçek
katil kim?
Ankara
Konferansı üzerine
AB’ye
sırtını dönen Türkiye’de Savaş hazırlığı
mı, blöf mü?
Saddam
cezasını buldu
Çıkara
dayalı yanlış hesaplar
AB’nin
son kararı üzerine
Baker
Raporu ölü mü doğdu?
PKK
neden taktik değiştirdi?
İlkesizlik
ve Irak’ta çözüm
Bir
kez daha Ermeni sorunu üzerine
Değişime
direnen Türkiye
Sel,
yangın vb. “doğal felaketler” üzerine..
Kürdistan,
zenginlik içinde yoksul ülke..
Bir
şarkı, bir şiir
Fransız
Parlamentosu’nun kararı Ve Cezayir..
En
büyük devletsiz ulus..
Oyunu
gerçek sanmak-2
Oyunu
gerçek sanmak.. (1)
Ana-babalar
kirli savaşı sorgulamalı
Linç
salgını yayılırken…
Lübnan’dan
uzak dur, Kürdistan’a hücum!..
Uygarlıklar
Savaşı mı?
Türkiye’nin
Kerkük Sorunu!
Halkı
yalanla besleyen rejimler…
Irak’ı
bekleyen: Ya üçlü konfederasyon, ya üç ayrı devlet
Bölgemizde
ve Dünyada barış ve istikrar için..
Statükonun
yıkımına kim ağlar?
Terör
ve PKK bahane, Hedefler çok başka…
Hürriyet’in tehlike çanları!
Kırk katır mı, kırk satır mı?..
Demirel, Çiller, Ağar, Güreş… Bunlar tanık
mı, sanık mı?.
Şemdin’in
yakalanması, destanlar, balonlar…
Başı
türbanlı bir kadın neden cumhurbaşkanı
olmasın?..
Çetelerle
mücadelede hükümete destek vermeli
Ülkeyi
esir alan ahtapot...
Sular
ısınırken...
”Sanki
herkes kör, herkes zincirlerle bağlı…”
Bu
bir darbe değil mi?
Terör
ne, terörizm ne?
TBMM
Başkanı Arınç’ın kunuşması ve
demokrasi üzerine..
Şemdinli’deki
askeri yığınak neyin nesi?..
Rejimin
Kürt halkına topyekün saldırısı
Baş
terörist kim, PKK mı, Türk devleti mi?
Önyargı,
tutku ve akıl...
Derin
devlet oyununda Rejisör, figüran ve seyirci…
Suç
ve Ceza
Yine
bir şeyler dönüyor…
Sistem
çürümüş, dökülüyor
Irak’ta
iç savaş kaygısı ve kendi kendine gelin güvey
olanlar..
ŞOVENİZMİN
ESİR ALDIĞI BEYİNLER (*)
At
izi it izine karışırken..
HAMAS
ve PKK…
Sağduyu
ve hoşgörü gerekli
Şemdinli’nin
üstü örtülüyor
Adalet
mi rezalet mi?.
Genelkurmay
Gladyosuna sahip çıktı!
Türk
Gladyosu tasfiye edilmedikçe…
Yalancının
mumu yatsıya kadar yanar
“Demokratik
Cumhuriyet”in patenti Bay Öcalan’ın mı?
Türk
rejimi neden Apo´ya sarıldı?
Kürt
sorununa çözüm çeşitlemeleri üzerine…
Türkiye
Kürtler konusunda İran’ın bile çok gerisinde…
Erdoğan’ın
Şemdinli ziyareti ve alt kimlik-üst kimlik üzerine
Paris
olayları ve küreselleşme üzerine
Olaylar
böyle mi aydınlanacak?
Şemdinli
bir fırsattır
Bu
nasıl bir ilerleme?
Değişimi
anlamak ve Kürt sorununda akılcı çözüm
Bilimsiz
üniversite, hukuksuz adliye..
Türkiye’nin
AB üyeliği ne Sevr’dir, ne de Lozan…
AB ile müzakereler başlarken umutlar - kaygılar...
3
Ekim bir dönüm noktası olacak
Sevgisiz
bir ülke..
“Demokrat,
özgür ve çağdaş Kürtlerin sesi…”
Provokasyon
dumanları…
Asıl
ölüm susmaktır
PKK’yı muhatap yapan kim?
Erdoğan’ın son tavrı
Doğu Kürdistan’daki son
gelişmeler üzerine
Kürtçe
şu anda zincirlerle bağlı
Öcalan
İmralı´dan alınmalı
Derin Devlet ve PKK el ele..
Bir kez daha terör ve uluslararası sorunlar
üzerine
Bir toplum nasıl kandırılır?
Bazı dostların ardından
AKP Alevileri yok sayıyor
ÇIKAR YOL - III Buyrun,
örgüt de var, iş de!
Erdoğan’ın ABD gezisi: Türk tarafı
için düş kırıklığıürk
tarafı için düş kırıklığı
ÇIKAR YOL – II
Teslimiyete karşı ulusal seçenek
Fransız Referandumu üzerine düşünceler
ÇIKAR
YOL - I En başta umut gerekli
İşe
yaramaz bir karar…
NE
DEĞİŞMİŞ?.
Soykırım ve Yüzyıllık Nazizm
Kendi
ordusunun işgali altında…
Türkiye’nin
Kürt Politikası: Döverek Islah..
PKK’yı
kim çözsün?.
Dün
cami, bugün bayrak…
İstanbul
sorunu artık Kürdistan sorunudur
Ermeni Soykırımı ve Orhan Pamuk Olayı
Bir
kez daha laiklik sorunu ve Aleviler konusu
Ş
I M A R I K…
Kürt
Devleti ve Deli Dumrullar…
Dezînformasyon û Prowokasyon
Derin
Devlet Tiyatrosunda Kürtler
ve Türkler...
|