Ulusal güçlerin birliği üzerine
Kemal Burkay
4. Bölüm
Bu düğüm nasıl çözülecek?
Bu yazı dizisinin ilk üç bölümünde son gelişmeleri,
Kürt siyasal sahnesindeki aktörlerin durumunu ve tutumunu
değerlendirdim. Sonuç olarak ortaya çıkan manzara
gerek Türkiye’de silahların susması, barış
ve demokratikleşme yolunun açılması, gerek
Kürt sorununun çözümü bakımından bir düğüm
durumudur.
PKK, ortaya çıktığı andan itibaren yıllar
yıllı silahlı mücadele ile sorunu çözeceğini
iddia etti, bu gerçeleşmedi. Türk devleti de daha cumhuriyetin
başından itibaren, yani yıllar yılı
inkar ve şiddetle, askeri yöntemlerle ve akıl almaz
asimilasyon uygulamalarıyla Kürt sorunundan kurtulabileceğini,
Kürtleri sindirip Kürt kimliğini yok edeceğini sandı;
ama o da sorunu çözmedi. Bu ikisi Siyam İkizleri gibi,
birbirlerine bağlı ve muhtaç olarak bugüne kadar
geldiler, siyasetin normalleşmesini ve çözümü engellediler.
Sorun ise daha da büyüyüp karmaşık hale geldi.
Son olarak AK Parti hükümeti, Kürt sorununun varlığını
itiraf ederek ve bir “Açılım Süreci” başlatarak
bu sorunu, askeri olmayan yöntemlerle çözmeye soyundu. Ama
statüko cephesinden gelen tepkiler ve zorluklar karşısında
kararlı davranamadı ve kısa zamanda süreç tıkandı.
Silahların susması, diyalog ve barış
yolunun açılması, düğümün çözülmesinde önemli
bir halkadır. Bunu engelleyen kim? PKK’mı, ordu
mu, yoksa ikisi birden mi?
Bu konuda daha önce de pek çok kez yazdım, konuştum,
görüşlerimi kamuoyuna ilettim; ama bazı şeyleri
tekrarlamakta, hafızaların tazelenmesinde yarar
var.
1993’ten beri ikide bir tek yanlı ateş kesen, eylemsizlik
ilan eden PKK neden silahları tümden bırakmıyor
dersiniz? Kendisi istemediği için mi, yoksa Türk Genelkurmayı
istemediği için mi?
Aradan çok zaman geçmedi, olup bitenleri hatırlayalım:
1993 ateşkesinin ardından savaşa koşullanmış
militarist güçler, diyalog sürecini engellemek, barış
yönünde ortaya çıkan iç ve dış olumlu ortamı
sabote etmek için Özal’ı ve Orgeneral Eşref Bitlisi’yi
ortadan kaldırdılar, 33 silahsız askeri ise
PKK’ya yem olarak sundular.
1999’da, Öcalan daha yakalandığının ilk
günleri, “artık silahlı mücadele bitti” dedi. “Fırsat
verin, bir af çıkarın, dağdakiler tümden gelip
teslim olsunlar,” dedi. Ama devlet buna yanaşmadı.
Bunun üzerine PKK silahlı güçlerini 1999’un dünya barış
gününden, yani 1 Elül’den başlayarak sınır
ötesine, Güney Kürdistan’a çekme kararı aldı.
Osman Öcalan Eylül başında Medya-TV'de telefonla
katıldığı bir programda, İzmit depremi
nedeniyle askeri güçlerini sınır dışına
belirlenen tarihten bir hafta erken çekmeye başladıklarını
söyledi. Silahları bırakacaklarını ve
bir daha kullanmayacaklarını ekledi. Silah bırakanların
”istihdamı” için Avrupa ülkelerine çağrıda
bulundu..
Belli ki silahları tümden bırakmaya hazırdılar,
ama sorunları vardı ve en başta gidecek yerleri
yoktu.
Daha sonraki günlerde Apo, silah bırakanların Musul'daki
kampa gitmelerini önerdi.
Buna karşılık, o zamanki Genelkurmay Başkanı
Kıvrıkoğlu, “Bu yetmez, silahlarıyla birlikte
gelip teslim olsunlar,” dedi.
Eh, bu da olurdu! PKK Başkanlık Konseyi üyesi Cemil
Bayık, 6 Eylül günü Medya-TV'de telefonla yaptığı
konuşmada, Kıvrıkoğlu'nun konuşmasını
olumlu bulduğunu söyledi. Bundan birkaç gün sonra ise,
Apo yaptığı çağrıda, iyiniyetlerini
kanıtlamak için bir grup PKK’lının silahlarıyla
birlikte gelip teslim olmasını istedi.
PKK Başkanlık Konseyi bu çağrıyı
onayladı. Böylece, bir dönem PKK Avrupa Sorumlusu olan
Ali Sapan'ın da içinde bulunduğu ilk ”Barış
ve Diyalog Grubu” Ekim ayı başında Irak Kürdistanı'ndan
Hakkari yöresine geçip teslim oldu..
Bunlar, birkaç gün süreyle ifadeleri alınıp cezaevine
kondular.. Bunu Avrupa’dan giden diğer bir gurup izledi.
Ama bu da generalleri tatmin etmedi. ”Muhatap almayız!”
dediler ve şunları eklediler: ”Eğer samimi
iseler toptan gelip teslim olsunlar. Bu olmadıkça teröristleri
tümden yok edinceye kadar savaşacağız...”
Peki Genelkurmay neden afa karşı çıktı?
Hatta, af bir yana, neden silahları tek yanlı bırakıp
Güney Kürdistan’da veya Arupada da olsa, onların sivil
hayata geçmelerini istemedi?
Evet ben bu soruyu, Öcalan’a ve onun ardından gidenler
dahil, herkese soruyorum.
Bunun, PKK’nın silah bırakmasını istememekten,
böylece “terörü” bir bahane olarak kullanmaya devam etmekten
ve PKK’yı sınır ötesinde ve bu yanda Kürtlere
ve aynı zamanda Türklere, demokrasi güçlerine karşı
kullanmaktan başka anlamı var mı?
Nitekim kullandılar da. 1990’lı yıllarda nerdeyse
sürekli olarak Güneyli Kürtlere karşı savaşmış
olan PKK, 2000 yılından sonra da YNK ile savaşa
tutuştu. Öcalan, daha sonra PDK ile de savaşmaları
için avukatları vasıtasıyla direktif verdi,
ama bazı nedenlerle, özellikle de ABD’nin 2003’teki işgali
nedeniyle bu gerçekleşmedi. Murat Karayılan bir
ara Türk devletinin kendilerini Güneyli Kürtlere karşı
savaşa zorladığını açıklamamış
mıydı? (Birçokları belki bunu da hatırlamaz,
ya da hatırlamak istemezler.)
Ne ilginç, bugün de hâlâ, PKK’nın silah bırakmasını
isteyen birtakım “barış taraftarları”,
yine onun silahlı güçlerini sınır ötesine taşımasını
istiyorlar... Neden? Neden bir afla dağdan indirme değil
de sınır ötesine sürme? Sınır ötesi sahipsiz
toprak mı? Hem bunu yapıyor, bunu istiyor, hem de
PKK sınırda -danışıklı dövüşün
ısındığı zamanlar- Türk karakollarına
karşı eylem yapınca Güneyli Kürtlere çullanıyorlar.
Bu nasıl bir tutum?..
Evet, amaçlardan biri bu gücü Güney Kürdistan’daki federe
yönetime, ordaki ulusal güçlere karşı kullanmaktı.
Diğer neden ise bizzat Kuzey’deki Kürtlere karşı
kullanmak.
Hatırlanacağı üzere, bir subay Öcalan’a, “Hepsini
Güney’e geçirme, 500 kişi kalsın, lazım olur,”
demişti... (Bunu “görüşme notları”nda bizzat
Öcalan açıklamıştı.) Genelkurmay’ın
PKK’nın silahlı güçlerine içerde ne ihtiyacı
var? Kime karşı?
Belli ki var; hem İçerdeki Kürtlere karşı,
hem de öteki rakiplerine karşı. Hem Kürt muhalefetinin
canlanmasını önlemek için, hem “terör” bahanesini
militarist rejimin varlığını, ordunun
imtiyazlarını sürdürme yolunda bir bahane olarak
kullanmak için. Demokratikleşme ve AB ile bütünleşme
sürecini sabote etmek için. Nitekim AK Parti’ye karşı
darbe hazırlıkları başlatılınca,
daha 2004 yılında PKK’ya adı iade edildi ve
yeniden harekete geçirildi.
Silahları ebedi olarak bıraktığını
açıklamış, PKK’nın adını ve
programını terk etmiş, barışçı
bir Kemalist olmuş Öcalan birden bire şahinleşti!
AK Parti 2009 yılından başlayarak, PKK’ya
silah bıraktırmak için harekete geçti. Bu amaçla
Kürt sorunu konusunda, bizzat Cumhurbaşkanı Abdullah
Gül ve Başbakan Erdoğan’ın ağzından
bir söylem değişikliği yaptı, “Kürt sorunu
var ve bu sorun şiddet yöntemleriyle çözülmez,” dedi,
bir “açılım süreci” başlattı.
Kısa zamanda Kürtler ve Türkler arasında umut yaratan,
aydınlardan ve demokratik çevrelerden destek gören bu
girişim ne yazık ki daha başında, ilk
PKK’lı grubun Habur’dan girişi sırasında
tökezledi. PKK bir kez daha teslimiyeti bir zafer gibi sunup
bayram havasına dönüştürürken, CHP ve MHP’nin şoven
muhalefetini ve orduyu da kapsayan statükocu güçler sert tepki
gösterdiler ve Türk kamuoyunu akıl almaz biçimde kışkırttılar.
Bu ortamda hükümet kararlı ve tutarlı davranmadı,
geri adım attı, dağdan inişler ertelendi.
Ardından PKK-BDP kesimine karşı KCK operasyonu
başlatıldı. Bu ise güveni daha da sarstı.
Bu ortamda bir yandan da PKK içinde ve dışındaki
ergenekon unsurları Reşadiye’de, Hatay’da, Dersim
yöresinde çeşitli provokatif eylemler sergilediler ve
açılım süreci tümden tıkandı.
Kısacası, Kürt sorunu bizim istemlerimize, Kürt
halkının çıkarlarına uygun biçimde hemen
çözülmüş olmasa da, silahlar çoktan susmuş, PKK
dağdan inmiş olabilirdi. Bu da siyasetin normalleşmesi,
barışçı bir ortamda sivil siyasetin çözümler
üretmesi için iyi bir zemin olurdu. Eğer bu olmadıysa
bunun suçu ne bir başına PKK’da, ne de Öcalan’da.
Statükocu ve militarist güçler bunu istemedi.
Sonuç olarak, PKK’nın silah bırakması bakımından
sorun Kürtlerle Türk devletinin anlaşması değil,
Genelkurmay’la hükümetin -şu koşullarda AK Parti
Hükümeti’nin- anlaşmasıdır. Bu olsa, hep birlikte
Apo’ya söylerler, o da örgütüne söyler, bir af da çıkarılır,
bir de okullara Kürtçe seçmeli ders olarak konur ve bu işi
bitirirler. Ne dağlarda silahlı adam kalır,
ne kentlerde taş atanlar...
Bununla silahlar susturulabilir, ama Kürt sorunu, yani düğüm
bütünüyle çözülmüş olmaz.
Peki çıkar yol ne? Başka bir deyişle, düğüm
nasıl çözülecek?
Çıkar yol her kesime göre farklı. Hükümet en azından,
daha rahat yönetebilmek için, silahları susturmak istiyor.
Ama yukarda değindiğim üzere, imtiyazlarını,
sivil siyaset üzerindeki vesayetini sürdürmek isteyen, bu
nedenle demokratikleşme ve AB ile bütünleşme sürecinden
rahatsız olan militarist güçler buna karşı.
Onların terör bahanesine ihtiyaçları var.
Hükümetin gücü ise bu engeli aşmaya yetmiyor. Şu
anda militarist güçlerle hükümet arasında bir bir pata
durumu var. Söz konusu denge durumu elbet böyle devam edip
gidemez. Ya Militarist kesim ve yandaşları şu
ya da bu yoldan AK Parti hükümetini düşürüp siyaseti
yeniden dizayn edecekler, ya da AK Parti ve yandaş kesimi,
içerde kitle desteği ve dışarda uygun uluslararası
konjünktür sayesinde orduyu daha da geriletecek, böylece sivil
siyaset üzerindeki askeri vesayet son bulacak, diğer
bir deyişle ordu kışlasına çekilecek.
Her iki yöndeki gelişme de PKK’nın durumunu elbet
etkileyecek. Birinci durumda 2004 öncesine dönülebilir; yani
askeri denetim altında, ama içerde eylemsiz, yedekte
tutulan bir PKK. İkinci durumda ise Öcalan hükümetin
denetimine girer; PKK’ya silah bıraktırmak, dağdaki
kadroların düze inmesi kolaylaşır.
İkinci ihtimalin gerçekleşmesi halinde, hâlâ kontrollü
biçimde sürmekte olan çatışma ve terör ortamı
son bulur, hem Kürtler, hem de Türkler bakımından
siyasetin normalleşmesinin yolu açılır; ama
böylesi bir gelişme tek başına Kürt sorununun
çözümüne yetmez. Böyle bir ortamda sivil hükümet, denetimine
aldığı Öcalan eliyle PKK’yı da yönlendirerek
Kürt sorununu kendi koyduğu çerçevede çözmeye çalışacaktır.
Bu ise, Başbakan Erdoğan’ın bugün de sık
sık dile getirdiği, CHP’nin de paylaştığı,
“tek millet, tek ülke, tek bayrak, tek resmi dil” denen üniter
devlet çerçevesidir. Ordunun bile buna söyleyecek sözü olmaz.
Ama bununla Kürt halkına eşit haklar tanınmış
olmayacak, sadece Kürtler, rejimin kendilerine uygun bulacağı
olabildiğince az hakka razı edilmiş olacaklar.
Kürtler buna razı olur mu? Öcalan daha yakalandığı
gün, hayatı karşılığında buna
razı olmuştur ve Türk demokratlarının,
aydınlarının bile “Kürt Siyasi Hareketi”
diye tanımladıkları, PKK-BDP kesimi de... Yani
onlara kalsa Türk devleti ile anlaşmak hiç de zor değil.
Mahir Kaynak, Avni Özgürel gibi eski MİT ajanları
ve bugünkü sözcülerinin “Öcalan”ı ısrarla muhatap
göstermelerinin başka anlamı yoktur. Ama son zamanlarda
Hükümet yanlısı medyada bile Öcalan’ı mutedil
ve makul gösterip, “devlet şimdiye kadar Öcalan’dan yararlanıp
bu sorunu çözebilirdi, seneler heba edildi, bundan sonra edilmesin,”
diyen sesler artıyor.
Evet, Türk devleti için Öcalan ve iradesini ona teslim etmiş
kesim son derece uygun bir muhatap. Yani eğer Ordu ile
hükümet anlaşsa kendi çözümlerini kelepir fiyatına
Apo’ya ve PKK’ya kabul ettirirler. Avrupa Birliği’nin
yerel yönetimler şartı çerçevesinde (bunu demokratik
özerklik diye boyayıp bezeyerek), Kürtçenin orta öğrenimde
seçimli ders olması gibi ihsanlarla eğer “Kürt Siyasi
Hareketi” razı edilip “Tarihteki İlk Büyük Kürt
Anlaşması” sağlanırsa kimse şaşırmasın.
Bunu çözüm olarak görmeyenler, Kürtler için eşitlik
temelinde, örneğin Güney Kürdistan tarzı bir çözüm
isteyenler, bütün bunları hesaba katarak şimdiden
tavır almalı. PKK-BDP kesiminin arkasına takılacağına,
bir araya gelip seçenek oluşturmaya çalışmalı.
Kitlelerle kanaşmış böylesine etkili bir seçenek
olmadan Türk devleti eşitlikçi bir çözüme zorlanamaz
ve Kürt halkı özgürleşemez.
Eğer bunu yapmıyorlarsa, bu kadarcık sorumluluk
ve enerji taşımıyorlarsa, sonradan ağlamalarının
bir yararı olmaz. Atı alan Üsküdar’ı geçer.
* * *
Sevgili okurlar, benim bu sorunla ilgili söyleyeceklerim
şimdilik bu kadar. İyi niyetle ve mümkün olduğunca
kafalara takılan tüm soru işaretlerine cevap vermeye
çalıştım, bu nedenle biraz uzunca oldu. Umarım
kendilerini sele kaptıranlara bir yararı olur. Çünkü
selde sürüklenmek, bazen selden kurtulmak için kulaç atmaktan
daha kolay görünür.
Ulusal
güçlerin birliği üzerine
1. Bölüm: Geçmişe bir bakalım
Ulusal
güçlerin birliği üzerine
2.
Bölüm: HAK-PAR hangi koşullarda ve neden ortaya çıktı?
Ulusal
güçlerin birliği üzerine
3. Bölüm: HAK-PAR neden yanlış yaptı?
Yazarın önceki yazılarından:
Ulusal
güçlerin birliği üzerine
3. Bölüm: HAK-PAR neden yanlış yaptı?
Ulusal
güçlerin birliği üzerine
2. Bölüm: HAK-PAR hangi koşullarda ve neden ortaya çıktı?
Ulusal
güçlerin birliği üzerine
1. Bölüm: Geçmişe bir bakalım
Derin
Devlet Tiyatrosunda Kürtler ve Türkler-2 (*)
Darbeden umut kesilmez!
HAK-PAR’a
yazık edildi
Arap-İslam
dünyasında esen değişim rüzgârı
Siyasetin
dikeni ve gülü
Kürtler
duymadan... (Kamuoyuna açıklama...)
Yurda
dönüş...
Doğru
yolda olmak mı önemli,
yanlış bir yolda çok olmak mı?
Geçmişten Bir Sayfa –
2 AGİK Kopenhag Toplantısı
Geçmişten
Bir Sayfa – 2
Adaletin
perişanlığı ve Hizbullah olayı
Özgür
olmadıktan sonra vatandaşlığın önemi
ne?
Bir
protesto yazısı
Kurban
Bayramı, Gizli Anayasa, Irak’ın içişleri vs…
HES’ler;
Önce insan ve doğa mı, yoksa para mı?
Dışardan
Türkiye manzaraları
Cumhuriyetin
87. yılında ilginç Türkiye manzaraları
Wek
rexne li ser pêşangeha Bottropê
Bottrop’ta,
4. Kürt Kitapları Fuarı’nda
Anadilde
eğitime bile karşı çıkanlar
Kürt sorununu nasıl çözecek?
Barışa
ve demokrasiye susamışız
Boykot
haklıdır
Anadilde eğitim anasütümüz kadar
helaldır
Kurdun
sevdiği dumanlı havalar
Referandumla
iyi bir rüzgar yakaladık
Kılıçdaroğlu
ve yanlış tarafta duranlar…
Kim kime karşı, kim kime rakip?
3. bölüm
Niçin PKK ve Öcalan üstüne yazıyorum?
Kim
kime karşı, kim kime rakip?
2.
Bölüm
Siyasetten
ne bekliyorum?
Kim
kime karşı, kim kime rakip?
”Demokratik
Özerklik” üzerine
Siyam
İkizleri: Derin Devlet ve PKK
Militarist-faşist
güçlerin son çırpınışları
Biz
hiç susmadık;Ama bizi görüp duymadınız…
Kimlik
sorunu- 3
Kadın
sorunu ve sosyalizm
Kimlik sorunu -2
Kimlik
sorunu -1
27
Mayıs “Devrimi”
Viyana-İzlanda,
Dil ve Şiir
Bir
Dünyalıyım
Kovancılar
Depremi, Lazaref, Dema Nû ve Newroz...
Geçmişten
bir sayfa...
Çok
laf değil, somut adımlar...
KÜRT
SORUNUNDA BU DURUMA NASIL GELİNDİ? 1960 VE SONRASI...
Pervasızlığın
bu kadarı:
“Balyoz” derbe planı...
Kar
– Şiir
Ali
Baba Kırk Haramiler Mağarasında
Açılımda eksikler ve yanlışlar
İki
ihtimal
Ergenekon
eylemde
Tüm barış ve demokrasi güçleri
uyanık olmalı
TBMM’de
Kürt Sorunu ve Dersim…
Statükocu
güçler, Ergenekon ve şiddet birbirine bağlı
Hey,
Hürriyet! Orada kimse yok mu?..
Aptallık
insana özgüdür
Alevi
sorununu çözmeye Munzur’dan başlayın!
Abdülmelik
Fırat’ın ardından
Aldatanlar
ve aldananlar...
Sisteme
kurban edilenler...
Ayıp
diye bir şey vardır, Bay Akyol!
Şu
bölme, bölünme hikâyesi...
Dema
Nu ile söyleşi
Ne
yazmalı?
Bu
nasıl devlet, bu nasıl yargı?!
Statüko
ile değişim arasında
Ahmet
Altan sapla samanı karıştırıyor
Kelepir fiyatına çözüm!
Barış
ve çözüm ortamı var mı?
Mardin
olayı üzerine
Nesimi,
Mahzuni, İhsani…
“Korku
imparatorluğu”
ve arkadaşım Turgut Kazan...
Hizbullah-PKK,
Jandarma silahları;
DTP’ye yönelik son operasyon
Güngören
bombaları
Ve bir kez daha haklı çıkarken…
Ergenekon
davası
Ve hukuk adına telaşlı çığlıklar...
Obama’nın
ziyareti derde derman oldu mu?
29
Mart Yerel Seçimlerinin Sonuçları
Gül
Kürdistan deyince...
Kar,
bahar ve Newroz üzerine…
DTP
sorumluları bu işlere ne der?
Bir
hastane yazısı
Yerel
Seçimler Üzerine
“Ergenekon”un
kısa bir tarihçesi
İşte
buna şaşıyorum!
Ergenekon
üstüne titreyenler...
Bu telaş neyin nesi?
Onlar
yalnız Ermenilerin değil, kendi halklarının
da düşmanı
Din-siyaset
ilişkileri
Ergenekon
ve 33 asker
Din
üzerine bir sohbet
Takke
düştü, kel göründü
Türkiye
sorunlarını neden çözemiyor?
Bezele
de Dağlıca gibi bir provokasyon
Ergenekon
ve Sol
Pirçandî û Pirsa Kurd
İçe kapanma olayı ya da kaplumbağa politikası
Kürtçe ve Türkçe yazma üzerine
Cambaza
mı bakalım, hırsıza mı?
Komplolar,
cinayetler, provokasyonlar… ”Devlet sırları!”
Sistemde açılan bu gedik önemlidir
Abant Platformu ve sömürgeci tezlerin yeni versiyonları
Ergenekon
ve Dağlıca
”Bilgi
Destek Planı” yıllardır yürürlükte..
Baskın
Hoca’nın genellemeleri…
Bu
nasıl bir ülkedir?
Umut ne AKP’de, ne Kemalizmde
AKP’nin “çözüm” paketi ve GAP
Kürt
sorununda ekonomi ve siyasetin bağı
Sabancı
Cinayeti’nin belgeleri de ortaya dökülürken...
AKP
değişimin partisi değil
Eski
film yeniden gösterimde mi?
Kedinin
boynuna çanı kim takacak?
Ülkeyi
batağa sokanlardan çözüm beklenemez
Yeni bir halk hareketine
gerek var
Canım
tepki göstermek istemiyor
Sadun
Hoca ve Hasretyan
Geçmiş olsun Sırp yoldaşlar!
Aslan
Asker Şwayk ”Panodaki Şiir”e Karşı!
Türban
ve laiklik üzerine
Ergenekon
ve Türk medyasının çözülen dili
Düzenli köşe yazılarıma
son verirken…
Hrant
Dink’i anarken
AKP
sistemle kaynaşırken..
Sekiz
asker, bomba olayı ve Erdoğan…
Tarih,
akıl ve ahmaklık üzerine
Kandil
Operasyonu; hedefler, sonuçlar
Kürtlerin
temsil sorunu
Sabah’taki
söyleşi, DTP ve temsil sorunu üzerine
Oyunun yeni perdesi ve değişen
taktikler
DTP’ye
yönelik kapatma davası
Bush-Erdoğan
görüşmesi ne sonuç verdi?
Militarizm
Türkiye’yi teslim almak istiyor
Katil
kim?.
PKK’nın
silah bırakmasına veya yeni bir ateşkese karşıyım!
Bu çılgınlıkla
nereye?..
Nasıl
bir anayasa? – 3
Militarizm barışa, demokrasiye, gelişmeye engel
Türkiye
Malezya olur mu? Keşke olabilse!
Nasıl
bir anayasa? – 2 Kemalizm ayak bağı oldu
Nasıl bir anayasa?
Bir
genel af ”PKK sorununu” bitirir mi?
DTP’nin
temel yanlışı ne?
Yedi
kızın acı öyküsü Yaşamadan Öldüler
Yakın
tarihe kısa bir gezinti
Kürdistan gerçeği, Kürt ulusal sorunu ve onurlu tavır
Türk
dış politikasının rüşvetleri…
Yezidi
Kürtlere yapılan saldırı
Türk
Parlamentosu ve Kürtler
Seçimlerde
Türkiye solu, Kürt Ulusal hareketi
22
Temmuz Seçimleri üzerine
Orman
yangınları kimin işi?
Dink
Davası ve Sivas
Bir
mum yakmaya devam…
Kuzeyde
bir hafta
Norveç sınırı, Laponlar, beyaz geceler…
Darbe
ayağa düştü
Darbe
planı işlemekte
Barzani
“PKK terörü”nü destekliyor mu?
Hükümet
gerçekleri halka anlatmalı
Sayın
Sezer, nereden nereye!
Son
terör eylemlerinin ardında kimlerin eli var?
Sistem
ne laik ne demokrat
“Dil
Devrimi” ve “Güneş Dil Teorisi” komedisi
“Türk
Tarih Tezi” komedisi
Paşalar
Cumhuriyeti, berdevam mı?.
Kürt
Dili nasıl kurtulur?
Türk
medyası ya da Yalancı Çoban
General,
istifa et!
Heyy,
orada bir Müslüman yok mu?!.
Irkçı
görüşlerin temeli yalan ve safsata-2
Türk-İslam
sentezi ve Kürtler, Aleviler...
Irkçı
görüşlerin temeli yalan ve safsata-1
Kim
olursa olsun!
“Bu
ırkçılık nerden çıktı?!”
Aman,
301’i değiştirmeyin!
Yanlışta
direnenler, Sopayı çözüm sananlar...
“Halkın
oyları” ve çıkar yol
Türkiye
batağa nasıl saplandı..
Kerkük
Kürdistan’a katılırsa...
Gerçek
katil kim?
Ankara
Konferansı üzerine
AB’ye
sırtını dönen Türkiye’de Savaş hazırlığı
mı, blöf mü?
Saddam
cezasını buldu
Çıkara
dayalı yanlış hesaplar
AB’nin
son kararı üzerine
Baker
Raporu ölü mü doğdu?
PKK
neden taktik değiştirdi?
İlkesizlik
ve Irak’ta çözüm
Bir
kez daha Ermeni sorunu üzerine
Değişime
direnen Türkiye
Sel,
yangın vb. “doğal felaketler” üzerine..
Kürdistan,
zenginlik içinde yoksul ülke..
Bir
şarkı, bir şiir
Fransız
Parlamentosu’nun kararı Ve Cezayir..
En
büyük devletsiz ulus..
Oyunu
gerçek sanmak-2
Oyunu
gerçek sanmak.. (1)
Ana-babalar
kirli savaşı sorgulamalı
Linç
salgını yayılırken…
Lübnan’dan
uzak dur, Kürdistan’a hücum!..
Uygarlıklar
Savaşı mı?
Türkiye’nin
Kerkük Sorunu!
Halkı
yalanla besleyen rejimler…
Irak’ı
bekleyen: Ya üçlü konfederasyon, ya üç ayrı devlet
Bölgemizde
ve Dünyada barış ve istikrar için..
Statükonun
yıkımına kim ağlar?
Terör
ve PKK bahane, Hedefler çok başka…
Hürriyet’in tehlike çanları!
Kırk katır mı, kırk satır mı?..
Demirel, Çiller, Ağar, Güreş… Bunlar tanık
mı, sanık mı?.
Şemdin’in
yakalanması, destanlar, balonlar…
Başı
türbanlı bir kadın neden cumhurbaşkanı
olmasın?..
Çetelerle
mücadelede hükümete destek vermeli
Ülkeyi
esir alan ahtapot...
Sular
ısınırken...
”Sanki
herkes kör, herkes zincirlerle bağlı…”
Bu
bir darbe değil mi?
Terör
ne, terörizm ne?
TBMM
Başkanı Arınç’ın kunuşması ve
demokrasi üzerine..
Şemdinli’deki
askeri yığınak neyin nesi?..
Rejimin
Kürt halkına topyekün saldırısı
Baş
terörist kim, PKK mı, Türk devleti mi?
Önyargı,
tutku ve akıl...
Derin
devlet oyununda Rejisör, figüran ve seyirci…
Suç
ve Ceza
Yine
bir şeyler dönüyor…
Sistem
çürümüş, dökülüyor
Irak’ta
iç savaş kaygısı ve kendi kendine gelin güvey
olanlar..
ŞOVENİZMİN
ESİR ALDIĞI BEYİNLER (*)
At
izi it izine karışırken..
HAMAS
ve PKK…
Sağduyu
ve hoşgörü gerekli
Şemdinli’nin
üstü örtülüyor
Adalet
mi rezalet mi?.
Genelkurmay
Gladyosuna sahip çıktı!
Türk
Gladyosu tasfiye edilmedikçe…
Yalancının
mumu yatsıya kadar yanar
“Demokratik
Cumhuriyet”in patenti Bay Öcalan’ın mı?
Türk
rejimi neden Apo´ya sarıldı?
Kürt
sorununa çözüm çeşitlemeleri üzerine…
Türkiye
Kürtler konusunda İran’ın bile çok gerisinde…
Erdoğan’ın
Şemdinli ziyareti ve alt kimlik-üst kimlik üzerine
Paris
olayları ve küreselleşme üzerine
Olaylar
böyle mi aydınlanacak?
Şemdinli
bir fırsattır
Bu
nasıl bir ilerleme?
Değişimi
anlamak ve Kürt sorununda akılcı çözüm
Bilimsiz
üniversite, hukuksuz adliye..
Türkiye’nin
AB üyeliği ne Sevr’dir, ne de Lozan…
AB ile müzakereler başlarken umutlar - kaygılar...
3
Ekim bir dönüm noktası olacak
Sevgisiz
bir ülke..
“Demokrat,
özgür ve çağdaş Kürtlerin sesi…”
Provokasyon
dumanları…
Asıl
ölüm susmaktır
PKK’yı muhatap yapan kim?
Erdoğan’ın son tavrı
Doğu Kürdistan’daki son
gelişmeler üzerine
Kürtçe
şu anda zincirlerle bağlı
Öcalan
İmralı´dan alınmalı
Derin Devlet ve PKK el ele..
Bir kez daha terör ve uluslararası sorunlar
üzerine
Bir toplum nasıl kandırılır?
Bazı dostların ardından
AKP Alevileri yok sayıyor
ÇIKAR YOL - III Buyrun,
örgüt de var, iş de!
Erdoğan’ın ABD gezisi: Türk tarafı
için düş kırıklığıürk
tarafı için düş kırıklığı
ÇIKAR YOL – II
Teslimiyete karşı ulusal seçenek
Fransız Referandumu üzerine düşünceler
ÇIKAR
YOL - I En başta umut gerekli
İşe
yaramaz bir karar…
NE
DEĞİŞMİŞ?.
Soykırım ve Yüzyıllık Nazizm
Kendi
ordusunun işgali altında…
Türkiye’nin
Kürt Politikası: Döverek Islah..
PKK’yı
kim çözsün?.
Dün
cami, bugün bayrak…
İstanbul
sorunu artık Kürdistan sorunudur
Ermeni Soykırımı ve Orhan Pamuk Olayı
Bir
kez daha laiklik sorunu ve Aleviler konusu
Ş
I M A R I K…
Kürt
Devleti ve Deli Dumrullar…
Dezînformasyon û Prowokasyon
Derin
Devlet Tiyatrosunda Kürtler
ve Türkler...
|