Geçmişten Bir Sayfa – 2
Kemal Burkay
Kürdistan’da Artan Devlet Terörü ve
KÜRT HALKININ KİTLESEL DİRENİŞİ
(İkinci Bölüm)
AGİK Kopenhag Toplantısı
Türkiye’nin bu dönemde en çok sıkıştığı
platform ise Kopenhag’da 5-29 Haziran 1990 tarihleri arasında
yapılan Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı
(AGİK) İnsani Boyut Toplantısı oldu. Bir
aya yakın süren bu toplantı boyunca Kopenhag önemli
politik ve kültürel etkinliklere sahne oldu. 35 ülkenin dışişleri
bakanlarının başkanlığında diplomatik
heyetlerin katıldığı toplantıların
yanı sıra, bir dizi paralel toplantılar yapıldı.
Bu toplantıların önemli tartışma konularından
biri Kürt sorunu idi. Toplantıya çağrılı
olan Kürdistan İnsan Hakları Girişimi (KİHG)
ile KOMKAR Danimarka, toplantı öncesi ve toplantının
yapıldığı bir aylık dönem boyunca
yoğun bir çalışma yaptılar. Toplantının
açılış günü KOMKAR danimarka, kadın ve
çocukların da katıldığı bir protesto
gösterisi düzenledi. Daha sonraki günlerde, çeşitli yerlerde
Kürt halkının yaşamını dile getiren
sergiler açıldı. Bremen Konferansı belgelerini
içeren 270 sayfalık İngilizce kitap, bir mektupla
birlikte 34 ülkenin delegasyonlarına iletildi. KİGH
adına ayrıca „Türkiye Kürdistanı’nda Devlet
terörü“ konulu 56 sayfalık İngilizce bir rapor dağıtıldı.
KİHG yönetmeni Sertaç Bucak, KOMKAR temsilcisi Dr. Şevki,
Azad Acar ve öteki arkadaşlarımız, yine SHP’den
dışlanmış olan İstanbul Milletvekili
Mehmet Ali Eren, yapılan çeşitli toplantılarda
konuştular, tartışmalara katıldılar,
rejimi teşhir için çaba gösterdiler. Ayrıca 30 ülkenin
heyetleriyle görüşmeler yapılıp bilgi verildi.
Türk tarafında ise toplantıya katılıp
zorba rejimi savunmaya çalışanlar arasında
Prof. Mümtaz Soysal, Türkkaya Ataöf ve Prof. İ. Barutçugil
de vardılar.
Sonuç bildirisinin 4. bölümü azınlıklar sorununa
ayrılmıştı. Bu bölümde hertürlü zorla
asimilasyon çabasına karşı çıkılıyor,
ulusal azınlıkların:
«Kendi etnik, kültürel, dilsel veya dinsel kimliklerini
özgürce ifade etme, koruma ve geliştirme, yine kendi
kültürlerini koruma ve çok yönlü geliştirme;
«Kendi anadillerini özel ve aynı zamanda kamu yaşamında
özgürce kullanma;
«Kendi eğitim, kültür ve dini kurumlarını,
örgütlerini, derneklerini kurma ve geliştirme“ haklarına
sahip oldukları belirtiliyordu. (Bildiri, madde 32).
Bildiri’nin 33. maddesinde ise şöyle deniyordu:
"Taraf ülkeler kendi toprakları üzerinde ulusal
azınlıkların etnik, kültürel, dilsel ve dinsel
kimliklerini koruyacak ve bu kimliğin gelişmesi
için uygun koşullar yaratacaklardır.“
Madde 34’te ise ulusal azınlıkların kendi
anadillerinde eğitim hakkına yer veriliyor ve eğitim
kurumlarında tarih ve edebiyat öğreniminin, aynı
zamanda ulusal azınlıkların tarih ve kültürünü
içermesi gerektiği belirtiliyordu. (Bu toplantıyla
ilgili geniş bilgi için bak: Dengê KOMKAR sayı 124,
s. 1-3) ayrıca Riya Azadi, sayı 135, s. 9-11, E.
Havin imzasıyla yazdığım yazı).
Bildiri AGİK içindeki 35 ülkenin uzlaşması
sonucu görüş birliği ile yayınlandığı
için Türkiye bakımından da bağlayıcıdır.
Ne var ki Türkiye, bugüne kadar altına imza attığı
öteki uluslararası belgeler gibi bunun da gereğini
yapmadı ve tam bir korsanlıkla bildiğini okumaya
devam etti.
Gerê Katliamı
Yurt içinde kitlesel eylemlerin çeşitli biçimlerde
sürüp geldiği, dış kamuoyunda ise rejimin köşeye
sıkıştığı böylesi bir durumda,
rejim bir kez daha acımasız ve kanlı bir oyun
sergiledi. Türk radyo ve televizyonları 10 Haziran günü,
Şırnak’ın Gerê köyünde hunharca katledilen
12’si çocuk, 7’si kadın olmlak üzere, toplam 26 kişinin
bir PKK baskını sonucu katledildiğini duyurdu.
Bununla içerdeki ve dışardaki demokratik çevrelere
şu mesaj verildi:
"Sizin destekledikleriniz işte böylesine kanlı
bir terör örgütüdür; devlet bu işleri yapanlara karşı
savaşıyor!.."
Bizim kanımız, bu eylemin de, birkaç ay önce işlenen
Sete (İkiyaka) köyü katliamı gibi, PKK kılığına
girmiş devletin güvenlik güçlerinin eseri olduğuydu.
Yayınlarımıza da böyle yansıttık.
Rejim içine düştüğü sıkışık
durumu atlatmak için yine böylesine acımasız bir
oyuna başvurmuştu ve bu ilk değildi. Nitekim
olaydan sonra kopardıkları tüm yaygaraya karşılık
gazetecilerin köye gitmesine uzun zaman izin vermediler. İzin
verdikleri zamansa, gazeteciler gittiklerinde bu kez köylüleri
orada bulamadılar; köylüler zorla alınıp başka
yere götürülmüşlerdi. Köylülerle görüşmek isteyen
heyet tehdit edildi. Köylüler ise ölüm korkusu içindeydiler
ve konuşmaktan ürküyorlardı. Kıyıma uğrayan
köylüler aynı zamanda köy korucusu olmayı reddedenlerdi.
PKK’nın bu tür ailelere saldırması için bir
neden yoktu. Türk devleti böylece bir taşla iki kuş
vuruyordu: Hem köy korucusu olmak istemeyen köylüleri cezalandırıyor,
hem de bu kanlı eylemi PKK’ya mal ederek kamuoyunu yanına
çekmeye çalışıyordu.
PKK Avrupa temsilciliği ise ilginç bir açıklama
yaptı: Dediklerine göre olay gecesi söz konusu köye yönelik
bir eylem yapmışlardı, ancak çocuk ve kadınlara
yönelik eylemle bir ilişkileri yoktu. Ama ne yazık
ki, geçmişte, köy korucularına karşı yaptığı
bu türden yanlış eylemler yüzünden PKK’nın
sicili kirliydi ve lafına güven duyulmuyordu. Birçok
çevre, onun bu tür eylemleri yapabileceğini düşünüyordu.
Bir başka deyişle, Türk devletine bu tür oyunlar
oynama fırsatını veren PKK olmuştu.
Bu kıyımın devlet güçleri tarafından
yapıldığı çeşitli biçimlerde kamuoyuna
yansıdı. HEP Genel başkanı Fehmi Işıklar
bu kıyımın Olağanüstü Hal Valiliğine
bağlı özel timlerce işlendiğini söyleyerek
hükümeti gerçekleri açıklamaya çağırdı.
Tabi hükümet bunu yapamazdı; olup bitenler onun bilgisi
dahilindeydi ve bizzat MGK’da karara bağlanmıştı...
Olayın açığa çıkması gecikmedi.
Diyarbakır Barosu Avukatları, basın mensupları
ve Sosyalist Parti Genel Başkanı Ferit İlsever’den
oluşan bir heyet, tüm engel ve tehditlere rağmen
bölgeye gidip araştırma yaptı ve varılan
sonucu, bu eylemin PKK tarafından değil, onların
kılığına girmiş devlet güçleri tarafından
işlendiğini, ayrıntılı bir rapor
halinde ortaya koydu. Ama kanlı rejimin emrindeki burjuva
basın-yayın kurumları, onun yalanlarını
çığırtkanca duyururken, heyetin açıklamalarını
tam bir suskunlukla geçiştirdiler, kamuoyuna duyurmadılar.
(Bu konuda daha geniş bilgi için bak: Riya Azadi, sayı
135).
Kürdistan’da İnsan Haklarının Askıya
Alınması
Rejim, insan hakları alanında iç ve özellikle
de dış kamuoyu önünde sıkışınca,
işin kolayını buldu. 23 Ağustos 1990’da
Avrupa Konseyi’ne bildirimde bulunarak Kürdistan’daki 10 ilde
(Elazığ, Bingöl, Tunceli, Van, Diyarbakır,
Mardin, Siirt, Hakkari, Batman ve Şırnak) İnsan
Hakları ve Temel Özgürlükleri Avrupa Konvansiyonu’nun
(sözleşmesinin) 5, 6, 8, 10, 11 ve 13. maddelerini askıya
aldığını açıkladı. Türk hükümeti
buna gerekçe olarak bölgede yer alan silahlı eylemleri
göstermekte ve bu eylemlerin „ulusun varlığı
için hayati tehlike olmaya doğru tırmandığını“
ileri sürmekte idi.
Gerçi bölgede insan hakları zaten yürürlükte değildi
ve orman yasaları işliyordu. Ama son SS Kararnameleri
ve bu adımla birlikte Kürt halkı açısından
daha karanlık bir dönem başlıyordu. Rejim Kürt
halkına karşı topyekün bir saldırıya
hazırlanıyor, kirli savaşı derinleştiriyor
ve bunu yaparken de insan hakları alanında kendisini
herhangi bir kayıt ya da bağla sınırlı
tutmak istemiyordu.
Türkiye’nin söz konusu bildirimi üzerine, bu konuda bir
mektup hazırlayarak Avrupa Konseyi’ne, Konsey’e üye ülkelerin
devlet ve hükümet başkanlarına gönderdim, bu mektubu
diğer uluslararası kuruluşlara ve çeşitli
siyasi partilere de ilettim. Bu bölgedeki olaylara Türk devletinin
baskı politikasının yol açtığını,
onun, Kürdistan’ın on ilinde insan haklarını
tümden askıya almakla, Kürt ulusal varlığına
karşı yeni ve çok daha geniş bir saldırıya
hazırlandığını belirterek şöyle
dedim:
«Aslında güvenliği ve varlığı
tehlikede olan bir ulus var, o da Kürt ulusudur. Binlerce
yıllık tarihiyle, kendine özgü diliyle ve zengin
kültürüyle koca bir ulus, dünyanın gözleri önünde yok
edilmek isteniyor. İnsanlık bu soykırım
karşısında daha ne kadar susacak?“ (Bak:
„Kürt sorununu çözmenin yolu insan haklarını askıya
almak değil, bu hakları tümden tanımaktır“
başlıklı yazı, Seçme Eserler, cilt 2,
s. 16).
Bunu izleyen 5-6 yıllık dönemde olup bitenler
malum. Bu gerçekten de tam bir soykırımdı.
Nevroz ve benzeri barışçıl kitle eylemleri
acımasızca kana boyandı. Rejim bölgede binlerce
köyü, onlarca kasabayı yakıp yıktı, milyonlarca
insanımızı ana baba yurdundan sürdü. Devletin
güvenlik güçleri ve devlet güdümlü çeteler yargısız
infazlarla, adına „faili meçhul“ denen cinayetlerle Kürdistan’da
ve Batı’da yüzlerce seçkin yurtsever insanımızı,
aydın ve demokratı katletti. Bunların hesabı
sorulamadı. Adalet de kokuştu, çürüdü; devlet resmi
ve sivil çetelerin oyuncağı oldu.
Bu süreç içinde, sözde vatanın ve milletin birliğini
korumak için „korkunç teröristlere“ karşı yürütülen
savaş ise ülkede şovenizmi ve militarizmi alabildiğine
güçlendirdi, demokratik sesleri ve çıkışları
bastırdı, duyulmaz hale getirdi.
Basın Üzerinde Yoğun Baskılar ve
Deng’le Dayanışma Kampanyası
Kamuoyunun “SS” adını taktığı 413
ve 424 sayılı kararnamelerin amaçlarından biri
de, saldırının dozunu arttırırken
basını susturmak, yapılanların kamuoyuna
yansımasını önlemekti. Kararnamaler, yalnız
gazete ve dergileri değil, dizilip basıldıkları
matbaaları da kapamakla tehdit ediyordu. Bölge Valisi
Kozakçıoğlu, basın mensuplarını toplayarak,
„futbol maçlarında milli takımı nasıl
tutuyorsanız, bu mücadelede de orduyu ve polisi öylece
desteklemeniz gerekir,“ diyerek rejimin medyada tek ses istediğini
ve medya mensuplarını birer amigoya dönüştürme
çabası içinde olduğunu ortaya koydu.
O güne kadar zaten ırkçı rejimin gönüllü propagandasını
yapan burjuva basını bu isteğe hemen uydu.
Daha önceleri, tiraj kaygısı ve sansasyon güdüsüyle
yayınladığı Kürtlerle ilgili kimi haber
ve yorumlara son verdi. Solcu ve ilerici basın ise güç
durumda kaldı, dizgi ve baskı için matbaa bulamaz
duruma düştü.
Bunun üzerine, 17 kadar sol dergi (1) biraraya gelerek bir
dayanışma platformu oluşturdular. Platform
söz konusu kararnameleri protesto için imza kampanyası
açtı; miting, basın toplantısı, yürüyüş
gibi eylemler düzenledi. Rejim bu eylemleri de yasakladı.
Toplanan imzaları Ankara’ya iletmek için 10 Haziran’da
İstanbul’dan yola çıkan 30 kadar dergi temsilcisi
gözaltına alındı. Basın mensupları
gözaltında açlık grevine başvurdular ve serbest
bırakılınca yeniden yola koyuldular. Rejim
bu kez yollarını kesmeyi göze alamadı. Ankara’da
basın toplantısı düzenlediler ve dört kişilik
bir heyet başbakanlığa giderek imzaları
iletti.
Ama rejim bu tepkilere aldırmadı. Basılacak
matbaa bulamıyan pek çok dergi ve gazete kapanmakla yüz
yüze geldi. Baskılar özellikle de Deng üzerinde yoğunlaştı.
Tüm sayıları hakkında toplama kararı verilmişti.
Sahibi ve sorumlu müdürleri hakkında verilen tutuklama
kararlarının yanı sıra, Diyarbakır
bürosu temsilcisi Fehim Işık ve muhabir Mazhar Kara
da tutuklananlar arasındaydı. Fehim’e beş yıl
ceza verildi. Kamil Ermiş’e ise, İstanbul DGM’de
sonuçlanan bir davada, salt 3. sayıdaki yazılardan
dolayı 6 yıl üç ay ağır hapis cezası
verildi.
5. sayıyı basacak matbaa da bulunamayınca
bu sayı fotokopi ile çoğaltıldı. Bu olay
oldu, iç ve dış basına yansıdı. Bu
sayı da hemen toplatıldı ve Deng’in yayını
sözde bazı formalite eksiklikleri gerekçe gösterilerek
mahkeme kararıyla durduruldu. Ama kararlıca direnilerek
bu engeller aşıldı ve Deng yayınına
devam etti.
Deng’le dayanışma için yurt dışında
bir komite oluşturduk. Bu komite eliyle Deng’e yapılan
baskıları dış kamuoyuna duyurmak için
çeşitli çalışmalar yaptık, ayrıca
maddi planda Deng’le dayanışma için bir kampanya
açtık ve dört merkezde geceler düzenledik (14 Ekim 1990-Duisburg,
20 Ekim-Den Haag (Hollanda), 10 Kasım-Berlin, 17 Kasım-Nürnberg).
Bu gecelerin tamamına katıldım ve Duisburg
ile Nürnberg’de Türkçe, Den Haag ile Berlin’de ise Kürtçe
konuşmalar yaptım. Mehmet Bayrak da bu gecelerin
tümüne katılıp konuşma yaptı. Gecelerin
bazısına katılıp konuşma yapanlar
arasında Prof. Server Tanilli, TÖB-DER Genel Başkanı
Gültekin Gazioğlu, Kürt PEN Sekreteri Hüseyin Erdem,
İHD Genel Başkan Yardımcısı Leman
Fırtına, İstanbul Milletvekili İsmail
Hakkı Önal da vardılar. Alternative Liste’den İlona
Hepp ile Yeşiller Bavyera Eyalat parlamentosundan Hans
Günther Schramm dayanışma amacıyla gecelere
katılıp konuşma yaptılar. Mesajlarıyla
dayanışma gösterenler arasında, Saarland Eyalet
Başbakanı ve bir önceki genel seçimlerde SPD’nin
Almanya için başbakan adayı olan Oskar Lafontaine,
Kuzey-Ren Westfalya Eyaleti Başbakanı Johannes Rau
(daha sonra cumhurbaşkanı oldu), Yeşiller/90
Parlamento Fraksiyonu, İsviçre Sosyalist partisi, Medico
İnternational, Alman Kızılhaç Örgütü de vardı.
Geceleri toplam olarak 7-8 bin dolayında bir kitle
izledi. Geceye katılan sanatçılar arasında
ise Şıvan Perver, Nasır Rezazi, Sait Gabari,
Emekçi, Hasret Gültekin de vardılar.
Hollanda televizyonu Den Haag gecesi sırasında
çekim yaptı. ayrıca benimle ve KİGH temsilcisi
Sertaç Bucak’la yaptığı mülakatı, Kürdistan’la
ilgili 45 dakikalık bir programda yayınladı.
Gecelerde yaptığım konuşmalar sırasında
ulusal kongre ve Ortadoğu barış konferansı
konularına da değindim ve bunun için çağrı
yaptım. (Bak: RA. sayı 137, s. 9-11; Dengê Komkar,
sayı 127, s. 24-25; sayı 128, s. 21)
Açılan maddi kampanyada ise 250 bin marka ulaşıldı.
Deng’in rejimle boğuşması daha sonra da sürüp
gitti. O, dergiyi daha ilk sayılarda boğmaya çalıştı;
ama Deng direndi ve başardı; bu satırları
yazdığım 1998 Eylül’ünde, yani sekiz yıl
sonra da yayın hayatını sürdürüyor. (2)
--------------------------------------------------
(1) Bu dergiler şunlardı: Çağdaş
Yol, Deng, Devrimci Mücadele, Emeğin Bayrağı,
Emek, Halk Demokrasisi, Hedef, İşçiler ve Politika,
İşçinin Gazetesi, Medya Güneşi, Siyaset, Sorun,
Sosyalizm, Toplumsal Kurtuluş, Yeni Demokrasi, Yeni Çözüm,
Yeni Öncü.
(2) Şimdi 2011 yılı ve 21 yıl sonra
da Deng Dergisi yayınını sürdürüyor. Deng Yayınları
ise yüze yakın kitapla Kürt kitaplığına
değerli katkılarda bulundu..
Yazarın önceki yazılarından:
Geçmişten
Bir Sayfa – 2
Adaletin
perişanlığı ve Hizbullah olayı
Özgür
olmadıktan sonra vatandaşlığın önemi
ne?
Bir
protesto yazısı
Kurban
Bayramı, Gizli Anayasa, Irak’ın içişleri vs…
HES’ler;
Önce insan ve doğa mı, yoksa para mı?
Dışardan
Türkiye manzaraları
Cumhuriyetin
87. yılında ilginç Türkiye manzaraları
Wek
rexne li ser pêşangeha Bottropê
Bottrop’ta,
4. Kürt Kitapları Fuarı’nda
Anadilde
eğitime bile karşı çıkanlar
Kürt sorununu nasıl çözecek?
Barışa
ve demokrasiye susamışız
Boykot
haklıdır
Anadilde eğitim anasütümüz kadar
helaldır
Kurdun
sevdiği dumanlı havalar
Referandumla
iyi bir rüzgar yakaladık
Kılıçdaroğlu
ve yanlış tarafta duranlar…
Kim kime karşı, kim kime rakip?
3. bölüm
Niçin PKK ve Öcalan üstüne yazıyorum?
Kim
kime karşı, kim kime rakip?
2.
Bölüm
Siyasetten
ne bekliyorum?
Kim
kime karşı, kim kime rakip?
”Demokratik
Özerklik” üzerine
Siyam
İkizleri: Derin Devlet ve PKK
Militarist-faşist
güçlerin son çırpınışları
Biz
hiç susmadık;Ama bizi görüp duymadınız…
Kimlik
sorunu- 3
Kadın
sorunu ve sosyalizm
Kimlik sorunu -2
Kimlik
sorunu -1
27
Mayıs “Devrimi”
Viyana-İzlanda,
Dil ve Şiir
Bir
Dünyalıyım
Kovancılar
Depremi, Lazaref, Dema Nû ve Newroz...
Geçmişten
bir sayfa...
Çok
laf değil, somut adımlar...
KÜRT
SORUNUNDA BU DURUMA NASIL GELİNDİ? 1960 VE SONRASI...
Pervasızlığın
bu kadarı:
“Balyoz” derbe planı...
Kar
– Şiir
Ali
Baba Kırk Haramiler Mağarasında
Açılımda eksikler ve yanlışlar
İki
ihtimal
Ergenekon
eylemde
Tüm barış ve demokrasi güçleri
uyanık olmalı
TBMM’de
Kürt Sorunu ve Dersim…
Statükocu
güçler, Ergenekon ve şiddet birbirine bağlı
Hey,
Hürriyet! Orada kimse yok mu?..
Aptallık
insana özgüdür
Alevi
sorununu çözmeye Munzur’dan başlayın!
Abdülmelik
Fırat’ın ardından
Aldatanlar
ve aldananlar...
Sisteme
kurban edilenler...
Ayıp
diye bir şey vardır, Bay Akyol!
Şu
bölme, bölünme hikâyesi...
Dema
Nu ile söyleşi
Ne
yazmalı?
Bu
nasıl devlet, bu nasıl yargı?!
Statüko
ile değişim arasında
Ahmet
Altan sapla samanı karıştırıyor
Kelepir fiyatına çözüm!
Barış
ve çözüm ortamı var mı?
Mardin
olayı üzerine
Nesimi,
Mahzuni, İhsani…
“Korku
imparatorluğu”
ve arkadaşım Turgut Kazan...
Hizbullah-PKK,
Jandarma silahları;
DTP’ye yönelik son operasyon
Güngören
bombaları
Ve bir kez daha haklı çıkarken…
Ergenekon
davası
Ve hukuk adına telaşlı çığlıklar...
Obama’nın
ziyareti derde derman oldu mu?
29
Mart Yerel Seçimlerinin Sonuçları
Gül
Kürdistan deyince...
Kar,
bahar ve Newroz üzerine…
DTP
sorumluları bu işlere ne der?
Bir
hastane yazısı
Yerel
Seçimler Üzerine
“Ergenekon”un
kısa bir tarihçesi
İşte
buna şaşıyorum!
Ergenekon
üstüne titreyenler...
Bu telaş neyin nesi?
Onlar
yalnız Ermenilerin değil, kendi halklarının
da düşmanı
Din-siyaset
ilişkileri
Ergenekon
ve 33 asker
Din
üzerine bir sohbet
Takke
düştü, kel göründü
Türkiye
sorunlarını neden çözemiyor?
Bezele
de Dağlıca gibi bir provokasyon
Ergenekon
ve Sol
Pirçandî û Pirsa Kurd
İçe kapanma olayı ya da kaplumbağa politikası
Kürtçe ve Türkçe yazma üzerine
Cambaza
mı bakalım, hırsıza mı?
Komplolar,
cinayetler, provokasyonlar… ”Devlet sırları!”
Sistemde açılan bu gedik önemlidir
Abant Platformu ve sömürgeci tezlerin yeni versiyonları
Ergenekon
ve Dağlıca
”Bilgi
Destek Planı” yıllardır yürürlükte..
Baskın
Hoca’nın genellemeleri…
Bu
nasıl bir ülkedir?
Umut ne AKP’de, ne Kemalizmde
AKP’nin “çözüm” paketi ve GAP
Kürt
sorununda ekonomi ve siyasetin bağı
Sabancı
Cinayeti’nin belgeleri de ortaya dökülürken...
AKP
değişimin partisi değil
Eski
film yeniden gösterimde mi?
Kedinin
boynuna çanı kim takacak?
Ülkeyi
batağa sokanlardan çözüm beklenemez
Yeni bir halk hareketine
gerek var
Canım
tepki göstermek istemiyor
Sadun
Hoca ve Hasretyan
Geçmiş olsun Sırp yoldaşlar!
Aslan
Asker Şwayk ”Panodaki Şiir”e Karşı!
Türban
ve laiklik üzerine
Ergenekon
ve Türk medyasının çözülen dili
Düzenli köşe yazılarıma
son verirken…
Hrant
Dink’i anarken
AKP
sistemle kaynaşırken..
Sekiz
asker, bomba olayı ve Erdoğan…
Tarih,
akıl ve ahmaklık üzerine
Kandil
Operasyonu; hedefler, sonuçlar
Kürtlerin
temsil sorunu
Sabah’taki
söyleşi, DTP ve temsil sorunu üzerine
Oyunun yeni perdesi ve değişen
taktikler
DTP’ye
yönelik kapatma davası
Bush-Erdoğan
görüşmesi ne sonuç verdi?
Militarizm
Türkiye’yi teslim almak istiyor
Katil
kim?.
PKK’nın
silah bırakmasına veya yeni bir ateşkese karşıyım!
Bu çılgınlıkla
nereye?..
Nasıl
bir anayasa? – 3
Militarizm barışa, demokrasiye, gelişmeye engel
Türkiye
Malezya olur mu? Keşke olabilse!
Nasıl
bir anayasa? – 2 Kemalizm ayak bağı oldu
Nasıl bir anayasa?
Bir
genel af ”PKK sorununu” bitirir mi?
DTP’nin
temel yanlışı ne?
Yedi
kızın acı öyküsü Yaşamadan Öldüler
Yakın
tarihe kısa bir gezinti
Kürdistan gerçeği, Kürt ulusal sorunu ve onurlu tavır
Türk
dış politikasının rüşvetleri…
Yezidi
Kürtlere yapılan saldırı
Türk
Parlamentosu ve Kürtler
Seçimlerde
Türkiye solu, Kürt Ulusal hareketi
22
Temmuz Seçimleri üzerine
Orman
yangınları kimin işi?
Dink
Davası ve Sivas
Bir
mum yakmaya devam…
Kuzeyde
bir hafta
Norveç sınırı, Laponlar, beyaz geceler…
Darbe
ayağa düştü
Darbe
planı işlemekte
Barzani
“PKK terörü”nü destekliyor mu?
Hükümet
gerçekleri halka anlatmalı
Sayın
Sezer, nereden nereye!
Son
terör eylemlerinin ardında kimlerin eli var?
Sistem
ne laik ne demokrat
“Dil
Devrimi” ve “Güneş Dil Teorisi” komedisi
“Türk
Tarih Tezi” komedisi
Paşalar
Cumhuriyeti, berdevam mı?.
Kürt
Dili nasıl kurtulur?
Türk
medyası ya da Yalancı Çoban
General,
istifa et!
Heyy,
orada bir Müslüman yok mu?!.
Irkçı
görüşlerin temeli yalan ve safsata-2
Türk-İslam
sentezi ve Kürtler, Aleviler...
Irkçı
görüşlerin temeli yalan ve safsata-1
Kim
olursa olsun!
“Bu
ırkçılık nerden çıktı?!”
Aman,
301’i değiştirmeyin!
Yanlışta
direnenler, Sopayı çözüm sananlar...
“Halkın
oyları” ve çıkar yol
Türkiye
batağa nasıl saplandı..
Kerkük
Kürdistan’a katılırsa...
Gerçek
katil kim?
Ankara
Konferansı üzerine
AB’ye
sırtını dönen Türkiye’de Savaş hazırlığı
mı, blöf mü?
Saddam
cezasını buldu
Çıkara
dayalı yanlış hesaplar
AB’nin
son kararı üzerine
Baker
Raporu ölü mü doğdu?
PKK
neden taktik değiştirdi?
İlkesizlik
ve Irak’ta çözüm
Bir
kez daha Ermeni sorunu üzerine
Değişime
direnen Türkiye
Sel,
yangın vb. “doğal felaketler” üzerine..
Kürdistan,
zenginlik içinde yoksul ülke..
Bir
şarkı, bir şiir
Fransız
Parlamentosu’nun kararı Ve Cezayir..
En
büyük devletsiz ulus..
Oyunu
gerçek sanmak-2
Oyunu
gerçek sanmak.. (1)
Ana-babalar
kirli savaşı sorgulamalı
Linç
salgını yayılırken…
Lübnan’dan
uzak dur, Kürdistan’a hücum!..
Uygarlıklar
Savaşı mı?
Türkiye’nin
Kerkük Sorunu!
Halkı
yalanla besleyen rejimler…
Irak’ı
bekleyen: Ya üçlü konfederasyon, ya üç ayrı devlet
Bölgemizde
ve Dünyada barış ve istikrar için..
Statükonun
yıkımına kim ağlar?
Terör
ve PKK bahane, Hedefler çok başka…
Hürriyet’in tehlike çanları!
Kırk katır mı, kırk satır mı?..
Demirel, Çiller, Ağar, Güreş… Bunlar tanık
mı, sanık mı?.
Şemdin’in
yakalanması, destanlar, balonlar…
Başı
türbanlı bir kadın neden cumhurbaşkanı
olmasın?..
Çetelerle
mücadelede hükümete destek vermeli
Ülkeyi
esir alan ahtapot...
Sular
ısınırken...
”Sanki
herkes kör, herkes zincirlerle bağlı…”
Bu
bir darbe değil mi?
Terör
ne, terörizm ne?
TBMM
Başkanı Arınç’ın kunuşması ve
demokrasi üzerine..
Şemdinli’deki
askeri yığınak neyin nesi?..
Rejimin
Kürt halkına topyekün saldırısı
Baş
terörist kim, PKK mı, Türk devleti mi?
Önyargı,
tutku ve akıl...
Derin
devlet oyununda Rejisör, figüran ve seyirci…
Suç
ve Ceza
Yine
bir şeyler dönüyor…
Sistem
çürümüş, dökülüyor
Irak’ta
iç savaş kaygısı ve kendi kendine gelin güvey
olanlar..
ŞOVENİZMİN
ESİR ALDIĞI BEYİNLER (*)
At
izi it izine karışırken..
HAMAS
ve PKK…
Sağduyu
ve hoşgörü gerekli
Şemdinli’nin
üstü örtülüyor
Adalet
mi rezalet mi?.
Genelkurmay
Gladyosuna sahip çıktı!
Türk
Gladyosu tasfiye edilmedikçe…
Yalancının
mumu yatsıya kadar yanar
“Demokratik
Cumhuriyet”in patenti Bay Öcalan’ın mı?
Türk
rejimi neden Apo´ya sarıldı?
Kürt
sorununa çözüm çeşitlemeleri üzerine…
Türkiye
Kürtler konusunda İran’ın bile çok gerisinde…
Erdoğan’ın
Şemdinli ziyareti ve alt kimlik-üst kimlik üzerine
Paris
olayları ve küreselleşme üzerine
Olaylar
böyle mi aydınlanacak?
Şemdinli
bir fırsattır
Bu
nasıl bir ilerleme?
Değişimi
anlamak ve Kürt sorununda akılcı çözüm
Bilimsiz
üniversite, hukuksuz adliye..
Türkiye’nin
AB üyeliği ne Sevr’dir, ne de Lozan…
AB ile müzakereler başlarken umutlar - kaygılar...
3
Ekim bir dönüm noktası olacak
Sevgisiz
bir ülke..
“Demokrat,
özgür ve çağdaş Kürtlerin sesi…”
Provokasyon
dumanları…
Asıl
ölüm susmaktır
PKK’yı muhatap yapan kim?
Erdoğan’ın son tavrı
Doğu Kürdistan’daki son
gelişmeler üzerine
Kürtçe
şu anda zincirlerle bağlı
Öcalan
İmralı´dan alınmalı
Derin Devlet ve PKK el ele..
Bir kez daha terör ve uluslararası sorunlar
üzerine
Bir toplum nasıl kandırılır?
Bazı dostların ardından
AKP Alevileri yok sayıyor
ÇIKAR YOL - III Buyrun,
örgüt de var, iş de!
Erdoğan’ın ABD gezisi: Türk tarafı
için düş kırıklığıürk
tarafı için düş kırıklığı
ÇIKAR YOL – II
Teslimiyete karşı ulusal seçenek
Fransız Referandumu üzerine düşünceler
ÇIKAR
YOL - I En başta umut gerekli
İşe
yaramaz bir karar…
NE
DEĞİŞMİŞ?.
Soykırım ve Yüzyıllık Nazizm
Kendi
ordusunun işgali altında…
Türkiye’nin
Kürt Politikası: Döverek Islah..
PKK’yı
kim çözsün?.
Dün
cami, bugün bayrak…
İstanbul
sorunu artık Kürdistan sorunudur
Ermeni Soykırımı ve Orhan Pamuk Olayı
Bir
kez daha laiklik sorunu ve Aleviler konusu
Ş
I M A R I K…
Kürt
Devleti ve Deli Dumrullar…
Dezînformasyon û Prowokasyon
Derin
Devlet Tiyatrosunda Kürtler
ve Türkler...
|